Vatan yazarı Hikmet Bilâ, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
Newsweek Türkiye Dergisi’ne yaptığı açıklamaları yorumladı. Bu
açıklamalarda hükümetin Türkiye’yi uluslar arası tolum nezdinde
yanlılığa mahkum etmesinin itirafları bulunduğunu saptadı.
İşte Hikmet Bilâ’nın bugünkü yazısı ve saptadığı o itiraflar:
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Newsweek Türkiye Dergisi’ne dış
politikayla ilgili açıklamalar yapmış.
İşin İran tarafını, dış politika, eksen falan tarafını bir kenara
bırakalım, şu Mavi Marmara olayından sonra İsrail ile ilişkiler
konusunda ne demiş ona bir bakalım isterseniz.
İsrail’den özür talebini bir kez daha dile getiren Dışişleri Bakanı,
bakınız ne demiş:
“Eğer uluslararası toplum ve uluslararası hukuk (Mavi Marmara
gemisindeki) bu ölümlerin sebebini sormuyorsa, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti olarak sorma hakkımız vardır. Cevabı alıncaya kadar da
Türkiye-İsrail ilişkileri normal zemine oturmayacaktır. Ve Türkiye tek
taraflı olarak kendi müeyyidelerini uygulamak hakkına sahiptir.”
Gelin önce bu paragrafın ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım...
Kullanılan sözcüklerin havasına tafrasına bakınca, insan ister istemez
“Vay be!” demekten kendini alamıyor. Türkiye Dışişleri, vurmuş masaya
yumruğunu meydan okuyor, korkutuyor, “fena yaparım ha” diyor.
Gerek yok ama, bir kez daha okursanız, bu sözlerin anlamı şudur: Mavi
Marmara olayı ve ardından patlayan İsrail’le kavga konusunda
uluslararası toplum ve uluslararası hukuk Türkiye’den yana tavır
almamıştır. Ne Birleşmiş Milletler, ne Avrupa Birliği, ne Asya
Birliği ne Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Birliği ne de başka bir kurum ve
kuruluş, İsrail’i kınamıştır. Kınayan çevreler de iki tarafı birden
kınamış, Mavi Marmara’nın Gazze’ye gidişini de İsrail’in saldırısını da,
bir daha olmaması gereken “eylemler” olarak tanımlamışlardır.
Filistin’in arkasında saf tuttuğuna inanılan Arap ülkelerinden de
Türkiye’ye açık bir siyasal destek çıkmamıştır. Hatta Amerika’nın
Ankara’ya “Uluslararası soruşturma aleyhine olur” mesajını ilettiği
söylentileri de yaygın biliyorsunuz.
Şimdi vaziyet buyken, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın, hem İsrail’e hem
“uluslararası toplum”a meydan okumasına, uluslararası toplum, olsa olsa
kıskıs güler. Bu açıdan baktığınızda, Dışişleri’nin tavrı, zararlı
olmaktan da öte, tehlikeli bir yönelimi işaret etmektedir. Uluslararası
toplumu ve uluslararası kuruluşları hiçe sayarak, “Kendi başıma hareket
ederim” yaklaşımı, Türkiye’yi büsbütün dünya gözünde yalnız ve hedef
ülke durumuna getirme riskini de göze almak demektir.
***
Katliam yapan İsrail’i cezalandırmak başka şeydir, cezalandırayım derken
göz çıkarmak başka şeydir. “Kendi oyununa gelmek” deyimi de bu durumlar
için kullanılır.
Böylesine meydan okuyan bir Dışişleri’nin şu sözlerine ne demeli:
“(Mavi Marmara’daki) vatandaşlarımızın ve diğer yolcuların İsrail’den
çıkartılıp Türkiye’ye getirilmelerinde ABD’nin çok ciddi katkıları
oldu.”
Anlamı: Demek ki, yolcuların kurtarılmasını Amerika sağlamış,
Amerika devreye girmeseymiş, Türkiye’nin gürlemesiyle adamların
yolcuları bu kadar çabuk serbet bırakmaları pek mümkün değilmiş.
Bir başka alıntı:
“Her şeyden önce NATO üyesi bir ülkenin vatandaşları bilinçli bir askeri
saldırıyla öldürülmüştür. Burada bir NATO müttefik dayanışmasını sadece
ABD değil, tüm müttefik ülkelerden beklemek, Türkiye’nin hakkıdır.”
Anlamı: Türkiye, üyesi olduğu NATO ittifakını da karşısına almıştır.
Sadece Amerika, o da yolcuların serbest bırakılması için devreye girmiş,
sonrasına karışmamıştır.
Özetle: İtiraf üstüne itiraf.
İsrail Türkiye’den özür diler mi bilinmez ama, Türk hükümetinin,
Türkiye’yi yalnızlığa mahkûm ettiği ve zararlı çıkardığı için Türk
halkına bir özür borcu var.
Odatv.com