Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvvet) aleyhinde şeytanların uyduklarına uydular.(104) Süleyman ise küfretmedi; ancak şeytanlar küfretti.(104/a) Onlar,
insanlara sihiri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni
öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitne (denemeden
geçiren kimse) yiz, sakın küfretme" demedikçe hiç kimseye (bir şey)
öğretmezlerdi.(105) Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı.(106) Oysa
Allah'ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar
ise, kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi
öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiç bir
payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey
ne kadar kötü; bir bilselerdi.
Bu nası-celil sihir öğretmenin ve sihir yapmanın küfrolduğunu açıklamaktadır.*<Buhari> ve <Müslim> de[Ebu Hüreyre] radıyallahu anhdenrivayet edilen bir hadisde de Resulullahsallallahu aleyhi ve sellem efendimiz sihri Allaha eş koşmakla bir arada zikretmiştir.
Harut ve Marut kıssası hakkında Resullullah sallallahu aleyhi ve sellemden
sahih veya zayıf hiç bir hadis rivayet edilmemiştir.Bu babda uydurulan
hurafelere itimad olunmamalıdır.İşte sahih olan Kitabullah dır.[H.B.Çantay]
AÇIKLAMA
104.
Şeytan'ın çoğulu olan Şeyatin kelimesi, insanlardan ve cinlerden sapık
ve kötü olanlara delâlet eder. Burada iki anlam da kastedilmektedir.
Yahudiler, esaretleri, cahillikleri, fakirlikleri ve yurtsuz
dolaşmaları gibi nedenlerle ahlâken ve maddî yönden çok bozulup tüm iyi
niteliklerini kaybettiklerinde, sihir, büyü, tılsım ve buna benzer
diğer sanatlarla ilgilenmeye başladılar. Hiçbir çaba sarfetmeksizin bu
tür tılsım ve büyülerle kendi geleceklerini kazanabilecekleri konusunda
kendilerini aldatmaya başladılar. Daha sonra kötülükler onları her
taraflarından sardı ve büyücülük ilmini Süleyman Peygamber'e (a.s.)
bağladılar. Süleyman Peygamber'in (a.s.) büyük saltanatını ve muhteşem
güçlerini bu büyülerle elde ettiğini iddia ettiler. Yahudiler sihir ve
büyü gibi bu tür sanatları büyük bir nimet olarak kabul ettiler; hatta,
Yahudi din adamları (haham) bile sihirle uğraşmaya başladılar. Sonuç
olarak, kutsal kitaplara olan tüm ilgilerini kaybettiler ve kendilerini
Allah'ın Hidayet'ine çağıranlara kulak asmadılar.
104/a. Kur'an
burada sadece Süleyman Peygamber'e (a.s.) atfedilen büyücülük suçunu
değil, ona Kitab-ı Mukaddes'te atfedilen diğer suçları da reddeder. (I
Krallar: 11) Kitab-ı Mukaddes'e göre "Süleyman kadınlardan çok
hoşlanırdı; kadınları, onu başka ilâhlara tapması için kandırdılar. O
da Allah katında kötü olanı yaptı; onların ilâhlarının put ve
timsallerini yaptı." Kur'an bunu reddeder ve şöyle der: "Süleyman
hiçbir zaman küfredenlerden olmadı ve sadece bir kâfir, kadına
düşkünlük, putlara tapma ve Allah katında kötü olan şeyler gibi suçları
işleyebilir."
105. Bu
ayette değinilen olay çeşitli şekillerde yorumlanmıştır; fakat benim
anlayabildiğim kadarıyla olay şudur: Hz. Lut'a iki yakışıklı delikanlı
şeklinde iki meleği gönderdiği gibi, İsrailoğulları Babil'de esir iken
Allah onları sınamak için insan kılığında iki melek göndermişti. Bu
amaçla o iki melek insanlara sihir öğretmeye başlamışlardı. Fakat
melekler, "Bu şeyleri sadece sizi sınamak için öğretiyoruz. Bu
sanat'tan yardım ve ümit bekleyerek bu dünya hayatınızı ve ahiretinizi
mahvetmeyin" diyerek kendilerine gelenleri uyarıyorlardı. Fakat tüm bu
uyarılara rağmen onlar sihirler, tılsımlar, muskalar için büyük gruplar
halinde geliyorlardı. Meleklerin insan kılığında gelmelerinde
garipsenecek bir yön yoktur. Onlar, Allah'ın vekilleri olarak
olağanüstü güçlere sahiptirler. İnsanlara neden sihri öğrettiklerine
gelince, bunu bir örnekle açıklayabiliriz. Bu, polisin rüşvet alan
memurları suçüstü yakalayabilmek için işaretlenmiş paraları suçlulara
teslim etmek gibi mizansenler hazırlamasına benzemektedir. Nasıl bunda
garipsenecek bir şey yoksa, dejenere olmuş Yahudileri sınamak için
meleklerin yaptığı şeyde de bir tuhaflık yoktur.
106. Büyü
ilimlerinde en büyük dilek, kadını ayartabilmek için kocasından ayıran
bir muska veya tılsım elde etmek idi. Bu, onların ne kadar
bozulduklarını göstermektedir. Onların en büyük zevki başkalarının
kadınlarıyla ilişki kurmak ve onları kocalarından ayırmaktı. Bu
bozulmanın en kötüsü idi. Çünkü toplumun temel taşını oluşturan ailenin
köklerini yıkmak demekti. Eğer karı ile koca arasındaki ilişki sağlam
olursa, toplum da sağlam ve güçlü olur. Fakat ikisi arasındaki ilişki
kötü olursa, bütün toplum bozulur. Bu nedenle onlar, en büyük kötülüğü
yapıyorlardı; çünkü, kendi dayanışmalarının ve tüm toplumun bağlı
olduğu bu önemli ilişkiyi kökünden kesiyorlardı. Bir hadiste Hz.
Peygamber (s.a.) Şeytan'ın dünyanın dört bir tarafına vekilerini
gönderdiğini söyler. Vekiller geri döndüğünde O'na ne yaptıklarını
anlatırlar. Birisi kavga çıkardığını, ötekisi karışıklık ve kargaşa
yarattığını söyler; fakat, Şeytan "Hiçbir şey yapmadınız" der. Daha
sonra biri gelir ve: "Bir adamla karısının arasını ayırdım" der. Şeytan
onu kucaklar ve: "Gerçekten büyük bir iş yaptığını" söyler. Bu hadisin
ışığında, neden iki meleğin İsrailoğulları'na karı ve kocayı ayıran
bilgi ile gittikleri açığa çıkmaktadır. Sadece böyle bir şey, onların
ahlâkî geriliklerini tam anlamıyla ölçebilirdi.
TEFHİMUL KUR'AN
Kur'an'ın Anlam ve Tefsiri