hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Yasİn sÜresİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Yasİn sÜresİ 2duy3hj

Yasİn sÜresİ Empty
MesajKonu: Yasİn sÜresİ   Yasİn sÜresİ EmptyPaz Ocak 03, 2010 3:45 pm

YÂSİN SÛRESİ


Kurtubi'nin naklettiğine göre bu surenin Mekkİ olduğu
hususunda ic-ma vardır. 83 ayettir.Bu surenin faziletine dair bir çok
hadisi şerifler nakledilmiştir. Bunların sahih olup olmadıklarını en
iyi bilen Allah'tır. Diğer Mekki sureler gibi hecâ harfleriyle
başlamıştır. Bu surede Kur'an-ı Kerim'e değinilmektedir. Peygamber
(S.A.V.) efendimiz ile ölüm sonrası dirilişin isbatmdan
bahsedilmektedir. Bundan sonra darb-ı meseller, kıssalar yerilmekte,
kevni ayetlere temas edilmekte, bazı inanç ve fiilleri hususunda
kafirlerle tartışılmaktadır. Bunlardan sonra kıyametten bazı sahneler
tasvir edilmekte, tevhid ilkesi ile ölüm sonrası dirilişe temas
edilmektedir. Bununla beraber bu hususların isbatına dair maddi
görünümlerden deliller çıkarılmakta, müşriklerin şüpheleri çürütülüp
delilleri geçersiz kılınmaktadır. Bu saydığımız konulann hepsi de
kilitli kalplerle; taşlaşmış, katılaşmış nefisleri canlandırmaya
yöneliktir. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Kavmi İle Olan Durumu


Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
1- Yâ, Sîn.
2-4- Ey Muhammedi Kur'an-ı Hakîm'e and olsun ki,sen doğru üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.
5-6- Bu; babalan uyarümadığmdan, gafil kalmış bir mîlleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kur'andır.
7- And olsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.
8- Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için başlan yukarı kalkıktır,
9- Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdİr. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.
10- Ey Muhammedi Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, İnanmazlar.
11- Sen
ancak, Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi
uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir
ecirle müjdele.
12- Şüphesiz Ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; her-şeyi, apaçık bir kİtabda saymışızdır. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Bazı Kelimeler:


Bazı kimseler bu kelimeyi yâ harfim uzatarak, sinin
sonundaki nûnuda müteakiben gelen vav harfine İdgam ederek okurlar,
diğer bazı kimseler de sîn'deki nûn harfini sakin olarak izhar edilmiş
şekilde okurlar.
Bir başka grupta nun harfinin harekesini zamme veya kesre veya fethah olarak ortaya koyarlar.
Söz sabit oldu, artık değiştirilmez. Zakn kelimesinin çoğulu olup,
çeneler manasına geliri Başi kalkık ve gözü yumuk vaziyetteki kimseler
Geride bıraktıkları eserleri.
Surenin başındaki bu heca harflerinin zikredilmesinde mutlaka hikmet
vardır. Bu harfler, her ne kadar biz anlamasak bile mutlaka bir mana
ifade etmektedirler. Bunların manası Allah ile Resulü arasında bir sır
olarak kalmakta devam edecektir. Bu harfler, zamanımızdaki şifrelere
benzemektedirler. Bunlarla hangi mananın kast edildiğini elbette en iyi
bilen Allah'tır. Bazı kimseler bu harflerin Allah'ın ya da Peygamberin
adlarından biri olduğunu söylemişlerdir. Surenin başında kasemden önce
zikredilmesi onu yüceltmek içindir. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Açıklama:


Kutlu ve yüce olan Allah, kâmil bir mucize olan Kur'an'a
yemin ederek buyurmuş ki: Ey Muhammedi Sen doğru yol üzerinde bulunan
Peygamberlerdensin. Bu yol islam yoludur. Bu, senden önce gelip geçmiş
Peygamberlerin yoludur. ,
Burada Kur'an-ı Kerim maksatsız olarak zikredilmiş değildir. Bilakis —
Allah bilir ya— Kur'an-ı Kerim'in burada zikderiliş sebebi
dikkâtlerimizi ona çevirmek içindir. Zira Kur'an-ı Kerim bakî bir
mucizedir. Hz. Muhammed'in davasında sadık olduğuna ve Allah katından
gönderilmiş bir elçi olduğuna delâlet eden baş delildir. Bu Kur'an,
mülkünde aziz ve güçlü olan, yaratıklarına merhametli olan Rab
tarafından indirilmedir.
Bu ifadelerle Kur'an-ı Kerim'in mertebesinin yüksekliğine ve Rahman
olan Allah'ın en kıymetli nimetlerinden biri olduğuna şehadet
edilmektedir. Ey Muhammed, yakın babaları uyarılmamış olan bir kavmi
uyarman için bu Kur'an sana indirildi. Bunların yakın babaları
uyarılmadılar ama uzak babaları, ata ve dedeleri, İsmail Peygamber
tarafından uyarıldılar. Bunlar hak ve nûr yolundan gafildirler.
Bunların üzerine ilahî azap sözü hak oldu. Ve-azaba çarptırılacaklarına
ilişkin ilahi tehdit sabit oldu. Zira güçlü ve hikmet sahibi olan
Allah'ın katında söylenen sözler değiştirilmez.
Bu ifadelerde geçen sözden kasıt, Allah'ın ezeli hüküm ve yargısıdır.
Azap sözü onların çoğunun üzerine hak oldu. Çünkü onlar iman
etmiyorlar. Hayır ve zorlama yoluyla değilde istekleriyle, kendi
serbest iradeleriyle Allah'ı ve Peygamberi inkar ediyorlar. Küfür ve
inatta ısrar ediyorlar.
Bu ifadelerle Peygamber (S.A.V.) efendimiz Allah'tarafından müsterih
kılınmakta ve gönlüne itmi'nan bırakılmaktadır. "Biz, onların
boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar, çenelere kadar dayanmıştır;
onun için kafaları yukarı kalkıktık' Bu ayeti kerime onlann iman
etmeyeceklerine, ayetlerle uyarının onlara fayda vermeyeceğine dair
ezelde verilen ilahi hükmü takrir etmektedir. İman etmedikleri ve hakkı
kabul etmedikleri için Kur'an-ı Kerim onları boyunlarına zincir vurulan
ve elde etmek istediği şeyi —zincir gibi arada bir maddi engel
bulunduğundan ötürü— ele geçiremeyen, boynuna vurulan tasmadan dolayı
başı yukarıya doğru kalkık olan, eğilipte ayağının dibindeki şeyi
göremeyen kimselere benzetmektedir. Bazı kimseler bu ayet-i kerimede
istiare bulunmadığını, baştan sona hakikat olduğunu, ancak bunun,
onların kıyamet günündeki hallerini tasvir etmekte olduğunu
söylemişlerdir: "Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde
sürükleneceklerdir "[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
' 'Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektikte onları kapattık;
artık görmezler'' Bu ayeti kerime de, onlann bir başka durumlarını
temsil etmektedir. Yani onlara manen iman yolları kapatılmıştır.
Maddeten yolları kapatılmış olup da amaçlarına ulaşamayan kimselere
benzetilmişlerdir. Ayet-i kerimede sözü edilen önlerindeki set, dünyada
şeriatı kabul etmelerini engeller, arkalarındaki set İse ölüm sonrası
dirilişe inanmalarım engeller. Bakınız Ce-nab-ı Allah ne buyuruyor:
"Biz onlara bir takım (kötü) arkadaşlar saldırdık. Onlann önlerinde ve
arkalarında ne varsa hepsini onlara süslü gösterdiler"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
Yani onlara dünyayı süslü gösterdiler, onlar da dünyaya aldandılar.
Ahireti de onlara süslü gösterdiler ama onlar ahireti yalanladılar. Biz
onların önlerinde ve arkalarında bir set yaptık. Onları hakkı göremeyen
kör kimselere dönüştürdük. Onlar artık hakkı göremezler. Uyarsan da
uyarmasan da onlar iman etmezler. Kalbi Allah tarafından damgalanan,
gözüne perde çekilen kimseler işte bu halde olurlar. Artık Allah'tan
sonra bunları kim doğru yola iletebilir? Bunlar kendi nefislerini sahih
nazardan, hevesten soyutlanmış görüşten, taklid sapıklığından uzak bir
düşünceden batıla çevirdikleri için irnan etmezler. Ey Muhammed ancak
zikre yani Kur'an'a uyan, gayb halinde Rah-man'dan korkan kimselere
senin uyarman fayda verir.
Şu halde bu ayet-i kerime, Kur'an'dan
ancak belli bir sınıfın yararlanacağını ifade etmektedir. Umumi
uyarmaya ve korkutmaya gelince, insanlar kendisine tabi olsalar da,
olmasalarda Peygamber efendimiz bunu yapmakla mükelleftir. Şu halde
ayet-i kerimenin ifadesi ile peygamberliğin ve cinlerle insanları
uyarmanın umumiliği arasında bir çelişki yoktur. Gerçekten de Kur'an
zikri kalbine giren, gayb halinde Allah'tan korkan kimseden başkaları
Peygamber efendimizin uyarmasından yararlanamazlar. Şu kilitli kalplere
ve madde İle maddî hallerden başka bir şeye iman etmeyen ölü nefislere
gelince, bunların peygamberin uyarmasından yararlanmaları mümkün
değildir. Ey Mu*hammedi Sana tabi olan ve senin getirdiğin ilahî
rahmetten yararlanan kimselere, genişliği göklerle yer kadar olan
Cenneti, bol sevabı ve mükâfatı müj*dele.
Adamın biri çıkıpta bu müjde ve uyarmanın ne zaman tahakkuk edeceğini
soracak olursa ona verilecek cevap şudur: Şüphesiz senin Rabbin,
herkese amelinin karşılığını vermek, vadettiği müjde ile, yaptığı
tehditleri gerçekleştirmek için Ölümlerinden sonra insanları yeniden
dirütecektir. Allah, insanların Önce ve sonra yaptıkları bütün amelleri
de yazıp kayda geçirmektedir. İnsanların bıraktıkları" eserleri de amel
defterine kaydetmektedir.. Eserden kasıt, insanın kendisinden sonra
bıraktığı ve admm anılmasına vesile olan hayırlı şeylerle şerli
şeylerdir ki, bunların her ikisinin karşılığını Cenab-ı Allah insana
ahirette verecektir. Güzel eserler; kendisinden yararlanılan bir ilim
veya gönüllerine sağlıklı bir şekilde İslamın manası yerleştirilen
çocuklar, veya mescid, okul, hastahane gibi faydalı binaları tesis
etmek veya kalıcı bir hayır işi yapmaktır.
Kötü eserlere gelince; bunlar insanları yazı veya söz İle kötülüğe
davet eder, insanları ahlakî çözüiytüye çağırır. Nitekim bazı Mısırlı
yazarlar, kırmızı Neon lambaları altında yaşadıkları gece hayatlarını
laubalilikle okuyucularına anlatmaktadırlar. Halbuki onlar, kendilerine
aldanan genç nesli baştan çıkarmakta, gençler de onları taklit
etmektedirler. Umumî veya hususî vesilelerle kötülüğü yaymaya, insanı
haktan uzaklaştıran eğlence tesisleriyle meyhaneleri meydana getirmeye
çalışmaktadırlar. .
İşte faydalı eserler, işte zararlı eserler... "İşledikleri herşey
kitaplarda mevcuttur. Küçük, büyük, hepsi satır satır yazılmıştır!'[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bunların yaptıkları bütün amelleri Rabbim, apaçık ve zahir olan bir
kitapta yazıp kayda geçirmiştir. Bu yaptıklarının karşılığım ahirette
eksiksizce verecektir. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Şehir Halkının Kıssası


13- İnsanlara, halkına elçiler gelen kasabaları anlat:
14-
Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle
desteklemiştik. Onlar: "Biz size gönderildik" demişlerdi.
15-
Kasabalılar: "Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir
şey indirmemiştir. Sadece yalan söyleyorsunuz" demişlerdi.
16-17- Elçiler: doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir" demişlerdi.
18-
Kasabalılar: "Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık;
vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı
bir azab dokunacaktır" demişlerdi,
19- Elçiler:
"Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için
mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi.
20- Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun."
21- "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar!'
22- "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz!'
23-
O'nu bırakıp da tanrılar mı edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana
bir zarar vermek isterse, o tarnılarm şefaati bana fayda vermez, beni
kurtaramazlar."
24- "Doğrusu o-takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum."
25- "Şüphesiz ben Rabbİnize inandım, beni denleyin."
26-27-
Ona "Cennete gir" denince, "Keski milletim Rabbimin beni bağışladığını
ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!" demişti.
28-29-
Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek
de değildik; sadece tek bir çığlık... o kadar, hemen sönüp gittiler. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Bazı Kelimeler:


Misal ve örnek.Şehir halkı. Bu şehirden, Antakya şehrinin
kast edildiğini söyleyenler olmuştur.Üçüncü ile te'yid edip
destekledik..Sizden dolayı uğursuzluğa uğradık. Sizi taşlayacağız.
Sizin uğursuzluğunuz sizdedir. Bizden size birşey bulaşmış değildir.
Şehrin en uzak yerinden, Beni en güze! bir şekilde yarattı.Gökten gelen
ordular, yani vahiy melekleri, yahut azap indiren melekler. Ateşi sönük
kül gibi sönüp Ölenler. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Açıklama:


Ey Muhammedi Haberi sana anlatılacak olan şu şehir halkım;
taşkınlık, inat, küfür ve Peygamberi yalanlamakta ısrarları bakımından
Mekkeli müşriklere misal olarak anlat. Yani bunların durumları,
Peygamberleri kendilerine geldiği zaman aynen Mekkeli müşriklerin sana
gösterdikleri tuhaf hale benzemektedir. Biz onlara iki elçi" gönderdik.
Elçiler, kendiliklerinden onlara gitmedi. Biz onları o şehir halkına
gönderdik, fakat her ikisini de yalanladılar. Biz, üçüncü bir elçi ile
Hak'kı güçlendirip te'yid ettik. Elçilerin hepsi onlara dediler ki: Ey
şehir halkı! Biz, size Allah tarafından gönderilmiş elçileriz.
Elçilerin adlan ile ayette sözü edilen şehrin belirlenmesi hususunda
tef-sircüer çok şeyler söylemişlerdir, ama söyledikleri sözlerin
hangisinin doğru olduğunu Aliah bilir. Çünkü bu sözleri sağlam bir
senede dayanmamaktadır. Sadece İsraifiyattır. Kaldı ki ayette sözü
edilen şehrin hangisi olduğunu ve gönderilen elçilerin adlarının neler
olduğunu bilmek bizim için pek önemli değildir. Önemli olan, o zaman
cereyan eden olayı bilmektir. Ve sonucunun ne olduğunu anlamaktır.
Tefsirciler o elçilerin İsa Peygamber tarafından gönderildiklerini,
böyle olunca da onların Allah Resulünün elçileri olduklarını
söylemişlerdir. Yalnız tefsircileri böyle bir yorum yapmaya sevk eden
sebebin neler olduğunu bilemiyorum. O elçiler, neden yüce Allah
tarafından gönderilmiş olmasınlar? Çünkü onlar şehir halkına hitap
ederken; ölüleri di*riltme, anadan doğma körü iyileştirme gibi
mucizelerle onlara gönderildiklerini ifade etmişlerdi. Bu gibi
mucizeler ancak Peygamberlik iddiasında bulunan bir Nebi'de
bulunabilir. Doğrusunu Allah büir.
Elçiler o şehir halkına gönderildiler ve dediler ki: Biz Allah tarafından gönderilmiş elçileriz.
Şehir halkı onlara dediler ki: Siz elçi değilsiniz. Sizin Allah
tarafından gönderilen elçiler olmanız mümkün değildir. Bunu aklımız
kabul etmiyor. Çünkü sizler de bizim gibi insanlarsınız. Sizi, bize
üstün kılan özelliğiniz nedir? Sizde zenginlik, itibar ve kuvvet var
mıdır ki, bizim gibi kimselere elçilik ve peygamberlik yapasınız?!
Böyle demekle onlara itirazda bulundular. Peygamberliklerini kabul
etmediler. Biimediler ki, Allah risaletİni emanet edeceği yeri bilir!
Peygamberler de insanlardan biridir. Yalnız Cenab-ı Allah, onun
peygamberlik yükünü omuzlayacağını bildiği için onu, insanlara elçi
olarak gönderdi. Allah herşe-yi bilen ve yaratıklarından haberdar
olandır. Beşer olmak, kişinin Peygamber . olmasına engel teşkil etmez.
Allah tarafından üstün kılınmak ve Peygamber olarak seçilmek, kişinin
zenginliği veya maddî kuvvetine bağlı değildir. Peygamber seçilmenin
bazı ruhî özellik ve meziyetleri gerektirdiği bilinmektedir ki,
bunların mahiyetini de ancak Allah bilir. Bu ifadelerden de
anlaşıldığına göre kafirlerin Peygamberlere karşı yaptıkları itirazlar
hep aynıdır. Eskiden de aynı itirazları ileri sürmüşler, şimdi de aynı
itirazları ileri sürmektedirler. Dediler ki: Rahman birşey indirmedi.
Siz elçi. olduğunuzu iddia ederken yalan söylüyorsunuz. Peygamberlik
iddiasında bulunduğunuz her-zaman yeni bir yalan ortaya atıyorsunuz.
Onların bu ikinci şüpheleri kutlu ve yüce olan Allah'la ilgilidir.
Birinci şüpheleri de Peygamberlerle ilgilidir. Bu şüphenin özeti şudur:
İşte kainat önümüzde duruyor. Rahman'ın, kendisine vekalet edilmesi
için kendi katından birşey indirdiğine dair kainatta bir delil mevcut
değildir. Sizin ancak birer yalancı kimseler olduğunuzu görüyoruz!
Onların bu ithamlarına karşılık vermek ve ortaya attıkları şüpheleri
çürütmek İçin elçiler onlara dediler ki: Rabbimiz bilir ki, biz size
O'nun katından gönderilmiş elçileriz. Biz, halkının durumunu bilmeyen
veya kendi nefsinde aciz olan bir kimsenin elçileri olduğumuzu iddia
etmiyoruz. Bilakis bizler, herşeyden'haberdar ve herşeyi gören Allah
tarafından gönderilmiş elçileriz. Eğer bizler bu sözlerimizde yalancı
isek, O bizi rnahvü perişan eder. Zira akıllı kimse, bir başkasının
elçisi olarak gönderildiğini iddia etmez. Böyle bir iddia da bulunan
kimsenin yalanı ortaya çıkar. Uydurduğu yalandan, başkasını istismardan
dolayı cezaya uğrar. Bilakis bu iddiasının asılsız olduğunu ortaya
koymak İçin elinden geleni de yapar. İşte yüksek sıfatlar Allah'a
aittir. Görüyorsunuz ki, o elçiler davetlerini tekrar tekrar ortaya
koymaktan usanmadılar. Bilakis davalarım bir önceki duyurularına
nisbetle daha da te'kid edip kuvvetlendirerek şehir halkına "Rabbimiz
bilir ki biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.
Bu ayet-i kerime bir yemine benzemektedir. Sonra içindeki ifadeler
"inne" ve "lam" harfiyle te'kid edilmektedir. Cümlenin bir isim cümlesi
olması da bu te'kide tekid katmaktadır! Evet bütün bunlar, o elçilerin
davalarını te'kid, etmek Veya kâfirleri reddetmek içindir.
Bu hakikatleri size tebliğ ettikten sonra artık bizim üzerimizde bir sorumluluk kalmıyor!
Bu ifadelerinde, onların davalarına ince bir işaret gönderilmektedir.
Onlar, o şehir halkından ücret, riyaset, dünya metaı gibi şeyler
istemediler. Onlar sadece tebliğ etmekle görevli idiler. Hesaba çekmek
ise Allah'a aittir. Ey inkarcılar şu işinizi iyi düşünün!
Bundan sonra neler oldu? Şehir halkı o elçilere şöyle dedi: Sizin
yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Bu yalan iddiaları ortaya attığınız ve
bunlara inanmamız İçin yemin edip ısrarda bulunduğunuz zaman bize
kötülük isabet etti!
Çünkü yalan yeminler yurtlan harabeye çevirir. Biz sizin yüzünüzden
uğursuzluğa uğradık! Eğer bu söylediklerinizden vazgeçmezseniz sizleri
ağır sözlerle taşlarız. Döğerek veya öldürerek size şiddetli bir azap
dokundururuz!
Bu durumda elçiler ne yaptılar? Dediler ki: Bizden uğursuzluk
kaptığınızı söylemeyin. Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Hayır
da görseniz, kötülükte görseniz, uğursuzluğunuz sizin boynunuzdadir.
Bizden size bir zarar gelmemiştir. Size öğüt verildiği ve Rabbİn
azabından korkutulduğunuz için mi küfredip uğursuzluğa uğradınız?
Doğrusu sizler çok tuhaf bir durumdasınız! Sizler haddi aşan ve
amellerinizde pek aşın giden bir kavimsiniz. Bizim risalet davamız
üzerinde sağlıklı bir şekilde düşünmeniz, kör taklidden uzaklaşmanız,
aklınızı köleliğin bağından kurtarmanız gerekirken kalkıp bizden
uğursuzluk kaptığınızı söylüyor, zulüm ve bühtanda ileri gidiyorsunuz.
Allah'a andolsun ki sizlef çok acaip bir haldesiniz. Tuhaf durumlar
sergili*
yorsunuz.
Ayet-i kerimede sözü edilen elçiler Peygamberlik görevlerini ifa
ettiler. Emaneti eda ettiler, ama onlara icabet eden oldu mu, olmadı
mı? Evet onlara bir kısım halk icabet etti. Şehrin uzak bir
mıntıkasından kamil ve olgun bir adam geldi. Hakkı ortaya çıkarmak için
çaba sarfetti. Hak'ka yardımcı olmak, batılla ve batılın gücü ile
savaşmak istedi. Batılın kuvvetine karşı baş kaldırdı; Ey aşiretim ve
ey kavmim! Şu elçilere uyun, onlar Peygamberlik davasında bulunurken
doğru konuşuyorlar. Sîzden ücret istemeyen, mal talep etmeyen, reislik
ve başka bir amaç peşinde koşmayan bu kimselere tabi olun. Bunlar hak
yolda yürüyen, doğru yolu bulan kimselerdir, dedi.
Şayet insanlar insaflı olsalar bu sözler onların peygambere tabii
olmalarını sağlamak için yeterlidir. Şehrin uzak mıntıkasından gelip de
kendilerine öğüt veren adama şöyle karşılık verdiler: Sende mi onların
Allah elçileri olduklarına inanıyorsun? Tek Allah'a ibadet etmemiz
gerektiğine dair söyledikleri sözü doğruluyorsun? Cevaben dedi ki: Bana
ne olmuş ki, benî yaratan, bana en güzel şekli veren Rabbime ibadet
etmeme engel olacak ne gibi bir mani vardır?. Halbuki kıyamet gününde
sevap ya da ikap için İnsanlar O'nun huzurunda toplanıp divan
duracaklardır.
İnsaflı kişi, Allah'a ibadet eder. Çünkü o Allah'ın kendisini
yarattığına iman eder ya da ahirette kendisini hesaba çekeceğini
bildiğinden dolayı O'na ibadette bulunur. O mü'min kişi hem korkusundan
hem de nimetlere olan rağbetinden dolayı Allah'a ibadet eder.
Şehrin uzak mıntıkasından gelen adam sözüne devamla şöyle dedi: Allah'ı
bırakıp da insanlara fayda veremeyen ve şefaatte bulunamayan, hiçbir
şeyi göremeyen ve hiç bir sözü işitemeyen cansız varlıklara mı
tapacağım? Onları kendime tanrı mı edineceğim? Halbuki benim Rabbim
olan Rahman bana zarar vermek isterse, Onun bana vereceği kararı
kimseler benden savamaz!
Allah'ı bırakıpda kendilerine taptığınız bu tanrıların şefaati ne bana,
ne de size hiç fayda vermez. Benim başıma gelen bir musibetten beni
onlar kur*taramazlar. Ne dîye bunlara tapıyor ve kullukta
bulunuyorsunuz?! İbadet, kutsamayı hak edene yapılan bir kutsama değil
midir? Eğer ben Allah'ı bı*rakıpda şu putlara tapacak olursam, fayda
veya zarar veremeyen taşa ve ya*ratığa tapmış olurum. Tapınca da apaçık
bir sapıklığın içine yuvarlanmış olu*rum? Ey kavmim bana kulak verin.
Doğrusu ben hem sizin, hem de benim Rabbim olan Allah'a İman ettim. Bu
sözümü işitin.
Ona dediler ki: Cennet'e gir (bunu ona ölümden sonra mı söylediler?)
Yahut yalan söylemeyen kimse tarafından bununla müjdelen!
Şu ileride anlatılacak olan hususlarda bu müjdeye dayanmaktadırlar.
Bi*rinci görüşe göre ileriki satırlarda anlatılacak olan hususlar, Onun
kıyamet günündeki halini anlatmaktadır. İkinci görüşe göre Onun
dünyadaki sözleri insanlar için öğüt ve ibret olarak anlatılmıştır.
O zat sözüne devamla şöyle diyordu: Keşke kavmim, Rabbimin beni
ba*ğışladığını ve kıyamet gününde bol sevap, geniş mükafat ile beni
değejli kim*selerden kıldığını bilselerdi!
Allah'ın elçilerini doğrulayanların halleri işte böyledir... Allah'a
ortak koşup kafir olan ve onu yalanlayanların hallerine gelince,
bunların akıbetleri kayıp, ziyan, sapıklık ve helaktir. Hakka kulak
verin. Kutlu ve yüce olan Allah'ın sözlerini, dinleyin. O konuşanların
en doğru sözlüsüdür. Kurtuluşun*dan sonra şu mü'min adamın kavmine
gökten ordular İndirmedik. İndirmek bize yaraşmaz da. Zaten buna bizim
ihtiyacımız da yoktur. Onları cezalandı-rışımız, Cebrail tarafından
atılan bir çığlıkla oldu. Bu çığlığın yıldırım gibi sür'atînden dolayı
onlar derhal bir sönük ateş gibi cansız, ısısız, hareketsiz ve hayatsız
olarak düşüp öldüler. Kahredici güce sahip olan ve tek olan Allah
noksanlıklardan münezzehtir, yücedir. Ey Mekkeliler! Eğer kalp gözünüz
açık*sa bu kıssadan ibret alın!.. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


İlahî Kudretin Bazı Görüntüleri:


30- Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alı*yorlardı.
31- Kendilerinden Önce nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerim görmezler mi?
32- Hepsi huzurumuza getirileceklerdir.
33- İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.
34- Orada hurmalıklar ve üzüm bağlan var ederiz, aralarında pınar*lar fışkırtırız.
35- Onun ve elleriyle yaptıklarının Ürünlerini yesinler; şükretmezler mi?
36- Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir.
37- Onlara bir delil de gecedir: Gündüzü ondan sıyırırız ve karanlıkta kalıverirler.
38- Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur.
39- Ay için de sonunda kuru bir hurma dalma döneceği konaklar ta*yin etmişizdir.
40- Ay'a erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.
41-42- Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendi*leri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.
43- Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.
44- Ama katımızdan bîr rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Bazı Kelimeler:


İnsan'a gelen pişmanlık duygusu. Ölü, içinde hiçbir bitki
bulunmayan ölü toprak.Hurmalıklardan ve üzüm ağaçların*dan olaşan
bahçeler. Yardık ve çok pınarlar fışkırttık.Kendi zatına layık olmayan
sıfatlardan münezzeh. Sınıflar ve muhtelif nev*iler. Soyar çıkarırız
Öna konaklar takdir ettik. Konak tan maksat ayın bir gün ve bir gecede
kat'ettiği mesafedir. Eski Hurma salkımının, eğri olan dip tarafı.
Yıldızların yörünge*leri. Yüzerler.Dolu ve yüklü. İmdatları*na
yetişecek kimse yoktur. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Açıklama:


Her şeye muktedir olan senin Rabbin, şehrin uzak
mıntıkasından koşup gelen adamın kavmine, onun ölümünden sonra onları
helak ederken gökten ordular indirmedi. Durum bunu gerekli kılmadı.
Onların ne ile helak edil*diklerini soracak olursan; onları Cebrail
tarafından atılan bir tek çığlıkla he*lak ettik, o çığlıktan sonra
onlar hareketsiz, sönük ve Ölü cesetler haline gel*diler. Ateşin sönüp
kül oluşu gibi sönük bedenler haline geldiler. Yazık şu
yalanlayıcılara! Ne yazık şunlara ve benzerleri olan diğer kullara!
Kendileri*ni Hakka ileten ve dosdoğru yola davet eden bir elçi
geldiğinde onu mutlaka alaya aldılar. Dolayısıyla alemlerin Rabbinin
helakine müstahak oldular. Evet, onların akıbetlerini, küfürleriyle
alaylarının nihayetini gördükleri zaman, cin*lerle insanlardan olan
mü'min melekler onlar için hasret çektiler ve bunlar hasret çekilmeye
de müstehak olmuşlardı. Şunlara ve benzerleri olan Kureyş kafirlerine
şaşıyorum. Peygamberleri yalanlayıp Hak'ki inkar ettikleri için
ken*dilerinden önceki ümmetleri helak ettiğimizi görmediler mi?! Helak
edildik*ten sonra onların asla geri dönmediklerini görmezler mi? Onlar
kıyamet gü*nünde hesaba çekilmek üzere bizim huzurumuzda topluca
divanda bekleyip duracaklardır. Bunlar, geçmiş ümmetlerin helaklerini
görüpte ibret ve öğüt almıyorlar mı? Allah'ın herşeye muktedir olduğunu
ve kafir ile nankörü ce*zalandıracağını bilmiyorlar mı?
Bu onlar için büyük bir tehdittir.
İçinde bitki bulunmayan hareketsiz ölü toprak parçaları onlara Allah'ın
kudretine tanıklık eden .şahitler hükmündedirler. Bu Ölü toprak
parçalan, in*sanları Öldükten sonra yeniden diriltmeye Allah'ın
muktedir olacağına seha-dette bulunmaktadırlar. EyMuhammed! Senin
Rabbin, ölen kuru topraklan bilahere bitki ve yeşilliklerle canlandırıp
bitirir. Onlardan buğday ve benzeri tahıllarla bitkiler bitirir. Bu
bitkilerle tahıllardan yeyip yaşarlar. Canlandırı*lan ve yeniden hayata
kavuşturulan bu ölü topraklar, üzerinde hurmalık ve üzüm bağlarından
oluşan bahçeler vardır. Buralarda pınarlar fışkırtılın ıştır. Bütün bu
nimetler Allah'ın bize lütfettiği bağışlar olup insanların yemesi ve
kendi elleriyle yaptıkları çeşitli kuru-taze yemişleri yemeleri
içindir. Ki bunlaerı herkes görüp müşahede etmektedir. Hal böyle iken
yine Allah'a şükretmezler mi bunlar? Allah noksanlıklardan münezzeh ve
yücedir. O'nun lütfü ve nimetleri ne kadar muazzam ve ne kadar
mükemmeldir! Allah, müşrikle*rin kendisine ortak koştukları şeylerden
münezzeh ve yücedir. Kendisinin şa*nına layık olmayan yaptıkları ve
yapmadıkları işlerden de uzaktır.
Bu ifadelerle mü'minler, gönülden tasdik edip inararak Allah'ı
noksan*lıklardan tenzih etmek için "Subhânallah" desinler diye eğitilip
irşat edil*mektedirler.
Ne yücedir O Allah ki, topraktan kendi elleriyle yaptıkları ve daha
bil*medikleri şeylerden çifter çifter, sınıf sınıf bitkiler
yaratmıştır. Bütün bu çe*şitli sınıflardaki bitkileri ve nimetleri
yaratan, insanların daha bilmedikleri ve kendisinin ilmiyle kuşattığı
şeyleri yoktan var eden Allah yücedir. Nok*sanlıklardan münezzehtir.
Kâinattaki varlıkların tümünü ancak onları yara*tan yüce Allah bilir.
Şu gece ve ondaki ilahi kudrete delâlet eden ayetlerle mucizeler,
—şayet akıllan çalışıyorsa— onlar için bir delildir. Şu aydınlıktan
sonra gelen kapsamlı karanlık, şu gürültüden sonra meydana gelen
sükunet, şu gezeğenler ve dönen felek hep Allah'ın varlığına delalet
ederler. Şu kâina*tı, asla aksamayan muhkem ve ince bir düzen İçinde
seyrettiren, herşeyi gö*ren ve herşeyden haberdar olan bir zatın
varlığına delalet ederler. Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü
ondan soyup çıkarırız. Gündüzün aydınlığını ondan gideririz. Böylece
gece, sükunet ve karanlığıyla, yüzülmüş koyuna ben*zer. Senin Rabbin
gece'den gündüzü soyup çıkardıktan sonra onlar ansızın karanlık
içersinde kahverirler. Karanlıkta kaldıktan sonra da derin bir uyku*ya
ve kapsamlı bir sükunete dalarlar. Kudret ve hikmet sahibi olan yüce
Al*lah noksanlıklardan münezzehtir. Şu gündüzleyin görülen, belli bir
zamana kadar kendi yörüngesinde dönen, bu yörüngesinin dışına asla
çıkmayan gü*neş gezegeni de onlar için bir ayettir. Bu gezegen Allah'ın
tayin ettiği süreye kadar yörüngesinde dönmeye devam eder. Süresi
dolunca hareketine son ve*rir. Bu gezegenin ne zamana kadar kendi
yörüngesinde döneceğini ancak Al*lah bilir. Ne zaman duracağım da ancak
O bilir. Bu güçlü ve ilim sahibi olan zâtın takdiridir. Evet bu sadece
O'nun takdiri olup ince, ve muhkem bir ni*zamdır. Bu düzende kıl payı
kadar sarsılmaz ve kayma meydana gelirse ne gibi hallerin vuku
bulacağını da ancak Allah bilir! Güneş kendi ekseni etra*fında ve
yörüngesi İçerisinde hareket edip döner. Yer küre de onun etrafında
aynı zamanda kendi ekseni üzerinde döner. Kendi ekseni üzerinde
dönerken gece ile gündüz, karanlık ile aydınlık meydana gelir. Güneşin
etrafında dö*nerken de dört mevsim meydana gelir. Bu düzende herhangi
bir vakitte bir aksama ve sarsılma meydana geldiği takdirde neler olur,
biliyor-musunuz? Bütün bu dönüşlerin ve hareketlerin, tedbir sahibi bîr
tanrı tarafından değil de, eşyanın kendi tabiatından kaynaklanmasını
akıl kabul eder mi? O tabiat perestlerin söylediklerinden Allah çok
yüce ve üstündür.
Rabbim ay için de bazı menziller takdir etti, O menziller de seyrine
devam eder. Gördüğünüz gibi, Ay bazen küçük ve ince hilal şeklinde,
bazen de büyük ve dolunay şeklinde görülür. Sonra yine azar azar
küçülmeye ve incel*meye başlar. Küçüklük ve eğrilik bakımından eğri bir
hurma dalma döner.
Ey kardeşim! Şu gökteki gezegenlere, bunların bulutlarına ve işgal
et*tikleri yere bak. Sayılarının çokluğuna ve hareketlerinin
süratİiliğine dîk-kat et! Bütün bunlardan sonra da içinde hiçbir
eğrilik ve aksama bulunma*yan ince nizama ve tertipli işleyişe nazar
et! Ne güneş'in ay'a erişmesi kendi*sine yaraşır; nede gece, gündüzü
geçip geride bırakır. Ancak gece gündüz'ü takip eder. Cenab-ı Allah
bütün bunlar için belli bir vakit tayin etmiş, bunla-n ince bir nizam
içinde çalıştırmış ve çalıştırmaya devam etmektedir. Gece*nin işareti
olan ay'in gündüzün işareti olan Güneş'e zaman bakımından te*cavüzde
bulunması mümkün değildir. Bunlardan herbirinin kendine mahsus süresi,
zamanı ve düzeni vardır. Ki bunun dışına çıkması mümkün değildir.
Yıldızlarla gezegenlerden herbiri kendine mahsus yörüngesi içerisinde
yüzüp hareket eder ve dönerler. Bu da, Allah'ın gündüz'den alıp gece'ye
ekleme yap*masına, gece'den alıp gündüze ekleme yapmasına engel teşkil
etmez. Bütün bunlar Allah'ın varlığına ve kudretinin sonsuzluğuna
delalet eden en büyük ayetler ve mucizeler değil midirler?! Onlar için
bir başka ayette, onları baba*larının belinde iken Nuh'un dolu
gemisinde taşımamızdır. Nuh'un gemisi çe*şitli yaratıklarla dolu ve
yüklü idi. Onlar için bindikleri şu gemileri otomo*billeri, trenleri,
uçakları ve diğer ulaşım vasıtalarını yarattık.
Bu ne parlak bir ifade ve ne ince bir tasvirdir!
Onlar bizim pençemizdedirler. Dilersek onları boğarız ve onların İmdat
dilemelerine yetişecek bir yardımcıları da olmaz. Ve onlar hiçbir şeyle
de kur*tulamazlar. Ancak bizim tarafımızdan bîr rahmetle ve belli bir
zamana ka*dar dünyada yaşamakla'azaptan kurtulabilirler. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Kafirlerin Bazı Durumları


45- Onlara: "Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yüz çevirirler.
46- Zaten Rabbİnin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdir.
47-
Onlara: "Allah'ın size verdiği nzıktan sarfedin denince;inkâr edenler
inananlara: "Allah düeseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi
doyuralım? Doğ*rusu siz apaçık bir sapıklıktasınız" derler.
48- "Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler.
49- Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak'bir tek çığlığı bekler*ler.
50- O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.
51- Sûr'a üflenince, kabirlerinden Rahîerine koşarak çıkarlar,
52-
"Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. On*lara:
"tşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru
söylemişlerdi" denir.
53- Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur.
54- Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşledikleri*nizden başkasıyla karşılık göremezsiniz. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Bazı Kelimeler:


Çekişirler. Tavsiye, vasiyyet. Boynuz, bora*zan şeklinde
bir üfleme aleti.Cedes kelimesinin çoğulu olup kabir*ler demektir.
Süratle çıkarlar, Uyuduğumuz mekân. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Yasİn sÜresİ 2duy3hj

Yasİn sÜresİ Empty
MesajKonu: Geri: Yasİn sÜresİ   Yasİn sÜresİ EmptyPaz Ocak 03, 2010 3:45 pm

Açıklama:



Şu kafirlerin halleri pek tuhaftır: Her yaratığın bildiği gecede,
gündüzde, güneşte, ayda ölü topraklarda, zürriyetlerinin babalarının
belinde taşınmasında zahir bir surette görülen ayetleri Cenab-i Allah
onların gözleri önüne serdi; ama yine de öğüt alıp düşünmediler ve
Hak'kı hatırlamadılar. Bilakis eski küfürlerinde kalmakta devam ettiler.
İşte, şimdi Cenab-ı Allah tevbe edipte rahmete kavuşmaları ümidiyle
kendilerine ayetleri gösterdikten sonra inanmadıkları için
küfürlerinin'akıbeti İle onları korkutmaktadır. Ama bütün bunlara
rağmen onlar Hak'tan yüz çevirmektedirler. Onlara; Ey insanlar!
Dünyanın önümüzdeki günlerinden, dünyanın büyük olaylarından korkup
sakının. Sizden önceki milletlerin başlarına gelen felaketlerden ibret
alın. îlerİde gelecek olan ahiret günlerinden, ahi-retteki azap
meleklerinden, ahİretin zorlu hallerinden, Allah'tan, O'nun hesap ve
ikabından sakının ki Allah'ın rahmetinden ümitli kimseler olup salih
ameller işleyesîniz, denildiği zaman onlar Hak'tan yüz çevirir,
inatlarında ısrar eder, daha fazlasıyla yiğitlik taslamaya başlarlar.
Öğüt ve ibret alsınlar diye Rabbinin kevnî ya da Kur'an'î ayetlerinden
biri geldiği zaman ondan mutlaka yüz çevirirler. Yüz çevirmek onların
adetidir. Her ayet ye öğüt esnasında bunlar kulaklarını tıkayıp yüz
çevirir, giderler. Onlara "Allah'ın size verdiği nziktan (Allah için)
verin!" dendiği zaman... Bu ayet-i kerime Kureyş müşrikleri hakkında
nazil olmuştur. Fakir sahabiler, 'Allah'ın yarattığı ekin(ler)den ve
hayvanlardan, Allah'a pay ayırdılar"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
Mealindeki ayet-i kerimeyi kast ederek kureyşli müşriklere: Allah'a ait
olduğunu iddia ettiğiniz mallarınızdan birazını bize verin, dedikleri
zaman o müşrikler onlara vermemiş, mahrum bırakmış ve şöyle demişlerdi:
Sizin iddialarınıza göre dilediği lakdirde Allah'ın rızik vereceği bir
şahsı biz mi doyuracağız?!
Müşrikler mü'minlerin bütün fiilleri
Allah'ın meşi'etine bağladıklarını ve: "Allah dilerse falanı zengin
eder, falana servet verir, Allah dilerse şöyle şöyle olur..."
dediklerini duyuyor ve mü'minlerin bu sözlerinden şu cevabı
çıkarıyorlardı: "Allah'ın dilediği takdirde yedireceği kimseye biz mi
yedireceğiz?!" Evet böyle demekle mü'minleri alaya alıyor ve onların,
her işi Allah1 m iradesine bağlamalarını istihza ile karşılıyorlardı.
Kötü görüş ve düşünceli) terinden dolayı şu anlayışa sahip oluyorlardı:
Eğer Allah rızık veren bir zat ise size rızık vermeye muktedirdir. Şu
halde ne diye başkalarından rizik talebinde bulunuyorsunuz?!
Onların bu hüccetleri boş ve dayanaksızdır. Görüşleri de zayıftır.
Çünkü Cenab-ı Allah bir kavmi yoksullukla, bir kavmi de zenginlikle
imtihan eder. Fakirlere sabretmelerini, zenginlere de yoksullara
yardımda bulunmalarını ve şükretmelerini emreder. "Bundan dolayı kim
(fakirelere) verir, (günahlardan) korunursa, ve en güzel (sözü)
doğrularsa, ona en kolay (en rahat şeylerin yolun)u kolaylaştırırız.
(Onu cennetlere, huzur ve rahata sokarız). Fakat kim cimrilik eder,
kendini zengin görüp (Allah'a) tenezzül etmezse ve en güzel (söz)ü de
yalanlarsa ona en güç (şeylerin yolun)u kolaylaştırırız (onu çetin
durumlara götüren bir yola sokanz)"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
Ey müşrikler! Siz apaçık bir sapıklık içerisindesiniz. Çünkü bu kısır
anlayışa sahip olup şöyle diyorsunuz: Eğer siz doğru sözlü iseniz bu
(azap) vadi ne zaman?
Kafirler kıyamet saatinin gelmeyeceğini iddia ediyorlar. Mü'minler İçin
cennet vadinin, kafirler için de cehennem tehdidinin boş olduğunu
söylüyorlardı. Onların bu iddialarına noksanlıklardan münezzeh olan
yüce Allah tarafından bakınız nasıl karşılık veriliyor: Onlar sadece
tek bir kuvvetli sesi bekliyorlar ki, o ses, Sur'a birinci defa yapılan
"üf ley iştir. O ilk üfleyiş dolayısıyla yeryüzünün bütün ahalisi ölür.
Onlar bunu mu bekliyorlar? Hayır beklemiyorlar bilakis yalanlıyorlar!
Bunun tahakkukunu imkansız gördükleri için alay ederek beklediklerini
ima ediyorlar. Halbuki bu Sur'a üfleyiş dolayısıyla meydana gelen
kuvvetli ses onları yakalayıp derhal öldürecektir. Onlar Sur'a üfleyiş
esnasında bile dünyaları ile İlgili işlerde biribirleriyle hasımlaşıp
çekişmekte olacaklardır ama "Kıyamet saati, onlar farkında değilken
ansızın onları yakaladı'' Kıyamet saatinin kendilerini yakaladığı
esnada insanlar ailelerine bir vasiyette de bulunma imkanını elde
edemezler. Ailelerine dönme fırsatını da bulamazlar. Gaflet halindeyken
kıyamet saati kendilerini yakalayacaktır. Birinci üfleyişten sonra
ikinci kez Sur'a üflenir. Bir de bakarsın mezarlarından kalkıp dikilir
ve hesaplarını tam görmesi için acelece Rableri-nin huzuruna koşarlar.
Bütün bunları yapmak Allah'a göre çok kolaydır.
Onlar kabirlerinden dirilip ilk çıktıkları anda ne diyecekler?
Diyecekler ki: Ey ölüm gel de bizi kurtar. Tam senin geliş zamanındır.
Ve hayretden şöyle diyeceklerdir: Ölümümüze, helakimize ve başımıza
gelen felaketimize dikkatle bakın da buna hayret edin... Bizi
yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı?
Bunların akılları kafıştığı için öldüklerini değil de, yatmakta
olduklarını zannederler. Kabir azabının kendilerine dokunduğunun
farkında bile olmazlar. Kendilerini kabirden ve yattıkları yerden
uyandıranın kim olduğunu biribirlerine sorarlar. Ama onlara hikmetli
bir üslupla, Cenab-ı Allah tarafından cevap verilir. Sizi uykudan
uyandıranın kim olduğunu sormayın. Sizler uyumuyordunuz. Ayrıca sizi
diriltenin kim olduğunu bilmeniz de önemli değildir. Sizin için
gerçekten önemli olan; şu korkulu manzaralarla lebaleb dolu olan bu
dirilişi gerçekleştirenin kim olduğunu sormanızdır. Ve içinde
bulunmakta olduğunuz ürkütücü halin ve manzaranın mahiyetini
araştırma-nızdir.
Öyleyse onlara verilen cevap şu olacaktır: İşte bu, Rabbinİz Rahmanın
size vadettiği şeydir. Dünyada iken size gönderilen Peygamberler,
söylediklerini doğru söylemişlerdir. "Sûra üflendi. İşte onlar
kabirlerden (kalkıp) Rab-lerine koşuyorlar" ayet-i kerimesinde sözü
edilen Sur'a üflemeden önce yapılacak tek bir İş vardır ki o da
eksiksiz ve fazlasız bir tek çığlıktır. Bu çığlık, İsrafil'in borazana
üflemesidir. Bazı rivayetlere göre yüksek bir tonla borazana
üfleyecektir: "Ey çürümüş kemikler, birbirinden kopmuş eklemler,
dağılmış saçlar, Cenab-ı Allah mahkemede karar verilmesi için sizin bir
araya gelmenizi emrediyor".
Sadece korkunç bir ses oldu. Onlarda hesap görülmesi için hep birlikte
bizim huzurumuzda toplanıverdiler. Bugün hesap günüdür. Şaka ve
laubalilik günü değildir. Bu gün adil yargı günüdür. Hiçbir kimseye
zerre kadar haksızlık edilmez. Sizler ancak dünyada iken yapmış
olduğunuz işler sebebiyle karşılık görürsünüz. "Kıyamet günü için
adalet terazileri kurarız. Hîç kimseye bir haksızlık edilmez (insanın
yaptığı iş), bir hardal tanesi ağırlığınca dahi olsa onu getiririz.
Hesap gören olarak biz yeteriz"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Cennetlikler Ve Cehennemlikler
55- Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler.
56- Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır.
57- Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır.
58- Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır.
59-61-
Allah söyle buyurur: "Ey suçlular! Bugün mü'minlerden aynim. Ey
insanoğullan! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir
düşmandır, B,ana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?"
62- And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı. Akletmez miyd'iniz?
63- İşte bu, size söz verilen cehennemdir.
64- Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin.
65- İşte o gün ağızlarım mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayaklarda yaptıklarına şahitlik eder. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bazı Kelimeler:
Nimetlenen ve lezzetlenen kimseler. Temenni edip is! terler. Aynim ve
bir kenara çekilin.Cibillet kelimesinin çoi gulu olup çok sayıda
mahlukat demektir. Ağızlarını müî hürleriz, onları konuşmaktan men
ederiz. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Açıklama:
Bugün mahkeme ve adil karar günüdür. Hiçbir şahsa zerre kadar haİ
sizlik edilmez. Ve hiçbir kimse de amelinden başka şey dolayısıyla
cezalandı! rılmaz. Onlar nimetleriyle lezzet bulmakta olduklarından
dolayı, bu gün siî düşünmezler ve hatırlamazlar. Evet cennetlikler
nimetlerle, lezzetlerle meş gul olmaktadırlar. Cennet ve Cennet
nimetlerine kavuşmakla mes'ut olan kimseler için gerçektende bu
lezzetlerle nimetler mutluluk getiren bir nimettirler. Bu gibi kimseler
ebedi nimetleri ve büyük saltanatı elde etmişlerdir. Allah'ın seçkin ve
iyi kullarına sevap ve ikram olsun diye hazırladığı nimetlerden
istifade etmektedirler. Tabii ki bu nimetler dünyada onların işlemiş
oldukları amellerin bir karşılığıdır. İçinde bulundukları lezzet ve
nimetlerle haşir neşir olduklarından dolayı Cennetlikler için ayet-i
kerimede kelimesi kullanılarak yapılan vasıflandırma, gerçekten de çok
ince bir ifadedir. Doğrusu onlar bu nimetlerle meşgul olduklarından
dolayı cehennemlikleri ve cehennemi hatırlamazlar. Veyl size ey
müşrikler! Cehennem ateşi ile cehennemin azabından dolayı vay sizin
halinize!
Cennetliklerle eşleri koyu ve geniş gölgelerde, koltuklarda ve
divanlarda yaslanmış vaziyette biribirleriyle sohbet edip nimetlerden
istifade etmekte ve bol bir nzıkla rızıklandırılmaktadır. Onlar için
cennette bir çok meyveler vardır. Sayılamayacak kadar çok, gözlerin
görmediği, kulakların işitmediği, beşer kalbinin içinden geçmediği,
temenni ettiği bir çok nimetler vardır. Onlar için esenlik dileği
olarak kendilerine şöyle denilir: Çok merhametli Rab'den size sözle
selam vardır. Evet bu Allah selamı melekler aracılığıyla, ya da onları
ta'zim etmek, daha fazla ağırlamak ve ikramda bulunmak kastıyla Allah
tarafından direkt olarak onlara verilir.
Amel sahibi mü'minlerin halleri işte böyle olacaktır: Devamlı nimetler
içinde ebedi bir yurt olarak cennetlerde bulunacak, Allah tarafından
kendilerine esenlik verilip, selamlanıp ikramlanacaktır. tkinci gruba
yani inkarcılara gelince onlara denilecektir ki: Bugün ey günahkârlar
ve ey suçlular, mü'mînlerden ayrılın ve bir kenara çekilin!
Bu da insanların haşr alanında toplanıp mü'minlerin Cennet'e
gönderildikleri esnada olacaktır. "(Kıyamet) saat(î) koptuğu gün, O gün
(İnananlar ve inanmayanlar) ayrılırlar: İnanıp iyi İşler yapanlar,
Onlar (çiçekli, ırmaklı) bir bahçe içinde neşelendirilirler. Fakat
inkar edip ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalanlayanlar, işte onlar
(tutuklanıp) azabın içine getirilirler"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Sonra, dünyada yaptıkları kötü amellerinden dolayı kınanıp azarlanarak,
kendilerine şöyle denilir: "Ey Adem oğulları! Ben size Şeytan'a
tapmayın diye and vermedim mi: Allah'ın Ademoğullarına and vermesi;
onların kafalarına akledici kuvveti yerleştirmesi ve doğru yola
iletecek olan selim fıtratı vermesidir. Ayrıca onlara müjdeci ve
uyarıcı Peygamberler göndermesidİr ki, onlar Rahman'a ibadete davet
ederler. Sürekli olarakta şeytan'a itaatten sakındırırlar. Cenab-ı
Allah, elçileri vasıtasıyla bizleri şeytana uymaktan sakın-dırmıştır.
Çünkü şeytan, bizler için düşmanlığı zahir bir şekilde görülen apaçık
düşmandır. Allah sadece kendisine ibadet etmemizi ve yalnızca
kendisinden yardım dilememizi emir buyurmuştur.O Allah’tır.Kendisinden
başka ilah yoktur.Allah’ın Rahmana taatte bulunup şeytana isyan etmeye
dair kullarına and verdiğine dair yapılan bu işaret, dosdoğru bir
yoldur..”İşte benim doğru yolum bu ona uyun, (başka) yollara uymayın
ki, sizi onun yolundan ayırmasın!”[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].İçinde
hiçbir eğrilik bulunmayan , dosdoğru yol olan ve Hak din İslamiyet işte
budur.Çünkü bu din alemlerin Rabbi’nin vaz ettiği bir dindir.Şeytan ise
sizden birçok hakları saptırmışır.Onlara kötü fiilleri süsleyerek
vesveseler vermiş, nihayet onları masiyetlere ve şiddetli azaplara
düşürmüştür.Kör mü oldunuz? Aklınızı hiç mi çalıştırmıyorsunuz?Dünyada
iken tehdit olduğunuz ve sizin de tehditlere inanmadığınız cehennem
işte budur! İçine girin ve sıcaklığı tadın.Dünyada iken O’nu inkar
etmenizin bir cezası olarak cehennem ateşinin azabını tadın!
Rivayete göre kendilerine böyle denildiği zaman dünyada yaptıklarıkötü
amelleri karşılarında bulurlar.Birbirleriyle tartışmaya
başlarlar.Komşuları,aileleri,aşiretleri aleyhlerinde tanıklık
yapar.Kendileri ise dünyada Allah’a ortak koşmadıklarına dair yemin
eder ve:Biz başkalarını değil de sadece kendi nefsimizi şahit olarak
kabul ederiz,derler.bunun üzerine Cenab-ı Allah ağızlarını mühürler ve
organlarına: Sahiplerinizin dünyada yaptıkları işlere dair tanıklıkta
bulunun ve konuşun, der.İşte: “O gün ağızlarını mühürleriz.Elleri
bizesöyler,ayakları yaptıklarına şahitlik eder”.ayet-i
kerimesinin tefsiride budur.Adamın biri şöyle bir soru ortaya atabilir:
“Ayet-i kerimede konuşma fiili neden ele, tanıklık fiili de ayağa
nisbet edilmiştir?.”Bu soruya verilecek cevap, Hazin kitabında da
belirtildiği gibi şöyledir: Yapılan işi el, direkt olarak işler; ayak
ise o fiilin işlendiğiyerde ve esnada hazır bulunur.Hazır bulunanın
gördüğü işi anlatmasına şehadet ve tanıklık denilir.Fiili işleyenin, o
fiilin işlendiğine dair konuşması ise kendi aleyhine ikrarda
bulunmasıdır. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Allah'ın İnsanlar Üzerindeki Nimeti Büyüktür
66- Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmağa çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi?
67- Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilir.Içı ve ne de geri dönebilerlerdi.
68- Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevİrmişîzdîr. Akletmezlcr mi? [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bazı Kelimeler:
Göz çukurunu kapatıp gözsüz hale getirdik. Yollara dökülüp koşuştular.
Nasıl. Kılıklarını değiştirdik onları taşa, cansız maddeye, hayvana ve
başka şekle döndürdük. Yerleri.İleriye doğru gidiş Ömrünü uzatırız. Baş
aşağı çeviririz. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Açıklama:
Müsîümam ile,.kafiri ve müşriki İle, bütün insanlara büyük ve sonsuz
nimetler bahşeden yüce Allah, insan'dakİ göz nimetini gidermeyi
dilerse, insanlar kör olurlar ve alışık oldukları apaçık yollarda dahi
gidip gelme gücüne sahip olamazlar. Fakat göz nimeti Allah'ın bir lütfü
ve ihsanı olarak insanlara verilmiş ve onlarda devam ettirilmiştir. Şu
halde insanların Allah'a karşı nankörlük değilde şükretmeleri gerekir.
Ey Muhammedi Şayet Rabbin dikseydi kafirlerin gözlerini siler, göz
çukurlarını kapatır ve gözlerini gide-. rirdi. Hatta daha Önce alışık
oldukları ve bildikleri yollarda dahi yürüme imkanını kaybederlerdi. O
zaman nasıl göreceklerdi?! Yine Rabbin dileseydi kafirlerle âsîleri
maymunlara, domuzlara veya taşlara dönüştürürdü. Rabbin onları
meskenlerinin üzerine inen bir azapla kılık değişikliğine uğratsaydı
bunlar bu azaptan kaçamaz, ne ileriye doğru, ne de geriye doğru firar
edemezlerdi. Allah o kendi rahmet kanunlarına ve hikmet gerekçelerine
dayanarak böyle yapmak dilemedi. Şu halde insanların bu nimetlere
karşılık olarak Allah'a şükretmeleri ve O'na ibadet de bulunmaları
gerekir.
İşte bu ifadelerde görüldüğü gibi kafirlerle tartışılmakta, hangi
noktada bulundukları açıklanmakta, mazeretleri reddedilmekte, mazeret
ileri sürme imkanları ortadan kaldırılmakta, Allah'ın kendilerine
lütfettiği nimetler açıklanmaktadır. Onlar diyorlardı ki: Eğer ömrümüz
uzatılsaydı şu, şu işleri yapardık.
Cenab-i Allah'ta onlara şöyle cevap veriyor: Siz kör mü oldunuz,
anla*mıyor musunuz ki her sene yaşınız ilerledikçe sizin zayıflığınız
daha da artıyor?" (O) Allah'tır ki sizi zaaf dan yarattı (Pek zayıf bir
kökten, spermadan) yarattı.' (Başlangıcınız çok zayıf bir madde idi.
Kökünüz pek cılızdı). Sonra zayıflığın ardından (size) bir kuvvet verdi
(güçlü kuvvetli delikanlılar oldunuz) sonra kuvvetin ardından da
zayıflık ve ihtiyarlık verdi "[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Rabbi-niz, salih amel işleyip O'nun nimetlerini düşünüp tefekkür
etmenize yetecek kadar sizlere Ömür verdi. "Öğüt alacak olanın, öğüt
alacağı kadar bir süre yaşatmadık mı sizi?"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
Şunu da bilmelisiniz ki zaman geçtikçe ve ömrünüz uzadıkça zayıflığınız
daha da artmaktadır. Zira ömrü uzayan kimsenin yaratılış ve hilkati baş
aşağı dönmekte, gözündeki fer azalmakta, kulağındaki işitme duygusu
eksilmekte, kuvveti de zayıflığa dönüşmektedir. Bu sebeple Cenab-i
Allah buyuruyor ki: "İçinizden kimi, Ömrün en kötü çağma (ihtiyarlığa)
itiliyor"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Resulullah (S.A.V.) efendimiz, Ömrün en kötü çağına itilmekten Allah'a sığınmıştır. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Şair Olmadığını Bildirmekle Beraber Allah'ın Birliğinin İsbatı
69- Biz Muhammed'e şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur'an'dır.
70- Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen söz de İnkarcıların aleyhine çıksın.
71- Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar.
72- Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de etini yedikleri de vardır.
73- Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır. Şükretmezler mi?
74- Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler.
75- Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.
76- Ey Muhammedi Bunların sözü seni üzmesin. Biz onların gizledik*lerini de, açığa vurduklarını da şüphesiz biliriz. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bazı Kelimeler:
Şiir, kafiyeli ve vezinli söz. Söz sabit olur.Zaptedip ele geçiren ve
kahredenler.Onu onlara boyun eğdirdik, emirlerine verdik. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Önceki Ayetlerle İlişkisi:
Allah'ın birliğine dair önceki sayfada: "Ey Ademoğullan, ben size
"Şey-tan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmamnızdır dîye and vermedim mi"
mealindeki ayet-i kerime geçti. Haşr ile ilgili alarak ta: "O gün
ağızlarım mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına
şahitlik eder" mealindeki ayet-İ kerime de önceki sayfada geçti. Geriye
üçüncü temel unsur kaldiid, o da Peygamberlik müessesidir. Onu da
burada bu ayet-i kerimelerin tefsirini yaparken açıklayacağız. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Açıklama:
Şiir, söz sanatlarından biridir. Özel bir karekteri ve vezni vardır.
Kafiye birliğine, yani geniş hayale, ta'svirlere ve sıcak duygulara
dayanır. Bu nedenle Şair, sözlerinde doğruluğu aramaz. Doğruluk yolunda
yürümez. Kur'an-ı Ke-rim'inde vasfettiği gibi şairleri şu vaziyette
görürsünüz: "Görmüyor musunuz onları, (nasıl) vadide şaşkın şaşkın
dolaşırlar? Ve yapmadıkları şeyleri söylerler"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
Şiirin en tatlısı, içinde en çok yalan söz bulunandır, diyenler
olmuştur. Peygamber (S.A.Vj) efendimizin risaletle
görevlendirilmesinden önce' insanlar kazançlarını şiirle sağlıyor,
şiiri bir geçim vasıtası olarak kullanıyorlardı. Şairler, şiirlerinde
bazen doğru, bazen yalan sözler sarfederlerdi. İsla-miyyetin ilk
asrından sonra da şiir bir geçim vasıtasf haline geldi. Bu sebeple
eşraf ve-şerefli kimseler ;iirden kopmaya ve uzaklaşmaya başladılar.
Peygamber (S.A.V.) efendimiz şiir söylemiş değildir. Şiir söylemek ona
yaraşmazdı zaten. Kafirler iftira ederek ayet-i kerime'in bazen şiir
olduğunu, bazen de sihir olduğunu veya kahinlerin ürünü olduğunu iddia
ediyorlardı. İşte Kur'an-ı Kerim burada onların batıl iddialarını
reddederek Peygamber efendimize Allah'ın şür öğretmediğini ve şiir
söylemenin de Peygambere yaraşmayacağını isbatlıyor. Böylece
müşriklerin iddialarını çürütmüş oluyor. Kur'an-ı Kerim, sözün en edebî
ve üstünü olmakla birlikte şiir değildir. Nasıl şiir olsun ki? Zira
şiirin kendine özgü bir vezni, karekteri, manası ve hayalleri vardır.
Kurban ise kalpler için bir zikir, kalplerdeki hastalık için bir şifa
ve öğüttür. Takva sahibi kimseler için hidayet ve rahmettir. Kalplerin
cilası, ruhların ilacıdır. İnsanlar içinde diri olan kimseleri onunla
uyarıp korkutması için Peygamber Mustafa (S.A.V.)'in üzerine
indirilmiştir. Gerçekten de Kur'an-i Kerîm'in ifadeleri gayet incedir,
tasvirleri parlaktır. Ancak akıl, düşünce ve ruh bakımından canlı olan
kimseler Kur'an-i Kerim'in uyanlarım kabul eder, onun verdiği
öğütlerden yararlanır ve onunla doğru yola erişir. Ölülere gelince,
onlar Kür'an'ın uyarısını nasiİ işitebilirler? Nasıl görebilirler? "Sen
de ölülere (söz) dinîetmezesin; arkalarım dönüp giden sağırlara da
çağrıyı işküremezsin"[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.].
İşte bu esnada o kafirlerin üzerine azap sözü hak olmaktadır. Çünkü bu
sözü kutlu ve yüce olan Allah söylemiştir. Akledemeyen, düşünemeyen
Kafirlere karşı Kur'an'ı hüccet olarak göstermek gerekir. Onlar
hissedemeyen ölülerdirler. Onlara ne olmuş ki Kür'an'ın Allah katından
gönderilmiş bir kitap olduğunu inkâr ediyorlar? Allah'ın kudret sahibi
olduğu hususunda şüpheleri mi var? Onlar Kür'an'ın icaz ve delâlet
kuvvetini bilmiyorlar mı? Bu husustan ve Kür'an'ın Allah katından
gönderilmiş bir kitap olduğundan gafil midirler? Onlar bilmiyorlar mı?
Yaratılışlarının ne şekilde olduğundan habersiz midirler ve kendi
elimizle yaptığımız davarları onlar için yarattığımızı da görmüyorlar
mı? O bu davarlara sahiptirler. Bu hayvanları Allah yaratmış,
insanların emirlerine boyun eğdirmiştir. Bizler de bunlar üzerinde
tasarrufta bulunmakta, menfaatlerini elde etmekte, onları kendi
kontrolümüz ve idaremiz altında tutmaktayız. İnsan ne kadar küçükte
olsa, hayvan ne kadar İri ve cüsseli de olsa, yine de ona güç
yetirebilmekte ve istediği şekilde çalıştırabilmektedir.
"Çocuk onu her tarafa yöneltmekte
Bilmediği yere düşmekten men etmekte
Büyük sopalarla onu döğmekte
O ise karşılık vermemekte..!'
Biz, hayvanları insanların emrine boyun eğdirdik. Onları binek
edinirler. Onlardan yerler, onlardan İçerler, onlardan daha başka
menfaatler sağlarlar. Örneğin: Yün, yapağı, deri ve diğer şeyleri
hayvanlardan elde ederler. Bütün bu nimetler karşılığında Allah'a
şükretmiyorlar mı? Malesef hiç şükretmediler, Allah'ı bırakıp başka
varlıkları tanrı edindiler. O varlıklardan zafer ve yardım ümit
etdiler. Menfaat elde etmek umuduna kapıldılar. Bilmedİ-ler ki onlar,
fayda ve zarar verme gücüne sahip değildirler. Hiç kimseye yardım
edemezler. Aksine sinek onlardan bir şey kapıp götürürse Onu sineğin
elinden kurtaramazlar, isteyen de, istenen de zayıftır. Tapanda tapılan
da zayıftır. Bu putların ve Tanrıların kendilerine fayda vermesi bir
yana bilakis onlar o putlara hizmet etmekte ve onları korumaktadırlar.
O tanrılar hiçbir şey yapma imkanına ve gücüne sahip değildirler.
Bilakis kıyamet gününde bu tapanlar onlar için hazırlanmış birer asker
olarak onlarla birlikte azapta hazır bulunacaklar ve onlar ateşe yakıt
olacaklardır. Hal böyle iken ey Muhammedi Sen şu müşriklerin
imansızlıklarından dolayı tasalanma. Seni yalanlayıp sana eziyet
ettiklerinden dolayı hüzünlenme, onlara aldırış etme. Şüphesiz senin
Rabbin onların gizli ve açık hallerini bilmektedir. Bu yaptıklarından
dolayı onları cezalandıracaktır. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ölüm Sonrası Dirilişin İsbatı
77-78- İnsan kendisini bir nufteden yarattığımızı görmez mi ki
hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da:
"Çürümüş kemikleri kim yaratacak", diyerek, Bize misal vermeye kalkar?
79- Ey Muhammedi De ki: "Onları İlk defa yaratan dirİItecektîr. O, her türlü yaratmayı bilendir."
80- Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız.
81- Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerlerini yaratmaya Kadir olmaz mı? Elbette olur: çünkü O, yaratan ve bilendir.
82- Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir, hemen olur.
83- Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine 'döneceğiniz Allah münezzehtir. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bazı Kelimeler:
Sperma, Husumette aşın giden, çok tartışan.
Misal, örnek. Çürük kemik. İnkâr ifade eden soru cümlele*rine verilen
bir cevap olup, evet manasını taşır. Yaratmadaki duru*mu ve emri. Tam
mülk ve hükümranlık. Açıklama:
Müşriklerin Allah'a ortak koşmalarının batıl oluşu delillerle
açıklandıktan sonra Cenab-ı Allah sözü yeniden ölüm sonrası diriliş
konusuna getirmekte ve bu dirilişin sabit olduğunu Kat'i delillerle
açıklamaktadır. İnsan düşünmüyor mu ve bilmiyor mu ki biz Onu bir
spermadan yarattık. Bir de bakıyorsunuz ki o apaçık bir düşmandır,
hasımlık yapmaktadır. Kendilerinin geçim sebeplerini Allah'ın
yarattığını, aynı zamanda kendi nefislerini de yoktan var ettiğini
bilmiyorlar mı? Mamafih bu husus apaçık bir şekilde bilinmektedir,
însan ilk yaratılışını düşünmüyor mu? O pis bir spermadan, sidik
kanalından çıkan bir nutfeden yaratıldı. Bununla beraber birde
bakıyorsunuz ki o, kendisini yaratan yüce Allah'a karşı apaçık bir
düşmanlık İçine girmektedir. Bu, selim akıllıların kabul etmeyeceği çok
acaip ve tuhaf bir durumdur. Yüce Allah buyuruyor ki: O apaçık bir
düşmandır. Birde bakıyorsunuz ki, o Rabbi ile tartışmaya girmekte ve
O'na karşı hasımlık yapmaktadır. O kendisini en hakir ve en değersiz
bir şeyden (spermadan) yarattığımızı görmüyor mu ki beklenmedik bir
anda bizimle tartışmaya girmekte ve bize karşı hasım olmaktadır.
Rivayete göre Übey bin Halef, As bin Vail el Sehmi gibi bazı müşrikler
ellerine birer çürümüş kemik parçası alarak Peygamber (S.A.V.)
efendimizin yanına gittiler. Onunla tartışmaya ve mücadele etmeye
başladılar. Onlardan biri dedik ki: Ey Muhammed, sen zannediyor musun
ki çürüdükten sonra bu kemiği Allah diriltecektir? Peygamber (S.A.V.)
efendimiz ona cevaben şöyle dedi: "Evet diriltecektir ve Allah seni
ölümden sonra diriltip cehennem ateşine sokacaktır!" Bunun üzerine şu
ayet-i kerime nazil oldu: "Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel
verdi: Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek? dedi". Yani onu penisten
atılan bîr damlacık spermadan yarattığımızı, sonra da akıl düşünce ve
irade sahibi olduğunu unuttu!
Şaşıyorum şu insana ki, hakikatleri inkar etmekte ve bize misaller
vermekte.. Tuhaf tuhaf kıssalar anlatmakta ve çürüyen kemiği kim
diriltecek diye soru sormaktadır! Ey Muhammed! Onlara deki: O çürümüş
kemikleri ilk olarak yaratan yine diriltip canlandıracaktır; Bİr şeyi
ilk olarak icad eden, Yoktan var eden, şüphesiz ki onu yok olduktan
sonra yeniden meydana getirmeye muktedirdir. Bu O'nun için daha da
kolaydır. En yüce sıfatlar Allah'a aittir. O herşeyi bilendir. Yeşil
ağaçtan size ateş çıkaran ve onunla sîze ısınma imkanı veren Allah,
çürümüş kemikleri diriltecektir, canlandıracaktır. O müşriklerin
kafalarında şu düşünce yerleşmişti: Çürüyen kemik soğuyup kuruduktan
sonra artık hayatı ve canlılığı kabul etmez. Bir eşyaya hayat
veri*lebilmesi için onda hareket bulunması gerekir. Çürüyen bu
kemikleri kim can*landırabilir? Evet böyle düşünüyorlardı. Zihinlerinde
hep şu düşünceler do*laşıyordu. Allah onlara misaller veriyor. Yeşil
ağaçtan ateş çıkarıyor. Onlar da bundan yakıyorlar. Yapraklı ve yeşil
selem ağacından ateş, alev alev çıkıyor ve insanlar da ondan ateş
yakıyorlar. Yeşil ağaçtan ateş çıkaran Allah bu ayet-i kerimede
gerçekleri ifade etmiştir. Derler ki: Ateş yakmakta meşhur olan iki
ağaç vardır. Bunlardan biri Merh diğeri Afar'dir. Merh ağacından
çakmağın üstü, Afar ağacından da çakmağın altı elde edilirdi ki, bunlar
her ne kadar yaş olsalar da, kendilerinden su damlasa da biribirlerine
kuvvetle sürüldüklerinde ateş çıkarırlar. "Gökleri ve yeri yaratan,
onların benzerlerini yaratmaya kaadir değil midir?" Cisimleri büyük,
şanları yüce olduğu halde gökleri ve yeri yaratan Allah, insan gibi
küçük ve göklerle yere nisbetle zayıf olan bir varlığı yaratmaya
muktedir olmaz mı?! Elbetteki muktedir olur (Bu cevabı yüce Allah
veriyor ve kudretini, halk üzerindeki gücünü ikrar ediyor). O yaratması
çok olan, ilmi geniş olandır. Bu vasıfta olan bir zatın, insanı ve
diğer şeyleri yaratması tuhaf karşılanmamalıdır. O'nun emri ve şanı bir
şeyi yaratmak dilediği zaman O'na "ol" demesi ve o şeyin de hemen
oluvermesidir.
Gerçektende Cenab-ı Allah bir şeyi yaratmak dilediği zaman ona "ol"
kelimesini telaffuz ederek emir veriyor mu? Selef uleması bu hususun ne
anlama geldiğini ve hakikatini, gaybı bilen Allah'a havale etmişlerdir.
Cumhur-u ulemâ derler ki: Cenab-i Allah bir şeyi yaratmak dilediği
zaman ona: "ol" kelimesini telaffuz ederek emir vermez. Ancak bu kelime
Allah'ın kendi istediğini yerine getirmeye muktedir oluşunu temsil
etmektedir. Bu ifade her bakımdan kendisine itaat edilen amirin, her
hususta kendisine itaat eden memuruna emir verişini ve verdiği emrinde
hiçbir engelle karşilaşmaksizin çabucak yerine getirilmesini temsil
etmektedir. Hal böyle olunca Allah noksanlıklardan münezzeh ve yüce
oîup herşeyin mülkü eksiksiz olarak O'nıın kudret elindedir.
Bu ifadelerle Cenab-ı Allah, müşriklerin nitelemelerinden tenzih
edilmektedir. Çünkü O, herşeyin sahibi olup, hükümrandır. Kudret, O'nun
ayrılmaz vasfıdır. Herşeye gücü yeter. Bütün işler O'na döner. Şu halde
ey İnsanlar! Sadece Ö'na ibadet edin. O'nu takdis edin. O, müşriklerin
kendisine ortak koştukları şeylerden yücedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yasİn sÜresİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Cİn Sûresi ...
» Bakara Suresi 102.Ayet
» Rüyanın Süresi
» Vakıa suresi
» Leyl sÛresİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan :: Ayetler, Dualar ve hadisler-
Buraya geçin: