YÂSİN SÛRESİ Kurtubi'nin naklettiğine göre bu surenin Mekkİ olduğu
hususunda ic-ma vardır. 83 ayettir.Bu surenin faziletine dair bir çok
hadisi şerifler nakledilmiştir. Bunların sahih olup olmadıklarını en
iyi bilen Allah'tır. Diğer Mekki sureler gibi hecâ harfleriyle
başlamıştır. Bu surede Kur'an-ı Kerim'e değinilmektedir. Peygamber
(S.A.V.) efendimiz ile ölüm sonrası dirilişin isbatmdan
bahsedilmektedir. Bundan sonra darb-ı meseller, kıssalar yerilmekte,
kevni ayetlere temas edilmekte, bazı inanç ve fiilleri hususunda
kafirlerle tartışılmaktadır. Bunlardan sonra kıyametten bazı sahneler
tasvir edilmekte, tevhid ilkesi ile ölüm sonrası dirilişe temas
edilmektedir. Bununla beraber bu hususların isbatına dair maddi
görünümlerden deliller çıkarılmakta, müşriklerin şüpheleri çürütülüp
delilleri geçersiz kılınmaktadır. Bu saydığımız konulann hepsi de
kilitli kalplerle; taşlaşmış, katılaşmış nefisleri canlandırmaya
yöneliktir.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Kavmi İle Olan Durumu Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
1- Yâ, Sîn.
2-4- Ey Muhammedi Kur'an-ı Hakîm'e and olsun ki,sen doğru üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.
5-6- Bu; babalan uyarümadığmdan, gafil kalmış bir mîlleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kur'andır.
7- And olsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.
8- Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için başlan yukarı kalkıktır,
9- Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdİr. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.
10- Ey Muhammedi Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, İnanmazlar.
11- Sen
ancak, Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi
uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir
ecirle müjdele.
12- Şüphesiz Ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; her-şeyi, apaçık bir kİtabda saymışızdır.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bazı Kelimeler: Bazı kimseler bu kelimeyi yâ harfim uzatarak, sinin
sonundaki nûnuda müteakiben gelen vav harfine İdgam ederek okurlar,
diğer bazı kimseler de sîn'deki nûn harfini sakin olarak izhar edilmiş
şekilde okurlar.
Bir başka grupta nun harfinin harekesini zamme veya kesre veya fethah olarak ortaya koyarlar.
Söz sabit oldu, artık değiştirilmez. Zakn kelimesinin çoğulu olup,
çeneler manasına geliri Başi kalkık ve gözü yumuk vaziyetteki kimseler
Geride bıraktıkları eserleri.
Surenin başındaki bu heca harflerinin zikredilmesinde mutlaka hikmet
vardır. Bu harfler, her ne kadar biz anlamasak bile mutlaka bir mana
ifade etmektedirler. Bunların manası Allah ile Resulü arasında bir sır
olarak kalmakta devam edecektir. Bu harfler, zamanımızdaki şifrelere
benzemektedirler. Bunlarla hangi mananın kast edildiğini elbette en iyi
bilen Allah'tır. Bazı kimseler bu harflerin Allah'ın ya da Peygamberin
adlarından biri olduğunu söylemişlerdir. Surenin başında kasemden önce
zikredilmesi onu yüceltmek içindir.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Açıklama: Kutlu ve yüce olan Allah, kâmil bir mucize olan Kur'an'a
yemin ederek buyurmuş ki: Ey Muhammedi Sen doğru yol üzerinde bulunan
Peygamberlerdensin. Bu yol islam yoludur. Bu, senden önce gelip geçmiş
Peygamberlerin yoludur. ,
Burada Kur'an-ı Kerim maksatsız olarak zikredilmiş değildir. Bilakis —
Allah bilir ya— Kur'an-ı Kerim'in burada zikderiliş sebebi
dikkâtlerimizi ona çevirmek içindir. Zira Kur'an-ı Kerim bakî bir
mucizedir. Hz. Muhammed'in davasında sadık olduğuna ve Allah katından
gönderilmiş bir elçi olduğuna delâlet eden baş delildir. Bu Kur'an,
mülkünde aziz ve güçlü olan, yaratıklarına merhametli olan Rab
tarafından indirilmedir.
Bu ifadelerle Kur'an-ı Kerim'in mertebesinin yüksekliğine ve Rahman
olan Allah'ın en kıymetli nimetlerinden biri olduğuna şehadet
edilmektedir. Ey Muhammed, yakın babaları uyarılmamış olan bir kavmi
uyarman için bu Kur'an sana indirildi. Bunların yakın babaları
uyarılmadılar ama uzak babaları, ata ve dedeleri, İsmail Peygamber
tarafından uyarıldılar. Bunlar hak ve nûr yolundan gafildirler.
Bunların üzerine ilahî azap sözü hak oldu. Ve-azaba çarptırılacaklarına
ilişkin ilahi tehdit sabit oldu. Zira güçlü ve hikmet sahibi olan
Allah'ın katında söylenen sözler değiştirilmez.
Bu ifadelerde geçen sözden kasıt, Allah'ın ezeli hüküm ve yargısıdır.
Azap sözü onların çoğunun üzerine hak oldu. Çünkü onlar iman
etmiyorlar. Hayır ve zorlama yoluyla değilde istekleriyle, kendi
serbest iradeleriyle Allah'ı ve Peygamberi inkar ediyorlar. Küfür ve
inatta ısrar ediyorlar.
Bu ifadelerle Peygamber (S.A.V.) efendimiz Allah'tarafından müsterih
kılınmakta ve gönlüne itmi'nan bırakılmaktadır. "Biz, onların
boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar, çenelere kadar dayanmıştır;
onun için kafaları yukarı kalkıktık' Bu ayeti kerime onlann iman
etmeyeceklerine, ayetlerle uyarının onlara fayda vermeyeceğine dair
ezelde verilen ilahi hükmü takrir etmektedir. İman etmedikleri ve hakkı
kabul etmedikleri için Kur'an-ı Kerim onları boyunlarına zincir vurulan
ve elde etmek istediği şeyi —zincir gibi arada bir maddi engel
bulunduğundan ötürü— ele geçiremeyen, boynuna vurulan tasmadan dolayı
başı yukarıya doğru kalkık olan, eğilipte ayağının dibindeki şeyi
göremeyen kimselere benzetmektedir. Bazı kimseler bu ayet-i kerimede
istiare bulunmadığını, baştan sona hakikat olduğunu, ancak bunun,
onların kıyamet günündeki hallerini tasvir etmekte olduğunu
söylemişlerdir: "Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde
sürükleneceklerdir "
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
' 'Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektikte onları kapattık;
artık görmezler'' Bu ayeti kerime de, onlann bir başka durumlarını
temsil etmektedir. Yani onlara manen iman yolları kapatılmıştır.
Maddeten yolları kapatılmış olup da amaçlarına ulaşamayan kimselere
benzetilmişlerdir. Ayet-i kerimede sözü edilen önlerindeki set, dünyada
şeriatı kabul etmelerini engeller, arkalarındaki set İse ölüm sonrası
dirilişe inanmalarım engeller. Bakınız Ce-nab-ı Allah ne buyuruyor:
"Biz onlara bir takım (kötü) arkadaşlar saldırdık. Onlann önlerinde ve
arkalarında ne varsa hepsini onlara süslü gösterdiler"
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
Yani onlara dünyayı süslü gösterdiler, onlar da dünyaya aldandılar.
Ahireti de onlara süslü gösterdiler ama onlar ahireti yalanladılar. Biz
onların önlerinde ve arkalarında bir set yaptık. Onları hakkı göremeyen
kör kimselere dönüştürdük. Onlar artık hakkı göremezler. Uyarsan da
uyarmasan da onlar iman etmezler. Kalbi Allah tarafından damgalanan,
gözüne perde çekilen kimseler işte bu halde olurlar. Artık Allah'tan
sonra bunları kim doğru yola iletebilir? Bunlar kendi nefislerini sahih
nazardan, hevesten soyutlanmış görüşten, taklid sapıklığından uzak bir
düşünceden batıla çevirdikleri için irnan etmezler. Ey Muhammed ancak
zikre yani Kur'an'a uyan, gayb halinde Rah-man'dan korkan kimselere
senin uyarman fayda verir.
Şu halde bu ayet-i kerime, Kur'an'dan
ancak belli bir sınıfın yararlanacağını ifade etmektedir. Umumi
uyarmaya ve korkutmaya gelince, insanlar kendisine tabi olsalar da,
olmasalarda Peygamber efendimiz bunu yapmakla mükelleftir. Şu halde
ayet-i kerimenin ifadesi ile peygamberliğin ve cinlerle insanları
uyarmanın umumiliği arasında bir çelişki yoktur. Gerçekten de Kur'an
zikri kalbine giren, gayb halinde Allah'tan korkan kimseden başkaları
Peygamber efendimizin uyarmasından yararlanamazlar. Şu kilitli kalplere
ve madde İle maddî hallerden başka bir şeye iman etmeyen ölü nefislere
gelince, bunların peygamberin uyarmasından yararlanmaları mümkün
değildir. Ey Mu*hammedi Sana tabi olan ve senin getirdiğin ilahî
rahmetten yararlanan kimselere, genişliği göklerle yer kadar olan
Cenneti, bol sevabı ve mükâfatı müj*dele.
Adamın biri çıkıpta bu müjde ve uyarmanın ne zaman tahakkuk edeceğini
soracak olursa ona verilecek cevap şudur: Şüphesiz senin Rabbin,
herkese amelinin karşılığını vermek, vadettiği müjde ile, yaptığı
tehditleri gerçekleştirmek için Ölümlerinden sonra insanları yeniden
dirütecektir. Allah, insanların Önce ve sonra yaptıkları bütün amelleri
de yazıp kayda geçirmektedir. İnsanların bıraktıkları" eserleri de amel
defterine kaydetmektedir.. Eserden kasıt, insanın kendisinden sonra
bıraktığı ve admm anılmasına vesile olan hayırlı şeylerle şerli
şeylerdir ki, bunların her ikisinin karşılığını Cenab-ı Allah insana
ahirette verecektir. Güzel eserler; kendisinden yararlanılan bir ilim
veya gönüllerine sağlıklı bir şekilde İslamın manası yerleştirilen
çocuklar, veya mescid, okul, hastahane gibi faydalı binaları tesis
etmek veya kalıcı bir hayır işi yapmaktır.
Kötü eserlere gelince; bunlar insanları yazı veya söz İle kötülüğe
davet eder, insanları ahlakî çözüiytüye çağırır. Nitekim bazı Mısırlı
yazarlar, kırmızı Neon lambaları altında yaşadıkları gece hayatlarını
laubalilikle okuyucularına anlatmaktadırlar. Halbuki onlar, kendilerine
aldanan genç nesli baştan çıkarmakta, gençler de onları taklit
etmektedirler. Umumî veya hususî vesilelerle kötülüğü yaymaya, insanı
haktan uzaklaştıran eğlence tesisleriyle meyhaneleri meydana getirmeye
çalışmaktadırlar. .
İşte faydalı eserler, işte zararlı eserler... "İşledikleri herşey
kitaplarda mevcuttur. Küçük, büyük, hepsi satır satır yazılmıştır!'
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Bunların yaptıkları bütün amelleri Rabbim, apaçık ve zahir olan bir
kitapta yazıp kayda geçirmiştir. Bu yaptıklarının karşılığım ahirette
eksiksizce verecektir.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Şehir Halkının Kıssası 13- İnsanlara, halkına elçiler gelen kasabaları anlat:
14-
Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle
desteklemiştik. Onlar: "Biz size gönderildik" demişlerdi.
15-
Kasabalılar: "Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir
şey indirmemiştir. Sadece yalan söyleyorsunuz" demişlerdi.
16-
17- Elçiler: doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir" demişlerdi.
18-
Kasabalılar: "Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık;
vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı
bir azab dokunacaktır" demişlerdi,
19- Elçiler:
"Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için
mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi.
20- Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun."
21- "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar!'
22- "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz!'
23-
O'nu bırakıp da tanrılar mı edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana
bir zarar vermek isterse, o tarnılarm şefaati bana fayda vermez, beni
kurtaramazlar."
24- "Doğrusu o-takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum."
25- "Şüphesiz ben Rabbİnize inandım, beni denleyin."
26-
27-
Ona "Cennete gir" denince, "Keski milletim Rabbimin beni bağışladığını
ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!" demişti.
28-
29-
Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek
de değildik; sadece tek bir çığlık... o kadar, hemen sönüp gittiler.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bazı Kelimeler: Misal ve örnek.Şehir halkı. Bu şehirden, Antakya şehrinin
kast edildiğini söyleyenler olmuştur.Üçüncü ile te'yid edip
destekledik..Sizden dolayı uğursuzluğa uğradık. Sizi taşlayacağız.
Sizin uğursuzluğunuz sizdedir. Bizden size birşey bulaşmış değildir.
Şehrin en uzak yerinden, Beni en güze! bir şekilde yarattı.Gökten gelen
ordular, yani vahiy melekleri, yahut azap indiren melekler. Ateşi sönük
kül gibi sönüp Ölenler.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Açıklama: Ey Muhammedi Haberi sana anlatılacak olan şu şehir halkım;
taşkınlık, inat, küfür ve Peygamberi yalanlamakta ısrarları bakımından
Mekkeli müşriklere misal olarak anlat. Yani bunların durumları,
Peygamberleri kendilerine geldiği zaman aynen Mekkeli müşriklerin sana
gösterdikleri tuhaf hale benzemektedir. Biz onlara iki elçi" gönderdik.
Elçiler, kendiliklerinden onlara gitmedi. Biz onları o şehir halkına
gönderdik, fakat her ikisini de yalanladılar. Biz, üçüncü bir elçi ile
Hak'kı güçlendirip te'yid ettik. Elçilerin hepsi onlara dediler ki: Ey
şehir halkı! Biz, size Allah tarafından gönderilmiş elçileriz.
Elçilerin adlan ile ayette sözü edilen şehrin belirlenmesi hususunda
tef-sircüer çok şeyler söylemişlerdir, ama söyledikleri sözlerin
hangisinin doğru olduğunu Aliah bilir. Çünkü bu sözleri sağlam bir
senede dayanmamaktadır. Sadece İsraifiyattır. Kaldı ki ayette sözü
edilen şehrin hangisi olduğunu ve gönderilen elçilerin adlarının neler
olduğunu bilmek bizim için pek önemli değildir. Önemli olan, o zaman
cereyan eden olayı bilmektir. Ve sonucunun ne olduğunu anlamaktır.
Tefsirciler o elçilerin İsa Peygamber tarafından gönderildiklerini,
böyle olunca da onların Allah Resulünün elçileri olduklarını
söylemişlerdir. Yalnız tefsircileri böyle bir yorum yapmaya sevk eden
sebebin neler olduğunu bilemiyorum. O elçiler, neden yüce Allah
tarafından gönderilmiş olmasınlar? Çünkü onlar şehir halkına hitap
ederken; ölüleri di*riltme, anadan doğma körü iyileştirme gibi
mucizelerle onlara gönderildiklerini ifade etmişlerdi. Bu gibi
mucizeler ancak Peygamberlik iddiasında bulunan bir Nebi'de
bulunabilir. Doğrusunu Allah büir.
Elçiler o şehir halkına gönderildiler ve dediler ki: Biz Allah tarafından gönderilmiş elçileriz.
Şehir halkı onlara dediler ki: Siz elçi değilsiniz. Sizin Allah
tarafından gönderilen elçiler olmanız mümkün değildir. Bunu aklımız
kabul etmiyor. Çünkü sizler de bizim gibi insanlarsınız. Sizi, bize
üstün kılan özelliğiniz nedir? Sizde zenginlik, itibar ve kuvvet var
mıdır ki, bizim gibi kimselere elçilik ve peygamberlik yapasınız?!
Böyle demekle onlara itirazda bulundular. Peygamberliklerini kabul
etmediler. Biimediler ki, Allah risaletİni emanet edeceği yeri bilir!
Peygamberler de insanlardan biridir. Yalnız Cenab-ı Allah, onun
peygamberlik yükünü omuzlayacağını bildiği için onu, insanlara elçi
olarak gönderdi. Allah herşe-yi bilen ve yaratıklarından haberdar
olandır. Beşer olmak, kişinin Peygamber . olmasına engel teşkil etmez.
Allah tarafından üstün kılınmak ve Peygamber olarak seçilmek, kişinin
zenginliği veya maddî kuvvetine bağlı değildir. Peygamber seçilmenin
bazı ruhî özellik ve meziyetleri gerektirdiği bilinmektedir ki,
bunların mahiyetini de ancak Allah bilir. Bu ifadelerden de
anlaşıldığına göre kafirlerin Peygamberlere karşı yaptıkları itirazlar
hep aynıdır. Eskiden de aynı itirazları ileri sürmüşler, şimdi de aynı
itirazları ileri sürmektedirler. Dediler ki: Rahman birşey indirmedi.
Siz elçi. olduğunuzu iddia ederken yalan söylüyorsunuz. Peygamberlik
iddiasında bulunduğunuz her-zaman yeni bir yalan ortaya atıyorsunuz.
Onların bu ikinci şüpheleri kutlu ve yüce olan Allah'la ilgilidir.
Birinci şüpheleri de Peygamberlerle ilgilidir. Bu şüphenin özeti şudur:
İşte kainat önümüzde duruyor. Rahman'ın, kendisine vekalet edilmesi
için kendi katından birşey indirdiğine dair kainatta bir delil mevcut
değildir. Sizin ancak birer yalancı kimseler olduğunuzu görüyoruz!
Onların bu ithamlarına karşılık vermek ve ortaya attıkları şüpheleri
çürütmek İçin elçiler onlara dediler ki: Rabbimiz bilir ki, biz size
O'nun katından gönderilmiş elçileriz. Biz, halkının durumunu bilmeyen
veya kendi nefsinde aciz olan bir kimsenin elçileri olduğumuzu iddia
etmiyoruz. Bilakis bizler, herşeyden'haberdar ve herşeyi gören Allah
tarafından gönderilmiş elçileriz. Eğer bizler bu sözlerimizde yalancı
isek, O bizi rnahvü perişan eder. Zira akıllı kimse, bir başkasının
elçisi olarak gönderildiğini iddia etmez. Böyle bir iddia da bulunan
kimsenin yalanı ortaya çıkar. Uydurduğu yalandan, başkasını istismardan
dolayı cezaya uğrar. Bilakis bu iddiasının asılsız olduğunu ortaya
koymak İçin elinden geleni de yapar. İşte yüksek sıfatlar Allah'a
aittir. Görüyorsunuz ki, o elçiler davetlerini tekrar tekrar ortaya
koymaktan usanmadılar. Bilakis davalarım bir önceki duyurularına
nisbetle daha da te'kid edip kuvvetlendirerek şehir halkına "Rabbimiz
bilir ki biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.
Bu ayet-i kerime bir yemine benzemektedir. Sonra içindeki ifadeler
"inne" ve "lam" harfiyle te'kid edilmektedir. Cümlenin bir isim cümlesi
olması da bu te'kide tekid katmaktadır! Evet bütün bunlar, o elçilerin
davalarını te'kid, etmek Veya kâfirleri reddetmek içindir.
Bu hakikatleri size tebliğ ettikten sonra artık bizim üzerimizde bir sorumluluk kalmıyor!
Bu ifadelerinde, onların davalarına ince bir işaret gönderilmektedir.
Onlar, o şehir halkından ücret, riyaset, dünya metaı gibi şeyler
istemediler. Onlar sadece tebliğ etmekle görevli idiler. Hesaba çekmek
ise Allah'a aittir. Ey inkarcılar şu işinizi iyi düşünün!
Bundan sonra neler oldu? Şehir halkı o elçilere şöyle dedi: Sizin
yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Bu yalan iddiaları ortaya attığınız ve
bunlara inanmamız İçin yemin edip ısrarda bulunduğunuz zaman bize
kötülük isabet etti!
Çünkü yalan yeminler yurtlan harabeye çevirir. Biz sizin yüzünüzden
uğursuzluğa uğradık! Eğer bu söylediklerinizden vazgeçmezseniz sizleri
ağır sözlerle taşlarız. Döğerek veya öldürerek size şiddetli bir azap
dokundururuz!
Bu durumda elçiler ne yaptılar? Dediler ki: Bizden uğursuzluk
kaptığınızı söylemeyin. Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Hayır
da görseniz, kötülükte görseniz, uğursuzluğunuz sizin boynunuzdadir.
Bizden size bir zarar gelmemiştir. Size öğüt verildiği ve Rabbİn
azabından korkutulduğunuz için mi küfredip uğursuzluğa uğradınız?
Doğrusu sizler çok tuhaf bir durumdasınız! Sizler haddi aşan ve
amellerinizde pek aşın giden bir kavimsiniz. Bizim risalet davamız
üzerinde sağlıklı bir şekilde düşünmeniz, kör taklidden uzaklaşmanız,
aklınızı köleliğin bağından kurtarmanız gerekirken kalkıp bizden
uğursuzluk kaptığınızı söylüyor, zulüm ve bühtanda ileri gidiyorsunuz.
Allah'a andolsun ki sizlef çok acaip bir haldesiniz. Tuhaf durumlar
sergili*
yorsunuz.
Ayet-i kerimede sözü edilen elçiler Peygamberlik görevlerini ifa
ettiler. Emaneti eda ettiler, ama onlara icabet eden oldu mu, olmadı
mı? Evet onlara bir kısım halk icabet etti. Şehrin uzak bir
mıntıkasından kamil ve olgun bir adam geldi. Hakkı ortaya çıkarmak için
çaba sarfetti. Hak'ka yardımcı olmak, batılla ve batılın gücü ile
savaşmak istedi. Batılın kuvvetine karşı baş kaldırdı; Ey aşiretim ve
ey kavmim! Şu elçilere uyun, onlar Peygamberlik davasında bulunurken
doğru konuşuyorlar. Sîzden ücret istemeyen, mal talep etmeyen, reislik
ve başka bir amaç peşinde koşmayan bu kimselere tabi olun. Bunlar hak
yolda yürüyen, doğru yolu bulan kimselerdir, dedi.
Şayet insanlar insaflı olsalar bu sözler onların peygambere tabii
olmalarını sağlamak için yeterlidir. Şehrin uzak mıntıkasından gelip de
kendilerine öğüt veren adama şöyle karşılık verdiler: Sende mi onların
Allah elçileri olduklarına inanıyorsun? Tek Allah'a ibadet etmemiz
gerektiğine dair söyledikleri sözü doğruluyorsun? Cevaben dedi ki: Bana
ne olmuş ki, benî yaratan, bana en güzel şekli veren Rabbime ibadet
etmeme engel olacak ne gibi bir mani vardır?. Halbuki kıyamet gününde
sevap ya da ikap için İnsanlar O'nun huzurunda toplanıp divan
duracaklardır.
İnsaflı kişi, Allah'a ibadet eder. Çünkü o Allah'ın kendisini
yarattığına iman eder ya da ahirette kendisini hesaba çekeceğini
bildiğinden dolayı O'na ibadette bulunur. O mü'min kişi hem korkusundan
hem de nimetlere olan rağbetinden dolayı Allah'a ibadet eder.
Şehrin uzak mıntıkasından gelen adam sözüne devamla şöyle dedi: Allah'ı
bırakıp da insanlara fayda veremeyen ve şefaatte bulunamayan, hiçbir
şeyi göremeyen ve hiç bir sözü işitemeyen cansız varlıklara mı
tapacağım? Onları kendime tanrı mı edineceğim? Halbuki benim Rabbim
olan Rahman bana zarar vermek isterse, Onun bana vereceği kararı
kimseler benden savamaz!
Allah'ı bırakıpda kendilerine taptığınız bu tanrıların şefaati ne bana,
ne de size hiç fayda vermez. Benim başıma gelen bir musibetten beni
onlar kur*taramazlar. Ne dîye bunlara tapıyor ve kullukta
bulunuyorsunuz?! İbadet, kutsamayı hak edene yapılan bir kutsama değil
midir? Eğer ben Allah'ı bı*rakıpda şu putlara tapacak olursam, fayda
veya zarar veremeyen taşa ve ya*ratığa tapmış olurum. Tapınca da apaçık
bir sapıklığın içine yuvarlanmış olu*rum? Ey kavmim bana kulak verin.
Doğrusu ben hem sizin, hem de benim Rabbim olan Allah'a İman ettim. Bu
sözümü işitin.
Ona dediler ki: Cennet'e gir (bunu ona ölümden sonra mı söylediler?)
Yahut yalan söylemeyen kimse tarafından bununla müjdelen!
Şu ileride anlatılacak olan hususlarda bu müjdeye dayanmaktadırlar.
Bi*rinci görüşe göre ileriki satırlarda anlatılacak olan hususlar, Onun
kıyamet günündeki halini anlatmaktadır. İkinci görüşe göre Onun
dünyadaki sözleri insanlar için öğüt ve ibret olarak anlatılmıştır.
O zat sözüne devamla şöyle diyordu: Keşke kavmim, Rabbimin beni
ba*ğışladığını ve kıyamet gününde bol sevap, geniş mükafat ile beni
değejli kim*selerden kıldığını bilselerdi!
Allah'ın elçilerini doğrulayanların halleri işte böyledir... Allah'a
ortak koşup kafir olan ve onu yalanlayanların hallerine gelince,
bunların akıbetleri kayıp, ziyan, sapıklık ve helaktir. Hakka kulak
verin. Kutlu ve yüce olan Allah'ın sözlerini, dinleyin. O konuşanların
en doğru sözlüsüdür. Kurtuluşun*dan sonra şu mü'min adamın kavmine
gökten ordular İndirmedik. İndirmek bize yaraşmaz da. Zaten buna bizim
ihtiyacımız da yoktur. Onları cezalandı-rışımız, Cebrail tarafından
atılan bir çığlıkla oldu. Bu çığlığın yıldırım gibi sür'atînden dolayı
onlar derhal bir sönük ateş gibi cansız, ısısız, hareketsiz ve hayatsız
olarak düşüp öldüler. Kahredici güce sahip olan ve tek olan Allah
noksanlıklardan münezzehtir, yücedir. Ey Mekkeliler! Eğer kalp gözünüz
açık*sa bu kıssadan ibret alın!..
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İlahî Kudretin Bazı Görüntüleri: 30- Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alı*yorlardı.
31- Kendilerinden Önce nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerim görmezler mi?
32- Hepsi huzurumuza getirileceklerdir.
33- İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.
34- Orada hurmalıklar ve üzüm bağlan var ederiz, aralarında pınar*lar fışkırtırız.
35- Onun ve elleriyle yaptıklarının Ürünlerini yesinler; şükretmezler mi?
36- Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir.
37- Onlara bir delil de gecedir: Gündüzü ondan sıyırırız ve karanlıkta kalıverirler.
38- Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur.
39- Ay için de sonunda kuru bir hurma dalma döneceği konaklar ta*yin etmişizdir.
40- Ay'a erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.
41-
42- Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendi*leri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.
43- Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.
44- Ama katımızdan bîr rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bazı Kelimeler: İnsan'a gelen pişmanlık duygusu. Ölü, içinde hiçbir bitki
bulunmayan ölü toprak.Hurmalıklardan ve üzüm ağaçların*dan olaşan
bahçeler. Yardık ve çok pınarlar fışkırttık.Kendi zatına layık olmayan
sıfatlardan münezzeh. Sınıflar ve muhtelif nev*iler. Soyar çıkarırız
Öna konaklar takdir ettik. Konak tan maksat ayın bir gün ve bir gecede
kat'ettiği mesafedir. Eski Hurma salkımının, eğri olan dip tarafı.
Yıldızların yörünge*leri. Yüzerler.Dolu ve yüklü. İmdatları*na
yetişecek kimse yoktur.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Açıklama: Her şeye muktedir olan senin Rabbin, şehrin uzak
mıntıkasından koşup gelen adamın kavmine, onun ölümünden sonra onları
helak ederken gökten ordular indirmedi. Durum bunu gerekli kılmadı.
Onların ne ile helak edil*diklerini soracak olursan; onları Cebrail
tarafından atılan bir tek çığlıkla he*lak ettik, o çığlıktan sonra
onlar hareketsiz, sönük ve Ölü cesetler haline gel*diler. Ateşin sönüp
kül oluşu gibi sönük bedenler haline geldiler. Yazık şu
yalanlayıcılara! Ne yazık şunlara ve benzerleri olan diğer kullara!
Kendileri*ni Hakka ileten ve dosdoğru yola davet eden bir elçi
geldiğinde onu mutlaka alaya aldılar. Dolayısıyla alemlerin Rabbinin
helakine müstahak oldular. Evet, onların akıbetlerini, küfürleriyle
alaylarının nihayetini gördükleri zaman, cin*lerle insanlardan olan
mü'min melekler onlar için hasret çektiler ve bunlar hasret çekilmeye
de müstehak olmuşlardı. Şunlara ve benzerleri olan Kureyş kafirlerine
şaşıyorum. Peygamberleri yalanlayıp Hak'ki inkar ettikleri için
ken*dilerinden önceki ümmetleri helak ettiğimizi görmediler mi?! Helak
edildik*ten sonra onların asla geri dönmediklerini görmezler mi? Onlar
kıyamet gü*nünde hesaba çekilmek üzere bizim huzurumuzda topluca
divanda bekleyip duracaklardır. Bunlar, geçmiş ümmetlerin helaklerini
görüpte ibret ve öğüt almıyorlar mı? Allah'ın herşeye muktedir olduğunu
ve kafir ile nankörü ce*zalandıracağını bilmiyorlar mı?
Bu onlar için büyük bir tehdittir.
İçinde bitki bulunmayan hareketsiz ölü toprak parçaları onlara Allah'ın
kudretine tanıklık eden .şahitler hükmündedirler. Bu Ölü toprak
parçalan, in*sanları Öldükten sonra yeniden diriltmeye Allah'ın
muktedir olacağına seha-dette bulunmaktadırlar. EyMuhammed! Senin
Rabbin, ölen kuru topraklan bilahere bitki ve yeşilliklerle canlandırıp
bitirir. Onlardan buğday ve benzeri tahıllarla bitkiler bitirir. Bu
bitkilerle tahıllardan yeyip yaşarlar. Canlandırı*lan ve yeniden hayata
kavuşturulan bu ölü topraklar, üzerinde hurmalık ve üzüm bağlarından
oluşan bahçeler vardır. Buralarda pınarlar fışkırtılın ıştır. Bütün bu
nimetler Allah'ın bize lütfettiği bağışlar olup insanların yemesi ve
kendi elleriyle yaptıkları çeşitli kuru-taze yemişleri yemeleri
içindir. Ki bunlaerı herkes görüp müşahede etmektedir. Hal böyle iken
yine Allah'a şükretmezler mi bunlar? Allah noksanlıklardan münezzeh ve
yücedir. O'nun lütfü ve nimetleri ne kadar muazzam ve ne kadar
mükemmeldir! Allah, müşrikle*rin kendisine ortak koştukları şeylerden
münezzeh ve yücedir. Kendisinin şa*nına layık olmayan yaptıkları ve
yapmadıkları işlerden de uzaktır.
Bu ifadelerle mü'minler, gönülden tasdik edip inararak Allah'ı
noksan*lıklardan tenzih etmek için "Subhânallah" desinler diye eğitilip
irşat edil*mektedirler.
Ne yücedir O Allah ki, topraktan kendi elleriyle yaptıkları ve daha
bil*medikleri şeylerden çifter çifter, sınıf sınıf bitkiler
yaratmıştır. Bütün bu çe*şitli sınıflardaki bitkileri ve nimetleri
yaratan, insanların daha bilmedikleri ve kendisinin ilmiyle kuşattığı
şeyleri yoktan var eden Allah yücedir. Nok*sanlıklardan münezzehtir.
Kâinattaki varlıkların tümünü ancak onları yara*tan yüce Allah bilir.
Şu gece ve ondaki ilahi kudrete delâlet eden ayetlerle mucizeler,
—şayet akıllan çalışıyorsa— onlar için bir delildir. Şu aydınlıktan
sonra gelen kapsamlı karanlık, şu gürültüden sonra meydana gelen
sükunet, şu gezeğenler ve dönen felek hep Allah'ın varlığına delalet
ederler. Şu kâina*tı, asla aksamayan muhkem ve ince bir düzen İçinde
seyrettiren, herşeyi gö*ren ve herşeyden haberdar olan bir zatın
varlığına delalet ederler. Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü
ondan soyup çıkarırız. Gündüzün aydınlığını ondan gideririz. Böylece
gece, sükunet ve karanlığıyla, yüzülmüş koyuna ben*zer. Senin Rabbin
gece'den gündüzü soyup çıkardıktan sonra onlar ansızın karanlık
içersinde kahverirler. Karanlıkta kaldıktan sonra da derin bir uyku*ya
ve kapsamlı bir sükunete dalarlar. Kudret ve hikmet sahibi olan yüce
Al*lah noksanlıklardan münezzehtir. Şu gündüzleyin görülen, belli bir
zamana kadar kendi yörüngesinde dönen, bu yörüngesinin dışına asla
çıkmayan gü*neş gezegeni de onlar için bir ayettir. Bu gezegen Allah'ın
tayin ettiği süreye kadar yörüngesinde dönmeye devam eder. Süresi
dolunca hareketine son ve*rir. Bu gezegenin ne zamana kadar kendi
yörüngesinde döneceğini ancak Al*lah bilir. Ne zaman duracağım da ancak
O bilir. Bu güçlü ve ilim sahibi olan zâtın takdiridir. Evet bu sadece
O'nun takdiri olup ince, ve muhkem bir ni*zamdır. Bu düzende kıl payı
kadar sarsılmaz ve kayma meydana gelirse ne gibi hallerin vuku
bulacağını da ancak Allah bilir! Güneş kendi ekseni etra*fında ve
yörüngesi İçerisinde hareket edip döner. Yer küre de onun etrafında
aynı zamanda kendi ekseni üzerinde döner. Kendi ekseni üzerinde
dönerken gece ile gündüz, karanlık ile aydınlık meydana gelir. Güneşin
etrafında dö*nerken de dört mevsim meydana gelir. Bu düzende herhangi
bir vakitte bir aksama ve sarsılma meydana geldiği takdirde neler olur,
biliyor-musunuz? Bütün bu dönüşlerin ve hareketlerin, tedbir sahibi bîr
tanrı tarafından değil de, eşyanın kendi tabiatından kaynaklanmasını
akıl kabul eder mi? O tabiat perestlerin söylediklerinden Allah çok
yüce ve üstündür.
Rabbim ay için de bazı menziller takdir etti, O menziller de seyrine
devam eder. Gördüğünüz gibi, Ay bazen küçük ve ince hilal şeklinde,
bazen de büyük ve dolunay şeklinde görülür. Sonra yine azar azar
küçülmeye ve incel*meye başlar. Küçüklük ve eğrilik bakımından eğri bir
hurma dalma döner.
Ey kardeşim! Şu gökteki gezegenlere, bunların bulutlarına ve işgal
et*tikleri yere bak. Sayılarının çokluğuna ve hareketlerinin
süratİiliğine dîk-kat et! Bütün bunlardan sonra da içinde hiçbir
eğrilik ve aksama bulunma*yan ince nizama ve tertipli işleyişe nazar
et! Ne güneş'in ay'a erişmesi kendi*sine yaraşır; nede gece, gündüzü
geçip geride bırakır. Ancak gece gündüz'ü takip eder. Cenab-ı Allah
bütün bunlar için belli bir vakit tayin etmiş, bunla-n ince bir nizam
içinde çalıştırmış ve çalıştırmaya devam etmektedir. Gece*nin işareti
olan ay'in gündüzün işareti olan Güneş'e zaman bakımından te*cavüzde
bulunması mümkün değildir. Bunlardan herbirinin kendine mahsus süresi,
zamanı ve düzeni vardır. Ki bunun dışına çıkması mümkün değildir.
Yıldızlarla gezegenlerden herbiri kendine mahsus yörüngesi içerisinde
yüzüp hareket eder ve dönerler. Bu da, Allah'ın gündüz'den alıp gece'ye
ekleme yap*masına, gece'den alıp gündüze ekleme yapmasına engel teşkil
etmez. Bütün bunlar Allah'ın varlığına ve kudretinin sonsuzluğuna
delalet eden en büyük ayetler ve mucizeler değil midirler?! Onlar için
bir başka ayette, onları baba*larının belinde iken Nuh'un dolu
gemisinde taşımamızdır. Nuh'un gemisi çe*şitli yaratıklarla dolu ve
yüklü idi. Onlar için bindikleri şu gemileri otomo*billeri, trenleri,
uçakları ve diğer ulaşım vasıtalarını yarattık.
Bu ne parlak bir ifade ve ne ince bir tasvirdir!
Onlar bizim pençemizdedirler. Dilersek onları boğarız ve onların İmdat
dilemelerine yetişecek bir yardımcıları da olmaz. Ve onlar hiçbir şeyle
de kur*tulamazlar. Ancak bizim tarafımızdan bîr rahmetle ve belli bir
zamana ka*dar dünyada yaşamakla'azaptan kurtulabilirler.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kafirlerin Bazı Durumları 45- Onlara: "Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yüz çevirirler.
46- Zaten Rabbİnin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdir.
47-
Onlara: "Allah'ın size verdiği nzıktan sarfedin denince;inkâr edenler
inananlara: "Allah düeseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi
doyuralım? Doğ*rusu siz apaçık bir sapıklıktasınız" derler.
48- "Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler.
49- Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak'bir tek çığlığı bekler*ler.
50- O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.
51- Sûr'a üflenince, kabirlerinden Rahîerine koşarak çıkarlar,
52-
"Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. On*lara:
"tşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru
söylemişlerdi" denir.
53- Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur.
54- Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşledikleri*nizden başkasıyla karşılık göremezsiniz.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Bazı Kelimeler: Çekişirler. Tavsiye, vasiyyet. Boynuz, bora*zan şeklinde
bir üfleme aleti.Cedes kelimesinin çoğulu olup kabir*ler demektir.
Süratle çıkarlar, Uyuduğumuz mekân.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]