hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Güneş sistemi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Güneş sistemi 2duy3hj

Güneş sistemi Empty
MesajKonu: Güneş sistemi   Güneş sistemi EmptyPerş. Tem. 29, 2010 10:48 am

GÜNEŞ SİSTEMİ


GÜNEŞ

Dünyaya en yakın yıldızdır ve 8 ışık dakikası (149.6 milyon km)
uzaklıktadır. Bu aynı zamanda güneşe baktığımızda onun 8 dakika önceki
halini görüyoruz demektir.700.000 km yarıçapı ve 15 milyon K çekirdek
sıcaklığı göz önüne alındığında H-R diyagramına göre G2 türünden cüce
yıldızlar sınıfına girer. Güneş sisteminin Samanyolu’nda Oort
Bulutu’ndan oluştuğu sanılmaktadır. ( C ile K dönüşümü +/- 273 ile
yapılır)

Güneş manyetik bir alana sahip olan, dönen ve çekirdeğinde enerji üreten
bir gökcismidir. Güneş, güneş sistemindeki maddenin % 99.85’ni içerir.
Gezegenler % 0.135, uydular,asteroidler, kuyruklu yıldızlar, meteoritler
ve gezegenler arası ortam ise % 0.015’ni oluşturur. Güneşin enerjisi,
15 milyon K (Kelvin) sıcaklıktaki ve yeryüzü atmosfer basıncından
milyarlarca kez fazla olan çekirdeğindeki, hidrojenin helyuma
dönüşmesinden kaynaklanır. Çekirdek tepkimeleri sonucu serbest kalan
enerji, yüzeye gelir ve buradan uzaya yayılır. Bu enerjinin sadece 2.2
milyarda biri yeryüzü tarafından soğurulur ve yaşam için gerekli
koşulların oluşmasını sağlar. Güneşten, X-ışınlarından radyo dalgalarına
kadar her dalga boyunda enerji yayılır. Güneşte ışınım kuvveti ile
çekim kuvveti denge halinde bulunur.

700.000 km çapa göre çekirdekte oluşan ışığın hızı da göz önüne
alındığında yüzeye yaklaşık 2 sn de gelmesi gerekirken, aşırı hidrojen
yoğunluğuna bağlı olarak bu süre 10 milyon yıldır. Aslında biz 8
dakikadan da öte güneşin 10 milyon yıl önce oluşturduğu ışığı görüyoruz.


Güneş ;
Yeryüzü çapının yaklaşık 110 katı,
Yer yüzey alanının 12.000 katı,
Yer kütlesinin 333.000 katı,
Yer hacminin ise 1.306.000 katıdır.
Güneş kendi ekseni etrafında diferansiyel dönme hareketi
yapar yani kutuplar ve ekvator farklı hızlarda döner. Ekvatoral bölgenin
dönme hızı kutupların dönme hızından fazladır. Yaklaşık 400 km
kalınlığında olan ve Işıkküre (fotosfer) denilen güneşin gözle görülen
parlak yüzeyi teleskopla incelendiğinde granüler (bulgurcuk) yapıya
sahip olduğu görülür. Her biri sıcak bir gaz kütlesinin tepesi olan bu
granüllerin sayısı yaklaşık 4 milyon kadardır ve tüm güneşin yüzeyini
kapsar. Ortalama ömürleri 7-10 dk arasında olan bu granüllerin boyutu
300–1450 km arasındadır ve bu gazlar saatte 0.5 km hızla yükselirler,
enerjilerini kaybedince soğuyarak yüzeye doğru düşerler ve granüller
arası karanlık çizgileri oluştururlar.

Güneşin kenarı, merkezinden daha karanlık görünür. Bunun nedeni, güneşin
merkezine bakıldığında ışıkkürenin derin ve sıcak katmanlarını, kenar
kısmına bakıldığında ise daha yüksek ve daha az sıcak katmanlarını
görüyor olmamızdır. Işıkkürenin üzerinde, yaklaşık 5.000 km kalınlığında
ve renkküre (kromosfer) adını alan bir iç atmosfer vardır. Yapılan
araştırmalar renkkürenin kenarlardaki katmanlarının bir çayır yangını
görünümünde olduğunu, birbiri üzerine binişen pek çok fışkırtı
bulunduğunu belirledi ve bunlara iğnecik (spikül) adı verildi. Bu
iğnecikler bulundukları yüzeyden 8.000 km kadar yüksekliğe
çıkabilmektedir.
Renkkürenin de üzerinde son derece yüksek sıcaklıklı Güneş tacı (korona)
bulunur. Güneş tacı, birkaç güneş yarıçapı uzaklıkta, yaklaşık 2 milyon
K’lik bir kinetik sıcaklığa sahiptir. Güneş tacının bu kadar sıcak
oluşu, ışıkkürede ve renkkürede bulunan bulgurcuk (granül) ve
iğneciklerdeki (spikül) kütle hareketleri olduğu sanılmaktadır. Güneş
tacının bu yüksek sıcaklık nedeniyle, dışarıya doğru yayılan ve dünyanın
ötesine kadar uzanan elektrik yüklü bir tanecik akımı (nötrino)
oluşturur. Bu akım, Güneş rüzgarı olarak adlandırılır.

Güneş lekeleri ışıkküredeki önemli, değişken, kalıcı olmayan, güneş
yüzeyine oranla fazla yer kaplamayan ve çok şiddetli manyetik alana
sahiptir oluşumlardır. Bu alan 500 gauss’dan başlayıp 4.000 gauss’a
kadar çıkabilir, bir karşılaştırma yapmak gerekirse dünyanın manyetik
alan şiddeti 1 gauss’dan küçüktür ayrıca güneşin manyetik alan
şiddetinin de birkaç gauss olduğu düşünülmektedir Güneşin merkezinde
açığa çıkan enerji radyatif iken yüzeye doğru gittikçe maddesel taşınma
(konveksiyon) meydana gelir. İşte bu maddesel taşıma ile güneşin
diferansiyel dönmesi etkileştiğinde kara leke meydana gelmektedir.
Ortaya çıkan leke grubu hızla büyüyerek birbirinden ayrılır ve güneşin
dönme yönünde en öndeki leke genellikle en büyük lekedir ve baş leke
adını alır. Lekeler max. büyüklüklerine ulaştıktan sonra genellikle
birkaç hafta içinde kaybolurlar, yalnız kalan baş leke de giderek
küçülerek o da birkaç hafta içinde kaybolur. Ortalama büyüklükteki bir
lekenin gölge çapı 30.000 – 50.000 km arasındadır, nadiren de 140.000
km’ ye kadar çıkabilir. Güneş yüzeyinde gözlenen leke sayısı sürekli
olarak değişir. Leke etkinliğinin max olduğu iki çevrim arasındaki süre
11 yıldır, buna ilaveten 80 yıllık bir çevrim daha olduğu bilinir.

Genelde renkküre beneklerinde zaman zaman ortaya çıkan ani parlamalar
püskürme denir. Küçük püskürmeler birkaç dakika, büyükleri ise birkaç
saat sürer. Fışkırmalar, görünüşü çok güzel olan güneş olaylarından
biridir. Bunlar güneş yüzeyinde 200.000 km uzunlukta, 40.000 km
yükseklikte ve 6.000 km kalınlıkta olabilen şerit biçimli gaz
akımlarıdır.

15 milyon K iç sıcaklığa sahip olan güneş, yaydığı enerji (3.86 x 1033
erg/sn) göz önüne alındığında saniyede 4.7 milyon ton kütle
kaybetmektedir. Başka bir deyişle güneş yılda kütlesinin 100 milyarda
birini kaybetmektedir. Güneşin kütlesinde ve yaydığı enerjide
sezilebilir bir değişme ancak 6 milyar yılda ortaya çıkabilir. Dünyanın
4.5 milyar yaşında olduğu düşünülürse, bu da demektir ki güneş, yeryüzü
var olduğundan beri hiç değişmemiştir. %60’ı hidrojenden oluşan güneşin
bu kadar güçlü enerji açığa çıkarması ancak çekirdek tepkimeleri
sonucunda oluşabilir. Bu tepkimeler içerisinde en önemlisi proton-proton
tepkimesi olarak adlandırılan çekirdek kaynaşması (füzyon) zinciridir.
Açığa çıkan enerjinin küçük bir bölümü de tepkimelerde oluşan nötrinolar
tarafından taşınmaktadır.

Güneşin bundan sonraki evriminin öteki yıldızların evrimine benzeyeceği
söylenebilir. Bütün hidrojen tükendiğinde helyum ile daha ağır atomlar
arasında oluşacak tepkimeler başlayacak, böylece güneş, boyutları
büyüyüp parlaklığı artarak, bir kırmızı dev yıldıza dönüşecektir.
Sonunda bütün nükleer enerji kaynakları tükenince, dış katmanlarını
boşluğa fırlatacak ve gezegenimsi bulutsu oluşturacaktır. (Gezegenimsi
bulutsular ise daha sonra yeni yıldızların oluşması için ortam
hazırlayacaklardır) Gezegenimsi bulutsu oluşturduktan sonra beyaz cüceye
dönecek olan güneş, şu anki çapının 1/100’üne kadar küçülecek. Güneşin
toplam ömrünün 10 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir.



MERKÜR

Güneş sisteminde, güneşe 58 milyon km mesafeyle en yakın ve 4.878 km çap ile Plüton’dan sonraki en küçük gezegendir.
Güneş çevresindeki dolanımını 48 km/sn hızla 88 günde tamamlayarak en
hızlı dolanan gezegen konumundadır. Kendi ekseni çevresindeki dönme hızı
son derece düşüktür ve Merkür’ün 1 günü yaklaşık 180 dünya gününe
eşittir.

Yüzey sıcaklığı -170 ile 400 oC arasındadır. Merkür yüzeyine en fazla
meteorit çarpan gezegendir, bu nedenle Merkür’ün yüzeyi büyük ölçüde
Ay’ın yüzeyi gibi kraterlerle kaplıdır. Yüzlerce km uzunluğunda
yılankavi izler saptanmıştır. Bazı bilim adamları Merkür’ün çekirdeğinin
önceden eriyik demirden oluştuğunu, bu çekirdeğin soğuyarak
katılaşmasından sonra da yüzeyin kilometrelerce büzüldüğünü, bunun
sonucunda da kabuk katmanında uzun kıvrımların ortaya çıktığını ileri
sürerler. Merkür’ün yakınlarında manyetik bir alanın varlığı bu
gezegeninde tıpkı dünya gibi büyük bir demir çekirdeğe sahip olduğunu
düşündürmüştür. Merkür’ün atmosferi oldukça önemsizdir ve yerçekimi o
kadar zayıftır ki, atmosferinde önemli miktarda gaz tutunamaz.


VENÜS

Venüs kütlesi ve boyutları bakımından neredeyse dünyanın ikizidir.
Venüs’e dünyanın kız kardeşi de denir. Ünlü İngiliz fizikçi Maxell’in
adının verildiği 11.000 m yükseklikteki dağ hariç olmak üzere Venüs’ün
tüm yüzey şekillerine bayan ismi verilmiştir.
Güneşe 108 milyon km mesafeyle ikinci sırada yer alır ve güneş
etrafındaki dolanımını 224 günde tamamlar. Çapı yaklaşık 12.103 km
(dünyanın 12.756 km) ve kütlesi de dünyanın 0.81 katıdır.

Gezegen; yüzeyinden 50 km yükseklikte, sülfirik asit damlacıklarından
oluşmuş 15 km kalınlığında bir bulut ile kaplıdır. Bu bulut tabakasının
altında da kükürt dioksit ve kükürt bulutları yer alır. Gezegende
meydana gelen şimşek çakmalarının ve hava tedirginliklerinin bu kimyasal
yapıdan kaynaklandığı sanılmaktadır. Atmosferin % 96 kadarlık bölümü
CO2 ‘den oluşmaktadır. Yoğun atmosfer ve gezegeni çevreleyen kalın bulut
örtüsü güneş enerjisini öyle bir tutar ki Venüs’ün yüzey sıcaklığı 465
oC’ye ulaşır. Bu güneş sistemindeki gezegenler arasında en yüksek yüzey
sıcaklığıdır. Yüzey basıncı da yaklaşık 94 atmosfer basıncı gibi yüksek
bir düzeydedir. Öteki gezegenlerin çoğunun tersine Venüs, ekseni
çevresinde ters yönde (doğudan batıya doğru) döner ve bir tam dönüşünü
243 günde tamamlar.


DÜNYA (Yer)

Güneş sisteminde, şu ana kadar edinilen bilgiler ışığında canlıların
yaşamasına elverişli tek gezegendir. Güneşten yaklaşık 150 milyon km
uzaklıkta bulunan yerin, güneş etrafında dolanma hızı 30 km/sn’dir.
Kendi ekseni etrafındaki dönüşünü yaklaşık 24 saatte, güneş etrafındaki
dolanımını ise 365 gün 6 saatte tamamlar. Güneş sisteminin 5. büyük
gezegeni olan dünyanın, ekvator uzunluğu 40.000 km, çapı ise 12.750
km’dir. Kütlesi yaklaşık olarak 6.1021 ton’ dur. Toplam yüzey alanı
yaklaşık 510 milyon km2 dir. Kara parçaları yüzey alanının %29’unu
kaplar. Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Asya, Afrika, Avustralya
ve Antarktika yeryüzündeki kara parçalarını oluşturan 7 kıtadır.

Dünyanın tek doğal uydusu olan ay, yaklaşık 385.000 km uzaklıktadır.
Kilitli dönme sistemiyle Ay, dünyaya sürekli olarak aynı yüzünü
gösterir. Ay’da atmosfer olmadığında gökyüzü sürekli olarak karanlık
görülür ve yüzeyi göktaşı çarpmasına bağlı olarak çok sayıda kraterlerle
kaplıdır. Eliptik bir yörüngeye sahip olan Ay, 40.000 km.lik bir band
içerisinde Dünya’ya yakınlaşıp, uzaklaşmaktadır.

Yerin biçimi elipsoittir, yani kutuplar ekvatora göre basıktır. Bunun da
nedeni, yerin kendi ekseni etrafında dönüşü nedeniyle oluşan merkezkaç
kuvvetidir. Mevsimlerin oluşması dünyanın dönme ekseninin eğimiyle
ilgilidir. Sıcaklık, yeryüzüne güneş ışınlarının dik gelmesine göre
değişir. Yaz aylarında kuzey yarıküreye dik gelen güneş ışınları, kış
aylarında ise güney yarıküreye dik olarak gelir. Yerin çevresinde
magnetosfer denilen güçlü bir manyetik alan vardır. Magnetosfer, yerden
140 km yükseklikten başlayarak dışa doğru yayılır ve yer yarıçapının
yaklaşık 10 katı kadar (64.000 km) bir uzaklığa ulaşır. Bu sayede
güneşten salınan elektronlar ve yüksek enerjili protonları yakalayarak
yeryüzünde yaşamın devam etmesine katkıda bulunur. Yakalanan bu
parçacıklar Van Allen adı verilen ışınım kuşaklarını oluştururlar.
Bunlar yeri çevreleyen, eşmerkezli, sınırları kesin olarak ayrılamayan,
iki kalın halka biçimindeki yüklü parçacıklar kuşağıdır. Kuşaklara
biçimini veren etki yerin manyetik alanıdır. Yerin manyetik alanı
simetrik olmadığından bu kuşaklarda simetrik değildir ve yerden 64.000
km yükseklikte ışınım kuşağı birdenbire son bulur. Bu yükseklik yerin
manyetik alanın düzenli etkisinin, güneş rüzgarı nedeniyle ortadan
kalktığı geçiş noktasıdır.
Magnetosferin dış sınırında, yerin çekim alanından kurtulan
parçacıkların uyguladığı basınç ile güneşin kütleçekimi alanından
kurtulan proton ve elektronlardan oluşan parçacık akışının (güneş
rüzgarı) uyguladığı basınç birbirini dengeler. Yaklaşık 100 km
kalınlığındaki bu dengelenmiş kuşağa magnetopoz denir ve burası
magnetosferin dış sınırını oluşturur.
Güneş rüzgarının bu basıncı, magnetosfer üzerinde bir miktar daralmaya
yol açar ve magnetosfer kabaca bir kuyruklu yıldız biçimini alır. Yer bu
kuyruklu yıldızın çekirdek bölümünde bulunur, magnetosferin kuyruğu ise
yerden güneşten öte tarafa doğru uzar.

Sıvı halde su içerdiği bilinen tek gezegen, dünyadır. Hidrosferin toplam
kütlesinin %98’den fazlasını deniz suyu, geri kalanını ise göller ve
akarsular oluşturur. Yerin kütlesi üç ayrı bölümden oluşur.
Kabuk (Litosfer) ; kalınlığı yaklaşık 35 km’ dir.
Manto ; 35 – 2.900 km arasındaki bölümdür
Çekirdek ;2.900 – 6.400 km arasındaki bölümdür.
Dış çekirdek erimiş haldeki demir metallerinden, iç
çekirdeğin ise yüksek basınç altında olması nedeniyle ( yaklaşık 3.2
milyon atmosfer basıncı) donmuş demir metallerinden oluştuğu
sanılmaktadır. Kutup bölgelerinde atmosfer dışından gelen elektron ve
proton gibi hızlı parçacıklar ile üst atmosferdeki atomlar arasındaki
etkileşimler sonucunda çapı 2.000 km’ ye kadar uzanan ışık olayları
görülür. Bu kutup ışıkları perde, yay, ışın, şerit, yelpaze şeklinde
olabileceği gibi kutup ışığı fırtınası da denilen değişebilen ışık
gösterileri biçiminde de olabilir. Bu ışık olaylarının kutuplarda
olmasının nedeni de, güneş rüzgarlarınca taşınan yüklü parçacıkların,
yerin manyetik alanı tarafından kutuplara doğru iletilmesidir.

Dünyanın güneşin çevresindeki, güneşin de Samanyolu galaksisi
çevresindeki dolanımları ve bütün evrenin geometrik yapısı da
kütleçekimi (yerçekimi) kuvvetinin sonucudur. Einstein’in geliştirdiği
genel görelilik kuramı, 200 yıldan fazla geçerliliğini koruyan Newton’un
kütleçekimi kavramına karşı tamamen yeni bir anlayış ortaya koymuştur.
Buna göre Eukleides geometrisine değil Riemann geometrisine uyan bir
evren ortaya çıkar ve böyle bir evrende cisimler eğrisel jeodezik (en
kısa yol) üzerinde yol alırlar. Böylece Newton’un kuramına aykırı düşen;


*Işık ışınlarının, güneş gibi kütlesi çok büyük bir cismin yanından geçerken doğrultu değiştirmesi,
*Kütlesi çok büyük bir cisimden salınan ışığın renginin kırmızıya kayması,
*Yerden yüksekte tutulan bir saatin yeryüzündeki saate göre geri kalması,
*Merkür’ün yörüngesinin güneş çevresinde yalpalaması

gibi olayların da açıklanması, Einstein’in geliştirdiği genel görelilik kuramı sayesinde mümkün olmuştur.

Havayuvarı da olarak bilinen atmosfer, %78 N ve %21 O2’den oluşur. Geri
kalan %1’ de ise daha çok argon olmak üzere su buharı, CO2 ve diğer
gazlar vardır. Deniz yüzeyinde cm2’ye 1.033 kg’lık basınç uygular ki bu
da 760 mm yüksekliğindeki civa sütununun uyguladığı basınca eşittir.
Kabaca 1.000 km olan bu hava örtüsünün derinliği, yükseklik arttıkça
giderek inceldiğinden tam olarak bilinememektedir. Atmosfer ağırlığının
%50’si yerden 5.5 km yükseklikte, %99’dan fazlası yerden 40 km’lik
yükseklikte bulunur. Yerden 100 km yükseklikte atmosfer, hava boşluğu
olarak nitelendirilebilecek kadar seyrelir. Burada basınç, deniz
yüzeyindeki atmosfer basıncının milyonda biridir. Su buharı ilk 10-15
km’lik bölümde yoğunlaşmıştır. Büyük bölümü 30-80 km arasında
yoğunlaşmış olan ozon tabakası ise güneşten gelen zararlı morötesi
ışınları soğurduğundan yeryüzündeki yaşam açısından büyük önem taşır.

Atmosfer sıcaklık değişikliklerine göre katmanlara ayrılır ;
Troposfer;
sıcaklığın giderek azaldığı yerden 11 km’lik yüksekliğe ulaşan
bölgedir. Bu yükseklik kutuplarda 8 km, ekvatorda ise 17 km’dir. Yeri
etkileyen hava süreçlerinin çoğu burada gerçekleşir.

Stratosfer ; troposferden sonraki 50 km’lik bölgedir ki burada sıcaklık
yeniden artmaya başlar. Ozon tabakasının bulunduğu stratosferin üst
bölümünde sıcaklık kabaca yeryüzeyi ile aynıdır.

Mezosfer ; stratosferin üzerinde yer alan bu kuşakta ise hava sıcaklığı
yaklaşık 85 km yükseklikte en düşük değeri olan -100 oC’ye düşer.

Termosfer ; mezosferin üzerinde yer alan bu kuşakta ise sıcaklık yeniden yükselerek 1.750 oC’ye kadar çıkar.
Atmosferin diğer bölgelerinin belirlenebilmesi amacıyla sıcaklıktan başka parametrelere de ihtiyaç vardır.

Yerden 55 km yükseklikten başlayıp yer çapının birkaç katına kadar çıkan
bölgede çok miktarda iyon olduğundan buraya İyonosfer bölgesi denir.
Gazların dengeli dağılımı ve bölgenin her yerinde aynı oranda olması
nedeniyle yerden mezosferin ortalarına kadar olan bölgeye homosfer, daha
yükseklerde ise yoğunluğun azalması nedeniyle gazların oranlarında
değişmeler görüldüğünden bu bölgeye de heterosfer denir.

Egzosferde atmosferin yoğunluğu o kadar azalır ki, molekül çarpışmaları
giderek yok olur ve buna bağlı olarak da sıcaklık kavramı bilinen
anlamını yitirir. Bu bölgede hidrojen ve helyum gibi hafif atomlar yerin
kütleçekiminden tümüyle kurtulmalarına yetecek hıza ulaşabilirler.
MARS (Merih)
Demir oksit nedeniyle kırmızı gezegen olarak adlandırılan Mars’a aynı
zamanda dünyanın erkek kardeşi de denilmektedir. 228 milyon km mesafesi
ile güneşe olan uzaklığı bakımından 4. Sırada yer alan Mars kırmızımsı
görünümdedir. Güneşin etrafında eliptik bir eksende dolanan Mars, bir
turunu 657 günde tamamlarken, kendi çevresini 24.5 saatte döner. 6.787
km çap ile dünyanın yarısı kadar bir büyüklüğe sahip olan Mars’ın
ortalama yüzey sıcaklığı (- 40 oC) dir.

Mars’ın çevresinde manyetik alan saptanamaması ve yoğunluğunun düşük
olması dikkate alındığında , gezegenin çekirdek bölümünün metalsi yapıda
olmadığına işaret eder. Mars’ın ince atmosferi temel olarak CO2’den
oluşur. Bir miktar da azot ve argon içerir, ayrıca eser miktarda da su
buharına rastlanmıştır. Mars’ın kuzey ve güney yarıkürelerinin son
derece farklı yüzey yapılarından oluştuğu anlaşılmıştır. Güney yarıküre
daha eski ve kraterli, kuzey yarıküre ise daha genç ve volkanik
kökenlidir. Mars’ın yüzeyinde çeşitli yanardağların, geniş lav
düzlüklerinin, çeşitli türden kanalların ve kanyonların ve heyelan
kalıntılarının olduğu saptanmıştır. Bu yüzey şekillerinin boyutları,
dünya yüzeyindekilerinin boyutlarına oranla oldukça büyüktür.

Mars, güneş sistemindeki bilinen en büyük yanardağ olan Olympus Mons’u
bünyesinde bulundurur. Bu dağın taban çapı 600 km yüksekliği ise 20 km
civarındadır. Olympus Mons’un da içinde bulunduğu Tharsis yaylasında bir
çok yüksek yanardağ da vardır. Buna karşılık ekvatoral bölgede ise
2.000 km genişliğinde büyük bir çöküntü alanı vardır. Rüzgar, Mars’ın
yüzey şekillerinin oluşmasında önemli bir etkendir. Gezegenin yüzeyinde
rüzgarlarca biriktirilmiş kumullara ve krater izlerine rastlanır.

Mars’ın Phobos ve Deimos isimli iki uydusu vardır. Yüzeylerinin
düzensiz, kraterli kaya bloklarından oluştuğu anlaşılmıştır. Bunların
Mars’ın oluşumu evresinde kütle çekimine yakalanarak yörüngesine giren
küçük gezegenler (asteroid) olduğu sanılmaktadır.


JÜPİTER (Müşteri)
Güneş sistemindeki en büyük gezegendir. Yaklaşık 143.000 km çapa sahip
olan Jüpiter’in kütlesi Yer’inkinin 318 katı, hacmi ise 1.300 katıdır.
Jüpiter’in bu devasa kütlesinin oluşturduğu kütle çekimi etkisi, güneş
sistemindeki diğer gezegenler üzerinde önemli tedirginliklere yol açar. 4
tanesi 1610’da Galileo tarafından bulunmuş en az 16 uyduya sahip olan
Jüpiter, güneş sisteminin küçük bir modeli gibidir.

Hidrojen ve helyum elementlerinden oluştuğu ve güneşten aldığı
kızılötesi ışınların %70’ni geri saldığı anlaşılan Jüpiter’in
çekirdeğinin, yer büyüklüğünde, kayaç yapılı ve iletkenliği çok yüksek
sıvı metallerle kaplı olduğu sanılmaktadır.
Jüpiter ile uydularından biri olan İo arasında bir akım hattı vardır ve
bu hattan akan yüklü parçacıklar ile gezegenin dış atmosferindeki yüklü
parçacıkların etkileşimi sonucunda yaygın bir kutup ışığı ışıması ortaya
çıkmaktadır.
Yaklaşık 10 saatte kendi ekseni etrafında dolanan Jüpiter, bilinen
gezegenler içerisinde en büyük manyetik alana sahip olandır ve
yarıçapının 100 katına kadar ulaşarak Satürn’ün yörüngesini içine alır.
Yüzeyinde oldukça büyük bir alanı kaplayan kırmızı lekesi vardır.

Ganymedes (Ganimed ya da Jüpiter III) ; Gezegenden 1.070.000 km uzakta
bir yörüngede dolanan Ganymedes, Jüpiter’in en büyük uydusudur.
Yoğunluğunun çok düşük olması kütlesinin yaklaşık yarı yarıya kaya ve
buzdan oluştuğunu gösterir.
Europa (Jüpiter II) ; Jüpiter’in dördüncü büyük uydusu olan Europa’nın
yüzeyinin büyük bölümü düzgün ve çok parlak buzla kaplıdır. Europa’nın
en çarpıcı özeliği, yüzeyinde çapraz, koyu renkli, karmaşık çizgilerin
bulunmasıdır. Bunlar onlarca km genişliğinde ve bazen binlerce km
uzunluğundadır. Bunların Europa’nın kabuğundaki gerilmelerin yarattığı
çatlaklar olduğu düşünülmektedir.

İo ; 4 büyük Galileo uydusundan en içte yer alanıdır ve Yer dışında
etkin yanardağlara sahip olduğu bilinen tek gökcismidir. Kendi ekseni
etrafındaki dönme hızı ile yörüngede dönme hızı aynı olan (1.77 Yer
günü) İo, Jüpiter’e her zaman aynı yüzünü gösterir. İo’nun olağanüstü
çok renkli görünümü, çok sayıdaki lav akıntısından kaynaklanmaktadır ve
bu akıntılar o kadar çoktur ki, uydunun yüzeyi her yıl 1 cm kalınlığında
yeni bir örtüyle kaplanmaktadır.


SATÜRN (Zühal)
Satürn güneş sisteminde Jüpiter’den sonra en büyük gezegendir. Kütlesi
Yer’inkinin 95 katı, hacmi ise yaklaşık 750 katıdır. En büyüğü Titan
olmak üzere tümü buz yapılı 22 uydusu vardır ve Güneş sisteminde en
fazla uyduya sahip olan gezegendir. Güneş sisteminde yoğunluğu sudan az
olan tek gezegendir. Eğer Satürn’ü okyanus üzerine bırakabilseydik suya
batmaz, yüzerdi.
Gezegenin ekvator düzlemi, yörünge düzlemine göre 27o yatıktır. Bu
nedenle gezegenin üzerinde mevsimsel değişiklikler olduğu
düşünülmektedir. Gezegenin çevresinde ince, yassı ve birbirinden ayrı 7
halkadan oluşan bir dış halka sistemi vardır. Halkalar ancak birkaç yüz
metre kalınlığındadır ve ekvator düzleminde sabit bir konumdadır.
Halkalar değişik boyutlarda, birbirinden ayrı sayısız cisimden oluşur.
Bu cisimlerin büyüklüğü ince toz zerresinden onlarca km çapındaki
kütlelere kadar değişir.

Halkaları oluşturan cisimler ayrı ayrı gözlemlenememiştir, bunların
varlığı güneş ışığını ve radar dalgalarını yansıtma tarzlarına bağlı
olarak belirlenmiştir. Bunların yüzeyinde su buzuna rastlanılmıştır,
aslında halka malzemesinin asıl hacmini su buzu oluşturur.
Satürn’ün uydusu Titan, şu anda dünyanın ilk oluşum evrelerine çok
benzemektedir. Bu nedenle Titan’ın gelecekte insanoğlunun yeni adresi
olabileceği düşünülüyor.


URANÜS
Uranüs’ün kütlesi Yer’inkinin 15 katı, hacmi ise 67 katıdır. Uranüs’ün
çevresinde ince, keskin hatlı ve koyu renkli 10 halkanın olduğu tespit
edilmiştir. Halkaların tümü, yaklaşık 1 m çapında koyu renkli kaya
benzeri parçalardan oluşmaktadır. Bunların yapısı henüz
belirlenememiştir. Uranüs, kutbu güneşe bakacak şekilde tekerlek gibi
döner. Böylece etrafındaki halkalarda dik olarak onunla birlikte döner.

Uranüs’ün 21 uydusu bulunmaktadır. Satürn’den sonra en fazla uyduya
sahip olan gezegendir. Beş büyük uydusunun (Miranda, Umbriel, Ariel,
Oberon ve Titania) çapı 310 – 1600 km arasında değişir.

Uranüs’de, Yer’in ve Satürn’ün çevresindekilerle karşılaştırılabilecek
ölçüde manyetik alan vardır. Manyetik alanın ekseni, gezegenin dönme
eksenine göre 55o eğiktir ve bu diğer gezegenlere oranla oldukça yüksek
bir değerdir. Bu eğiklik manyetik alanın, güneş rüzgarı karşında
tirbuşan benzeri uzun bir kuyruk yapmasına neden olur. Gezegenin dönme
periyodu yaklaşık olarak 17.5 saattir ve dönme ekseni olağandışıdır.
Uranüs’ün eriyik halde bulunan ağır bir çekirdeği vardır. Çekirdeğin
çevresinde ise su, metan ve amonyaktan oluşan birkaç bin oC sıcaklığında
ve binlerce km kalınlığında bir manto yer alır. Bu aşırı sıcak
mantonun, üzerindeki atmosferin ağırlığından kaynaklanan devasa basıncın
etkisiyle kaynayamadığı ve buranın elektriksel olarak iletken olduğu,
gezegenin manyetik alanını ürettiği sanılmaktadır.


NEPTÜN
Neptün, varlığı keşfedilmeden önce matematiksel yöntemlerle orada olması
gerektiği hesaplanan bir gezegendir. Neptün’ün kütlesi Yer’inkinin 17
katı, hacmi ise 57 katıdır. Yüzeyinde büyük bir kara leke vardır.

8 uyduya sahip olan Neptün, kendi ekseni etrafındaki bir dönüşünü 16
saate yapmaktadır. Yapılan çalışmalar çevresinde 5 halkanın bulunduğunu
ve gezegenin manyetik alana sahip olduğunu göstermiştir. Jupiter ve
Satürn gibi önemli bir iç ısıya sahip olduğu düşünülmektedir.

Yer atmosferinin stratosfer katmanında olduğu gibi sıcaklık terslenmesi
(yüksekliğe bağlı olarak sıcaklık artması) vardır. Bunu açıklayabilecek
düzeyde ozon ya da metan bulunmadığından, bu sıcaklık terslenmesi
açıklanamamıştır.



PLÜTON
Güneş’den 5.913 milyon km mesafesi ile en uzak gezegendir. Çapı yaklaşık
2,300 km olan Plüton, Dünya’nın uydusu olan Ay’dan bile küçüktür.
Yoğunluğu çok düşük olan gezegenin yüzeyi metan donu ve buzundan
oluşmuştur. Sıcaklığın –220 oC kadar olduğu gezegende atmosfer ya çok
ince bir tabaka halindedir ya da hiç yoktur. Plüton’un farklı fiziksel
özelikleri (kütlesi, büyüklüğü, eksenel dönme, yörünge dışmerkezliği ve
eğiklik gibi) farklı bir evrim geçirdiğinin göstergesidir.

Araştırmalar gezegenin eskiden Neptün’ün bir uydusu olduğunu ve sonradan
bu sistemden ayrıldığını gösterir. Plüton’un Charon adında, kendisinin
yarısı büyüklüğünde ve onda biri ağırlığında bir uydusu vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Güneş sistemi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Güneş Sistemi
» Güneş Sistemi
» Güneş Sistemi içindeki en soğuk yer
» Güneş Evrimleri Patlamalar Güneş Lekeleri {İçerde}
» Doğacak güneş.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Eğitim :: Ödevler Dersler Tezler-
Buraya geçin: