Ders : Sosyal Bilimler
Ödev: MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK
VATANIN BÖLÜNMEZLİĞİ
Vatan Anlayışı
Vatan, kültürel değerlerimizin bulunduğu bir coğrafyadır. Bu
coğrafya ilk bakışta bir kara parçasıdır. Bu kara parçası tehlikeye
girdiği zaman, uğrunda kanlar dökülür; canlar verilir. Nice analar
yavrularını, nice gelinler yiğitlerini yitirir. O zaman bu coğrafyanın
taşı, toprağı, dağı, ırmağı başka bir anlam taşır. Her biri düşmana
aşılmaz bir engel ve bir uçurum olur. O toprak parçası hemen baş tacı
edilir. Bu cansız coğrafya, her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış
bir vatan olur. Bunun için Mithat Cemal, “Toprak, eğer uğrunda ölen
varsa vatandır.” diyor. Bunun için Orhan Şaik:
“Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir.” diyor. Yine bunun için Mehmet Akif:
“Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” diyor.
Gerektiğinde vatanı savunmak için insanları severek ölüme
***üren yüce duygulardan biri de din duygusudur. Özellikle İslamiyet’in
verdiği şehitlik makamı hiçbir dinde yoktur. Hiçbir dinde İslamdaki
şehit olmak şerefi kadar kuvvetli bir unsur bulunmamaktadır. Bu unsur,
bizim tarihimizde, zaferlerin kazanılmasında en büyük etkenlerden biri
olmuştur. Analar oğullarını cephelere “Ya şehit ol, ya gazi” diyerek
göndermişlerdir.
Şehitler ve gaziler sayesinde bugün biz vatanımızda hür
yaşamaktayız. Yine onlar sayesinde üzerinde yaşadığımız toprak parçası
vatan olmuştur. Diğer yandan, atalarımızın binlerce yıldır bıraktığı
camiler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, okullar, külliyeler, köprüler,
çeşmeler, saraylar, kışlalar, kütüphaneler, kapalı çarşılar ve çeşitli
sanat eserleri, üzerinde yaşadığımız coğrafyayı vatan yapan abidelerdir.
Birlik, bütünlük, ortak ideal ve hedefler gerçekleşince insan
toplulukları millet haline gelir. Kitle, kalabalık olmaktan çıkar.
Nesiller mensup olduğu bir millete ve üzerinde yaşamakta iftihar ettiği
bir vatana sahip olur.
Kader birliği, tarih birliği ve şuuru böylece doğar. Artık böyle
bir milletin mensupları, kaderde, tasada ve kıvançta bir olurlar;
birbirlerini seven, sayan, kolayca anlaşabilen, birlikte hareket edip
başarabilen insanlar haline gelirler.
O halde, vatanın meydana gelmesinde insan elinin ve emeğinin
tabiata kattığı nice eserlerin de büyük rolü vardır. Vatan anlayışı
kültür ve medeniyet eserleriyle gelişir; derinlik kazanır.
Vatanın Bölünmezliği
Bilindiği gibi dil, din, tarih, kültür ve ülkü birliği, ahlakta,
terbiyede, örf ve adetlerde ortak duygu ve hedefler, ortak davranışlar
milleti oluşturur. Millet ile vatan, ruhla vücut gibidir. Bu bakımdan
anayasalarımızda “Türkiye Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir
bütündür.” hükmü yer almıştır.
Millet, kendi vatanında birlik ve dirliği bozmadan, ayrılıp
parçalanmadan yaşamalıdır. Ancak bu taktirde o milletin fertleri
haysiyetli, huzurlu ve mutlu bir hayat sürebilirler. Şu halde
vatanımıza, dilimize, dinimize, kültürümüze, tarihimize, örf ve
adetlerimize sahip çıkmalıyız. Mehmet Akif bu görevi şöyle ifade
etmiştir:
“Sahipsiz olan vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”
Milletimiz, uzun ve derin tarihi boyunca hep bu şuurla
yaşamıştır. Kendisine daima birleşik ordular halinde saldıran
düşmanlarla savaşmak zorunda kalmış; çetin muharebeler, sert mücadeleler
sonunda, varlığını kabul ettirmiş, tarih boyunca hür yaşamıştır. Bundan
sonra da böyle olacaktır. Çünkü Atatürk’ün dediği gibi: “Gerektiği
zaman vatan için tek bir fert gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını
bilen bir millet elbette büyük bir istikbale layık ve aday olan bir
millettir.”
Bu duygular ve düşünceler, bizi vatana bağlamalıdır. Vatan
sevgisi olmazsa, ne vatanın ne milletin bütünlüğü korunabilir.
Aslında vatan sevgisi, vatan üzerinde yaşayan insanlara, tarihe
ve tarihi kültüre beslenen sevgidir. Yoksa kupkuru bir toprak sevgisi
değildir. Vatanı sevmek ve korumak, bize atalarımızın emanetidir; ona
ihanet edemeyiz, bu dinimizin de emridir. Allah şöyle buyuruyor:
“Sizinle savaşanlarla Alllah yolunda savaşın…” Görülüyor ki; inancımıza
göre vatanımızda hür ve huzur içinde yaşamak için, gerektiğinde savaşmak
da Allah’ın emridir. Bunun dinimizdeki adı cihattır. Vatan, millet, din
ve namus yolunda nöbet tutup, savaşan kimseyi Peygamberimiz, bakın
nasıl övüyor: “Hudut ve vatan muhafazası için bir gün, bir gece nöbet
beklemek, bir ay (Allah rızası için farzın dışında) gündüz ve gece namaz
kılmaktan daha hayırlıdır.” Bir başka hadiste de Peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.a.v) şöyle buyuruyor: “İki çeşit gözü cehennem ateşi yakmaz,
biri Allah korkusundan ağlayan göz, öteki Allah yolunda nöbet beklerken
uyumayan göz.”
Görülüyor ki vatanı savunmak, onun bütünlüğünü korumak, kadın ve
erkek her Müslümana, ilahi bir görev olarak farzdır. Aynı zamanda, yüce
bir milli görevdir.
DEVLET VE BÖLÜNMEZLİĞİ
Devlet; toprak bütünlüğüne bağlı olarak, siyasi bakımdan
teşkilatlanmış, millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel
varlıktır. Hukuki ve siyasi bir organ haline gelemeyen toplumlar, devlet
olma özelliğine sahip olamazlar. Devletin içte ve dışta kendini
koruyabilmesi için askeri, siyasi, hukuki ve sosyal birtakım kuruluşlara
sahip olması gerekir. O, bu kuruluşlarla milleti yönetir.
Millet dil, din, tarih, kütür ve ülkü birliği içinde kendi
varlığının şuurunda olan toplumdur. Milletin kendini idare edebilecek
bir siyasi organı, yani devleti olmazsa, millet ayakta duramaz.
Toplumların en yüksek ve en gelişmiş olanı millettir. Millet,
siyasi birliğe kavuşmadan tamamlanamaz. Millet bütünlüğünün kurulması ve
korunması, devletin bütünlüğü ve bölünmezlği ile mümkündür.
Bizim tarihimizde çok köklü bir devlet geleneği vardır. Devlete
bağlılık ve onun sürekli olması için her türlü fedakarlık esastır.
Devletimizin bütünlüğü ve devamlılığı, milletler topluluğundaki
varlığımızın temel unsurudur.
DEVLET VE MİLLET BÜTÜNLEŞMESİ
Devlet, milletin siyasi teşkilatlanmış şekli olmalı; yani
milleti idare edenler, o milletin içinden çıkmalıdır. Böylece “Hakimiyet
kayıtsız şartsız millettin” olmalıdır. Bu bakımdan milli birlik ve
bütünlük daha kolay elde edilmiş olur. Zaten bu bizim ülkümüzdür.
Nitekim Ulu Önderimiz Atatürk, “Seneler geçtikçe milli ideal verimleri,
güvenle çalışmada, ilerleme hevesinde, milli birlik ve milli irade
şeklinde daha iyi gözlere çarpmaktadır. Bu, bizim için çok önemlidir;
çünkü biz, esasen milli mevcudiyetin temelini milli şuurda ve birlikte
görmekteyiz.” diyerek bu ülküyü göstermiştir. Yine büyük Atatürk, milli
hakimiyetin; eşitliğin, adaletin, hürrüyetin temeli ve milletin namusu
olduğunu belirtmiştir.
Cumhuriyet yönetiminde ve demokratik bir hukuk devletinde, devlet ve milletin bütünleşmesi esastır.
Bu özelliklere sahip olan devletimizin de milletimizle tam bir
bütünlük içinde olması gerekir. Böyle bir bütünlüğün sağlanması için
devletin ve milletin birbirlerine karşı olan görevlerini gereği gibi
yerine getirmesi zorunludur.
Devlet, milletin bütün fertlerine adaletle, eşit olarak muamele
eder; eğitim, sağlık, yol, su, haberleşme, korunma, huzurla yaşama v.b.
hususlarda halkın ihtiyaçlarını karşılar.
Yurdumuzu düşmandan korumak için her türlü savunma tedbirlerini
alır. Irk, renk, inanç ayrılığına bakmadan bütün milletin birlik,
beraberlik içerisinde huzurlu ve mutlu olarak yaşamasını sağlar.
Millet ise, devletinin daima sağlam ve güçlü olması için
kendisine düşen her türlü görevi gerektiği gibi yapar. Devlete karşı
olan görevlerinin başlıcaları vergi vermek, askerlik görevini yapmak,
seçimlere katılmak, kanunlara ve devletin koyduğu diğer yönetmelik ve
yönergelere, genel düzene ve güvenliğe uymaktır.
Milletin, devlete karşı olan görevlerini yerine getirdiği
ölçüde, devlet de milletine daha iyi bakma, ülkeyi daha süratle
geliştirme imkanını bulmuş olur.
Devletin de milletin huzuru ve refahı için gerekli çalışmaları
yaptığı ölçüde, hem halkımız mutlu olur, hem de yurdumuz hızla gelişir.
Devlet ve millet bütünlüğü de sağlanmış olur.
Devlet, fertlere karşı görevlerini en iyi şekilde yerine
getirdiği için ona derin bir bağlılık duyulur. Bu sebeple Allah yolunda
ölmek ile devlet uğrunda ölmek bir tutulmuştur. İşte bu büyük bağlılığın
doğmasında, yerleşmesinde inancın rolü de büyüktür.
Allah’ın huzurunda duran her Müslüman, devletini sevmeyi, dinini
sevmek gibi kutsal bilir. Hemen her fırsatta “Allah devlete ve millete
yıkım (zeval) vermesin.” diye dua edilir. Böylece dinimiz yönünden de
devlet ve millet bütünleşmesi, zorunlu bir temel ilkedir.
4. TARİHİMİZDE MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK
Milli Birliğin Doğurduğu Olumlu Sonuçlar
Türk tarihinde, milli birlik ve baraberliğin ortaya çıkardığı
olumlu sonuçlar, tarihin zenginliği ve geçmişi kadar derindir. Kurulan
her devlet, bu milli birlik ve baraberliğin en güzel örneklerindendir.
Ancak bu konuda yakın tarihimizden bir örnek verecek olursak, hiç
şüphesiz bu, Kurtuluş Savaşı olacaktır.
Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra Türk milleti
adına ortaya çıkan ağır sonuçlar karşısında bütün dünyanın “Türkler
bitti” düşüncesine karşın, Atatürk’ün önderliğinde büyük bir milli
birlik ve beraberlik örneği gösteren Anadolu insanı, Karslı,
Diyarbakırlı, Erzurumlu, Sivaslı, Ankaralı, İzmirli, Edirneli olarak
harekete geçerek vatanını düşman işgalinden kurtarmıştır. Ordusu terhis
edilmiş, fabrikalarına, limanlarına, tersanelerine, kışlalarına el
konulmuş ve yöneticilerinin kandırıldığı bir milletin kısa sürede neler
başardığı, sadece bu vatanın insanları tarafından değil, tüm milletler
tarafından çok iyi bilinmektedir. Milletimiz, Kurtuluş Savaşı
sıkıntılarını birlik ve beraberlik içerisinde yenebildiğini gösterdikten
sonra, aşamayacağı engelin de olmadığını kanıtlamıştır.
Bir ailenin karşılaştığı sorunlar karşısında tüm fertleriyle
ortak olarak mücadele etmesi, sorunların aşılmasında nasıl birinci koşul
ise; çekirdeği aileye dayanan milletlerin de aynı şekilde hareketi,
aynı sonucu doğurur.
Kurtuluş Savaşı’nda Türk insanını milli birlik ve beraberliğe
iten güç, Atatürk’ün liderliği ve bağımsızlık aşkı olduğu kadar,
milletimizin ortak çıkarının etrafında toplanması da önemli rol
oynamıştır. O günlerde, “bağımsızlık” ortak çıkar olarak görülmüş ve bu
çıkarı sağlamada milli birlik ve beraberlik bir metot olarak tespit
edilmiştir. Burada önemli olan, millet olarak ortak çıkarımızın ne
olduğunu tespit etmek ve o çıkar için milli birlik ve beraberlik
içerisinde hareket etmektir. Atatürk’ün de belirttiği gibi, “Türk
milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.”
Günümüzde de ortak çıkarımız, bağımsızlık, laiklik ve
demokrasidir. Milletimiz, bu çıkarlarını korumada, milli birlik ve
beraberlik içerisinde hareket ettiği sürece ayakta kalmasını
önleyebilecek hiçbir güç yoktur.
Milli Birliğe Önem Verilmeyişinin Olumsuz Sonuçları
Türk tarihi, milli birlik ve beraberliğe verilen önemin çok
sayıda örnekleriyle dolu olduğu kadar aksi örneklerle de bilinir. Her
şeyden önce kurulan çok sayıda Türk devleti, milli birlik ve beraberlik
anlayışına ters davranışlar sebebiyle kısa sürede yıkılmıştır. Kısa
sürede devlet kurmayı başaran ve bu nedenle de “teşkilatçılık”
niteliğiyle ön plana çıkan Türkler, “milli çıkarlar” etrafında
kenetlenmemek ve hatta “milli çıkarlar”ın neden olduğu konusundaki
yanlışlarından dolayı kısa sürede devletlerini yıkan da olmuşlardır.
Ölen hakan ya da sultanın çocukları arasında ülkenin paylaştırılması,
fesat ve bozgunculuğun önüne geçilememesi, dış tahriklere çabuk
kanılması ve duygusal hareket edimesi bu yıkımda etkili olmuştur.
Göktürkler’i, Gazneliler’i, Anadolu Selçukluları’nı ve daha birçok Türk
devletini bu yanlışlığa örnek olarak verebiliriz.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, devletlerin çıkarlarının ne
olduğunun tespit edilmesi ve milletin de bu çıkarlar etrafında birlik ve
beraberlik içerisinde hareket etmesi gerekmektedir. Çıkarın ne
olduğunun bilinmediği toplumlarda, herkesin farklı tutum ve arayışlar
içinde olması, devletin kısa sürede yıkılması ve dolayısıyla da toplumun
büyük felaketlerle karşı karşıya kalması doğal sonuç olmaktadır.
Milli birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmek, günümüz
toplumlarının kültür seviyesini de göstermektedir. Şurası gayet açıktır
ki; fesadın, kargaşanın ve iç çatışmaların yaşandığı ülkeler, sosyal,
siyasal, kültürel ve ekonomik açılardan geri kalmış toplumlardır. Bir
diğer ifadeyle, demokrasinin yaşandığı ülkelerde bu tür sorunlar son
derece az görülmektedir.
Günümüzde batı toplumları, demokrasinin ve dolayısıyla da
laikliğin ortak çıkarları olduğunu, bu çıkarın zedelenmesi durumunda
toplumsal sarsıntıların yaşanacağını bilmekte ve ona göre
davranmaktadırlar. Bu davranış biçimi de batıyı sosyal, siyasal,
kültürel ve ekonomik alanlarda başarıya ulaştırmıştır.
Atatürk’ün Milli Birlik ve Beraberlik Anlayışı
Atatürk, 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’in düşman işgalinden
kurtulduğu gün, “Milli Mücadelemizin bu safhası kapanmıştır. Şimdi
ikinci safhasını açmamız lazım geliyor.” diyerek işe başlamış ve Türkiye
Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Yüzyılların her alanda görülen geri
kalmışlığını kısa sürede ortadan kaldırmayı düşünen Atatürk, bu amaçla
çeşitli inkılaplar yapmıştır. Ancak, yapılanların sonuç vermesi ve
korunması için en önemli koşullardan birisinin milli birlik ve
beraberlik olduğunu da biliyordu. Birlik ve beraberlik içerisinde
hareket etmeyen bir toplumda olumlu bir gelişme sağlanamayacağı gibi
toplumun varlığını sürdürmesinin imkansızlığını da kabul ediyordu. Bu
nedenle de Atatürk, konuşmalarında ve faaliyetlerinde “milli birlik ve
beraberlik” düşüncesine çok büyük ve özel bir önem vermiştir.
Kurtuluş Savaşı’ndaki başarıyı yorumlayan Atatürk, “Bilelim ki,
kazandığımız başarı milletin kuvvetlerini birleştirmesinden ileri
gelmiştir. Eğer, aynı başarıları ve zaferleri ileride de kazanmak
istiyorsak, aynı esasa dayanalım” demiştir.
Milli birlik ve beraberliğe büyük önem veren Atatürk, şunları söylemiştir:
“Memleket, dayanışmaya bağlı bir birliğe muhtaçtır. Alelade politikacılıkla milleti parçalamak hıyanettir.”
“Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında ulusal
birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin
olgunluğudur. Millet varlığını korumak için bütün yurttaşların canlarını
ve her şeylerini derhal ortaya koymaya karar vermiş olmaları, bir
milletin en yenilmez silahı ve korunma vasıtasıdır. Bu sebeple, Türk
milletinin idaresinde ve korunmasında, milli birlik, milli duygu, milli
kültür en yüksek göz diktiğimiz idealdir.”
“Bir toplumun varlığı ve saadeti ancak emelde ve isteklerini elde etmede, tam birlik halinde bulunmasına bağlıdır.”
“Gerektiğinde vatan için tek bir fert gibi yekpare azim ve
karar ile çalışmasını bilen bir millet, elbet büyük bir geleceğe layık
ve aday olan bir millettir.”
Atatürk Türkiye Cumhurieti’ni kurduğu yıllarda Kurtuluş
Savaşı’nın neden olduğu birlik ve beraberlik yanında, başta mezep
ayrımcılığı olmak üzere birçok konuda farklılaşmış ve beraberliği
zedelenmiş bir toplum ile karşı karşıya kalmıştı. Atatürk, milliyetçilik
anlayışının doğal bir sonucu olan milli birlik ve beraberliğin
korunmasına çok önem vermiş ve aksi davrananları şu sözleriyle çok sert
eleştirmiştir:
“Türk milleti, kendinin ve memeleketin yüksek menfaatlerinin
aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, vatansız ve milliyetsiz
beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak bir
topluluk değildir.”
Toplumun içindeki farklı düşünceler, farklı inanışlar ne olursa
olsun, milli birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesini bilen bir
milletin başaramayacağı iş, aşamayacağı engel yoktur.
5. KONU İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER
Ayetler
“Ey insanlar! Doğrusu sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Sizi
milletler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca
tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, ona karşı gelmekten
en çok sakınanınızdır…” (Hucurat Suresi, 13. ayet)
“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin çeşit
çeşit olması, onun varlığının delillerindendir…” (Rum Suresi, 22. ayet)
“Bir millet kendisinde bulunan güzel meziyetleri değiştirmedikçe, Allah
onlara verdiği nimetini değiştirmez.” (Enfal Suresi, 53. ayet)
“Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar - Allah’ın bilip sizin
bilmediklerinizi yıldırmak üzere - kuvvet ve savaş atları hazırlayın,
Allah yolunda sarfettiğiniz her şey size haksızlık yapılmadan tamamen
ödenecektir.” (Enfal Suresi, 60. ayet)
Hadisler
“İlahi! Her kim milletin işinden bir vazifeye tayin olunur da onları
sıkıntıya düşürürse, sen de onu sıkıntıya düşür; her kim milletin bir
işine tayin olunur da onlara karşı yumuşak muamele ederse, sen de dünya
ve ahirette ona yumuşaklık göster.” (Riyazüs Salihin Tercümesi, C. II,
s. 75)
“Biz bir savaşta Hz. Muhammed (s.a.v.) ile beraberdik; su taşır,
yaralıları tedavi eder, gerekenleri Medine’ye ***ürürdük.” (Ali Himmet
Berki, 250 hadis, s. 142)
“Ben ahdimi bozmam ve elçileri hapsetmem.” (Ali Himmet Berki, 250 hadis, s. 106)
“Siz, insanları, mallarınızla tatmin edemezsiniz; ancak onları güler yüz
ve güzel ahlak tatmin eder.” (Ali Himmet Berki, 250 hadis, s. 99)
6. KAYNAKLAR
a. Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi
b. Milli Güvenlik Bilgisi