hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Dışaru Dışaru Dışaru…

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Dışaru Dışaru Dışaru… 2duy3hj

Dışaru Dışaru Dışaru… Empty
MesajKonu: Dışaru Dışaru Dışaru…   Dışaru Dışaru Dışaru… EmptyÇarş. Ağus. 04, 2010 11:45 am


Dışaru Dışaru Dışaru…


“Dışaru dışaru dışaru…”
26.08.2008

28
Şubat döneminde üniversitelerde başörtülü öğrenciler için kurulan 'ikna
odalarının' mimarı olarak bilinen CHP Milletvekili Nur Serter'in,
Atatürk'ün ruhunu çağırdığı öğrenildi.

Serter’in bu uygulaması bana ilham kaynağı oldu ve ben de ruh çağırmaya
karar verdim. Madem Atatürk’ün ruhu çağırılmış onunla istişare edilmiş
ben de eski dönemlerden, cihan devleti olduğumuz zamanlardan bir liderin
ruhunu çağırayım dedim ve aklıma çağ açıp, çağ kapatan, yedi dil bilen,
azimli, kararlı ve cesur bir lider olan Fatih Sultan Mehmet Han
Hazretleri’nin ruhunu çağırma fikri geldi.

Uzun çabalarımın ardından bir Cuma sabahı Sultan Fatih, veziri ile
beraber teşrif ettiler. Tüm ihtişamı ile karşımda duran padişahı
gördüğümde nutkum tutulmuş, tüm azalarım kilitlenmişti, olduğum yere
mıhlanıp kalmıştım, padişahın ilk sözleri “Evlat madem bizi misafir
eyledun İstanbul’u gezduresun” dedi ve İstanbul sokaklarında dolaşmaya
başladık.

Bir Üniversitenin önüne geldik, padişah genç kızlardan oluşan kalabalığı gördüğünde bizi durdurdu ve vezirine emir verdi:

“Vezir tiz gidip bakasun bu hatun kişiler neden toplandular, yoksa isyan mı ederler.”

Vezir kalabalığın içine daldı, ben de derin düşüncelere… Acaba Sultan
Fatih sorunun genç kızların başındaki örtü olduğunu anladığında nasıl
bir tepki verecekti. Çok geçmeden vezir nefes nefese geldi.

“Hünkarım, onca sordum soruşturdum, velakin meseleyi tam manası ile
anlayabilmiş değilim, lakin anladığım şudur ki: Torunlarunuz Zat-ı
Devletlerinin kurduğu Medreselere benzer üniversiteler kurup okur iken,
bir kısmı idareci taifesi laiklik dedikleri nesneyi korumak zımmında
sair müderris, talebe, memur ve hademe taifesine hem inanç, hemde
kıyafet mecburiyeti getürdüler. Bu nisa taifesi de iş bu yasağı
kaldurtmak için imza toplar”.

Padişah hayretlenip dehşetlenerek kükrüyor:

“Bre nadanlar! Bu didiğin batul iştur! Ne müderris, talebe, memur ve
hademe taifesine, ne de sair ahaliye inanç, kıyafet, ibadet tefriki
yaparak muamele etmek caiz değildur! Hususan bu ayrım sebebi ile
bazılarını tahsilden men edenin bizim mülkümüzde cezası ölümdür. Bu
nadanlar kelleleriyle mi oynarlar bre vezir?”

Padişah gençlerin imza topladığı kağıdı aldı ve “Bas mührü vezirum” dedi…

Vezir, sağ elinin orta parmağındaki yüzüğü besmele ile kağıda bastı,
basmasıyla kağıttaki imzalar titredi. Mührü okumak istedim ama
okuyamadım, okuyamadım lakin, yüreğimde hissettim.

Ortamı yumuşatmak adına hiddetlenen Sultana yaklaştım ve “Merak
buyurmayınız Sultanım, Milletin ekserisi inancına bağlıdır, zorluklara
rağmen dinini yaşama gayretindedir” sadedinde yatıştırıcı cümleler sarf
ettim. Padişahın cevabı ise

“Efkâr bastı evlat, gel Cuma namazımızı Ayasofya’da kılalım da gönlümüz ferahlasın” şeklinde oldu.

Başımı öne eğdim ve gözyaşlarım ile ıslanan gözlerimi saklamaya
çalışarak, “Maalesef Sultanım, Ayasofya Camii nice zamandır müze olarak
kullanılmaktadır, ibadete kapalıdır. Padişahım şimdilerde Ayasofya’da
çağdaşlığın alameti sayılan Dokuzuncu Senfoniyi dinleyip
çağdaşlaşmaktayız.

Fatih Sultan Mehmet Han, kaşlarını çatmış sert ve kızgın bakışlarını üzerime çevirmişti.

“Evladum anlaşılan kafan iyice karışuktur, çünkü o didiklerin küffarcadır. Benim mülkümde bunlara yer yoktur.”¹

İçimden, ah be Hünkârım sen öyle zannet, ama vakıa şu ki mülkünü
cambazhaneye, yetimhaneye ve dahi çetehaneye çevirdiler demek
gelmektedir, lakin buna cesaret etmek mümkün değildir.

Sultan Fatih bu defa dalgın dalgın bakıyor:

“Ayasofya Camimiz müzedur deyu iftira urmaktasun? Bilmez misun,
Ayasofya, kıyamete kadar Cami olarak tarafumuzdan vakfedilmişdur.”

Padişah iyice sinirlenir ve hızlı adımlarla ortadan kaybolur, ona dur
demek cesaret ister çünkü zamanında tüm Dünya dur diyememiştir
kendisine, ardından koşan vezire seslenerek:

“Efendim, siz bu âlemin halini gördünüz, bari bir nebze olsun bize ötelerden bir haber veremez misin?” diye sordum vezire.

Padişahın arkasından baka kalan vezir, bana ötelerden şu olayı aktardı.

“Evlat hatırlar mısın bir zamanlar sizin idarecilerinizden biru, bir
hatun kişiye Meclus dediğunuz haneye başörtülü girdi deyu “Bu hatuna
haddinu bildirun” demiş idi, ve dahi onun dostları, dışaru, dışaru,
dışaru deyu alkış tutmuşlar idi.

Geçmiş zamanda onu bir kapının önünde gördum, bu kapu inşallah cennet
kapusu değildur, kapıdaki vazifeli, “Bu adama haddini bildirun” dedi ve
içerden sesler duyuldu.

Dışaru, dışaru, dışaru…

Yavuz Bahadıroğlu Yürek Seferi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dışaru Dışaru Dışaru…
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Danışmanlık ve Yardımlaşma :: Genel-
Buraya geçin: