Orta Doğu Teknik Ünversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat
Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Güney Özcebe'nin başında olduğu
akademisyenler depreme karşı yeni bir güçlendirme yöntemi buldu.
Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Kocaeli
Üniversitesi'nin de iş birliği yaptığı çalışma ile insanları evlerinden
çıkarmadan evleri güçlendirmek artık mümkün. NATO'dan da destek bulan çalışmada çeliğe
göre çok daha güçlü 0.1 milimlik karbon lifli polimerler evlerin iç
duvarlarına çaprazlama monte ediliyor ve binaların çökmesi engelleniyor.
ODTÜ İnşaat Bölümü üyeleri Prof. Güney Özcebe ve ODTÜ İnşaat
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barış Binici ile yaptığımız
röportajın ayrıntılarını aşağıda okuyabilirsiniz... - Normalde güçlendirme nasıl yapılır? Binanın belli duvarlarını kaldırıp oraya yeni betonarme duvarlar
oturtup bir temele bağlarsınız. Yani sistemi dört ayaklı bir masa
halinden çıkarıp kenarları doldurulmuş ve kutu şekline çevrilmiş bir
masa haline getirirsiniz. Sistemi daha sağlam ve daha katı hale getiren
ve yıkılmaktan kurtaran bir uygulama. Biz buna betonarme dolgu duvar
uygulaması diyoruz.
- Dezavantajı nedir? Bu uygulama kesinlikle binanın boş olmasını gerektirir. Yani bina
güçlendirilirken içeridekiler gidecek başka bir yerde oturacak.
Kullanımda olan bir binanın bu yöntemle güçlendirilmesi çok zor, hatta
imkansız...
- Peki siz ne yaptınız? Bizim araştırmalarımız Türkiye'ye özgü bir yöntem belirlemekle başladı.
1999 depremine kadar elimizde böyle bir yöntem yoktu ve dünyadaki
yöntemler de bize çok uygun değil. Çünkü bizde denetim sıkıntısı var.
İnşa edilen bina yapıldığı dönemki yönetmelik hükümlerini bile
sağlamıyor çoğu zaman. ABD'de adam binanın hangi yönetmeliğe göre
yapıldığına bakıyor ve bina hakkında karar veriyor. Bizde ise hangi
yönetmeliğe göre yapılırsa yapılsın ne kadar denetlendiğini
bilmiyorsunuz. Sizin kendinize göre bir tedavi şekli belirlemeniz lazım.
Biz de tüm ilgi odağımızı Türkiye'deki zayıflıkları çerçeveleyerek
belirledik.
- Projenin tam adı nedir?Mevcut yapıların depremden zarar görürlüklerinin belirlenmesi ve şüpheli
yapıların güçlendirilmesi.
HEDEFİMİZ, YAPILAR ADAM ÖLDÜRMESİN -
Tam olarak neyi hedefliyorsunuz? Binayı kale gibi yapamazsınız, hedef o değil. Zaten bütün bu yapıları
depremde hiç hasar görmeyecek şekilde onarmak hem ekonomik değil hem de
gerek yok. Çünkü bu yapıların bir kısmı zaten 20-30 senede ömrünü
tamamlayacak.
Hedef şuydu: Adam öldürecek yapıların göçmesini önlemek. Öyle bir
güvenlik seviyesi ki gerekirse depremden sonra icabında o yapıdan
vazgeçebilelim ama yapı depremde göçerek topluma bir acı yaratmasın. Biz
buna yönelik önlemler araştırmaya başladık. Ama evlerde hayat devam
ederken bir şey yapmak lazım. Bu nedenle insanlara en az rahatsızlığı
vererek binanın göçmesinin engellenmesine yönelik metotlar araştırdık.
1 MİLİMLİK BİR MALZEME -Bulduğunuz metot nedir? Karbon lifli polimer uygulaması. 1 milimlik bir malzeme ama çelikten
4-5 kat hafif, üstelik 7-8 kat daha sağlam. Özellikle havacılık ve
savunma sanayinde çok sık kullanılıyor. Mesela kalkan olarak uçak
kanatlarında kullanılıyor ve vurma dayanımı çok yüksek. Biz de bunların
çekme mukavemeti ve inceliğinden faydalanıyoruz.
Bu aslında dünyada uygulanıyor ama biz uygulama yöntemini değiştirdik.
- Ne yaptınız? Normalde Türkiye'de tuğlaları dizerek harçla birleştirip dolgu duvar
yapıyoruz ve bunu odaları birbirinden ayıran iç duvarlar olarak
kullanıyoruz. İşte bu dolgu duvarlar tehlike arz ediyor. Deprem
sırasında ezilince patlayıp gidiyor ve insanların üzerine devrilip
öldürüyor. Bu olay ayrıca binanın toptan göçmesini tetikleyen bir olay.
Bina çökmese bile duvarın düzlem dışı devrilmesiyle bile depremde çok
can kaybı oluyor.
Biz bu lifli polimeri kullanarak dolgu duvarları nasıl bir arada
tutarızın cevabını araştırdık. Ve mümkünse nasıl bunları güçlendirip tüm
binayı ayakta tutabiliriz? Benim iç duvarları depremde kaybetmemem
lazım. İşte burada çaprazlama yöntemini bulduk.
İÇ DUVARLARIN ÇÖKMESİNİ ENGELLİYORUZ - İşlemi nasıl yapıyorsunuz? Bütün işlem dolgu duvarlar üzerinde yapılıyor. Amaç, tuğla duvarı sanki
bir beton duvara çevirmek. Karbon lifli polimer çok ince bir malzeme.
Kumaş şeklinde ve makas ile bile kesilebilir bir malzeme. Uygulama
sonrasında da levha gibi katılaşıyor.
Toros köylüleri 'arap bacağı' derler, bir çit çatarsınız, aralara da
çapraz atarsanız o çiti ittirdiğinizde fazla gitmez, sadece biraz
kaykılır. İşte biz tuğla duvar üzerine karbon fiber elemanlarını çapraz
olarak yerleştiriyoruz. Çekmede çok güçlü olduğu için depremde ileri
geri hareket etmesini engelliyor. Karbon fiberi yapıştırdığınız duvarlar
aynı bir gergi gibi deprem sırasında binayı çekerek yerinde tutuyor.
İç duvarlar mimari bir elemandır ama biz biliriz ki bu duvar sisteme
deprem sırasında başlangıçta yardım eder.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Ancak sistemin
ileri geri sarsılması ile koz helva gibi eziliyor ve patlayarak çöküyor,
insanları öldürebiliyor. Burada sistemin ileri geri oynamasını
azaltmak, yani katılığını artırmak lazım. İşte karbon lifli polimerlerle
güçlendirilen iç duvarlar bunu sağlıyor. İç duvarların çökmesini
engelliyoruz ve sistem bir kutu gibi davranıyor deprem anında, lambur
lumbur hareketi engelliyor.
Sonuçta binanız hasar görebiliyor ama katların göçmesi kesinlikle
engellenebiliyor. Her ne kadar mal canın yongasıysa da temel felsefe
hayatta kalmak... Göçerek ölüme neden olabilecek yüzbinlerce yapının
depremde hasar görmesini kabul etmek durumundayız, ama yeter ki bu
binalarda oturan insanlar malıyla mülküyle hiç bir şey yapılmazsa
göçecek olan bu binalardan sapasağlam çıkabilsin.
- Nasıl monte ediliyor? Dübellerle betonarme elemanlara bağlıyorsunuz. Bütün işlem sırasında
bir boya-badana işindeki rahatsızlık kadar bir rahatsızlık veriliyor
kullanıcıya.
Tüm ihtiyacınız bir top kumaş karbon fiber, bir makas, bir fırça, bir
epoksi (kuvvetli yapıştırıcı) ve bir el matkabı. Bu kadar basit...
Elbette bütün bu işler işinin ehli teknik elemanlarca yapılmalı.
- Dışarıdan belli oluyor mu? Dışarıdan sıva ile kapatılabiliyor. Çünkü bu sadece 1 milim
kalınlığında bir malzeme. Gömlek kumaşı gibi.
TÜRKİYE İFLAS BAYRAĞINI ÇEKER - Peki, depremde binalar çökmedi ama hasar gördü. Ben bir daha bu
binada oturamayacak mıyım? Bu bir tercih meselesi. Sadece İstanbul'da bir depremde yıkılacak 100
binden fazla bina var. Siz bu kadar yapıya elinizdeki imkanlarla belirli
derecede müdahale edebilirsiniz. Ben size en düşük eşik olan göçmenin
engellenmesini garanti edebilirim ama sizin paranız vardır, 'ben sıfır
hasar istiyorum' derseniz bu hizmeti de alırsınız. Burada bizim
yaklaşımımız toplumsal bir güvenliğin sağlanması. Elinizdeki kısıtlı
kaynakları en rasyonel şekilde kullanıp toplumun en az zarar görmesini
sağlamak.
- Anladım. Özetle siz bu yapılardaki insanların hayatta kalmasını
sağlıyorsunuz... Aynen öyle işte. Korkulan İstanbul depremine hazırlıksız yakalanacak
olursak iflas bayrağını çekeriz, ekonomik olarak hayatta kalmamız mümkün
değil, bunu kaldıracak gücümüz yok.
Ortada toplumsal bir problem var ve siz buna global bir çözüm üretmek
zorundasınız, bireysel çabalarla olmaz. Bizim ürettiğimiz yöntem
toplumsal müdahale yöntemi. Asgari güvenliği sağlayacak, evinizin
göçmesini önleyecek, ekonomik olacak, uygulanabilir olacak.
Şimdi bakın, şu yöntemle göçmeyi engellerim ama yakın bir fiyata hiç
hasar görmeyecek bina da yapabilirim. Fakat ikincisinde 6 ay binanı
boşaltmam lazım. Hangi yöntemi seçersiniz? İnsanlar ilkini seçecektir
çünkü 6 ay gidecek yeri yok. Yüzbinlerce insanı evlerinden çıkartıp
binaları güçledirirseniz yüzbinlerce yeni binaya ihtiyacınız var
demektir. Bu da pratik olarak imkansız. Dolayısıyla yapılacak şey
insanlar evinde otururken binayı güçlendirmek.
DIŞARIDAN TAKVİYE DE GEREKEBİLİR - Bütün duvarlara uygulanabiliyor mu? Bütün duvarlara uygulanabiliyor. Ama bütün duvarları bu şekilde
güçlendirseniz bile hedeflenen yapısal güvenliği sağlamaya yeterli
olmayabilir. Bu binanın büyüklüğü, mimari yapısı vs gibi bir çok etkene
bağlı. Çok katlı binalarda binanın dışarıdan payandalaması yani
betonarme duvar kullanmak da gerekiyor. O zaman sadece dış yüzeyde bazı
alanlara betonarme yapıyoruz ve hibrid bir sisteme dönüşüyor
. - O zaman evlerin boşaltılması gerekiyor mu? Yok hayır, onda da gerekmiyor. İnsanlar yine evin içinde oturabiliyor.
- Hangi binalara dışarıdan betonarme takviye de gerekiyor? Bu bir mühendislik problemi. Yapı üzerinde herhangi bir inceleme
yapılmadan bu soruyu cevaplayabilmek mümkün değil. Ama genel olarak 4
katlı binalara sadece içeriden yapılan uygulama yeterli gelebilir.
Bir de burada mal sahibinin önüne seçenekleri koyarsınız. Kullanıcı
binası ile ilgili olarak 'depremden hasarsız çıksın' kararı da
verebilir ya da 'benim evim yıkılmasın ama hasar görebilir' de
diyebilir. Her iki şekilde de gidilecek yollar belli. Bu kararı
yönetmeliklere dayandırılan mühendislik yaklaşımları ile verebilir ve
uygulamaya geçebilirsiniz.
SAĞLAM ZEMİNDE BİLE GÖÇECEK BİNLERCE YAPI VAR - Zeminin hiç önemi yok mu? Bizde zeminden bağımsız olarak yapıdan kaynaklanan büyük bir tehdit
var. Zayıf zemin bile olsa bunun üzerindeki hasar beklentisi yapıdan
kaynaklanır. Çünkü zayıf zemine uygun teknikleri kullanarak bina
yapabilirsiniz. Ama zeminin iyi olması yapıyı ayakta tutmaz.
İstanbul'daki sıkıntı da bu.
Sağlam zemin üzerinde bile göçecek binlerce yapı var.
- Peki insanlar ne yapsınlar? Biz toplumsal bir çözüm öneriyoruz. Bu olay kişisel iradeye
bırakılamaz. Bugün sadece Zeytinburnu'nda çökecek bina sayısı binlerle
ifade ediliyor. Bina sahibine 'binanızı güçlendirin' deyip topu atmak
çözüm değildir. Sizin mal sahibine 'bak şu yöntem var' demeniz lazım.
Ayrıca şunlar da ekonomik imkanlar, şu şekilde kredi, şu şekilde düşük
faiz sağlıyorum demeniz gerekir. Ondan sonra da zaman vereceksin, 'git
ilgili yerlere güçlendirme projeni ve uygulamasını yaptır; yalnız ben bu
işleri yakından denetleyeceğim' demeniz lazım. Bir siyasi iradenin
yapması gereken budur.
SİYASİ İRADEYE ÇAĞRIDA BULUNUYORUM[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] - Siz o zaman siyasi iradeye çağrıda bulunuyorsunuz... Elbette. Yüzbinlerce bina ve yüzbinlerce candan söz ediyoruz. Çürük
binada oturmak zorunda olan insanlar bilmiyor mu binalarının tepelerine
çökeceğini? Bu insanlarımız için çözüm üretmezseniz onlar ne yapsın? Hem
problemin çözümü bilinmiyor, hem ekonomik imkanlar kısıtlı... Kısır bir
döngü yani, evlerine ancak ekmek parası götürebilen insanlarımızın
gerçekten yardıma ihtiyacı var.
Burada mali protokollerin ve teknik protokollerin belirlenip
uygulanması lazım. Ayrıca bir o kadar önemli olan diğer bir husus ise,
bugünden tezi yok yeni yapılacak binanın önümüzdeki depremde
yıkılmayacak şekilde yapılmalarını sağlamak lazım. Ama maalesef bugün
dahi yeterli denetleme yok.
- Bireysel olarak yapılabilecek birşey yok mu? Elbette yapılır ama asıl olan burada kişisel çözümler değil, toplumsal
çözümler üretilmesi. Bu anlamda toplumsal bir seferberliğe, toplumsal
bir projeye ihtiyacımız var.
Biz bu uygulamayı Antakya'da Belediye Konutları'nda 8 katlı bir blokta
yaptık mesela. Tüm kat sakinleri anlaşıp aralarında para topladı ve
binalarını hem içeriden hem de dışarıdan güçlendirdi.
Başka yerlerden isteyenler de mühendislik hizmeti alıp yaptıracaklar.
Bunu yapan şirketler var, çünkü bu uygulamanın yönetmeliklerimizde artık
yeri var. Biz bilgiyi saklıyoruz gibi bir durum yok, uygulayıcılar bunu
biliyor.
- Antakya'daki uygulama ne kadar sürdü? Antakya'daki yerel müteahhit, herşeyiyle 4 ayda bitirip çıktı. Bina içi
ve dışı ikişer ayda bitti.
Binalarda beton dökme işlemi varsa 1-4 ay arası sürüyor. Ama beton
uygulaması yoksa ve sadece içeriye lifli polimer yapılacaksa hafta
mertebesinde bitiyor. Bir daireden 1 günde çıkılır.
TEK YOL GÜÇLENDİRME DEĞİL [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Ama iş çok daha
büyük bir iş. Bugün 100 bin adet binayı, sadece yıkılmasın, insanlar
ölmesin derecesinde en alt güvenlik seviyesinde ve en pratik şekilde
güçlendirsen bile toplam maliyet 20 milyar euroyu bulur. Diyelim bu
parayı da bulduk, binaları güçlendirmeye başlayın, geleneksel
yöntemlerle mümkün değil. Çünkü sizin 100 bin bina daha yapıp insanları
geçici bir süre ile oraya transfer etmeniz lazım. Ayrıca binlerce
yetişmiş eleman gerekiyor bu iş için. Bu da çok ciddi bir plan istiyor.
Bir de 100 bin yapının hepsinin güçlendirilmesi de gerekmez aslında.
Güçlendirilecek yapı var, güçlendirilmeyecek yapı var. Güçlendirilecek
olan yapının ekonomik bir değeri olmalı. Örneğin faydalı ömrünü
tamamlamak üzere olan bir yapı için güçlendirme masrafına girmektense o
yapının yıkılıp yerine yeni bi yapının yapılması daha ekonomik,
dolayısıyla mantıklı bir çözüm olabilir. Bugün İstanbul'da öyle bölgeler
var ki, o bölgelerde kentsel dönüşüm projelerinin uygulamaya konulması
en mantıklı çözüm olacak. Bu bölgelerde İstanbul'un toprağı üst yapısını
10 kere satın alabilecek güçte. Dolayısıyla yalnız güçlendirme değil,
olası bütün yöntemleri devreye sokmak lazım ve depreme tüm
silahlarımızla topyekün hazırlanmak durumundayız. Güçlendirme, bu
yöntemlerden yalnızca bir tanesi. 100 bin yapı müdahale istiyor ama
belki bunun 50 binini yıkıp yerine uydu kentler kurmak daha anlamlı,
daha ekonomik ve daha mantıklı bir yaklaşım olur.
- Bu işin maliyeti nedir? Normalde güçlendirme bina maliyetinin yüzde 40'ını geçtiğinde o bina
hakkında yıkım kararı alınır. Bir binayı lifli polimerlerle güçlendirmek
ile betonarme duvarlarla güçlendirmek arasında pek büyük biir fark yok.
Belki biri diğerinden %5-%10 oranında daha fazla maliyet
gerektirebilir. Ancak burada vurgulanması gereken nokta şu; bu
uygulamayı binayı boşaltmadan yapabiliyorsunuz. Dolayısı ile işin sosyal
yönü ön plana çıkıyor ki bunu para ile ifade edebilmek pek mümkün
değil.
Antakya'daki uygulamanın kat maliklerine maliyeti 5-6 bin lira
civarındaydı. Yalnız bu nun bir pilot uygulama olduğunu unutmamak
gerekir.
- Siyaset cephesinden ilgi var mı? Siz belediye başkanı olsanız, kısa vadeli yatırımlarla başarılı
görünmek istemez misiniz? Bu aynı zamanda bir sonraki dönem seçilme
şansınızı da artıracak bir yaklaşımdır. Depremin 30 sene içinde olma
ihtimali var ama 30 sene sonrası için siyasi yatırım yapmak pek olası
değil. Dolayısıyla deprem riskinin azaltılması çalışmaları ister istemez
ikici planda kalıyor. Bu çalışmaların yukarıda ifade edilen türde kısa
vadede sonuç verecek çalışmalar olmadığı ortada. Ama ne kadar geç önlem
alırsanız problem o kadar büyüyor.
Biz Türkiye için bu projeyi sunuma hazır şekle getirdik, uyguladık, tüm
platformlarda yayınladık ve hatta Euronews'in ilgisini bile çektik.
Bizim yaptığımız iş artık uygulama aşamasına gelmiştir. Yetkililerin bu
projenin farkında olmasını istiyoruz.
Kaynak:Hürriyet