hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Türkler’in İslamiyet’e Girişi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Türkler’in İslamiyet’e Girişi 2duy3hj

Türkler’in İslamiyet’e Girişi Empty
MesajKonu: Türkler’in İslamiyet’e Girişi   Türkler’in İslamiyet’e Girişi EmptyC.tesi Ara. 19, 2009 7:50 am

Türkler’in İslamiyet’e Girişi

Emevi Halifeliği zamanında müslüman Araplar, Suriye ve İran’ı
hâkimiyetlerine alarak Maverâünnehir bölgesine ulaşmışlardı. Seyhun ve
Ceyhun ırmaklarının arasındaki bu bölgede Türkler bulunmaktaydı.
Böylece Araplar ile Türkler ilk defa temasa geçmişlerdir .


Emeviler bölgede İslâmiyet’i yaymaktan çok, yeni zaferler peşinde
koşmuşlar; Müslüman olmalarına rağmen yerli halka ağır vergiler
yüklemişlerdi. Bu sebeple ilk karşılaşma pek dostça olmamış ve
Türklerle Araplar arasında küçük çapta çarpışmalar cereyan etmiştir.
Özellikle Kuteybe bin Müslim’in Horasan valiliğine getirilmesiyle
mücadele iyice kızışmıştır (705).


Kuteybe bin Müslim’in Maverâünnehir ‘in doğusuna düzenlediği akınlara
karşı Türgeş Beğleri güçlü bir direnme göstermiştir. Göktürklerin batı
kanadında yer alan Türgeşler, Arapları savunmaya çekilmeye zorlamış ve
bu mücadele Göktürklerin yıkılmasına kadar devam etmiştir (745 ).
Göktürk hâkimiyetinin sona ermesiyle Türk toprakları doğudan Çinliler,
batıdan Arapların ilerlemesine maruz kalmıştır. Bu dönemde
Maverâünnehir bölgesinin savunmasını, Türgeşlerden sonra Karluk
Türkleri üstlenmiştir.


Emevilerin Arap olmayan Müslümanlara karşı âdil ve eşit davranmamaları
huzursuzluğu artırmıştı. Bu duruma karşı çıkanlar, Emevi idaresine son
vererek yerine Abbasi Devletini kurmuşlardır (750). Türkler, Abbasi
Devleti’ni daha çok benimsemişler, yeni yönetime daha sıcak
bakmışlardır.


Göktürk Devletinin yıkılmasından sonra, Çinliler bütün Türk ülkelerini
ele geçirmeyi plânlamaktaydı. Emevilerin ortadan kalkmasından da
faydalanmak isteyen Çin ordusu daha batıya yönelerek Karluk
topraklarına girmişti. Bu durum üzerine Karluklar, Abbasilerin Horasan
valisi olan Ebû Müslim’den yardım istediler. Ebû Müslim,
komutanlarından Ziyad ibni Salih’i bölgeye gönderir. Arap ordusu ile
batı bölgesinin genel valisi komutasındaki Çin ordusu Talas ırmağı
boylarında karşılaşırlar. Türklerin de İslâm ordusu yanında hücuma
geçmesi sonucunda Çinliler büyük bir yenilgiye uğratılır ( 751).


Türklerin İslâmiyet’le ilk tanışmaları Emevi dönemiyle başlar. Ancak
Emevi yönetiminin tutumu sebebiyle, Türk toplulukları arasında
İslâmiyet fazla yayılmamıştır. Buna rağmen, az sayıda da olsa Emevi
ordusunda görev alan Müslüman Türkler bulunmaktaydı. Meselâ Horasan
Vâlisi Ubeydullah bin Ziyad henüz 674 tarihinde 2000 Türk okçusundan
bir ordu oluşturmuştu.


Talas Savaşı, Türklerle Müslümanların birbirlerini daha yakından tanımalarını, dostane ilişkiler kurulmasını sağladı.


Bu sebeple Talas Savaşı hem Türkler hem Müslümanlar için bir dönüm
noktasıdır. Bu savaş neticesinde İslâmiyet Türkler arasında hızla
yayılmaya başlamıştır. Abbasi ordusunda çok sayıda Türk görev aldı.
Zamanla Türk askerleri, ordunun ve yönetimin denetimini ele geçirdiler
. Hatta bazı Türk komutanları, Abbasi Devleti sınırları içerisinde
kendi devletlerini bile kurmuşlardır.


Türklerin kitleler hâlinde Müslüman olmaları özellikle X. yüzyılda hız
kazanmıştır. Henüz 900 tarihlerinde İtil ( Volga) çevresinde bulunan
Bulgar Türkleri arasında Müslümanlığa çok büyük ilgi vardı. Nitekim
İtil Bulgarları hükümdarı Almış Han, 920 ‘de Abbasi halifesine müracaat
ederek din âlimleri ve mimarlar göndermesini rica etmişti. Aynı
tarihlerde Önce Karluk, Yağma ve Çiğil boyları, ardından Oğuzlar
arasında İslâmiyet yayıldı. Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri, ilk
Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti’ni, Oğuzlar ise Selçuklu
Devleti’ ni kurmuşlardır.




İslâmiyet ve Türkler

Türklerin Müslüman Olmasının Sebepleri: Türkler İslâmiyet’i kılıç
zoruyla değil, kendi rızalarıyla kabul etmişlerdir. Şüphesiz bu dini
seçmelerinin en önemli sebebi, eski Türk inancı ve anlayışı ile
İslâmiyet arasında birçok benzerlik bulunmasıdır:

1-Eski Türk dini, Gök-Tanrı inancı adıyla bilinmektedir. Bu inanışa
göre Türkler, İslâmiyet’teki gibi tek bir Allah’a inanıyor ve O’na
Tanrı (Tengri) diyorlardı. İslâmiyet’te Esmâ-i hüsnâ denilen Allah’ın
sıfatlarından bazıları, eski Türk inancında da mevcuttu .

2-Ahiret ve ruhun ölmezliği, her iki inançta da mevcuttu. Türkler
cennet için uçmağ (uçmak), cehennem için tamu sözünü kullanmaktaydı.

3-İslâmiyet’te olduğu gibi Gök Tanrı inanışında da Tanrıya kurban sunuluyordu .

4-İslâmiyet’teki gaza ve cihât ile Türklerin dünya üzerinde töreyi
hâkim kılmak için yaptıkları savaşlar benzer mahiyettedir. İslâm
anlayışına göre savaş sonunda elde edilen ganimet helâldir. Türklerde
ise aynı şekilde yağma geleneği vardır.

5-İslâmiyet’in telkin ettiği ahlakî kurallar, Türk anlayışına da uygun düşmektedir.



Türkler tarih boyunca çeşitli dinlere girmişlerdi. Ancak bu dinler halk
arasında değil daha çok idareci kesimde kabul görmüştü. Buna rağmen
İslâmiyet dışındaki dinlere girenler Türklüklerini koruyamamışlardır.
İslâm dini, millî yapıya uygun olduğu içindir ki Türkler kitleler
hâlinde bu dini kabul etmişler ve Türklüklerini korumuşlardır.


Türklerin İslâmiyet’e Hizmetleri: Türklerin İslâmiyet’i kabul etmeleri
hem İslâm âlemi hem de dünya tarihi açısından büyük sonuçlar
doğurmuştur. Türkler, karışıklık içinde bulunan İslâm dünyasının
koruyuculuğunu üstlendiler. Selçuklular, Abbasi halifelerini himaye
ettiler.



Batıda Haçlı Seferleri’ne, doğuda Moğol akınlarına karşı Türkler
tarafından set oluşturuldu . Böylece İslâm dünyası dağılmaktan
kurtulmuştur . Bin yıla yakın bir süre Türkler, İslâmiyet’in
bayraktarlığını yapmıştır.


Gazneli Mahmud’un Hindistan’a kadar yaptığı seferler neticesinde
İslâmiyet Hindistan’a kadar ulaşmıştır. Böylece yakın dönemlerde
kurulan Pakistan ve Bangladeş’in temelleri atılmıştır. Osmanlı
döneminde ise Türkler Balkanlara yerleştiler. Arnavutlar,
Bosna-Hersekliler (Boşnaklar) bu dönemde Müslüman oldular.


Türklerin İslâmiyet’e hizmetleri sadece siyasî ve askerî alanla sınırlı
kalmamıştır. Devlet idaresi ve askerî yapılanmada bütün İslâm dünyasını
etkileyen Türkler, İslâm medeniyetinin gelişmesinde de inkâr edilemez
hizmetlerde bulunmuşlardır. Bilim, sanat ve edebiyat alanında İslâm
rönesansı, Türklerin katkıları ve sağladıkları huzur ve emniyet
sayesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla İslâm dininin ve medeniyetinin,
dar Arap ve Fars çevresine sıkışıp kalmayarak, evrensel hâle gelmesi
yine Türkler sayesinde mümkün olmuştur, demek yanlış olmaz.


Meselâ, Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat’ta kurulan
Nizamiye Medreseleri (1066 ), öyle büyük bir üne sahip oldu ki, bu
medreseler İslâm medreselerinin ilk örneği olarak kabul edilmişti.
Halbuki Samanoğulları ve Gazneliler devrinde de medreselerin bulunduğu
bilinmektedir. Ancak Nizamiye Medreseleri dinî bilimler yanında müspet
ilimlerin de okutulduğu ilk medreseler olmakla, modern üniversitelere
öncülük etmiştir.



Abbasiler zamanında başlayan eski Yunan ve Helen medeniyetlerine ait
eserler ve felsefe akımlarının çevirileri, Türk hâkimiyeti devresinde
zirveye ulaşmış idi. Böylece İslâm medeniyetinde büyük gelişmeler
olmuştur. Batıda unutulmuş olan Yunan ve Helen medeniyeti, Haçlı
Seferleri sayesinde İslâm medeniyeti ile birlikte tekrar Avrupa’ya
taşınmıştır. İslâm medeniyetinin öncüleri durumunda olan Türk bilginler
bütün dünya tarafından tanınmış ve eserleri yüzyıllarca bilime
rehberlik etmiştir. Bu Türk bilginlerinin en ünlüleri Farabi, Birunî ve
İbni Sina’dır.


Oğuzların Karaçuk (Farab) şehrinde doğan Farabi (870 -950), matematik,
fizik, astronomi vb. konularda 160 kadar kitap yazmıştır. Ancak onu
asıl önemli kılan Helen felsefesinin akılcı, mantığa dayalı yönüyle
İslâm düşüncesini kaynaştırdığı felsefe alanındaki çalışmaları
olmuştur. Aristo’nun düşüncelerini en iyi açıklayan kişi olduğundan
“Muallim-i Sâni” (İkinci öğretmen). adıyla anılmıştır. Eserlerinin
çoğunun Lâtinceye çevrildiği batıda “Al-farabıus” adıyla bilinmektedir.
İhsâ’ül -Ulûm isimli eseriyle bilimleri ilk kez sınıflandıran Farabi
aynı zamanda Öklit geometrisini de açıklamıştır .


Farabî’nin düşüncelerinden etkilenen İbni Sînâ (980-1037), çeşitli
konularda 220 civarında eser vermiş diğer ünlü bir Türk bilginidir.
Avrupa’da “Avicenna” adıyla bilinmektedir. Felsefe ve müspet bilimlerle
uğraşan İbni Sina asıl ününü tıp alanında kazanmıştır. “El-Kanun
fi’t-Tıb” adlı eseri Lâtinceye çevrilmiş ve yüzlerce yıl ders kitabı
olarak okutulmuştur.



Birûnî (973 -1051), Harzemşahların sarayında yetişti ve Gazneli
Mahmud’un himayesine girdi. Matematik, geometri, tıp ve coğrafya gibi
alanlarda 113′ten fazla eser veren Birûnî’nin asıl başarısı astronomi
dalındadır. Yıldızların yüksekliğini, açılarını ölçen hassas aletler
geliştirdi. Dünya çekirdeğinin çapını sadece 15 kilometrelik yanılmayla
6338.8 km olarak tespit etmiştir. Yazdığı astronomi kitabı, dünyanın
ilk astronomi ansiklopedisi olarak kabul edilmektedir.


Farabî ve İbni Sina’nın açtığı yoldan birçok Türk âlim ilerlemiştir.
Felsefe dalında; El-Harezmî, Şehristânî ve tasavvufun öncülerinden
Gazali, İbni Rüşd, Fahreddin Razi, geometride Abdurrezzak Türkî,
trigonometri’nin kurucularından Abdullah el-Baranî ilk akla gelenlerdir
.


Selçuklu Sultanı Melikşah İsfehan ve Bağdat’ta birer rasathane
kurdurarak, İranlı ünlü matematikçi ve astronom Ömer Hayyam’ı buralarda
görevlendirdi. Ömer Hayyam’ın da içinde bulunduğu bazı bilim adamları,
Melikşah adına güneş yılına dayanan Celâlî veya Takvim-i Melikşâh
adlarıyla anılan bir takvim hazırladılar.


Sanat ve mimarlık alanlarında da Türk-İslâm devletleri zamanında büyük
gelişme görülmektedir. Türk-İslâm kültürü ve sosyal hayatına uygun
olarak gelişen mimarlığın en önemli örnekleri cami, medrese,
kervansaray, imaret, darüşşifa (hastane) vb.dir. İlk Türk-İslâm mimarî
örneği, Tolunoğlu Ahmed tarafından Kahire’de yaptırılan Tuluniye
Camisi’dir ve bugün dahi varlığını korumaktadır.



Türkler tarafından geliştirilen kubbe, kemer ve sütun biçimleri, Orta
Asya yaşantısı ve çadır kültürünün, İslâm mimarîsine yansıtıldığı yeni
bir mimarî üslûbu getirmiştir. Özellikle tekke, kümbet, cami ve medrese
gibi yapılarda, Türk mimarî üslûbunun eşsiz örnekleri görülür.


Yazı, cilt, çini, minyatür sanatları ile seramik, dokumacılık, taş ve
maden işçiliği vb. alanlarda Türkler eşsiz örnekler vermişlerdir.
İslâmî anlayışa uygun düşmemekle beraber heykel ve kabartma sanatını
devam ettirmişlerdir. Örneğin birçok yapıda hayvan figürleri
kullanılmış, Sultan Tuğrul bastırdığı madalyona kabartma resmini
koydurmuştur. Müzik alanında da Türkler yenilikler getirmişlerdir.
Farabî müzik üzerine iki eser yazmış ve bunlar dünya müzik tarihine
geçmiştir. Eserinde ses ve müziğin fizik temellerini inceleyerek, ses
perdesinin özelliklerini ilk defa ortaya koymuştur. Saraylardaki nevbet
(bando), Osmanlı askerî mehterine örnek olmuştur. Ayrıca bazı
tarikatlerin yaptıkları dinî müzik ve rakslar, Türk tasavvuf
musikisinin ve semahların özünü oluşturmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Türkler’in İslamiyet’e Girişi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Türkler, Babel'in peşinde
» Amerikan filmlerini Türkler çekseydi
» Vatikan'ın gizli arşivinde Türkler
» Türkler tenis maçına giderse!
» İrlandalıların babaları Türkler çıktı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: Kültür & Sanat-
Buraya geçin: