Eğitim Politikası
Eğitim, bir toplumdaki kültür değerlerini genç
nesillere aktararak milletin birlik ve beraberlik içerisinde huzurlu bir
şekilde yaşamasını sağlar. Toplumun gelişimi, ilerlemesi ve
çağdaşlaşması da eğitim sayesindedir.
Atatürk her konuda olduğu gibi, eğitim konusunda
da yol gösterici olmuştur. Atatürk, güçlü bir eğitim anlayışının Türk
milletini başarıya ulaştıracağını düşünerek, verilecek eğitimin milli,
toplum gereksinimlerine uygun ve laik olmasını istemiştir. Bu doğrultuda
eğitim politikasının dayandığı temeller şunlardır;
a-Eğitim sistemi milli olmalıdır: Atatürk?e göre, eğitim ve öğretim politikası, her
anlamıyla milli bir nitelikte olmalıdır. Atatürk'ün ?milli?lik anlayışı
birleştirici ve bütünleştiricidir. Bunun sağlanması için de eğitimin
dili ve yöntemi millileştirilmelidir. Eğitimin milli olmasından
anlaşılan esaslar:
1-Türk
devletinin dayandığı tam bağımsızlık ve milli egemenlik anlayışına
uygun olması,
2-Milli
birliği ve beraberliği güçlendirici olması,
3-Eğitim dilinin, yönteminin ve araçlarının
milli olması,
4-Atatürk
ilkelerinin benimsenmesini ve uygulanmasını sağlayacak olmasıdır.
b-Eğitim sistemi çağdaş olmalıdır:
Eğitimin, toplumsal hayatın
gereksinmelerini karşılayıcı, ülkenin gerçeklerine ve çağın gereklerine
uygun olması gerekir.
c-Eğitim sistemi laik olmalıdır: Milli bütünlüğün sağlanmasında laik bir eğitim ve
öğretim büyük önem taşır. Fikri ve vicdanı hür nesillerin
yetiştirilmesi, eğitimin laik olması ile mümkündür. Atatürkçülükte,
eğitim ve öğretim alanında displin başarının anahtarıdır. Atatürk bu
konuda şöyle demektedir, ??özellikle öğretim hayatında sıkı disiplin,
başarının esasıdır??
Atatürkçülük, her alanı bilime göre düzenlemeyi
gerçekleştirecek milli eğitim sistemini öngörmektedir. Eğitim
politikasının laikleşmesi hususunda önemli yenilikleri hedeflemiştir.
2-Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
Osmanlı döneminde medreselerde din eğitimi
verilmeteydi. İlk medrese Orhan Bey döneminde İznik?te açılmıştı. Fatih
Sultan Mehmet?in kurduğu Sahn-ı Seman ve Kanuni Sultan Süleyman?ın
kurduğu Süleymaniye medreselerinde pozitif bilimler okutulmuştu. XVl.
yüzyılın sonlarından itibaren medreseler bozulmaya başlamış, pozitif
bilimler ihmal edilmişti.
Osmanlı Devleti?nde eğitim veren okulların her
birinde farklı eğitim uygulanmakta, farklı bilgiler verilmekteydi. Bunun
sonucunda, dünya görüşleri ve değer yargıları birbirinden farklı
kişiler yetişmekte, bu da toplumda kültür çatışmasına neden olmaktaydı.
Türkiye Cumhuriyeti, milli, demokratik ve laik
bir toplum oluşturmayı amaçladığı için Osmanlı eğitim sisteminin
değiştirilmesi gerekiyordu. Eğitim ve öğretim birleştirilmedikçe,
milleti oluşturan kişileri aynı ideal ve amaçlar etrafında birleştirmek
mümkün değildi. Bunu gerçekleştirmek amacıyla 3 Mart 1924?te Tevhid-i
Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu kabul edildi. Böylece bütün okullar
Milli Eğitim Bakanlığı?na bağlandı. Türkiye?deki bütün eğitim ve
öğretimin, sadece devletin denetimi altındaki okullarda yapılması
sağlandı. Yabancı ve azınlık okullarının Milli Eğitim Bakanlığı?nca
denetlenmesinin sağlanması sonucu, bu okulların zararlı çalışmaları
önlenmiş oldu. Bundan başka, yabancı ve azınlık okullarının
programlarına Türkçe kültür dersleri kondu. Bu dersler Türk öğretmenler
tarafından okutulmaya başlandı.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün ülkeyi
kapsayan çağdaş ve denetlenebilir bir eğitim sistemi oluşturmak
amaçlanmıştır.
3-Medreselerin
Kaldırılması
Medreseler, kişiler tarafından kurulan vakıf
kuruluşlarıydı. Vakıfları parasal yönden denetleyen devlet, medreselerde
sürdürülen eğitim ve öğretim işleriyle hiç ilgilenmezdi. Din adamı,
müderris, kadı ve yönetici yetiştiren medreselerde okutulan dersler,
daha çok din bilimleri ile alakalı olup, pozitif bilimlere çok az yer
veriliyordu.
Medreseler, eğitim açısından gelişen dünyanın
gerisinde kaldığından dolayı, orduya teknik eleman yetiştirmek için,
batılı anlamda öğretim yapan hendesehaneler ile yine aynı yüzyılın
sonlarında mühendishaneler açılmıştı.
Tanzimat döneminde, Maarif
Nezareti (Eğitim Bakanlığı) kurularak eğitim ve öğretim, devletin bir
görevi olarak benimsendi. Yine bu dönemde ortaokul, lise, sanat okulları
ve öğretmen okulları açıldı. II. Abdülhamit döneminde ilkokul, ortaokul
ve liselerin sayısı artırıldı.
Cumhuriyet ilan edildiği
sırada, ülkedeki eğitim kurumlarının durumu bu şekildeydi. Ancak bir
süre sonra medreseler kaldırılarak din adamı yetiştirmek amacıyla
gerekli olan okullar devlet tarafından açıldı.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa
Kemal Paşa, Rize gezisinde iken, bir heyetin, medreselerin tekrar
açılmasını rica etmesi üzerine, şu cevabı vermiştir: ?Mektep
istemiyorsunuz, halbuki millet onu istiyor. Bırakınız, artık bu zavallı
millet, bu memleket evladı yetişsin. Medreseler açılmayacaktır. Millete
mektep lazımdır.?
Daha sonra 2 Mart 1926?da
Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun kabul edildi. Bu kanun ile yeni Türk
devletinin eğitim ve öğretim sisteminin temelleri atıldı.
4-Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928)
Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce kendi
milli alfabeleri olan Orhun ve Uygur alfabelerini kullanmışlardı.
İslamiyeti kabul etmelerinden sonra ise Arap harflerini benimsediler.
Ancak bu harfler Türkçenin yapısına uymuyordu. Arap harflerinin
öğrenilmesi ve yazılması oldukça zordu. Bu yüzden, halkın büyük
çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu.
Cumhuriyet döneminde ele
alınan önemli konulardan biri de harfler konusu oldu. 1927 yılında
Maarif Vekaleti, harfler konusunda incelemelerde bulundu. Aynı yıl
çıkarılan posta pullarında Türk Postaları kelimeleri Latin harfleriyle
yazıldı. 1928?de Maarif Vekaletinde bir alfabe komisyonu kuruldu.
Komisyon ,Arap harfleri yerine Latin harflerine dayalı Türk alfabesini
hazırlamaya başladı. Bu konu ile yakından ilgilenen Mustafa Kemal
Paşa?nın çabaları sonucu Türk alfabesine son şekli verildi.
Mustafa Kemal Paşa, yeni
Türk harflerinin kabul edilmesi konusunu, 9 Ağustos 1928?de İstanbul
Sarayburnu?nda halka şu sözlerle bildirdi: ?Arkadaşlar, zengin
dilimizi ifade etmek için yeni Tür harflerini kabul ediyoruz.?, ?Bizim
güzel, ahenkli, zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendini
gösterecektir?Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz...?
Yeni Türk harflerine dair
kanun TBMM?ce 1 Kasım 1928?de kabul edildi. Bu kanun 3 Kasım 1928?de
yürürlüğe girdi. Mustafa Kemal Paşa, bu kültür hareketinin başöğretmeni
oldu (24 Kasım 1928) Mustafa Kemal Paşa her gittiği yerde halka ve
memurlara yeni harfleri öğretmeye başladı. Bu sebeple her yıl 24 Kasım
günü bütün yurtta Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.
5-Eğitim-Öğretim Alanında Gelişmeler
Cumhuriyetin ilk
yıllarında Türkiye?de okuma yazma bilenlerin sayısı nüfusun yüzde onu
kadardı. Her alanda gelişmeyi, çağdaş milletler seviyesine ulaşmayı
hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti, her şeyden önce okur yazar oranını
artırmak ve bilgisizliği ortadan kaldırmak gerektiğini çok iyi
biliyordu.
Eğitimin milletimizin geleceğindeki önemini çok
iyi bilen Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı?nın ilk yıllarında bile
milletimizi çağdaş medeniyete ulaştıracak, milli eğitim sistem ve
kurumlarını araştırmaya başlamıştı. Kurtuluş Savaşı?nın en bunalımlı
günlerinde, 16 Temmuz 1921?de Ankara?da Maarif Kongresi?ni toplaması
bunun bir kanıtıdır.
Eğitim ve öğretimin
geliştirilmesi konusunda öncelikle gerçekleştirilen inkılaplar, 3 Mart
1924?te Öğretim Birliği ve 1 Kasım 1928?de Türk Harflerinin Kabulü oldu.
İlköğretim mecburi ve parasız hale getirilirken, her yaştan kişiye
okuma yazma öğretmek amacıyla Millet Mektepleri açıldı.
Eğitim ve öğretimi
yaygınlaştırmak için çok sayıda ilk, orta, lise ve öğretmen okulu
açıldı. Mesleki ve teknik öğretime önem verildi. 1933 yılında ilk modern
üniversitemiz olan İstanbul Üniversitesi açıldı.
Bir milletin çağdaş bir
seviyeye ulaşmasında eğitim kadar güzel sanatlarında önemli olduğuna
değinen Atatürk, ?Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından
biri kopmuş demektir.? diyerek, milletlerin yücelmesinde güzel
sanatların büyük etkisi olduğuna dikkati çekmiştir.
Cumhuriyet döneminde,
güzel sanatlara ait eserlerin sergilenmesi amacıyla da çalışmalar
yapıldı. 1924?te Topkapı Sarayı müze haline getirilirken, 1925-1927
yılları arasında yapımı tamamlanan Etnografya Müzesi 1930?da ziyarete
açıldı. 1937?de Dolmabahçe Sarayı?nın veliaht dairesi, Resim ve Heykel
Müzesi haline getirildi.
6-Yeni
Tarih Anlayışı
Türkiye Cumhuriyeti
kuruluncaya kadar ülkemizde, medreselerde İslam Tarihi okutuluyordu.
Tanzimat döneminde açılan okullarda da tarih sadece Osmanlı Saltanatı
açısından öğretiliyordu.
Cumhuriyet döneminde Türk
tarihinin aydınlığa kavuşturulması için çalışmalar başlatıldı. Bu
çalışmalar iki yönden önem taşıyordu. Birincisi, Misakı Milli sınırları
içinde yaşayanları ortak bir tarihin çevresinde birleştirmek ve
kaynaştırmaktı. İkincisi ise, Türk milleti hakkında öne sürülen asılsız
iddialara gereğince cevap verebilmekti.
Türk çocuklarının tarih
bilinciyle yetiştirilmelerine büyük önem veren Atatürk, ?Türk
kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, Türk
çocuklarının kendileri için gerekli hamle kaynağını o tarihte
bulabileceklerini?? hatırlatıyordu.
1928 yılında Türk tarihi ile ilgili çalışmaları
başlatan Atatürk, bu konuda çok sayıda kişiye görevler verdi. 1930?da
Türk Tarihinin Ana Hatları adlı eser yayınlandı. Çalışmaları sürekli
kılmak amacıyla, 12 Nisan 1931?de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti, bugünkü
adıyla Türk Tarih Kurumu kuruldu.
1932?de toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi?nde
Türk Tarih Tezi ortaya atıldı. Bu tezin esası şuydu: ?Büyük
devletler kuran ecdadımız büyük şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur.
Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir
borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için
kendinde kuvvet bulacaktır.?
7-Türk Dilinin Gelişmesi
Milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında en
önemli unsurlardan biri de dildir. Bütün ihtiyaçlara cevap verebilen,
gelişmiş, zengin bir dil, her alanda kalkınıp ilerlemenin ön
koşullarından biridir.
Moğol işgali altındaki Anadolu?da, birliğin ve
beraberliğin sağlanmasında dilin önemini kavrayan Karamanoğlu Mehmet
Bey, 13 Mayıs 1277?de Türkçeyi resmi dil ilan etmiştir. Bu tarihin yıl
dönümü günümüzde ?Türk Dil Bayramı? olarak kutlanmaktadır. Osmanlı
döneminde biri bilim, edebiyat ve resmi yazışmalarda kullanılan
Osmanlıca, diğeri de halkın büyük çoğunluğunun konuştuğu Türkçe olmak
üzere iki ayrı dil kullanılıyordu. Dil birliğinin sağlanamaması, milli
birliğin sağlanmasını da güçleştiriyordu. Bu nedenle Yeni Türk devleti
Türk dilinin geliştirilmesine önem verdi.
Atatürk, Türk dilinin aslındaki güzellik ve
zenginliğine kavuşması için bütün devlet kuruluşlarının dikkatli ve
ilgili olmasını istemiştir. İlgilileri, halk ağzından kelime derlemekle
görevlendirmiş, kendisi de sözcükler ve terimler oluşturmuş, bulduğu
bazı yeni sözcükleri tartışmaya sunmuştur. Öğretim kurumlarında Türkçe
terimlerle ders yapılmasını istemiştir. Atatürk'ün türetip Türk diline
kazandırdığı kelimelerden bazıları şunlardır: Açı, uzay, gerekçe, üçgen,
dikey, dörtgen, artı, eksi, çap, yarıçap, eşit, çarpı, bölü, oran.
Atatürk, milleti oluşturan kişiler arasında
konuşulan dilin, birbirinden farklı olmaması, sade ve anlaşılır olması
gerektiğine inanıyordu. Büyük Önder, Türk dilini kendi öz benliğine
kavuşturmak için 12 Temmuz 1932?de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil
Kurumu)?ni kurdu.
26 Eylül
1932?de toplanan Birinci Dil Kurultayı?nda dil üzerinde yapılacak
çalışmalar şu şekilde planlandı:
-Türk dilinin başka dil aileleriyle
karşılaştırılması
-Türk
dilinin tarihi ve karşılaştırmalı gramerinin yazılması
-Anadolu ve Rumeli ağızlarından kelimelerin
derlenmesi
-Türkçe
bir sözlüğün ve gramerin hazırlanması
-Terimlerin Türkçeleştirilmesi
-Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılık bulunması
-Türk dili üzerine yazılmış yerli ve yabancı
eserlerin toplanması ve gerekenlerin Türkçeye çevrilmesi.
Atatürk, dil çalışmalarının önemini 1 Kasım
1932?de Büyük Millet Meclisi?nde açış nutkunda şöyle ifade etmiştir; ?Türk
dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır.
Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde
çalışmak lazımdır.?
Türk Dil Kurumu, halk dilindeki sözcükleri
toplayarak derlemeler meydana getirdi. Bu çalışmalar sonucu, konuşma
dili ile yazı ve bilim dili arasında önceden var olan ayrılığın
kaldırılması konusunda önemli gelişmeler sağlandı.