Duy
Kar düştü de gönlümün bağrına
Söndüremedi yine yangınlarımı
Har düştü de gönlümün bağrına
Isıtamadı yine ayazlarımı
Bu ne biçim iştir bir türlü anlayamadım
Hem yakıp, hem üşütüşüne dayanamadım
Gecemle gündüzüm karıştı ayıramadım
Doktorlar da bilmedi benim marazlarımı
Bir güler, durur: bir de ağlarım
Meyvesiz bağlarım, sarp dağlarım
Faydasız geldi geçti benim çağlarım
Çırpındım da duyuramadım avazlarımı
Dipsiz kuyulardayım uçsuz göklerde
Ne kuşkanadında nede semeklerde
Toprak olmuşum ben küreklerde
Uğraştım da dolduramadım mezarlarımı
Çünkü ben hem diri, hem ölüyüm
Bir çoban kavalında türküyüm
Gonca gül dalının bülbülüyüm
Türkü söyledim de çalamadım sazlarımı
Sevemedim, sevemedim ben seni
Veremedim işte bir can seni
Taşıyamadı yıkıldı bu ten seni
Tükettim de yetiremedim hazırlarımı
Omuzladım koca dünyayı
Bilemedim, denemedim doymayı
Olduğum gibi dosdoğru olmayı
Kılmadım hak için namazlarımı
Ben sen, sen ben, o, şu, bu, derken
Şu yalan dünyayı severken
Belim bükük, mahcup sana gelirken
Dindiremedim bir türlü hamazlarımı
Titrek sesim ağarmış saçlarım
Sevimsiz, kimsesiz bir ihtiyarım
Bunca ömrümde, sanma bahtiyarım
Kaybettim şeytanla oynadığım kumarlarımı
Sana geldim sana sesleniyorum
Senden merhamet, mağfiret bekliyorum
Bebekler misali bak! Emekliyorum
Ne olur duy! Allahım bu niyazlarımı