hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Hz. Amine Annemiz

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Hz. Amine Annemiz 2duy3hj

Hz. Amine Annemiz Empty
MesajKonu: Hz. Amine Annemiz   Hz. Amine Annemiz EmptySalı Ağus. 10, 2010 10:11 pm

Hz. Amine Annemiz

Hz. Amine Annemiz
DR. HALUK NURBAKİ
Sonsuz güzelliğinin, sonsuz enfüslerinde, kendi güzelliğinin aşkını
yaşayan Rabbim. Hamd-ü senalar olsun ki, sevgilinin annesini bize
andırıyorsun. Ya AMİNE bizi affet. Biz sana layık değiliz, ama
lütfettin, ihsan ettin, kendini anlatma fırsatı verdin. Selamun aleyküm.
Bugünü manadan seyretmeye gelen ruhlar ve siz sayın müminler! Allah
hepinizden razı olsun.
Fahr-i Kainat Efendimizin yani Allah sevgilisinin dünyaya intikali
Cenab-ı Hak'kın gönlünde murad edildiği zaman, bütün ruhların içerisinde
büyük bir niyaz yarışması vardı. Acaba bu intikale vesile olacak anne
kim olacaktı, bu manevi laboratuar içerisinde böyle bir seçime kim
layık olacaktı? Efendimize aşık bütün ruhlar titreyerek bekliyorlardı.
Cenab-ı Hak kimi tercih edecekti?
Cenab-ı Hakk'ın o akıl almaz sırrı ile gönül özünde tesbit ettiği bir
büyük cevher vardı ki, Fahr-i Kainat Efendi¬mizin dünya mekanına
intikalinde ancak o vazife alabilirdi ve Amine annemiz hilkatin
(yaratılışın) şaheseri olarak o anda tesbit edildi. İnanır mısınız o
yarışmada birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü olabilmek sırrına ermek,
Fahr-i Kainata hizmet fırsatı bulabilmek için nice ruhlar çırıpındılar
durdular.
Bu çırpınan ruhların içerisinde Hz. Âmine annelik makamını kaptı. Bize
de biraz fırsat ver Yarabbi diye niyaz edenlerin içerisinde Hz. Halime,
Hz. Şifa, Hz. Ubeyde ve Hz. Ümmü Eymen ikinci derece ikramiyeleri
kaptılar. Çünkü inşaallah manada göreceğiz ki, değil Rasulüllah'a bu
kadar yakın olmak, uzaktan eteğinin tozuna bile sarılmak Allah sırrına
yakın olmanın en büyük hazzıdır.
Cenab-ı Hak'kın, Fahr-i Kainat Efendimizin etrafına ışık ışık
sıraladığı bu galaksilerin öylesine sıradan bir gönül olma¬dığını ve her
birisinin Allah'ın en büyük sırrı olan gönle ait bir ışık yakacağını,
bunun içinde müstesna imtihanlar vereceğini unutmamak gerekir. Hz.
Amine de bu sır etrafında dünya platformuna geldiği zaman çok büyük bir
heyecan halinde sırasını beklerken Allah'ın büyük bir kompütür
tezgahında dokuduğu özel bir hikmet vardı. O hikmet neydi?YOLLAR AŞKINLA
DOLSUN
Asıl olan Fahr-i Kainat Efendimizin gönlü, ruhu olmasına rağmen Cenab-ı
Hak dayanılmaz bir aşkla sevdiği Fahr-i Kainat Efendimizin maddesini
de çok ince mimari nakışlarla dokuyordu. Bunun için de Hz. İbrahim'e,
Hz. İsmail'e çeşitli imtihanlar vermiş onların kanallarından da
nâ-mütenahi analizler yapmış, hususi surette tercih ettiği nesli
hazırlamak için benim habibimin geldiği kanalların hepsi nurla dolsun,
bizzat taa ezelden ebede kadar yollar ışıkla dolsun diye nâ-mütanahi
zarif insanları seçmiş ve onları hazırlamıştır.
Bir aşık şair der ki, Hz. Adem, Fahr-i Kainatın kendi
neslinden~geleceğini hissedince, cennetteki yasak meyveye koştu, onu
yedi. Tek benim neslimden alemlerin kendisi için yaratıldığı Hz.
Muhammed (S.AV.) gelsin diye.
Mana aleminde Fahr-i Kainat Efendimizin öyle bir yeri vardır ki,
tasavvur etmek mümkün değil. O çilenin içerisinde, o yaratılış
senfonilerinin içerisinde Hz. İbrahim ayrı bir vazife aldı, onun
çocukları ayrı bir vazife aldı. Zevkten, neşeden hazdan çıldıracak kadar
mutlulardı. Allah bu mutluluğa, Efendimizin yeryüzüne intişarına ve
intikalline ne kadar önem verdiğini anlatmak için Hz. İsmail'in oğluma
rüyasında özel bir mesaj ile Fahire isminde bir Arap hanımıyla
evleneceksin diye emir verdi. Fahire'yi bulabilmek için yıllarca çölde
aradı. Aslında Cenab-ı Hak isteseydi Fahire'yi en yakında bulundururdu
ama taşıyacağı emanetin kutsallığını anlatabilmek için taa kırk nesil
önce nasıl titizlendiğini, Fahire'yi bir köşeye, eşini ayrı bir köşeye
koyarak bir araya getirmek için bize gayreti ve zevki tanıtmak için
yaptı bunu. Yıllarca arattırdı ve o nesil ta ki Hz. Berre'ye gelene
kadar.
Hz. Berre'nin soyu arına arına o döneme kadar geldi. Bir taraftan da
Haşimi soyundaki nizamı ve hikmetleri düzenlyerek o iki yüce insanı
karşı karşıya getirip bunları arasından Fahr-i Kainat'ın nurunu intikal
ettirmek içi Cenab-ı Hak kader çizgisini çizmiştir.
Nihayet Mekke'de Vehep isminde fevkalade zarif yapılı fevkalade cesur,
cesur olduğu kadar merhametli bir zat, yine aynı derecede kıymetli
Berre isminde bir annemizle tanışı evlendiler. İkisi birbirlerinin
gözlerinin içine bakmaya dayanamıyorlardı. O kadar mutlulardı ki, her
ikisi de her türlü şerden âli idiler. Bu çok önemlidir. O günün
Mekke'sinde büyük felaket rüzgarlarından o kadar uzaktaydı ki herkesin
dikkatini çekiyorlardı.
Hz. Vehep ve Berre birbirlerine o kadar sıcaklık duyorlardı ki, adeta
görüşsek de selamlaşsak diye hasret çekelerdi. İçlerindeki manevi
baskı, meydana gelecek büyük İlâhi nurun teşekkülü cazibe gibi çekiyordu
onları.
HASRETLİ BEKLEYİŞ
Hz. Berre Hz. Veheb'in birbirlerini çok sevmelerine rağmen çocukları
olmadı. Allah hazinesinden gelecek olan sır, çok intizarlar ve çok
hasretle geldiği için büyük bir ibret olarak çocukları olmadı. Berre
Sultanın o sonsuz güzelliği içerisinde nezaketi, merhameti, sabrı ve
infakı çok meşhurdu. Elinde ne varsa dağıtan, her türlü hadisat
karşısında fevkalade sabırlı, Allah'a isyan etmek şöyle dursun isyan
görüntüsü vermekten korkan fevkalade zarif bir hali vardı.
Hz. Berre Allah'a karşı o kadar nazikti ki, "BEN KÜÇÜK ÇOCUKLARI
SEVMEZSEM, ALLAH'A KARŞI AYIP EDERİM. FAKAT FAZLA SEVERSEM ACABA BANA
NİYE VERMEDİN DİYE ALLAH'A BİR SİTEM OLUR MU" diye düşünürdü. Hz. Amine
annemizi doğurana kadar rahat çocuk sevemedi. Hz. Berre Allah'a karşı
olan saygısında işte böyle bir hususiyet taşıyordu. Allah'ın kaderine
karşı elbette ki onlar gibi hassas olamayız ama hiç olmazsa sabırlı
olmaya çalışmalıyız.
COŞTURAN MÜJDE
Hz. Berre ve Hz. Veheb her an Allah'ı konuşurlardı. Devamlı surette
insanlara hizmet etmek isterler, devamlı surette infak ederlerdi. Nerede
kimin ne derdi varsa mutlaka, Hz. Berre ve Hz. Veheb'in himayesini
görürdü. Yıllarca çocuk bekledikten sonra bir gün Hz. Berre müjdeledi,
hamileyim dedi. Hz. Berre'nin hamile olması ile büsbütün coştular.
Hamilelik sona doğru yaklaşırken Hz. Berre'yi bir hüzün kapladlı. Hz.
Veheb "HASTAMISIN, BİR DERDİN Mİ VAR" diye sorduğunda; "İÇİME BİR
SIKINTI DÜŞTÜ , YA KIZ DOGURURSAM" diye cevap verdi.
O zamanki Arabistan motifini düşünün. Doğacak çocuk mutlaka erkek bekleniyor. Kızın gelmesi sanki bir süprüntü
gibi mütalaa ediliyor. Hz. Veheb: "BUNCA SOHBETİMİZ, BUNCA
GÖNÜLDAŞLIGIMIZA BEN BU SÖZÜ AYKIRI BULDUM. KIZ, ERKEK BENiM İÇiN FARK
EDER Mi? İKİSİ DE ALLAH'IN EMANETİDİR, BENDE BİR FARK OLMAYACAĞINA DAİR
ALLAH'A SÖZ VERİYORUM" dedi.
İSMİNİ SEN KOY
Hz. Amine doğduğu zaman kendisine soluk bir sesle kızınız oldu
dediklerinde "HEMEN KAZANLAR KURULSUN, BÜTÜN ARABİSTAN'A ZİYAFET
VERİYORUM" dedi. Hemen çocuğu aldı, Abdulmuttalip Hazretlerine ***ürdü
"EY DOSTUM BUNUN İSMİNİ SEN KOY" dedi. Kızı ile iftihar etmek,
ziyafetler vermek o zamanki Arap ananelerine göre o kadar ters bir şeydi
ki" Cenab-ı Hak'kın projektörü o anda ışık ışık Hz. Abdulmuttalip'in
üzerine çevrildi. Hz. Abdulmuttalip: "BUNUN ADI AMİNE'DİR" DEDİ VE SONRA
"EY KAVMİM, EY MEKKELİLER BEN VEHEB KADAR HAYSİYETLİ BİR ADAM DAHA
GÖRMEDİM. KIZ ÇOCUĞUNUN DOĞUMUNA ZİYAFET VERDİ. BU BİR REFORMDUR, BU ÇAG
ATLAMAKTIR" dedi.
MARŞA BASMA
Hz. Amine annemiz yeryüzüne teşrif ettiği zaman kadınlar, kadınlık çağ
atladı. O zamana kadar doğunca üzüntü duyulan hatta diri diri gömülen
kadınlık sistemini Hz. Amine'nin babasının o latif, o zarif gönlü bir
anda değiştirdi. O andaki Arap kavminin ve Asr-ı Saadet çağında doğacak
pek çok hanımefendinin babaları tarafından itibar görmesini sağladı.
Bu, bir marşa basma olayıydı.
Emin olun Hz. Veheb olmasaydı Asr-ı Saadette doğanlar dahil kadın hala
itilip kakılacaktı. İşte böyle çok zarif ve ince bir zat'ın kerimeleri
annelerin annesi, kainatın maddede doğurucusu (o bing bang dediğimiz
teori yıldızları doğurmuş) ama manadaki büyük sırrın, Ruh-u Muhammed'in
yeryüzüne intikaline vesile olan büyük doğum Hz. Amine'den olmuştur
BÜYÜK ŞAİR
Hz. Amine küçük yaştan itibaren hem maddi, hem manevi güzelliğiyle
herkesin dikkatini çekiyordu. Dört yaşından itibaren şiirler yazmaya
başladı. Gelmiş geçmiş en büyük şair Hz. Amine'dir. Her konuşmasını şiir
şeklinde naklederdi. Başkalarıyla kıyas etmemek için isim vermiyorum
ama Hz. Amine'nin bütün konuşmalarını toplasanız 10 ciltlik muazzam bir
edebiyat hazinesi hasıl olurdu. Bu kendisinin elinde olan bir şey
değildi. Gönlündeki zerafetten diline dökülen kelimeleri zarif çizgilere
bürümek sırrına sahipti.
Hz. Amine annemiz Hz. Veheb ve Hz. Berre'nin himayesinde yaşarken o
küçük yaşlarında bütün çocuklardan farklı bir görünümdeydi. Bu farklı
görünüm güzelliğiyle beraber manasını da bir enerji gibi sarmıştı. Şöyle
ki:
BAKANLAR HAYARAN OLUYORDU
Hz. Amine'nin çok güzel, çok akıllı, hali vakti yerinde biri olduğunu
herkes bilirdi. O çağda, o ara kavminde böyle bir hanımefendiyle herkes
evlenmek isterdi. Ona bakanlar hayran oluyordu ama kimse evlenme
teklifi etmeye cesaret edemiyordu. Hatta dostluk bile teklif
edemiyorlardı. Çünkü Hz. Amine Allah'la beraberdi, çok özel bir şey
olmadıkça kimseyle konuşmak istemiyordu.
SEÇİLMİŞ KİŞİLER
Çok net, siyah, baktığı zaman yere düşürecek kadar güzel gözleri vardı.
Yüzü, pembe soluk bir çehrenin içerisinde melek teni denen bir rengi
temsil ediyordu. (Hz. Amine'nin teninin rengi meleklere nakşolmuştu
yani melekler tenlerinin rengini Hz. Amine'den almışlardı.) Hz.
Abdullah Efendimiz de tıpkı Hz. Amine annemiz gibi hesna-müstesna
seçilmiş bir kişiydi.
VAAD NE OLDU?
Hz. Abdullah Efendimiz, Hz. Amine annemizden dört yaş büyüktü. O da bir
seçkinlik ve dekor içerisinde yeryüzüne intikal etmişti. Hz.
Abdülmuttalip'in çocukları olmadığı için "YARABBİ BANA ON TANE OĞLAN
ÇOCUK VER DE SANA BİRİNİ KURBANLAR KESEYİM" diye adak adamıştı. Çünkü
Kureyş'in liderliğini yapabilmek için kuvvetli olmak lazımdı. Bunun için
de çocuğa ihtiyaç vardı. Cenab-ı Hak Hz. Abdulmuttalip'e on tane yavru
verdi. Kurban vaadini biraz ağırdan aldılar ve Cenab-ı Hak rüyasında
emretti "KURBAN VAADİN NE OLDU?" dedi. Hemen çocuklar arasında kura
çektiler Hz. Abdullah çıktı. Hz. Abdullah Hz. İsmail gibi "BABA NİÇİN
CANINI SIKIYORSUN. ALLAHIN EMRİ ŞU KÖTÜ DÜNYADAN DAHA MI ÖNEMLİ. BANA
GÖRE HİÇ BİR ŞEY FARKETMEZ. SEN ALLAHIN EMRİNE UY" dedi. Ama ne
Abdulmuttalip ne de Kureyş'in önde gelenlerinin yüreği böyle bir şeye
elvermiyordu. Bu kadar kahraman, bu kadar iyi yürekli birisinin kurban
edilmesine razı değillerdi. Herkes bir akıl veriyordu ama verilen
akıllar tutmuyordu. Allah'ın emrini geri çevirecek bir şey
bulamıyorlardı.
KURRADA O ÇIKIYORDU?
İşte o sırada Hz. Veheb Hz. Abdulmuttalip' e geldi, "ÜSTADIM BUNUN
MUTLAKA BİR ÇARESİ VARDıR. BİR KAH İN KADIN VAR O BÖYLE ŞEYLERE ÇARE
BULUYORMUŞ" dedi. Hz. Veheb'in işaretiyle Hz. Abdulmuttalip kahini
buldu. Kahin kadın: "SİZDE KAVGADA BİR ADAM ÖLDÜĞÜ ZAMAN DİYET OLARAK NE
İSTERLER" diye sordu. Hz. Abdulmuttalip: "ON DEVE İSTERLER" diye cevap
verdi. Kahin: "O ZAMAN ON DEVE VE Hz. ABDULLAH'I KURAYA KOY ŞAYET KURA
DEVELERE ÇIKARSA BU ABDULLAH'IN DİYETİDİR. ŞAYET" Kurada deve çıkmazsa
her seferinde on deve artır dedi. Kurayı çektiler hep Hz. ABDULLAH
çıkıyordu. Onuncusunda kurada deve çıktı. Böylece Abdulmuttalip yüz
deveyi kurban edip etlerini insanlara ve hayvanların yemesi için orada
bıraktı.
EMANETÇİLERE FATİHA
Bunları anlamadan Hz. Abdullah'ın gönlündeki hikmetleri, kerametleri
anlamak mümkün değil. Bakın hiç bilmediğimiz yeni bir veliyi tanıyoruz.
Ben okuyucularımdan rica ediyorum. Hz. Veheb ve Hz. Berre'ye üç ihlas
bir fatiha okumadan yatmayın. Bu insanlar kimin emanetçileridir? Bizi
ölümden, yokluktan, ahmaklıktan, şeytan la dans etmekten, kurtaran,
kainatın kör insanının gözünü açan yüceler yücesi Fahr-i Kainatın
emanetçileridir? O yolda çile çeken insanların ruhlarına okumayı hiç
ihmal etmeyiniz.
Bu hadiseden sonra Hz. Veheb'le, Hz. Abdulmuttalip'in dostluğu daha da
sıcaklaştı. Ancak Hz. Abdullah küçük yaşta Hz. Amine'yi görmesine
rağmen, ondan sonraki yıllarda bir türlü rastlaşamadılar. Çünkü Arap
geleneklerine göre birbirleriyle dostluk yapmalarına imkan yoktu. Hz.
Amine'nin bir huyu vardı. Yürürken yere bakmazdı ama insanlara da
bakmazdı.
GÖNLE SAPLANAN HANÇER
Takdir günü geldiği zaman yolda yürürken Hz. Abdullah'ı gördü. Hz.
Amine'nin gönlüne bir hançer saplanmış gibi kaldı. İlk defa gönül
nazarıyla farketti ve Hz. Abdullah Efendimize hayran oldu, şaşırdı
kaldı. Çünkü Hz. Abdullah Efendimizin güzelliği o kadar meşhurdu ki,
dillere destandı. Hatta kendisine pek çok evlenme teklifi yapılırdı.
Bunu din kitapları alnındaki nurdan dolayı koşarlardı, talip olurlardı
diye yazar. Aslında güzelliği nuru Muhammedi’den geliyordu ve çok
etkiliydi.
BÜYÜK HEYECAN
Hz. Abdullah o zamana kadar hiç bir kadınla evlenme arzusu duymamış,
hiç bir kadın gönlüne hitap etmemişti. Eve döner dönmez babasına "BUGÜN
BİR KIZ GÖRDÜM, ONUNLA EVLENMEK İSTİYORUM" dedi evlerini tarif ettiği
zaman Abdumuttalip ağlamaya başladı. “O BENIM AZİZ DOSTUM VEHEB'İN Kızı,
İSMİNİ KOYDUGUM AMİNE'DİR" dedi. Hz. Abdullah ve Hz. Abdulmuttalip'in
geldiğini gören Hz. Amine annemiz yolda gördüğü gönülden sezdiği
insanın Abdulmuttalip'in oğlu olduğunu o an farketti. Acaba dünür
meselesi için mi geldiler diye heyecandan kalbi durmak üzereydi.
O zamanki Arap geleneklerine göre zifaf kadının evinde olurdu. Yani
nikahtan sonra evlilik formasyonu üç. gün süreyle kadının evinde
sürerdi. Bu, genç kızın evliliğe alışması, evliliğe uyum sağlaması ve
kendisini yabancı hissetmemesi içindi.
BÜYÜK MÜJDENİN DUYURUSU
Hz. Veheb'in evinde evliliğin ikinci gecesinde bir hadise oldu. Allah
bütün meleklere emretti. "MÜJDEYİ VERİN SEVGİLİMİ AMİNEYE İNTİKAL
ETTİRDİM" buyurdu. Ve bütün melekler kainatın her noktasında (her
noktasında derken aklınızda kısa tutmayın, bir yıldız bir güneş meselesi
değil her atomun çekirdeği dahil) "MUHAMMED İNTİKAL ETTİ" diye
bağırıyorlardı. Bütün alemler sevindi ve o andan itibaren Hz. Amine Hz.
Abdullah'tan gelen acaib bir güzelliğe büründü. Evlendiğinin ikinci
günü zuhur eden bu hadise üçüncü güne intikal ederken Hz. Veheb ve Hz.
Berre kızlarındaki yepyeni çehreye baktılar, şaşırdılar. Çizgilerde
Allah Resulünün güzelliği belirmeye başlamıştı
AŞKIN ZİRVESİNDE
Böyle bir motif içerisinde Hz. Âmine annemiz bir kadının kocasıyla
anlaşmakta ve mutlu olmakta yaşadığı saadetin zirvesindeydi. Hiçbir
kadın kocasını bu kadar sevemez, hiç bir erkek karısını bu kadar
sevemez. Hiçbir kadın kocasına Hz. Âmine gibi aşık olamaz, hiç bir erkek
de karısına Hz. Abdullah gibi aşık olamaz. Bu öyle bir İlahi cereyan
çakışması idi ki, adeta hamurlaşıp tek insan oldular. Bu kadar şiddetli
bir şefkat, bu kadar şiddetli bir aşk. Ama bu aşkın mimari çatısının
altında bir Nur-u Muhammedi var ki, bu Nur-u Muhammedi başka bir
sevginin motifine tahammül edemez.
EMANETİN TESLİMİ
Cenab-ı Hak evliliğin ikinci ayında, o en mükemmel, en zevkli zamanında
Hz. Abdullah'ı kervanın başında ticaret için Şam'a seyahate çıkardı ve
emanetini teslim aldı. Hz. Abdullah'ın vefatı Hz. Abdulmuttalip'e
intikal ettiği zaman yıkıldı, perişan oldu. Bunu Hz. Âmine'ye nasıl
söylerdi? Bu mutluluğun sonuna bir nokta konup her şey bitmişmiydi? Bu
laf Hz. Âmine'ye nasıl söylenirdi?
Hz. Âmine bitmiş bir vaziyette, zor yürüyen bir halde geldi. "KÖTÜ BİR
HABER Mİ VAR BABA" dedi. Hz. Abdulmuttalip alıştıra alıştıra söylerken
Hz. Âmine "BENİM ALLAH'A NE KADAR SICAK OLDUĞU MU BİLSE HİÇ KORKMAZDI.
BİR HAVADİS NE KADAR KÖTÜ OLURSA OLSUN BENİM ALLAH'A OLAN SICAKLIGIMI
BİLSEYDİ KORKMADAN SÖYLERDİ" diye düşündü. Ama buna rağmen Hz.
Abdullah'ın manaya intikalini öğrendiği zaman gönlünden büyük bir darbe
yemiş oldu.
EN BÜYÜK HAYRIN GELİŞİ
Çünkü çok hassas bir insandı. Çok duygusal bir yapısı vardı. Ve hayatta
kendisini anlayan, seven, delice aşık olduğu eşiyle evliliği sıradan
bir evlilik değildi. Bir anda sanki aşkı yok olmuş, gönlü cendereler
arasında eziliyormuş, etine asit dökülmüş gibi ızdırap duydu. Hz.
Abdulmuttalip'i yaşlı haliyle daha fazla üzmemek için "NE YAPALIM BABA
TAKDİR BÖYLEYMİŞ" dedi ama içinde müthiş bir yanardağ patlıyormuş
gibiydi. Hemen o gece rüyasında "SAKIN.ÜZÜLME SEN KAİNAT A EN BÜYÜK
HAYIRI GETİRİYORSUN" dediler.
Sanki Abdullah, kurban olmaktan bu gaye için kurtulmuştu. Bu insanlık
tarihinin en yüce şahsiyetinin dünyaya gelmesi için Âmine ile evlenmek.

YAVRUYA İMAN VE AŞK
O sıralarda alemlerin nuru iki aylık bir vaziyette annenin rahmindeyken
Regaip dediğimiz günde Muhammedin intikal ayına rastlıyordu. Efendimiz
anne rahmine intikal eder etmez evvela Amine Annemizin gönlündeki
hüznü çekti aldı. Çünkü var olacağı dünyaya itikal edeceği bir mekanın
devamı o hüznün alınmasıyla mümkündü. O hüzünle bir hafta bile
yaşayamazdı. Cenab-ı Hak'kın takdiri saniyesi sani¬yesine işliyordu.
Ruhun gönderileceği zamandan bir hafta önce alıyor Hz. Abdullah'ı. Ki,
ancak Fahr-i Kainatın ruhu geldikten sonra Hz. Amine'nin gönlündeki o
hüznü çekti aldı. Sevday-i Muhammedi'yi ilk defa buraya aşıladı. Bu
bakımdan ilk mümine Hz. Amine'dir. Çünkü karnındaki yavruya iman etti.
Karnındaki yavruya aşık oldu. Allah onun yüzü suyu hürmetine hepimize
Sevda-yı Muhammedi'yi nasip etsin.
Hz. Amine annemiz bu sır içerisinde bir taraftan beşeri sıfatıyla her
an Hz. Abdullah'a övgüler döker ve onun hatırasına şiirsel niyazlar
yaparak onun ruhunu serinletirken, bir taraftan da beşeriyetin en
yücesini taşıma mes'uliyeti içerisindeydi. Gönlü bu iki çarpışmanın
arasında kalmıştı. Gönüldeki aşkın silinmesi çok zordur. Bunu yalnız Hz.
Amine başarmıştır. Yavrusuna olan muhabbeti dolayısıyla gönlün¬deki
hüznü Sevday-ı Muhammedi ile yok etmiştir.
RÜYA SIRRI
Çünkü Hz. Amine annemizin beşeri bir nitelikten sıyrılması gerekiyordu.
Karnında Allah'ın en kıymetli sevgilisini taşıyan ve onu maddeye
yansıtarak Rasûlüllah’ı meydana getirecek bir laboratuar haline
gelmişti. Onun için Hz. Amine’nin bir erkekle birlikteliğine imkan
yoktu. Onun için Cenab-ı Hak, verdiği kaderle Hz. Abdullah'ı manaya
aldı. Bundan da yarı bir incelik, zarif bir biyolojik nezaket vardır.
Efendimizi taşıyan Amine annemizin artık beşer vasıflardan
uzaklaştırılması olayıdır ki, ondan sonra da biliyorsunuz Amine annemiz
kısa süren hayatının sonuna kadar bir nevi bakirelik, maddi ayrıcalık
içerisinde yaşamıştır. Fahr-i Kainat Efendimiz anne rahmindeyken "SEN
EVRENLERE BÜYÜK BİR HAYIR GETİRİYORSUN" şeklinde verilen mesajdan sonra
hamileliğin altıncı ayında "SEN MUHAMMED'İ TAŞIYORSUN. KAİNATIN EN
YÜCESİ SENDEN DOGACAK AMA BU RÜYALARIN SIRRINI KİMSEYE AÇMA" şeklinde
bir mesaj geldi. Bütün bunlar Sevday-ı Muhammedi'nin Hz. Amine'ye
intikali, Hz. Amine’nin de bu sevdayı taşıyarak onun kanındaki
hikmetlerin desteğiyle moral dopingi almasına neden oluyordu. Çünkü
insanın morali bozulduğu zaman yaktığı kan değişir. Allah'ın buna rızası
olmadığı için Muhhammed kelimesini müjdeledi. Fahr-i Kainat
Efendimizin yeryüzüne teşrifi nasıl bir olay?
NAZAR-I MUHAMMEDÎ
Efendimiz anne rahmine düştüğü gün melekler münadi oldular yani özel
çağrı sistemlerine girdiler ve bütün kainata haber verdiler.. Kainatta
maddede ve manada her şey bu anıbekliyordu. Nasıl olacak yeryüzüne
teşrif? O gözler açılıp dünyayı gördüğü zaman dünyanın yapısı değişecek,
Nazar-ı Muhammedi dünyaya değdiği an dünyanın yapısı değişecek.
GÜNEŞİN KALBİ
Fahr-i Kainat Efendimiz yeryüzüne teşrif edeceği zaman güneşin kalbi
durmak üzereydi. O anı yaşayabilmek, o ana erişebilmek için ya ömrüm
yetmezse diye büyük bir heyecan içindeydi. Ya bu ışıklardan rahatsız
olursa, yahut istediği sıcaklığı veremezsem diye müthiş bir telaş
içindeydi. Bu, maddenin en basit misalidir. Allah ondan razı olsun
Süleyman Çelebi'nin çok güzel nefis bir şekilde anlattığı gibi bütün
hazırlıklar Fahr-i Kainat Efendimizin yeryüzüne teşri¬fini sembolize
edecek, evrendeki büyük ihtişam düğününü haber verecek şekilde
hazırlanmıştı.
Artık Hz. Amine'nin evinin, muhitinin etrafında bütün manevi cereyanlar
hazırlanmıştı. Atmosferin en seçkin molekülleri oraya gönderilmişti.
Fahr-i Kainata anne seçilirken nasıl büyük bir yarışma olduysa, onun
soluyacağı moleküller arasında da büyük bir yarışma vardı. Fahr-i
Kainatın ciğerine girecek o moleküller ne kutsal bir moleküldü ki, onun
maddesel hayatında vazife görecekti.
Bu kadar ince çizgilerle hazırlanmış bir haldeyken Hz. Amine'yi bir an
manevi çizgiye aldılar mekanını zaptettiler. Çünkü Fahr-i Kainat
alemlere teşrif ediyordu. Ruh aleminden madde görüntüsüyle alemlere
teşrif ediyordu. Bütün alemlerde ne varsa her şey donmuş, beklenen
hadisenin muhteşem görkemli sırrını seyretmeye hazırlanıyordu. O nasıl
gelecek? Nasıl oksijen alacak? Güneş ona nasıl vuracak? O ne yapacak?
KUTLU AN
Efendimiz, Hz. Amine'nin lisanıyla LAİLAHE İLLALLAH diyerek nur saçtı.
İlk doğduğu anda birinci sırrı . ALLAH demek, ikinci sırrı da ÜMMETİM
NEREDE demek oldu. Çok müthiş bir olay bu. Allah emretti bütün ümmetini
gösterdi. İşte o anda manevi aleme alınmasının sebebi o. Amine
annemiz: "BİR ANDA NURLARIN İÇERİSİNDE KENDİME GELDİGİM ZAMAN YALNIZ
PARMAĞIYLA ALLAH DEDİĞİNİ GÖSTERDİLER AMA BİR AN KENDİMİ KAYBETTİM" diye
anlatıyor. İşte o anda bütün ümmetiyle karşılaştırdılar. Bunu bütün
doğudaki ve batıdaki inananların tanıştırılması şeklinde anlatırlar ama
gelecekteki ümmetinin tümüyle tanıştırılmıştır.
O, manevi bloka alındığında zaman düzlemini, mekan düzlemini
atlamıştır. Ona sevdayla bağlanan herkese, Efendimiz lütfetmiş, kerem
etmiş nazar etmiştir. O motif itibariyla gözünü dünyaya açtığı zaman
kendisine ileride manen bağlanacak, aşkla bağlanacak bütün ümmetini
seyretmeden çocukluğa dönmemiştir. İnşaallah bizler de kıyısından,
köşesinden o sevgiden zerre almışızdır.
İSMİ MUHAMMEDDİR
Efendimiz yeryüzüne teşrif ettikleri zaman Hz. Abdulmuttalip'in önüne
isim koyması için ***ürüldü. Hz. Amine usulca, kimse duymadan ismi
MUHAMMED'DİR, dedi. Hz. Abdulmuttalip de bunun ismi MUHAMMED'DİR dedi.
Herkes şaşırdı. O zamana kadar Arabistan'da duyulmamış bir isimdi. Ve o
zaman arıladı ki, Hz. Amine çok esrarengiz bir mesajla ismi aldı.
Yavrusunu karnında nasıl taşıdıysa, üç ay da isiminin gizliliğini
yüreğinde taşıdı.
GÖNLE YANSIMA
Bu tablo içerisinde artık Amine normal beşeri vasıfların biraz dışına
sıçramış oldu. Bir veli kelimesi kullanmak lazım gelirse, artık tam bir
velayetin, mucizenin temsilcisi oldu. Artık Hz. Amine’nin yapacağı
işler, ondan zuhur edecek kelimeler normal düzeyden, beşeri sıfatlardan
çıktı. Çünkü Fahr-i Kainat Efendimizin nazarlarında eridi. Doğan
çocuğun o manevi perdenin altından madde dünyasına getirildiği zaman
onu ilk sezen, onu çok yakın bir muhabbetle yakalayabilen sırra
sahipti. Ceryan-ı Muhammedi bu kez tamamen Hz. Amine'nin gönlüne
yansımış oldu. Bunu nasıl anlıyoruz?
HASRETE RIZA
Bakın, bir anne düşünün ki, yavrusu karnında iki aylıkken sevdalısı bu
dünyadan ayrılmış. Bütün gücünü -toplamış yavrusunu doğurmuş ama aynı
yıl Cenab-ı Hak'kın bir cilvesi Mekke'de aşın sıcak çıkmış. Bundan
kurtulması için Mekke'yi terketmesi lazım. Buna Hz. Amine'nin yüreği
nasıl dayanır? Hz. Abdullah'ı kaybetmekten yüreği paramparça olmuş.
Hasretle beklediği yavrusu gelmiş ama şimdi de Allah diyor ki, "BU İKLİM
UYGUN DEGİLDİR, BURADA OLMAZ. VER BAKALIM YAVRUNU BİR SÜT ANNEYE" Bir
an tereddüt etmedi. Yavrusunu Hz. Halime'ye teslim ettikten sonra iki
yıl hasret duydu. Yepyeni bir aşkla yepyeni bir niyaza büründüğü halde
iki yıl hasretle yaşadı. Size daha enteresanını söyleyeyim. İki yıl
sonra Hz. Halime, Hz. Abdulmuttalip'e gelip: ACAİP BİR ŞEYLER OLUYOR,
YÜRÜRKEN TEPESİNDE BİR BULUT GEZİYOR. BEN KORKUYORUM. BU BENİM
KALDIRAMAYACAĞIM BİR YÜK" dediğinde, Hz. Abdulmuttalip, Hz. Amine'ye
gelip: "MÜJDELER OLSUN, DAVULLAR ÇALSIN İŞTE YA VRUNA KAVUŞTUN" dedi.
Bunun üzerine Hz. Amine annemiz "HAYIR. EGER ONUN SAĞLlĞI İÇİN
GEREKLİYSE İKİ SENE DEGİL İKİYÜZ SENE HASRET ÇEKMEYE RAZIYIM. ÇÜNKÜ O
ALEMLERİN SIRRINI TAŞIMAKTADIR. ANALIK HASRETİ FEDA OLSUN. BENİM GÖNLÜM
PARÇA PARÇA OLSUN AMA MUHAMMEDİMİN ÜSTÜNE BİR TEK GÖLGE DÜŞMESİN" diye
cevap verdi
ÇOCUĞA ZARAR
Böyle müthiş bir teslimiyetle Allah'a teslim olabilmek ancak Nazar-ı
Muhammedi ile büyük bir velayet makamına intikalle mümkün olunur. Yani
hiç bir annenin, hele Hz. Amine gibi şair ruhlu bir annenin, gönlü pınar
gibi devamlı surette akan bir annenin böyle yakıcı bir hasrete
dayanması düşünülemez. Hz. Halime "ACABA BU GÖRÜNTÜLER SİHİR ZANNEDİLİR
DE ÇOCUGA BİR ZARAR GELİR Mİ" diye sorduğunda Hz. Amine annemiz "KORKMA
ONLARIN HEPSİ SİHİR DEGİL RAHMETTİR. SENİN GÖRDÜGÜN ŞEYLER CİN DE
ŞEYTAN DA OLAMAZ. ANCAK MELEK¬LERİN HİMA YESİ OLUR dedi.
Hz. Amine bu hasretin akıl almaz dayanılmaz sıkıntılarına, gönlünde
yanan Muhammedi ateşle dayanmayı başardı. Hz. Amine annemiz "SEVDA ODUR
Kİ UGRUNA HER şEYİ FEDA EDECEKSİNİZ" diyor. Çünkü o eşini feda etmiş,
annelik hasretini feda etmiş, çocuğunu görmeyi feda etmiş. Bunları hep
Sevday-ı Muhammedi uğruna yapmış. Tek o yaşasın, tek o ışık yansın diye.

AŞKA DAİR SÖZLER
Aşka dair söylenen sözlerin pek çokları Hz. Amine'nin şiirlerinden
gelmiştir. Mesela Türkçeye bile intikal eden "TEK .ŞEN MUTLU OL DA BEN
YANAYIM" gibi sözler. Hz. Amine'nin şiirlerinden gelmiştir. "SEN
SAGLIKLI OL DA BEN HASRETİMDEN YANAYIM YA MUHAMMED" diyor. Hz. Amine'nin
Sevday-ı Muhammedinin ışığı altında sürdürdüğü hüzün dolu hayatına, bu
kadar üzüntü altında ezilmesine Cenab-ı Hak daha fazla dayanamadı ve
emanetini aldı.
DÜNYANIN DEGİŞİMİ
Hz. Amine Medine'ye akrabalarının yanına gitti. Yolda geri dönerken
dünyasını değiştirdi. O zamanlar Efendimizi sadece Abdulmuttalip
biliyordu. O dönemde yaşayan bazı kahinleşmiş şairler de bunu
müjdeliyordu. O dönemde Hz. Amine annemiz muhteşem bir şiir söyledi. Bu
şiir çok meşhurdur.
Her doğan ölecek, her yeni eskiyecek
Her açan çiçek solacak, bütün zahirde
Var olan şeylerin hepsi Allah'a dönecek
Ben de öleceğim ama ben ebediyen kalacağım
Çünkü Kainatın gözlerini açacak nur'u
Doğurmak şerefeni verdi Allah bana
İnanınız ki insanların yaşaması, insanların Allah'a gidebilmesi için
açılan bu caddenin tek sahibi Muhammed'dir. Benim namında
ebedileşecektir . Yoksa bir varlık olarak ben de diğer varlıklar gibi
ecele muhkumum diye sözlerini bitirdi. Bu şiirin hemen arkasından
dudağındaki son kelime "BEN MUHAMMEDİ BIRAKTIM" anlamına gelen MUHAMMED
kelimesi oldu. Amine annemizin dudaklarındaki son kelime Kelime-i
şahadetin çok müthiş bir yansımasıdır.
Allah kimi isterse onunladır. Hz. Amine'ye büyük bir ziyafet vermiştir.
Fahr-i Kainat Efendimize anne olma şerefine ermiştir. Onun dudağını
MUHAMMED kelimesiyle kapatırken, cennetteki ebedi noktadaki en güzel
zirveye ***ürme sırrı ile kapatmıştır.
Her yetim yeryüzüne ışık saçmak üzere o çetin yolculuğu tek başına
yapmıştır. Mekke'ye dönünce Sırr-ı İlahi onu himayesine almış anne ve
babadan tecrit edilmiştir. Allah "SEVGİLİMİ BEN KENDİM YETİŞTİRECEGİM"
demiştir. O sevgi Fahr-i Kainatı Abdulmuttalip'e, Ebu Talip'e himaye
ettirmiştir
Cenabı Allah, Hz. Muhammedi ileride cihanşümul bir aileye reis olması
için, ailesinden koparıp terbiyesini bizzat ürerine almak istemiştir.
Kur'an-ı Kerim bunu: "O, bir yetim olduğunu bilip, seni barındırmadı
mı?" (Duha Suresi, 6) şeklinde ifade eder. Hz. Peygamber de "Beni
Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti." diye buyurarak aynı
gerçeği dile getirir.
Hz. Amine annemizi anlarken bir şeyi daha anlayacağız ki . biz
Efendimiz hakkında yarım yamalak bir şeyler biliyoruz. Efendimiz
hakkında yarım yamalak bir sevgiye sahibiz. Onu anlamakta acz içindeyiz.

ALEMLERE TANITIM
Hz. Amine gördü ki, Fahr-i Kainat daha doğduğu gün bütün alemlere
tanıtıldı. Bütün maddi manevi varlıklara ışık tuttuğunu seyretti. Çünkü
Efendimizin ilk yirmidört saatinin içerisinde intikal etmediği evren
zerresi yoktu. Bir başka miraç yaşadı. Efendimiz manadan gelip madde
miracı yaşadı. Bu çok müthiş bir olaydı Hz. Amine annemiz bu olayın
içerisinde bulundu.
Hz. Amine annemiz gönlündeki hüzünler, yorgunluklar, tahammül edilmez
dünya hadiselerinin karşısında yavrusunun sırrıyla bizlere bir mesaj
bıraktı. Hayatta neyle karşılaşırsanız karş1laşın, ne kadar zorda
olursanız olun hiç bir şey Hz. Amine'nin hüznünü temsil edemez. "BÖYLE
BİR HÜZNE RAÇ$MEN BEN BİR NOKTA OLSUN CENAB-I HAK'TAN GAFİL KALMADIM.
ALLAH BANA BİR ŞAİR GÖNLÜ VERDİĞİ İÇİN ÇOK MUTLUYUM. ÇOK İNCE GERGEFTE
İŞLENMİŞ BENİM GÖNLÜM. BU GÖNLÜLLE FAHR-İ KAİNAT HATIRI İÇİN HER ŞEYE
GÜZEL BAKMASINI BİLİRİM. EGER SİZ HAKİKATEN BENİM NAZLI YAVRUMU ANLAMAK
İSTİYORSANIZ ONUN SEVDASI GÖNLÜNÜZDEYKEN HİÇ BİR ŞEYE ELEM DUYMAYIN,
HÜZÜN DUYMAYIN. BİLİNİZ Kİ FAHR-İ KAİNAT VAR, MUHAMMED VAR. HİÇ BİR ŞEYE
HÜZÜN,. YOK. VARSIN KAFİRLER PATLASIN, ÇATLASIN, MÜSLÜMANLARLA ALAY
ETMEYE KALKSIN . VARSIN İSLAMİYET YAŞAMAZ BİZ ONU DÜNYANIN HER TARAFINDA
BOĞARIZ DİYE NARALAR ATSIN, AĞZINDAN KÖPÜKLER SAÇSIN. AMA HZ.
MUHAMMED'İ UNUTMAYIN. HİÇ BİR ŞEY FAHR-İ KAİNATIN SIRRINI YENEMEZ O SIR
MUTLAKA VAR OLACAKTIR, O IŞIK MUTLAKA YANACAKTIR VE ALEMLERİ AYDINLATMA
YA DEVAM EDECEKTİR. EGER SİZ GÖNLÜNÜZDE FAHR-İ KAİNA T SIRRINI
BULABİLİRSENİZ İŞTE O ZAMAN GÖNLÜNÜZÜN MEKKESİNİ FETHEDERSİNİZ PUTLARI
YIKARSINIZ. BAŞKALARININ HAZİN HALİNE BAKARAK SİZE ŞER VERECEKLERİNDEN
KORKMAYIN. BUNLARIN HEPSİ GÖLGEDİR. FAHR-İ KAİNAT GÖNÜLLERDE YAŞADIGI
MÜDDETÇE HİÇ KİMSE BU SALTANAT-I İLAHİYE GÖLGE DÜŞÜREMEZ." demek
istemektedir.
Hamd-ü senalar olsun ki İstanbulumuz Fahr-i Kainat Efendimizin meth-ü
senası dolayısıyla çok özel bir mevkiye sahip olmuş ve yine Efendimizin
bir özel sırrı bu memlekette İslam annelerinin anılmasına fırsat
vermiştir. Ne ben konuşmacı olarak, ne de sizler dinleyici olarak nede
kendimizi bir iş yapıyoruz sanmayız. Allah müsaade etmiştir.
Allah Hz. Amine'ye cennette öyle bir makam, mana aleminde öyle bir
mevki vermiş ki bizim konuşmamız boş. Allah mü'minleri sevdiği anda
onları tanıtıyor, Allah mü'minleri sevdiği an bu ışıktan
nasiplendiriyor.
En hüzünlü zamanlarınızda Hz. Amine annemizin sırrını gönüllerinizde
yaşatın. Bu şehr-i İstanbul'u Allah'ın izniyle . Fahr-i Kainatın o
güzel nazarlarıyla seyrettiği İstanbul haline getirin. Bu gönüllerdeki
coşkuya bağlıdır. Bu coşkuyu Allah, bu milletten almasın. Bu coşkuyu bu
gönüllerden almak isteyenleri Allah kahretsin.
Hz. Amine annemizin ruhuna EL- FATİHA
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hz. Amine Annemiz
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan :: Peygamberlerin, Evliyaların, Sahabelerin hayatları-
Buraya geçin: