hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Selman-ı Farisi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Selman-ı Farisi 2duy3hj

Selman-ı Farisi Empty
MesajKonu: Selman-ı Farisi   Selman-ı Farisi EmptyÇarş. Mayıs 19, 2010 9:49 am

Selman-ı Farisi

Selman-ı Farisi hazretleri,
eshab-ı kiramın
büyüklerinden ve meşhurlarındandır. Ehl-i beytten
sayılmıştır.
İnsanları Hakka davet eden, doğru yolu göstererek saadete
kavuşturan
ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve
velilerin
ikinci halkasıdır.

Hendek savaşından itibaren bütün
gazalara
katıldı. Bedir ve Uhud savaşından sonra, Medine üzerine üçüncü
defa
yürüyen müşriklere karşı nasıl bir savunma yapılması gerektiği
istişare
ediliyordu. Bütün müşriklerin birleşerek hücum ettiği bu
savaşta
Selman-ı Farisi, Resulullaha hendek kazmak suretiyle savunma
yapmayı
söyledi. Onun bu teklifi kabul edilip, hendek kazıldı. Bu
sebeple bu
savaşa, Hendek Savaşı denildi. Selman-ı Farisi, içlerinde
Amr bin
Avf, Huzeyfe bin Yeman, Numan bin Mukarrin ile Ensar'dan altı
kişinin
bulunduğu bir grupla beraber bulunuyordu. Kendisi güçlü ve
kuvvetli
bir zat idi. Hendek kazma işinde gayet mahir ve becerikli idi.
Yalnız
başına on kişinin kazdığı yeri kazardı. Cabir bin Abdullah:
"Selman’ın
kendisine ayrılan beş arşın uzunluğunda, beş arşın
derinliğinde yeri
vaktinde kazıp bitirdiğini gördüm" buyurmuştur.

Hendek
savaşındaki gayret ve hizmetinden dolayı ona Peygamber efendimiz "Selman-ül
Hayr" "Hayırlı Selman"
buyurdu.

Eshab-ı
kiram
tarafından da çok sevilip hürmet görürdü. Selman-ı Farisi
hazretleri
dünyaya hiç rağbet etmezdi. Kendisine gelen bütün dünya
malını Allah
rızası için dağıtırdı. Ayakta duramayacak hale gelinceye
kadar namaz
kılar, sonra bedeni yorulunca oturur dili ile zikir ederdi.
Dili
yorulduğu zaman da Allahü teâlânın yarattığı şeylerdeki hikmetleri
düşünürdü
ki, bu tefekkürü Peygamber efendimizin "Bir saat tefekkür bin
sene ibadetten hayırlıdır"
buyurdukları
tefekkürdü. Birazcık
dinlenince "Ey nefsim sen iyi dinlendin. Şimdi
kalk Allahü teâlâya
ibadet et." Diline de "Ey lisanım, sen de Allahü
teâlânın zikrine
başla" derdi.

Selman-ı Farisi hazretleri
zaten Eshab-ı Suffe
denilen ve Peygamber efendimizin bizatihi
kendilerini ilim öğrenmekle
vazifeli kıldıkları ve Peygamberimizden
hazarda ve seferde bir an
ayrılmayan kimselerdendi. Bazı geceler
Resulullahın huzurunda
bulunarak başbaşa saatlerce sohbetinde kalırdı.

Elinde
mal
bulundurmazdı. Kinde kabilesinden bir hanım ile evlenmişti.
Evlendiği
kadının evine girdiği zaman duvarlarına süs eşyalarının
asılmış
olduğunu gördü.

Ziynetli, süs örtülerin Kâbe-i
Muazzamaya
yakışacağını söyledi ve eve girmedi. Kapının örtüsü hariç
bütün
örtüler kaldırıldı. Eve girdiği zaman bir hayli mal gördü.
"Bunlar
kimin içindir?" diye sordu. Dediler ki, "Senin ve hanımının
malıdır.
Buyurdu ki: "Resulullah bana bunu tavsiye etmedi. Bana bir
yolcunun
malından ve ihtiyacından fazla bir şey bulundurmamamı tavsiye
etti."
Biraz sonra bir hizmetçi gördü. "Bu hizmetçi kimin?" diye sordu.
"Senin
ve ehlinindir" dediler. Buyurdu ki: "Halilim (sallallahü aleyhi
ve
sellem) bana bunu tavsiye etmedi ve evinde nikahlı zevcenden başka
kimse
bulundurma, buyurdu. Eğer bulundurursam onlar kadınların yapması
icap
eden şeyleri (yalanı, geçimsizliği, dedikoduyu) yaparlar diye
tavsiye
etti." Bunun üzerine hizmetçi kadını da gönderdi. Daha sonra
hanımının
yanına girdi ve ona "Sen bana emrettiğim şeylerde itaat
edecek
misin?" diye sordu.

Hanımı, "Senin meclisine itaat etmek
üzere
oturdum." Yani sana itaat etmek üzere geldim, evlendim dedi.
Bunun
üzerine Halilim (sallallahü aleyhi ve sellem) bana buyurdu ki,
"Sen ehlinle Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek üzere bir araya
gel"
dedi.

Bundan
sonra namaz kılmaya kalktı ve
ehline de namaz kılmasını emretti. Çok
ibadet edip gözyaşı döktü ve
bereketli kılması için Allahü teâlâya dua
etti. Selman-ı Farisi
hazretleri hanımı ile de gayet zahidane bir hayat
sürdüler. Eshab-ı
Suffe içerisinde Resulullahın önünde, İslam
ilimlerini öğreniyordu.
Hazret-i Selman (radıyallahü anh) senelerce
fakirlik ve kölelik
içerisinde çektiği sıkıntıları, vahiy pınarının
berrak sularından,
kana kana içip gideriyordu. Ehli Suffe içerisinde
Resulullah
efendimize en yakın olan Selman-ı Farisi hazretleri idi.
Hazret-i
Âişe validemiz buyurdu ki: "Selman-ı Farisi geceleri uzun
zaman
Resulullah ile beraber kalırdı ve sohbetinde bulunurdu. Neredeyse
Resulullahın
yanında bizden fazla kalırdı. Peygamber efendimiz "Allahü
teâlânın bana sevdiğini bildirdiği, benim de sevmemi emrettiği dört
kişiden biri Selman’dır"
buyurdu.

Hazret-i
Ebu Bekir
devrinde Medine'denveHazret-i Ebu Bekir'in sohbetinden bir an
ayrılmayan
Hazret-i Selman, Hazret-i Ömer zamanında İran fethine
katılmıştır,
İslam ordusunun büyük zaferlere kavuştuğu bu seferlerde
çok büyük
hizmetleri olmuştur, İranlılar hakkında büyük malumat sahibi
idi.
Çünkü kendisi İranlıydı. İranlıları kendi lisanlarıyla dine davet
ediyor,
onlara İslamiyet’i anlatıyordu. İranlılar savaşlarında fil
kullanıyorlardı.
Müslümanlar o zamana kadar fil görmedikleri için çok
şaşırdılar.
Hazret-i Selman fillerle nasıl çarpışılacağını ve nasıl
öldürüleceğini
İslam askerlerine gösterdi. İran'ın Medayin şehri
alınınca onu
Hazret-i Ömer şehre vali tayin etti. İlmi, basireti
vazifesindeki
adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından çok
sevilip sayıldı.
Böylece İslamiyet orada süratle yayıldı.

Selman-ı
Farisi
hazretleri Hazret-i Ömer zamanında Medayin valisi iken otuz bin
kişiye
hutbe okuduğu zaman yanında da iki parçadan müteşekkil bir hırka
vardı.
Hırkasının bir parçasını namazlık olarak serer namaz kılar,
diğer
parçasını da giyerdi. Ondan başka hiçbir elbisesi yoktu. Vali
olduğu
için kendisine maaş verildi. Maaşını aldığı zaman ondan hiçbir
şey
harcamaz hepsini fakirlere dağıtırdı. Kendi emeği ile geçinirdi.
Topraktan
tabak çanak yapar üç dirheme satardı. Onun bir dirhemi ile
bir daha
tabak yapmak için malzeme alır, bir dirhemini sadaka verir,
bir
dirhemiyle de evinin ihtiyacı olan şeyler alırdı.

Medayin'de
vali
iken Şam'dan bir kimse geldi. Yanında bir çuval incir vardı.
Selman-ı
Farisi hazretlerini tek bir hırka ile görünce işçi zannetti '
"Gel
şunu taşı" dedi. O da çuvalı yüklendi ve yürümeye başladı. Bunu
görenler,
adama, "Sen ne yapıyorsun bu validir" dediler. Adam,
"Kusurumu
bağışlayınız, sizi tanıyamadım. Çuvalı indirin" dedi.
Hazret-i
Selman; "Hayır niyet ettim gideceğin yere kadar götüreceğim"
dedi ve
adamın evine kadar götürdü.

Çok sade bir hayat yaşayan
Selman-ı
Farisi hazretleri, Hazret-i Osman devrinde hastalandı. Bu
sırada
kendisini ziyarete gelen Sa'd bin Ebi Vakkas'a artık dünyadan
ayrılacağım
ve bütün servetinin bir kase (tas), bir leğen, bir kilim ve
bir
hasırdan ibaret olduğunu söyledi. Kendisini ziyarete gelen Eshab-ı
kiram
nasihat isteyince, onlara hasta olduğu halde devamlı nasihatte
bulunuyordu.
Bu hastalığı neticesinde Medayin'de vefat etti.

İlim
öğretmeyi
çok severdi. Çok âlim yetiştirmiştir. Ebu Said el-Hudri, ibni
Abbas,
Evs bin Malik, onun talebeleri arasında idi. Tabiinin
büyüklerinden
ve o zaman Medine'de Fukaha-i Seb'a denilen, yedi büyük
âlimden biri
olan, Kasım bin Muhammed de Selman-ı Farisi'nin
talebelerindendir.
Onun derslerinde ve sohbetlerinde kemale gelmiştir.

Selman-ı
Farisi
hazretleri, Resulullah efendimizin huzurunda ve sohbetlerinde
kemale
geldi. Zahir ve batin ilimlerinde çok yüksek derecelere kavuştu.
Eshab-ı
kiramın hepsi de böyle olmuştu. Fakat Resulullahtan herkes,
kendi
kabiliyeti ve kapasitesi kadar feyz alırdı. Hazret-i Ebu Bekir'in
kavuştuğu
derecelere hiçbir Sahabi kavuşamadı. Selman-ı Farisi
hazretleri,
Resulullahtan sonra Hazret-i Ebu Bekir'in sohbetinde ve
hizmetinde de
çok bulunarak, ondan da feyz aldı.

Hanımı anlatır:
Vefatına
yakın
bana: "Evde biraz misk olacak, onu suya koy ve başımın etrafına
saç,
insan ve cin olmayan kimseler (melekler) yanıma geleceklerdir"
dedi.
Söylediği gibi yaptım. Dışarı çıktım. Odadan, "Esselamü aleyke,
ey
Allah’ın velisi ve Resulullahın arkadaşı" diyen bir ses duydum,
içeri
girdiğimde ruhunu teslim etmişti. Yatağında uyuyor gibiydi.

Said
bin Müseyyeb, Abdullah bin Selam'dan naklen anlatır:
"Selman-ı
Farisi
bana: "Ey kardeşim, hangimiz evvel vefat ödersek, vefat eden
kendini,
hayatta olana göstersin" dedi, ben de bu mümkün müdür? dedim.
"Evet,
mümkündür. Çünkü müminin ruhu bedeninden ayrılınca, istediği
yere
gidebilir; kâfirin ruhu Siccinde hapsedilmiştir" dedi. Selman
vefat
etti. Bir gün kaylüle yaparken (gün ortasında uyurken) Selman'ın
geldiğini
gördüm. Selam verdi. Selamına cevap verdim. Yerini nasıl
buldun diye
sordum, "İyidir. Tevekkül et. Tevekkül ne iyi şeydir" dedi
ve üç
kere tekrarladı."

Selman-ı Farisi hazretlerinin ilmi ile
fazileti
pek çoktu. Her ilimde âlim idi. Hazret-i Ali, "Selman-ı Farisi
evvelkilerin
ve sonrakilerin ilmini öğrenmiş bitmez tükenmez bir
denizdir"
buyurmuşlardır. Resulullaha sıdk ve muhabbeti sebebiyle
Eshab-ı
kiramın seçkinleri arasına Resulullah tarafından dahil edildi.
Muhacirlerle
Ensar arasında, Muhacirlerden mi yoksa Ensardan mı
meselesinde
ihtilaf çıkınca Peygamber efendimiz, "Selman bizdendir, ehl-i
beyttendir"
buyurdu.

Selman-ı Farisi hazretlerinin
kıymetli nasihatlerinden bazıları şöyledir:

"Mümin,
doktoru
yanında olan hastaya benzer. Doktoru, ona yarayan ve yaramayanı
bilir.
Hasta, kendine zararlı bir şeyi isterse, mani olur ve yersen
ölürsün
der. Müminin hali budur. O birçok şeyleri arzular, ama Allahü
teâlâ
mani olur, tâ ölünceye kadar. Sonra Cennete gider."

"Şaşılır
şu
kimseye ki, dünyaya hırsla sarılır, ama ölüm onu aramaktadır.
Unutmuş
ama unutulmuş değildir. Güler, ama bilmez ki, Rabbi ondan razı
mıdır,
yoksa değil midir?"

"Üç şey beni hayrete düşürdü. Bunlar;
ölüm
kendisini yakalamak üzere olduğu halde, dünyalık peşinde olan
kimselerin
hali, kendisi gaflete dalıp, kendini unuttuğu halde
unutulmamış
olup, hesaba çekilecek olan kimseler ve Rabbinin kendinden
razı olup,
olmadığını bilmediği halde,ağızdolusu gülen kimselerin hali."

"İlim
çoktur fakat ömür kısadır. O halde önce dinde zaruri lazım olan
ilimleri öğren!"

"Kalb
ile bedenin hali kör ve topal bir
kimsenin hali gibidir. Kör bir ağacın
altına gider, fakat onda meyve
olduğunu göremez. Topal, ağaçtaki
meyveyi görür fakat alamaz, ilahi
nimetleri kalb bilmeli, inanmalı,
beden de onunla amil olmalı ki
ahiretteki sonsuz nimetlere kavuşmak
nasip olsun."

"Sizler
mümkün olduğu kadar sabah çarşıya ilk
çıkan ve akşam en son dönen
olmayınız. Çünkü bu iki vakit şeytanların
harp ettikleri
zamanlardır."

"Bir kimse Allahü teâlâya açık
günah işlerse;
tevbesi açık, gizli olarak günah işlerse tevbesi gizli
olur. Tevbe
ettikten sonra: "Ya Rabbi bu tevbe ile günahımı affet" diye
dua
etsin."

"Bir zenginle arkadaş olduğun zaman, onun yanında
dereceni
düşürmek istemiyorsan kendisinden bir şey isteme. Çünkü
istemek
insanoğlunun yüzünde siyah bir lekedir. Verileni red eden kimse
ise,
verenin gözünde büyük ve ona karşı makamını korumuş olur."

"Farzları
tam
yapmadığı halde, nafilelerle derecesini yükseltmeye çalışan
kimsenin
hali, sermayesi elinden çıktığı (iflas ettiği) halde kâr
peşinde
koşan bir tüccarın haline benzer."

"Müminin ölüm
zamanında
alnının terlemesi, gözleri yaşarıp, burun deliklerinin
kabarması,
Allahü teâlânın rahmetine nail olduğunun alametidir."

"Namaz
bir
ölçektir. Kim dolu dolu ölçer, onu hakkıyla kılarsa, büyük ecir ve
mükafata
kavuşur. Kim ki, eksik ölçerse (adabına uygun kılmazsa) Allahü
teâlânın
buyurduğu Veyl'i (Cehennemi) hatırlasın.”

Ebu Vail diyor ki:
Bir
arkadaşımla
Selman'ın ziyaretine gittim. Bize bir miktar arpa ekmeği
ile biraz
da tuz getirdi. Arkadaşım "Şu tuzun yanında biraz da sater
(kekik
gibi bir ot) olsaydı" dedi. Bunun üzerine Selman matarasını
rehin
vererek o otu aldı geldi. Yemeği bitirince arkadaşım, "Bize
verdiği
nimete kanaat ettiğimiz, Allahü teâlâya hamd ederiz" dedi.
Selman:
"Eğer kanaat etseydin, matara rehin olmazdı" buyurdu.

Gayet az
yerdi. Bir sofrada kendisine daha ziyade yemesi için ısrar edilince,
Peygamber efendimizin kendisine; "İnsanların ahirette çok açlık
çekecek olanları, dünyada doyuncaya kadar yemek yiyenlerdir"

buyurduğunu
haber verdi. Çok cömert olan Selman hazretleri günlük
gelirinin
çoğunu dağıtırdı ve el emeği ile geçinirdi. Fakirleri daima
doyurur,
onlarla beraber yerdi. Kendisi çok ihtiyar olduğu halde kendi
işini
kendi görürdü. Bir şey taşırken elleri titrerdi. Halk etrafına
toplanır,
eşyalarını biz taşıyalım derler, onlara; "Hayır yerine kadar
kendim
götüreceğim" derdi. Halbuki emrinde binlerce kişi vardı.

Buyurdu
ki:
"Dünyada Allah için tevazu edin Dünyada tevazu sahibi olanları
Allahü teâlâ kıyamet günü yüceltir"

"Eline geçmediği halde geçmiş
gibi nimetlere şükür edip razı olan, eline geçmiş hükmündedir,"

"Cehennemin
zulmeti ve azabı, dünyada iken insanların kendilerine ve başkalarına
yaptıkları zulümdür."

"Allahü
teâlâ müminin hastalığını ona
kefaret yapar ve günahlarının affına
sebep olur. Fasıkın hastalığı
ise, sahibi tarafından bağlanan devenin
hali gibidir. Daha sonra
salındığında niçin bağlandığını ve neden
salındığını bilmez."

"Resul-i
Ekrem, bizde olmayan şeyi misafir için almak suretiyle külfete
girmememizi ve mevcut ile yetinmemizi bizlere emretti."

Selman-ı
Farisi
hazretleri ölüm döşeğine yattığı vakit ağladı. Sebebini
soranlara
"Dünyadan ayrıldığım için ağlamıyorum. Ancak Resul-i Ekrem
Efendimiz;
"Dünyadan ayrılırken sermayeniz bir yolcunun yol azığından fazla
olmasın"
buyurmuştu, işte buna ağlıyorum" dedi. Halbuki öldüğü
vakit bıraktığı malın kıymeti on dirhem civarında idi.

Bir
gün
yanında misafiri olduğu halde Medayin’den çıkıp bir yere
gidiyorlardı.
Yolda karınları acıktı, yiyecek bir şeyleri de yoktu.
Orada geyikler
ve kuşlar vardı. Selman-ı Farisi hazretleri bir geyik
ile bir kuşu
yanına çağırdı, ikisi de yanlarına geldi. Onlara "Bu kimse
benim
misafirimdir. Sizi ona ikram etmek istiyorum" dedi. Geyik ve kuş
hiç
itiraz etmediler. Onları kesip yediler. O zat bu işe çok hayret
etti
ve "Ey efendim, geyik ve kuşu çağırdınız hiç kaçmadan yanınıza
geldiler,
ben buna hayret ettim" dedi. Hazret-i Selman buyurdu ki:
"Bunda
hayret edilecek bir şey yok. Bir kimse Allahü teâlâya itaat eder
ve
Ona hiç günah işlemezse, her şey ona itaat eder."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Selman-ı Farisi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan :: Peygamberlerin, Evliyaların, Sahabelerin hayatları-
Buraya geçin: