hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 ¤¤¤ Mitoloji ve Kaos

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
¤¤¤ Mitoloji ve Kaos 2duy3hj

¤¤¤ Mitoloji ve Kaos Empty
MesajKonu: ¤¤¤ Mitoloji ve Kaos   ¤¤¤ Mitoloji ve Kaos EmptyPtsi Ocak 04, 2010 11:34 am

Mitoloji ve Kaos
Mitoloji,
mitopoetik düşünce ve mitolojide kaos gibi yazı dizimiz için temel
oluşturacak kavramlara bir giriş yaptığımız ilk yazıdan sonra şimdi bu
yazıda kaos kavramının doğasıyla edebi bir biçim olarak şiirin
doğasının paralelliğine bir göz atacağız hep birlikte.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Yunan
düşüncesinde khaos terimiyle ilk sıcak ilişkiyi kurduğumuz metne, uzun
bir şiir olan Theogonia’ya baktığımızda, adeta bir tiyatro sahnesi
içinde oynanan bir piyesi izliyormuşuz gibi, bu esneyen kocaman
yarıktan, düzenli olana nasıl gidildiğini adım adım gözlemleyebiliriz.
Bu khaostan kosmosa geçiş piyesi, aynı zamanda, Yunan dini olarak
bilinen Olympos dininin, Yunanlının sosyal ve siyasal kültür yaşamının
ve düşünsel öğretilerinin de oluşumunun sahnelenmesidir. Zeus’un henüz
doğanın egemenliğini ele geçirmediği ve kült bir varlık haline
gelmediği, tanrılar arasındaki kıyasıya mücadelelerin henüz başlamadığı
bir aşamada oynanır bu oyun. Hesiodos’un yaptığı, savaşımların,
aşkların, yıkımların, ayrılıkların, baştan çıkarmaların ve aldatmaların
yaşanacağı düzeni dekore etmektir.

------------------
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Khaos'tu hepsinden önce varolan
Sonra geniş göğüslü Gaia, ana toprak,
Sürekli, sağlam tabanı bütün ölümsüzlerin
Onlar ki tepelerinde otururlar karlı Olympos'un,
Ve yol yol toprağın dibindeki karanlık Tartaros'ta...
Khaos'tan Erebos ve kara gece doğdu,
Gece'dense esir ve gün ışığı doğdu,
Erebos'la sevişip birleşmesinden...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Hesiodos, Theogonia. s.116 vd.
-------------------------


Khaos’dan
Erebos (Karanlık) doğdu. Onlar da birleşerek yerin üst tabakasının
ışığı olan Aither (Hava) ve yeryüzünün ışığı olan Hemera’yı (Gündüz)
doğurdular. Işık meydana geldikten sonra yaratılış sürekli devam etti.
Khaos bunları doğururken Gaia’ da “Ölmezlerin Yeri” olan ve yıldızlarla
bezeli bulunan göğü Uranus’u doğurdu. Hesiodos bu noktada der ki, "Gaia'dan gökyüzü yükseldi",
yani Uranos... Gaia, göğe tamamıyla kendini kaplasın ve içine alsın
diye kendi büyüklüğünü verdi. Gökyüzü, yani Uranos; toprağın, yani
Gaia'nın hem oğlu hem eşi oldu. O zamanlarda, gökyüzü ve yeryüzü
birbirine o kadar yakındı ki, birbirlerine öyle büyük bir aşkla
sarılmışlardı ki, aralarındaki sınır ayırt edilemezdi.

Kaos
kavramından ilk bahseden kişilerin Hesiodos, Ovidius gibi şairler
olması, bir bakıma oldukça anlamlıdır. Zira James Gleick, ülkemizde de
yayınlanan çok ses getiren Kaos adlı kitabında kavramı açıklayabilecek
en uygun dilin şiir dili olduğunu şu şekilde ifade eder:
<blockquote> “On
sekizinci yüzyıldan bu yana görülen bir rüya var; buna göre bilim,
şeklin uzay içindeki evrimini atlamıştır. Bir akışı düşündüğünüzde, bir
akışı düşünmenin birçok yolu vardır, iktisadın akışı ya da tarihin
akışı. Akış önce tabakalar halindedir, sonra çatallaşıp çok daha
komplike bir duruma, hatta salınımlı bir hale geçer. Daha sonra da
kaosa dönüşür.


Şekillerin evrenselliği, boyutsuzluğu aşan benzersizlikler, akış
içindeki akışların yinelenme gücü, bütün bunlar değişme denklemlerine
ilişkin standart diferansiyel hesaplama yaklaşımının kapsamı dışında
kalmaktadır. Fakat bunu görebilmek kolay olmamıştır. Bilimde problemler
mevcut olan bilimsel dille ifade edilir. Libchaber’in akışlara ilişkin
sezgilerini ise bugün de dâhil yirminci yüzyılda ifade edebilecek tek
dil şiir dili olabilir.”

</blockquote>Aslına
bakarsanız, kendisini izleyen sonraki pek çok dönemin aksine, şiiri,
yüzeysel bir duygu anlatımı olarak görme eğilimi, ilk çağda yoktur; bu
nedenle Lucretius, Vergilius, Ovidius gibi Latince ve Hesiodos, Homeros
gibi Grekçe yazan ozanlarda, insan sorunlarının duygusallığa egemen
olduğu görülür. İnsanın duygusal yanı göz ardı edilmez, ancak biricik
yönlendirici etken de sayılmaz. Şiiri kalıcı, etkileyici kılan, bu
sorunsal içerik özelliğidir. Bu özelliğin ağırlık kazandığı ozan,
çağını aşar. Bu durumda şiir üç önemli konuyu kapsar:
<blockquote> 1-
Ozanın konuştuğu, şiir ürettiği dille bağlantısı, bu dile katkısı,
getirdiği yenilik, sağladığı gelişme. Ozan, şiirlerini sergilediği dile
katkıda bulunmamışsa, yeni imge öğeleri oluşturmamışsa, yüzeysel bir
başarı ortamındadır, kendine özgü bir dil yaratamamıştır.

2-
Ozan yarattığı özgün imgelerle bir şiir çığırı açmışsa başarılı,
açamamışsa öykünücü demektir, geleceğe kalma olasılığı da azdır.

3-
Ozanın, şiiriyle işlediği konular evrensele yaklaştığı oranda etkinliği
çoğalır, ilgi alanı genişler. Ozanın içevrenine ancak bu üç kapıdan
girilebilir ve ozan ancak bu kapıların açıldığı sanatsal yaratım
ortamında anlaşılabilir. Ovidius, kendinden önceki tüm diğer büyük
ozanlar gibi, bu üç konuyu başarıyla işleyebildiği içindir ki
evrenseldir.

</blockquote>Bu
üç özelliğin yanı sıra, konumuzla ilgili olarak, eski çağdan günümüze
iyi bir edebiyat yapıtının en belirgin özelliklerinden birinin,
karmaşık oluşu ve kaotik özellikler taşıması olduğu söylenebilir.
Karmaşıklık, sistemin bilgi içeriğini zenginleştirdiği, anlam
olanaklarını genişlettiği ve düzyazıyla gerçekleştirilemeyecek
“şiirsel” bir anlatıma olanak verdiği için, düzyazının tersine sanat
yapıtlarında aranan bir özelliktir. Karmaşık sistemlerin öğeleri
arasındaki ilişkiler doğrusallıktan uzak, çok yönlü ve çok boyutlu
olduğundan kimi edebiyat ürünlerinde kaotik dizgelere özgü başlangıç
koşullarına duyarlılık, belirsizlik, öngörülemezlik, yitimli bir yapıya
sahip oluş, öz-örgütlenme potansiyeli (kendiliğinden organizasyon,
kendi kendine organizasyon) ve fraktallik gibi özellikler görülebilir.

Karmaşık bir metni oluşturan çeşitli düzeyleri ele aldığımızda, her
birinin düzenli olmaktan çok, kaotik olma potansiyeli taşıdığı görülür:
<blockquote> 1) Yapıta konu olan ve sanatçının yaratı sürecini doğrudan ya da dolaylı etkileyen dış dünya;
2) Sanatçının belleğini, eğitimini ve kişisel deneyimini barındıran zihni;
3) Yapıtın daha önceki yapıtlarla, yazın geleneğiyle ve genel olarak kültürle bağlantısı;
4) Yapıtın dille kavgası ya da dili geliştirme, çarpıtma ve ilerletme çabası; ve
5) Metnin bütün bu etkenlerin çarpışmasından doğan düzensiz, yitimli ya da fraktal iç yapısı
</blockquote>Bu
etkenlerden her birine ilişkin görüş, inanış ya da uzlaşımların çağlar
içinde büyük değişimler göstermesi, insanlığın kültür birikimine bağlı
olarak her dönemin kendi özel anlatısını yarattığını ortaya koyar. Az
sonra değineceğimiz gibi, Ovidius’un, kaostan kozmosun yani evrenin
oluşumu ve insanın yaratılışımı anlattığı Dönüşümler başta olmak üzere
tüm eserleri, biraz da hızlı ve özensiz yazması sebebiyle kaotik
özellikler taşımaktadır. Anlatıların gittikçe karmaşıklaşması, yaşama,
yazma ve bilme biçimlerinin karmaşıklaşmasıyla yakından ilintili
olduğundan sanat ürünleri taşıdıkları karmaşıklık düzeyine bağlı olarak
değer kazanır. Dilin, düşüncenin, yazma tekniklerinin gelişmesine
katkıda bulunmayan, bildik masallar anlatan metinler, güçsüz ve kısa
ömürlü olur.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bu
durumla ilgili olarak Batı bilim ve kültür geleneğinde kaosun yirminci
yüzyılın son çeyreğine kadar olumsuz bir durum ve etken olarak
görülmesine ve düzeni (kozmosu) yücelten, kaosa düzen vermeyi (kozmosa
dönüştürmeyi) amaç edinen bu düşünce biçiminin sanatı da etkilemesine
karşılık, algılama, bilme ve düşünme yöntemlerimizi sorgulayan şiir ve
sanatın hemen her dönemde kaosa daha yakın olduğu söylenebilir. Aslında
her ne kadar Batı uygarlığı içinde kaosla düzen (kozmos), son yıllara
kadar birbirlerine karşı kavramlar olarak görülse de, bilgisayarın
gelişmesiyle biçimi, düzene dönüşme yolları ve geometrisi belirlenen
kaos, sonunda geç de olsa bilim dünyasınca da kabul edilmiştir.

Edebiyat,
sanat ve ilk yazımızdan hatırlanacağı gibi felsefe gibi temel kültür
alanlarındaysa yaşamın ve insanın temelde kaotik olduğunu söyleyen ya
da sezdiren yapıtlar, bin yıllardır ilgiyle okunuyor. Dahası,
Shakespeare, Milton, Balzac gibi büyük yazarların kimi zaman istemeden,
bilmeden, düzeni savunduklarını sanarak ya da düzeni savunuyormuş gibi
yaparak kaosun çekiciliğine kapıldığı da biliniyor. Günümüzde kaos ve
bu kavram etrafındaki kelebek etkisi, garip çekici, türbülans gibi
çeşitli terimler, artık edebiyat, sanat ve genel olarak kültür alanına
girdi. Bilimin ve kültürün bugün ulaştığı teknik ve ideolojik düzey,
kaosla düzenin birlikte varolduğunu, birbirine dönüştüğünü ve bu
karşılıklı ilişkinin yıkıcı değil, yapıcı ve yaratıcı sonuçlar
verebileceğini ortaya koyuyor. Ancak düzeni temel alan ve bütün
değerlerini bunun üzerine kuran Batı kültür ve geleneği içinde sanat,
en başından beri, enformasyon kuramından alınma bir deyimle, her zaman
“parazit” yapan, kaosun varlığına ya da olanaklarına dikkat çeken, bunu
yapamadığında da en azından düzenin tutuculuğunu, köhneliğini eleştiren
marjinal bir kültür alanı olagelmiştir. Sanatçı da, inandığı sanat
anlayışı uğruna, neredeyse özünden geçen ödünsüz kişiliği, yerleşik
yaşama ve yaratma biçimlerine kafa tutuşuyla başlı başına kaotik bir
öğe olarak görülebilir.


Shakespeare’in bugünkü okurları, Freud, Marks ya da kaos kuramları
ışığında yeni anlamlar yükleyebilir oyunlarına. Örneğin, Shakespeare’in
Hamlet, Macbeth, Fırtına, Othello ve Kral Lear başta olmak üzere tüm
yapıtları güçlü krallıkları bir anda yıkıma uğratan kaotik öğelerle ve
kaotik kişiliklerle doludur. Bu konuda kaos kuramıyla önemli
benzerliklerden biri, garip çekerler denilen ve kaotik bir dizgeyi
kendisine çekerek kaotik devinimi başlatan etkenlerin varlığıdır. Garip
Çekerler (Strange Attractors) adlı kitabında kaos teorisine ilişkin en
önemli kavramlardan biri olan garip çekerlerin yazın alanında roman ve
oyun kişilerine de uygulanabileceğini ileri süren Harriett Hawkins, bu
kişilerin taşıdıkları kötülük gizilgücüyle son derece etkileyici
oluşlarına dikkat çeker. Kısaca birkaç örnek sayacak olursak,
Othello’da Iago, bütün alt üst oluşu yaratan etkendir. Antonius ve
Kleopatra’da Roma imparatorları ve generalleri, Kleopatra için ya da
hep kaotik bir güç olarak algılanan aşk için, imparatorlukları gözden
çıkarır. Macbeth’de cadılar, kralına bağlı cesur Machbet’i bir anda
cinayet planları yapan bir alçağa dönüştürür. John Milton’un, Yitirilen
Cennet’inde, şiirsel ve etkileyici konuşmasıyla Havva’nın önünde yeni
ufuklar açan Şeytan, onu günah işlemeye yönelten bir garip çekicidir.
Kısacası, tiyatro oyunları ve daha geniş kapsamlı düşündüğümüzde tüm
sanat yapıtları, her ne kadar büyük ölçüde yaratıcılık ve hayal gücü
içerseler de, kaynağı ve kökleri gerçek hayattadır ve gerçek yaşamdan
beslenirler. Dolayısıyla, bu tarz incelemeler, aslında bir ölçüde, “hayatın kendisinin işleyişinin kaotik bir sistem olduğu” varsayımına dayanırlar.

Kaos
kavramını ilk telaffuz eden kişilerden olan Hesiodos’tan oldukça
etkilenen ve yapıtları Shakespeare başta olmak üzere Chaucer, Goethe,
Ezra Paund gibi pek çok yazarı etkileyen, en önemli eserlerinden
Dönüşümler’in başında kaostan bahseden Ovidius’un yaşamı incelendiğinde
de bu tarz paralellikler ve geleneksele karşı çıkan kaotik bir öğe
olarak sanatçı prototipi rahatlıkla görülebilir. Publius Ovidius Naso, 20 Mart M.Ö. 43’te Roma’nın
140 km. doğusundaki Sulmona’da (Sulma) dünyaya gelmiştir. On iki yaşına
geldiğinde ailesi tarafından Roma’ya gönderildi. Dönemin en iyi
öğretmenlerinden retorik dersleri aldı. Ovidius’un soylu sınıftan olan
babası, oğlunun devlet memuru olmasını ve düzenli bir yaşantıya
kavuşmasını istiyordu. Ama Ovidius tercihini kaostan yana kullanarak
Atina’ya gitti ve kendisi gibi şair olan arkadaşı Pompeius Macer’le
birlikte Yunanistan’ı dolaştı. Sonraki yıllarda bazı önemsiz adli
görevler üstlendiyse de kısa süre sonra kamu yaşamının ve düzenin
kendisine uymadığına karar verdi ve çalışma yaşamını terk ederek bütün
zamanını şiire ayırdı. Bu durumda, Ovidius’un doğrusal ve düzenli bir
biçimde ilerleyen, kozmos olarak adlandırılabilecek yaşantısında
kendisini kaosa çeken garip çekicinin şiir olduğunu söyleyebiliriz
rahatlıkla. Genelde aşk, terk edilmiş kadınlar ve mitolojik temalı
şiirler yazan Naso, Publius Vergilius Maro ve Horatius ile beraber,
Latin edebiyatının üç kanonik şairinden biriydi.
Amores (Aşklar), Ars Amatoria (Aşk Sanatı), Remedia Amoris (Aşkın
Çaresi), Medeia, Fasti (Şenlikler), Tristia (Hüzün) gibi önemli
yapıtlar yazdı. Genelde hüzün beyitlerinin en büyük hocası olarak kabul
ediliyordu. En ünlü yapıtı kaostan evrendeki düzenle (kozmos) dünyanın
oluşumu ve yaratımı anlattığı 15 kitaptan oluşan Dönüşümler’dir
(Metamorphosis). Ovidius’un kaotik ve çalkantılı yaşamı ve büyük eseri
Dönüşümler’i, kaos ve mitoloji penceresinden incelemeye devam edeceğiz.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
¤¤¤ Mitoloji ve Kaos
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kratos, Amazon'a da Kaos Getirdi!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: Enteresan Olaylar-
Buraya geçin: