hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı 2duy3hj

Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı Empty
MesajKonu: Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı   Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı EmptyÇarş. Mayıs 05, 2010 5:34 pm

Medeniyet


Biz her görüş açısından medenî insan
olmalıyız.
Çok acılar gördük. Bunun sebebi dünyanın vaziyetinin
anlamayışımızdır.
Fikrimiz, düşüncemiz, tepeden tırnağa kadar medenî
olacaktır. Şunun
bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz. Bütün Türk ve
İslâm âlemine
bakın; düşüncelerini, fikirlerini medeniyetin emrettiği
değişiklik ve
yükselmeye uydurmadıklarından ne büyük felâket ve ıstırap
içindedirler.
Bizim de şimdiye kadar geri kalmamız, en nihayet son
felâket
çamuruna batışımız bundandır. 5-6 sene içinde kendimizi
kurtarmışsak
zihniyetlerimizdeki değişmedendir. Artık duramayız.
Mutlaka ileri
gideceğiz; çünkü mecburuz. Millet açıkça bilmelidir,
medeniyet öyle
kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar,
mahveder.
İçinde bulunduğumuz medeniyet ailesinde lâyık olduğumuz yeri
bulacak
ve onu koruyacak ve yükselteceğiz. Refah, mutluluk ve insanlık
bundadır.
1925

İnkılâbın temellerini her gün derinleştirmek,
desteklemek
lâzımdır. Birbirimizi aldatmayalım. Medenî dünya çok
ilerdedir. Buna
yetişmek, o medeniyet dairesine dahil olmak
mecburiyetindeyiz. Bütün
boş ve temelsiz sözleri ortadan kaldırmak
lâzımdır. Şapka giyelim
mi, giymeyelim mi gibi sözler mânasızdır. Şapka
da giyeceğiz, Batının
her türlü medenî eserlerini de alacağız. Medenî
olmayan insanlar,
medenî olanların ayakları altında kalmağa
maruzdurlar. 1925

Ben,
şimdiye kadar millet ve memleket
iyiliğine ne gibi hamleler,
inkılâplar yapmış isem hep böyle halkımızla
temas ederek, onların
ilgi ve sevgilerinden gösterdikleri samimiyetten
kuvvet ve ilham
alarak yaptım. Hedefimiz, gayemiz hep millet ve
memleketimizin
kurtuluşu, mutluluğu ve gelişmesidir. 1925

Şimdiye
kadar
yaptığımız işlerde ve aldığımız kararlarda bizi aldatan ve millet
aleyhine
neticelenen hiçbir şeyimiz yoktur ve gösterilemez. Milletimizi
en
kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve refahlı
kılmaya
çalışacağız ve bunu yapmağa mecburuz. 1925

Şu bilinsin
ki,
biz yabancılara karşı herhangi hasmane bir his beslemediğimiz gibi,
onlarla
samimâne münasebetlerde bulunmak arzusundayız. Türkler bütün
medenî
milletlerin dostlarıdır. Yabancılar memleketimize gelsinler;
bize
zarar vermemek, hürriyetlerimize güçlükler çıkarmaya çalışmamak
şartiyle
burada daima iyi kabul göreceklerdir. Maksadımız yeniden
yakınlık
meydana getirmek, bizi başka milletlere bağlıyan ilgileri
arttırmaktır.
Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir
milletin
gelişmesi için de bu yegâne medeniyete iştirak etmesi
lâzımdır.
Osmanlı İmparatorluğunu çöküşü, Batıya karşı elde ettiği
zaferlerden
çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan
ilişkileri
kestiği gün başlamıştır. Bu bir hatâ idi, bunu tekrar
etmeyeceğiz.
1923

Biz, Batı medeniyetini bir taklitçilik
yapalım diye
almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize
uygun
bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz.
Medeniyetin
ne
olduğunu başka başka tarif edenler vardır. Bence medeniyeti harstan
ayırmak
güçtür ve lüzumsuzdur. Bu noktai nazarımı izah için hars ne
demektir
tarif edeyim:
Bir insan cemiyetinin a- Devlet hayatında;
b-
Fikir hayatında yani ilimde, içtimaiyatta ve güzel sanatlarda; c-
İktisadî
hayatta yani ziraatte, sanatta, ticarette, kara, deniz ve
hava'ya
ait ulaştırma işlerinde yapabildiği şeylerin sonucudur. 1930

Bir
milletin
medeniyeti denildiği zaman hars namı altında saydığımız üç
nevi
faaliyet sonucundan hariç ve başka bir şey olamıyacağını
zannederim.
Şüphesiz her insan cemiyetinin harsı, yani medeniyet
derecesi bir
olamaz. Bu farklar, devlet, fikir, iktisadî hayatların her
birinde
ayrı ayrı göze çarptığı gibi bu fark üçünün sonucu üzerinde de
görünür.
Mühim olan sonuçlar üzerindeki farktır. Yüksek bir hars, onun
sahibi
olan millette kalmaz, diğer milletlerde de tesirini gösterir,
büyük
kıt'alara şamil olur. Belki bu itibarla olacak, bazı milletler
yüksek
ve şamil harsa medeniyet diyorlar. Avrupa medeniyeti, şimdiki
çağ
medeniyeti gibi. 1930

Zulüm medeniyetle uyuşamaz.
İstidatsızlık
taaffa lâyık bir şey olamaz. Çünkü milletler işgal
ettikleri
arazinin hakikî sahibi olmakla beraber beşeriyetin vekilleri
olarak
ta o arazide bulunurlar. O arazinin servet kaynaklarından hem
kendileri
istifade eder ve dolayısiyle bütün beşeriyeti istifade
ettirmekle
görevlidirler. Bu prensibe göre bundan âciz olan milletler
yaşama ve
bağımsızlık hakkında lâyık olamamak lâzım gelir. 1920

Medeniyetin
coşkun
seli karşısında mukavemet boşunadır ve o, gafil ve itaatsizler
hakkında
çok amansızdır. Dağları delen, göklerde uçan, göze görünmeyen
zerrelerden
yıldızlara kadar herşeyi gören, aydınlatan, tetkik eden
medeniyetin
kudret ve yüksekliği karşısında ortaçağa ait zihniyetle,
iptidaî
uydurma hikâyelerle yürümeye çalışan milletler mahvolmağa veya
hiç
olmazsa esir ve aşağı olmağa mahkûmdurlar. Halbuki Türkiye
Cumhuriyeti
halkı, yenileşen ve olgun bir kütle olarak ilelebet
yaşamağa karar
vermiş, esaret zincirlerini ise tarihte görülmemiş
kahramanlıklarla
parça parça etmiştir. 1925

Benim kanaatim o
idi ki, ve daima o
oldu ki dünyada insan diye yaşamak istiyenler, insan
olmak
vasıflarını ve kudretini kendilerinde görmelidirler... Bu uğurda
her
türlü fedakârlığa razı olmalıdırlar. Yoksa hiçbir medenî millet,
onları
kendi sırasında ve safında görmek istemez. 1926

Bilirsiniz
ki
dünyada her kavmin, varlığı kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı,
sahip
olduğu ve yapacağı medenî eserlerle orantılıdır. Medenî eser
vücuda
getirmek kabiliyetinden mahrum olan kavimler hürriyet ve
bağımsızlıklarından
soyunmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda yürümek
ve muvaffak olmak
hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde ileri değil, geriye
bakmak
bilgisizliği ve ihtiyatsızlığı gösterenler, umumî medeniyetin
coşkun
seli altında boğulmağa mahkûmdurlar. 1924

Medeniyet
yolunda
muvaffakiyet yenileşmeğe bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadî
hayatta,
ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne olgunlaşma ve
ilerleme
yolu budur. Hayat ve yaşayışa hâkim olan hükümlerin zaman ile
değişme,
gelişme ve yenileşmesi zaruridir. Medeniyetin ihtirasları,
fennin
harikaları, cihanı değişiklikten değişikliğe sürüklediği bir
devirde
asırlık köhne zihniyetlerle, maziye düşkünlükle mevcudiyetin
muhafazası
mümkün değildir. Medeniyetten bahsederken şunu da kesinlikle
söylemeliyim
ki medeniyetin esası, ilerleme ve kuvvetin temeli aile
hayatındadır.
Bu hayatta fenalık, muhakkak sosyal, iktisadî siyasî acze
sebep
olur. Aileyi teşkil eden kadın ve erkek unsurlarının tabiî
haklarına
malik olmaları, aile vazifelerini idareye yetenekli
bulunmaları
lâzımdır. 1924

Bağımsızlığını ve değerini dünyaya
tanıtmak
özellikleri, liyakatı ve kudreti taşıyan milletleri, medeniyet
yolunda
da hızlı ve başarılı adımlarla ilerlemek istidatları, kabul
olunmak
lâzımdır. Gerçi bir toplumun zamanla kökleşmiş örf ve âdetleri,
hisleri
ve inanışları mühimdir. Bu itibarla, toplumlar, önayak olacak
fertler
üzerinde, âdeta âmir ve hâkim bir tesir gösterirler. Fakat,
yaradılıştaki
istidat ve liyakati, gelişme ve yükselmeğe erişmiş
milletler;
medeniyetin bugünkü gelişmelerinden feyiz ve ilham almış
aydın
evlâtlarının sevk ve rehberliğiyle, mazide kaçırdıkları
fırsatların
doğurduğu gecikmeleri, telâfi çaresini bulmakta
gecikmezler. 1928

Bugünkü
Türk milleti, mâzinin en derin
medeniyetlerinde kuruculuk iddia eden
bu Türk kavminin bugünkü
çocukları açık ve sağlam yolu bulmuşlardır.
1930

Memleket
mutlaka asrî, medenî ve yepyeni olacaktır.
Bizim için bu, hayat
dâvasıdır. Bütün fedakârlığımızın faydalı bir
sonuç vermesi buna
bağlıdır. Türkiye, ya yeni fikirle donatılmış,
namuslu bir idare
olacaktır, veyahut olamıyacaktır. Halk ile çok
temasım vardır. O saf
kitle, bilmezsiniz, ne kadar yenilik
taraftarıdır. 1923

Memleketimizi
asrileştirmek istiyoruz.
Bütün mesaimiz Türkiye'de asrî, binaenaleyh
batılı bir hükûmet vücude
getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de,
batıya yönelmemiş,
millet hangisidir? Bir istikamette yürümek azminde
olan ve
hareketinin ayağında bağlı zincirlerle güçleştirildiğini gören
insan
ne yapar? Zincirleri kırar, yürür. 1923

Türkiye
Cumhuriyetinin
temeli kültürdür. Bu sözü burada ayrıca izaha lüzum
görmüyorum.
Çünkü bu, Türkiye Cumhuriyetinin okullarında birçok
vesilelerle eser
halinde tesbit edilmiştir. 1936

Kültür, okumak, anlamak,
görebilmek, görebildiğinden mâna çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek,
zekâyı terbiye etmektir. 1936

Türkiye
Cumhuriyeti çocukları,
kültürel insanlardır. Yani hem kendileri kültür
sahibidirler, hem de
bu özelliği muhitlerine ve bütün Türk milletine
yaymakta olduklarına
kanidirler. 1936

Millî kültürün her çığırda açılarak
yükselmesini Türk Cumhuriyetinin temel dileği olarak temin edeceğiz.
1932

Bir millî terbiye programından bahsederken, millî karakter
ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyoruz. Temmuz 1924

Şimdiye
kadar
takibolunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin
gerilemesinde
en mühim etken olduğu kanaatindeyim. Onun için millî
terbiye
programından bahsederken eski devrin hurafatından ve
yaradılışımızla
hiç de münasebetli olmayan yabancı fikirlerden, Doğudan
ve Batıdan
gelen tesirlerden tamamen uzak millî seciye ve tarihimizle
mütenasip
bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dâvamızın inkişafı ancak
böyle
bir kültür ile temin olunabilir. Lâlettayin bir yabancı kültürü
şimdiye
kadar izlenen yabancı kültürlerin neticelerini tekrar
ettirebilir.
Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir.
15 Temmuz
1921

Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve
yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. 3.8.1932

Sanatsız
kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. 1923

Dünyanın
bellibaşlı
milletlerini esaretten kurtararak, hâkimiyetlerine
kavuşturan büyük
fikir cereyanları; köhne müesseselere ümit
bağlayanların, çürümüş
idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların
amansız düşmanıdır.
1923

Biz cahil dediğimiz zaman mektepte
okumamış olanları
kasdetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikatı
bilmektir. Yoksa okumuş
olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç
okumak bilmeyenlerden
de hakikatı gören hakiki âlimler çıkabilir.
22.3.1923

Geçen
Kurultaydan bugüne kadar kültürel ve sosyal
alanda başardığımız işler
Türkiye Cumhuriyetinin millî çehresini kesin
çizgilerle ortaya
çıkarmıştır. 1935

Yeni harfleri, millî
tarihi, öz dili,
sanatı, ilmi, müziği, teknik kurumlarıyla kadını
erkeğe her hakta
eşit, modern Türk sosyetesi bu son yılların eseridir.
1935

Türk
Milleti, ancak varlığını derin ve sağlam kültür
sınırlarıyla
çizdikten sonradır ki onun yüksek kapasitesi ve fazileti
milletlerarasında
tanınır. Türk Milletine fıtrî rengini veren bu
inkılâplardan herbiri
çok geniş tarihi devirlerin öğünebileceği büyük
işlerden sayılsa
yerindedir. 1935

Kültür dediğimiz zaman bir
insan
cemiyetinin, devlet hayatında fikrî hayatında, iktisat hayatında
yapabilecekleri
şeylerin muhassalasını (toplamını) kastediyoruz ki,
medeniyet de
bundan başka bir şey değildir. 1929



Ekonomi


Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle,
yükselmesiyle,
düşkünlüğüyle ilgili olan en önemli faktör, milletin
iktisadiyatıdır.
1930

Yeni Türkiyemizi lâyık olduğu yüceliğe
ulaştırabilmek
için mutlaka iktisadiyatımıza birinci derecede ve en çok
ehemmiyet
vermek mecburiyetindeyiz. Zamanımız tamamen bir iktisat
devrinden
başka birşey değildir. Şubat 1923

Siyasî, askerî
zaferler ne
kadar büyük olursa olsunlar, iktisadî zaferlerle
desteklenmezse
payidar olamaz, az zamanda söner. 1922

Türkiye'nin
gerçek
efendisi, hakiki üretici olan köylüdür. O halde herkesten daha
çok
refah, saadet ve servete müstehak (en çok lâyık) olan köylüdür..
Binaenaleyh,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin iktisadi siyasi
aslî gayeyi
gözetir. 1 Mart 1922

Ferdî mesai ve faaliyeti esas
tutmakla
beraber mümkün olduğu kadar az bir zaman için de milleti
refaha ve
memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumî ve yüksek
menfaatlerinin
icap ettirdiği işlerde, bilhassa iktisadî sahada devleti
fiilen
alâkadar etmek mühim esaslarımızdandır. 1923

Tarih,
milletlerin
yükselme ve alçalma sebeplerini ararken birçok siyasî,
askerî,
içtimaî sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu
sebepler
içtimaî hâdiseler üzerinde tesir yaparlar. Fakat bir milletin
doğrudan
doğruya hayatıyla, yükselişiyle, alçalışıyla alâkası olan,
münasebetli
olan, milletin iktisadiyatıdır. Tarihin ve tecrübelerin
tespit
ettiği bu hakikat bizim millî hayatımızda ve millî tarihimizde
de
tamamen belirir. Gerçekten Türk Tarihi tetkik olunursa, bütün
yükseliş
ve alçalış sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka birşey
olmadığı
anlaşılır. 1923

Tarihimizi dolduran bunca
muvaffakiyetler,
zafer ve mağlûbiyetler, bozgunlar ve felâketler,
bunların hepsi vukua
geldikleri devirlerdeki iktisadî şartlarımızla
münasebetli ve
alâkalıdır. Yeni Türkiyemizi lâyık olduğu mertebeye
çıkarmak için
muhakkak iktisadiyatımıza birinci derecede ehemmiyet
vermek
mecburiyetindeyiz. Çünkü zamanımız tamamen bir iktisat
devresinden
başka birşey değildir. 1937

Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür,
müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin
belkemiğidir. 1937

Milletimizin
kuvvetli seciyesi, sarsılmaz
iradesi, ateşli milliyetçiliği, iktisadi
muvaffakiyetinden doğacak
feyizlerle de lârünüz, altı kaval üstü şişane
diye ifade olunabilecek
bir kıyafet, ne millîdir ve ne de
beynelmileldir. O halde kıyafetsiz
bir millet olur mu, arkadaşlar?
Böyle nitelendirilmeye razı mısınız,
arkadaşlar? Çok kıymetli bir
cevheri çamurla sıvayarak dünyaya
göstermekte mâna var mıdır? Bu
çamurun içinde cevher gizlidir,
anlamıyorsunuz, demek doğru mudur?
Cevheri gösterebilmek için çamuru
atmak elzemdir, tabiîdir. Cevherin
muhafazası için bir kap yapmak
lâzımsa onu altından veya plâtinden
yapmak gerekmez mi? Bu kadar açık
gerçek karşısında tereddüt doğru
mudur? Bizi tereddüde sevkedenler
varsa onların ahmaklık ve
kalınkafalığına karar vermekte hâlâ mı
tereddüt edeceğiz? 1925

Arkadaşlar,
Turan kıyafetini
araştırıp diriltmenin yeri yoktur. Medenî ve
beynelmilel kıyafet,
bizim için çok cevherli milletimiz için lâyık bir
kıyafettir. Onu
giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta
pantolon, yelek,
gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve elbette bunların
tamamlayıcısı
olmak üzere başta kenarlıklı serpuş. Bunu açık söylemek
isterim: Bu
serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi,
simokin
gibi, frak gibi, işte şapkamız! 1925

Buna uygun değil, diyenler
vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara
sormak isterim: 1925

Yunan
serpuşu olan fesi giymek uygun
olur da, şapkayı giymek neden olmaz? Ve
yine onlara, bütün millete
hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının
ve Yahudi hahamlarının
özel elbisesi olan cübbeyi ne vakit, ne için ve
nasıl giydiler? 1925

Seyahatim
esnasında köylerde değil
bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın
arkadaşlarımızın yüzlerini ve
gözlerini çok yoğun ve itina ile
kapatmakta olduklarını gördüm. Erkek
arkadaşlar, bu biraz bizim
bencilliğimizin eseridir. Çok iffetli ve
dikkatli olduğumuzun
gereğidir. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız
da bizim gibi
kavrayışlı ve düşünür insanlardır. Onlara ahlâka ait
kutsal
kavramları telkin etmek, millî ahlâkımızı anlatmak ve onların
dimağını
nur ile, temizlikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra
fazla
bencilliğe lüzum kalmaz. Onlar yüzlerini cihana göstersinler. Ve
gözleriyle
cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey
yoktur. 1925


Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir
bez veya bir
peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü
gizler ve
yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere
oturarak
yumulur. Bu tavrın mâna ve anlamı nedir? Efendiler, medenî bir
millet
anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi vaziyete girer mi?
Bu
hal milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal düzeltilmesi
lâzımdır.
1925

Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir
dinimiz
var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış.
Harçlar
döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu
hissedilmemiş.
Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler,
hurafeler- binayı
daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz,
tamir de
edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam
temeller
üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır. 1922

Din,
bir
vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir.
Biz
dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz
sadece
din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa
çalışıyor;
kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz.
Gericilere
asla fırsat vermeyeceğiz. 1922

Ey arkadaşlar! Tanrı
birdir,
büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak
diyebiliriz ki:
İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir.
İlk devir
insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir,
beşeriyetin
erginlik ve olgunluk devridir. 1922

İnsanlık
birinci devirde
tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve
maddaî
vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah,
kullarının
lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden
vasıtalarla
dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin
gereklerinden
saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren
bilinen ve
bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler
ve elçiler
göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî,
medenî
gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta
bulunmağa
lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma
ve
olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal
düşüncelerle
temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu
sebepledir ki,
Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve
kitabı, en
eksiksiz kitaptır. 1922

Muhammed'i bana, cezbeye
tutulmuş
sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi
cahil
adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla
kavrayamamışlardır.
Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye
tutulmuş bir derviş,
Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın
yapabileceği bir plânı
nasıl düşünür ve tatbik edebilir? 1923

Tarih,
hakikatleri
tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır.
Bu küçük
harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen
bir
insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler,
bizim
tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda
çevresindekilerin
direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına
bakmayarak,
galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde
müslümanlık
diye bir varlık görülemezdi. 1923

Bizim dinimiz en
mâkul ve
en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din
olmuştur.
Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa
uyması
lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. 1923

Büyük
dinimiz
çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı
kimseler
zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl
küfür
onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı,
İslâmların
kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her
sarıklıyı hoca
sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923

Bizim
dinimiz,
milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez.
Aksine
Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve
şerefini
muhafaza etmelerini emrediyor. 1923

Bilhassa bizim
dinimiz
için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin
bu dine
uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey
ki
akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim
dinimize
de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine,
islâmın
menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim
dinimiz
aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son
din
olmazdı. 1923

Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani
bütün
sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat
hakikate
nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı,
ilerlemeye
mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. 1923

Milletimiz din
ve dil
gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir
kuvvet,
milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.
1923

Baylar
ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti
şeyhler,
dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve
en
hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. 1925

Bizi yanlış
yola
sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine
bürünmüşler,
sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata
gelmişlerdir.
Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti
mahveden,
esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki
küfür ve
kötülükten gelmiştir. 1923
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı 2duy3hj

Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı Empty
MesajKonu: Geri: Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı   Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı EmptyÇarş. Mayıs 05, 2010 5:34 pm

Ekonomi


Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle,
yükselmesiyle,
düşkünlüğüyle ilgili olan en önemli faktör, milletin
iktisadiyatıdır.
1930

Yeni Türkiyemizi lâyık olduğu yüceliğe
ulaştırabilmek
için mutlaka iktisadiyatımıza birinci derecede ve en çok
ehemmiyet
vermek mecburiyetindeyiz. Zamanımız tamamen bir iktisat
devrinden
başka birşey değildir. Şubat 1923

Siyasî, askerî
zaferler ne
kadar büyük olursa olsunlar, iktisadî zaferlerle
desteklenmezse
payidar olamaz, az zamanda söner. 1922

Türkiye'nin
gerçek
efendisi, hakiki üretici olan köylüdür. O halde herkesten daha
çok
refah, saadet ve servete müstehak (en çok lâyık) olan köylüdür..
Binaenaleyh,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin iktisadi siyasi
aslî gayeyi
gözetir. 1 Mart 1922

Ferdî mesai ve faaliyeti esas
tutmakla
beraber mümkün olduğu kadar az bir zaman için de milleti
refaha ve
memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumî ve yüksek
menfaatlerinin
icap ettirdiği işlerde, bilhassa iktisadî sahada devleti
fiilen
alâkadar etmek mühim esaslarımızdandır. 1923

Tarih,
milletlerin
yükselme ve alçalma sebeplerini ararken birçok siyasî,
askerî,
içtimaî sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu
sebepler
içtimaî hâdiseler üzerinde tesir yaparlar. Fakat bir milletin
doğrudan
doğruya hayatıyla, yükselişiyle, alçalışıyla alâkası olan,
münasebetli
olan, milletin iktisadiyatıdır. Tarihin ve tecrübelerin
tespit
ettiği bu hakikat bizim millî hayatımızda ve millî tarihimizde
de
tamamen belirir. Gerçekten Türk Tarihi tetkik olunursa, bütün
yükseliş
ve alçalış sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka birşey
olmadığı
anlaşılır. 1923

Tarihimizi dolduran bunca
muvaffakiyetler,
zafer ve mağlûbiyetler, bozgunlar ve felâketler,
bunların hepsi vukua
geldikleri devirlerdeki iktisadî şartlarımızla
münasebetli ve
alâkalıdır. Yeni Türkiyemizi lâyık olduğu mertebeye
çıkarmak için
muhakkak iktisadiyatımıza birinci derecede ehemmiyet
vermek
mecburiyetindeyiz. Çünkü zamanımız tamamen bir iktisat
devresinden
başka birşey değildir. 1937

Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür,
müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin
belkemiğidir. 1937

Milletimizin
kuvvetli seciyesi, sarsılmaz
iradesi, ateşli milliyetçiliği, iktisadi
muvaffakiyetinden doğacak
feyizlerle de lârünüz, altı kaval üstü şişane
diye ifade olunabilecek
bir kıyafet, ne millîdir ve ne de
beynelmileldir. O halde kıyafetsiz
bir millet olur mu, arkadaşlar?
Böyle nitelendirilmeye razı mısınız,
arkadaşlar? Çok kıymetli bir
cevheri çamurla sıvayarak dünyaya
göstermekte mâna var mıdır? Bu
çamurun içinde cevher gizlidir,
anlamıyorsunuz, demek doğru mudur?
Cevheri gösterebilmek için çamuru
atmak elzemdir, tabiîdir. Cevherin
muhafazası için bir kap yapmak
lâzımsa onu altından veya plâtinden
yapmak gerekmez mi? Bu kadar açık
gerçek karşısında tereddüt doğru
mudur? Bizi tereddüde sevkedenler
varsa onların ahmaklık ve
kalınkafalığına karar vermekte hâlâ mı
tereddüt edeceğiz? 1925

Arkadaşlar,
Turan kıyafetini
araştırıp diriltmenin yeri yoktur. Medenî ve
beynelmilel kıyafet,
bizim için çok cevherli milletimiz için lâyık bir
kıyafettir. Onu
giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta
pantolon, yelek,
gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve elbette bunların
tamamlayıcısı
olmak üzere başta kenarlıklı serpuş. Bunu açık söylemek
isterim: Bu
serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi,
simokin
gibi, frak gibi, işte şapkamız! 1925

Buna uygun değil, diyenler
vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara
sormak isterim: 1925

Yunan
serpuşu olan fesi giymek uygun
olur da, şapkayı giymek neden olmaz? Ve
yine onlara, bütün millete
hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının
ve Yahudi hahamlarının
özel elbisesi olan cübbeyi ne vakit, ne için ve
nasıl giydiler? 1925

Seyahatim
esnasında köylerde değil
bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın
arkadaşlarımızın yüzlerini ve
gözlerini çok yoğun ve itina ile
kapatmakta olduklarını gördüm. Erkek
arkadaşlar, bu biraz bizim
bencilliğimizin eseridir. Çok iffetli ve
dikkatli olduğumuzun
gereğidir. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız
da bizim gibi
kavrayışlı ve düşünür insanlardır. Onlara ahlâka ait
kutsal
kavramları telkin etmek, millî ahlâkımızı anlatmak ve onların
dimağını
nur ile, temizlikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra
fazla
bencilliğe lüzum kalmaz. Onlar yüzlerini cihana göstersinler. Ve
gözleriyle
cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey
yoktur. 1925


Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir
bez veya bir
peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü
gizler ve
yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere
oturarak
yumulur. Bu tavrın mâna ve anlamı nedir? Efendiler, medenî bir
millet
anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi vaziyete girer mi?
Bu
hal milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal düzeltilmesi
lâzımdır.
1925

Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir
dinimiz
var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış.
Harçlar
döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu
hissedilmemiş.
Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler,
hurafeler- binayı
daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz,
tamir de
edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam
temeller
üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır. 1922

Din,
bir
vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir.
Biz
dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz
sadece
din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa
çalışıyor;
kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz.
Gericilere
asla fırsat vermeyeceğiz. 1922

Ey arkadaşlar! Tanrı
birdir,
büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak
diyebiliriz ki:
İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir.
İlk devir
insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir,
beşeriyetin
erginlik ve olgunluk devridir. 1922

İnsanlık
birinci devirde
tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve
maddaî
vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah,
kullarının
lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden
vasıtalarla
dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin
gereklerinden
saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren
bilinen ve
bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler
ve elçiler
göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî,
medenî
gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta
bulunmağa
lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma
ve
olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal
düşüncelerle
temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu
sebepledir ki,
Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve
kitabı, en
eksiksiz kitaptır. 1922

Muhammed'i bana, cezbeye
tutulmuş
sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi
cahil
adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla
kavrayamamışlardır.
Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye
tutulmuş bir derviş,
Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın
yapabileceği bir plânı
nasıl düşünür ve tatbik edebilir? 1923

Tarih,
hakikatleri
tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır.
Bu küçük
harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen
bir
insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler,
bizim
tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda
çevresindekilerin
direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına
bakmayarak,
galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde
müslümanlık
diye bir varlık görülemezdi. 1923

Bizim dinimiz en
mâkul ve
en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din
olmuştur.
Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa
uyması
lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. 1923

Büyük
dinimiz
çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı
kimseler
zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl
küfür
onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı,
İslâmların
kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her
sarıklıyı hoca
sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923

Bizim
dinimiz,
milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez.
Aksine
Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve
şerefini
muhafaza etmelerini emrediyor. 1923

Bilhassa bizim
dinimiz
için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin
bu dine
uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey
ki
akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim
dinimize
de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine,
islâmın
menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim
dinimiz
aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son
din
olmazdı. 1923

Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani
bütün
sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat
hakikate
nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı,
ilerlemeye
mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. 1923

Milletimiz din
ve dil
gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir
kuvvet,
milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.
1923

Baylar
ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti
şeyhler,
dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve
en
hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. 1925

Bizi yanlış
yola
sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine
bürünmüşler,
sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata
gelmişlerdir.
Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti
mahveden,
esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki
küfür ve
kötülükten gelmiştir. 1923
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Atatürk Asla Boşa Konuşmazdı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Asla unutulmaz
» Asla yalan söyleme.
» StiffMt2 (Asla Kapanmaz)
» Atatürk'e Göre Atatürk
» Atatürk hikayeleri "İşte Bu Atatürk"

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: M.Kemal Atatürk ve Cumhuriyetimiz-
Buraya geçin: