26- De ki; `Ey mülkün sahibi Allah'ım, sen
mülkü (egemenliğin iktidarı) dilediğine verir, dilediğinden geri
alırsın. Dilediğini üste çıkarır, dilediğini alçaltırsın. İyilik senin
elindedir, senin gücün herşeye yeter.
27- Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü geceye
dönüştürürsün. Diriyi ölüden çıkarır, ölüyü diriden çıkarırsın.
Dilediklerine hesapsız rızık verirsin.'
Gönülden gelen bir yakarış... İfade biçiminde dua
tonu var... Manevi parıltısında yalvarış özü hakim. Apaçık evren
kitabına dikkat çekişinde, şefkat ve yumuşaklıkla insanın duygularını
coşturma var. Allah'ın iradesi ve insanların işleri ile evrenin
işlerinin yürütülmesini beraberce zikredişinde büyük bir gerçeğe işaret
vardır. Hem evrene hem de insana egemen olan tek uluhiyet gerçeğine...
İnsanın ihtiyacının, Allah'ın idaresinde bulunan büyük evrenin
ihtiyacının bir parçasından başka birşey olmadığı gerçeğine... Yalnız
Allah'a boyun eğmenin, insanın ihtiyacı olduğu gibi tüm evrenin
ihtiyacı da olduğu... Bu ilkeden sapmanın insanı, kuralların dışına
çıkma ile cahilliğe ve sapıklığa düşüreceği gerçeğine işaret var!
Bu, tek uluhiyet gerçeğinden kaynaklanan bir
gerçektir... Tek bir İlâh. Öyleyse herşeye sahip olan da yalnız O'dur.
Ortaksız olarak "Mülkün sahibi" O'dur. Sonra O, kendi mülkünden
dilediğine dilediği kadarını verir. Allah'ın kendisine mülk verdiği
kişi ancak emanet olarak onu sahiplenebilir. Mülkün gerçek sahibi,
dilediğinde dilediği kimseden mülkünü geri alır. Hiçbir insanın
gönlünce tasarruf yetkisi bulunan kalıcı bir mülkiyet olamaz. Ancak
kendisine emanet edilen bir mülkiyetten söz edilebilir ki o da asıl
mülk sahibinin şartlarına ve direktiflerine bağlı kalma zorunluğudur.
Mülkü emanet olarak alan kişi, mülkün asıl sahibinin şartlarına aykırı
bir harcamada bulunduğu zaman bu harcaması geçerli olmaz ve müminler
dünyada buna engel olmak zorundadırlar. Bu kişi ahirette de, mülkü
canının istediği şekilde kullandığından ve asıl sahibinin şartlarına
aykırı hareket ettiğinden dolayı ayrıca hesaba çekilecektir...
Aynı şekilde dilediğini onurlandıran, dilediğini
de güçsüz düşüren O'dur. Kimse O'nun hükmünü yanlış göremez, O'nu
saptırmaya yeltenemez ve verdiği kararı bozamaz. O, yüce Allah'tır ve
her şeyin sahibidir... Bu özel niteliği Allah dışında hiç kimsenin
üstlenmesi asla doğru olmaz.
Allah'ın bu egemenliği, bütünü ile iyiliğin
kendisidir. Çünkü O, bu hakimiyetini doğruluk ve adalet ile yürütür.
Doğruluk ve adalet ile mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. Hak
ve adalet ile dilediğini onurlandırır, dilediğini güçsüz kılar. Tüm
durumlarda O'nun murad ettikleri gerçekten hayırdır. Her zaman bu
iyiliğin gerçekleşmesi üzerindeki mutlak irade ve mutlak kudret
Allah'ındır. "İyilik senin elindedir" "Senin herşeye gücün yeter"...
İnsanın tüm işleri üzerindeki bu hakimiyet,
onların işlerini iyilik temeli üzerinde proğramlama, Allah'ın kâinat ve
hayat üzerindeki mutlak ve büyük hakimiyetinin bir parçasından başka
birşey değildir:
"Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü geceye
dönüştürür. Diriden ölüyü çıkarır, ölüden diriyi çıkarırsın.
Dilediklerine hesapsız rızık verirsin."
Bu birbiri içine giren gizli hareketi, bu büyük
gerçeği ifade eden tasvir insanın kalbini, duygularını, gözlerini ve
duyu organlarını doyurmaktadır... Gecenin gündüze, gündüzün geceye
çevrilişi, ölüden dirinin, diriden ölünün çıkarılışı olgusu... Kalbin,
dikkatlerini ona yönelttiğinde ve orada fıtratın gerçek ve engin sesine
kulak verdiğinde şüphesiz ve tartışmasız olarak Allah'ın kudretine
işaret ettiğini kavrayacağı hareket.
"Geceyi gündüze, gündüzü geceye dönüştürür".
İster mevsimlerin değişmesi esnasında geceden
gündüze, gündüzden geceye alınıp eklenme şeklinde anlaşılsın, ister
sabah akşam vakitlerinde karanlığın aydınlığın hareketiyle birinin
diğerine geçmesi biçiminde anlaşılsın. İnsanın kalbi hem bu harekette
hem diğerinde Allah'ın evreni harekete geçiren kudretini görür gibi
olmaktadır. Kapkaranlık kürenin apaydınlık küre önünde nasıl
katlandığını, karanlık yerleri nasıl aydınlık yerlere çevirdiğini
gözlemektedir. Yavaş yavaş gece karanlığının gündüzün aydınlığına
geçtiğini, sabahın azar azar karanlıkların derinliklerinden nefes
almaya başladığını... Kışın girişiyle gecenin gündüzden kemire kemire
yavaş yavaş uzadığını... Yazın başlangıcında ise, gündüzün geceden çala
çala uzamaya başladığını görür gibi olmaktadır. Bu hareket ile diğer
hareketin ince ve gizli iplerinin elinde bulunduğunu hiçbir insan iddia
etmez. Ayrıca aklî dengesi yerinde olan bir insan bunların proğramsız
ve rastgele oluştuğunuda ileri sürmez.
Hayat da ölüm de böyledir. Yavaş yavaş ve basamak
basamak biri diğerine geçmektedir. Canlılar üzerinden geçen her
saniyede, hayatın yanında ölüm de harekete geçmektedir. Ölüm, ondan bir
tarafı yontuyor hayat ise onda yeniden bir diriliş gerçekleştiriyor!
Canlıların birtakım canlı hücreleri ölüp gidiyor, onların yerini yeni
hücreler alıyor ve eyleme geçiyor. Onda ölüp giden, başka bir dolaşımla
tekrar hayata dönüyor. Onda diri olarak meydana gelen bir başka
dolaşımda ölüme mahkûm oluyor. Bu, bir tek canlı organizmadaki
harekettir... Sonra çerçeve genişlemeye başlar ve bu sefer canlı
organizmanın tamamı ölüme mahkûm olur. Sonra onun hücreleri, başka bir
bileşimde görev alan atomlara dönüşüp canlı bir bedene girer ve orada
hayata kavuşur. Bu, gece ile gündüzün her saniyesinde hareket halinde
olan bir dolaşımdır. Tüm bu hareketlerden hiçbirini, insan kendisine
mal etmeye kalkamaz. Yine hiçbir akıllı, insan, bu hareketin proğramsız
ve rastlantı eseri olduğunu ileri süremez!
Tüm evrenin ve her canlının yapısında varolan bir
hareket. Gizli, engin, tatlı ve dehşet yerici bir hareket. Kur'an'ın bu
kısa işareti, o büyük hareketi insanın kalbine ve beşerin aklına
göstermektedir.' Her ye gücü yeten, onları yoktan vareden, onlara
merhamet eden ve işlerini proğramlayan Allah'ın eliyle dokunan hareket.
İnsanlar nasıl olur da işlerini merhametle proğramlayan Allah'tan ayrı
bir proğram yapmaya kalkışabilirler? Hakîm ve Habîr olan Allah'ın
düzene koyduğu bu evrenin birer parçaları oldukları halde, nasıl olur
da kendilerine canlarının istediği düzenler seçebilirler?
Sonra hepsinin rızkı Allah'ın elinde olduğu ve
hepsi de O'na muhtaç olduğu halde, nasıl bir kısmı bir kısmını kul
yapabilir, bazıları bazılarını Rabbler edinebilirler?
"Dilediğine sınırsız rızık verirsin"
Bu, insanın kalbini büyük gerçeğe; Tek bir
uluhiyet, tek bir gücün etkinliği, tek bir hakimiyet bir tek asıl sahip
olduğu ve bir tek zatın hüküm verme yetkisi olduğu gerçeğine
yöneltmektedir. Sonra herşeye hakim, mülkün sahibi, onurlandıran,
güçsüz bırakan, hayat veren, öldüren, bağışta bulunan, mahrum bırakan,
evrenin ve insanın işlerini sürekli olarak adalet ve iyilikle düzene
koyan Allah'ın dışında hiçbir kimseye bağlanılmayacağı gerçeğine
çekmektedir.
FİZİLAL´İL KUR`AN