hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Dünya'nın Yaşı

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Dünya'nın Yaşı 2duy3hj

Dünya'nın Yaşı Empty
MesajKonu: Dünya'nın Yaşı   Dünya'nın Yaşı EmptyPerş. Nis. 22, 2010 12:09 pm

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

[b]
Dünya'nın Yaşı
*****




Dünya kaç yaşındadır?
Yaşını ölçmek mümkün müdür? Eğer mümkünse, bu hangi metotlarla
olmaktadır? Bunların sıhhat derecesi nedir? Hata payı ne kadardır?
Dünya'nın yaşı sadece bilime konu olan bir mesele midir, yoksa ideolojik
bir yanı da var mıdır?

Bütün zaman ölçme metotları aynı temel prensibe dayanır: süreklilik arz
eden bazı tabiî süreçlerin hızını hesaplamak. Bugün en gelişmiş
kronometri metotlarından biri, elektrik potansiyel uygulandığında
başlayan kuvars kristali titreşiminin hızıdır. Birçoğumuzun kolunda
taşıdığı kuvars kristalli saatler bunun en bilinen örneğidir. Diğeri ise
radyoaktif elementlerin bozulma hızıdır.


Fakat ölçülecek süreçlerin
elimizin altında olması tek başına yeterli değildir. Geçen zamanı doğru
ölçmek için üç önemli şartın yerine gelmesi gerekir. Bunlardan ilki,
gözlem yapmadığımız zamanlarda bile süreçlerin sabit ve değişmez
kalmasıdır. İkincisi, saatin başlangıçtaki değerinin bilinmesidir; su
saati çalışmaya başladığında içinde ne kadar su vardı veya yanmaya
başlamadan önce mumun boyu ne kadardı? Üçüncüsü, süreç işlemekte iken
bazı dış faktörlerin karışmamasıdır; meselâ, biz dışarıda gezintide iken
bir elektrik kesintisinin elektrikli saatimizi durdurması gibi.[1]


Dünya'nın yaşı doğrudan
doğruya kayaçların yaşıyla ölçülemez. Çünkü bilinen en yaşlı kayaçların
bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan
oluştuğunu biliyoruz. Bugüne kadar saptanabilen en yaşlı kayaçlar
Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar yaşındadır. Demek oluyor
ki Dünya'nın yaşı bundan daha fazladır.[2]


Zirkonyum kristalleri
üzerinde yapılan radyo metrik tarihlendirme dünyanın en azından 4,404
milyar yaşında olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunun dışında bazı
tarihçilerin bu sayının tam olarak uzlaştıklarını öngörürsek bu sayının
yaklaşık olduğu bilinmelidir.Ve diğer çalışmalara göre dünya 4,405
milyar yaşındaymış.[3]


Bugün Dünya'nın yaşını
hesaplamak en iyi yöntem elde edilen radyoaktif elementlerin
yarılanmaları sonucu başka elementlere dönüşümleridir. Örneğin
radyoaktif uranyum elementinin uranyum-238 ve uranyum-235 gibi iki ayrı
tipte atomu (izotop) vardır. Bu atomların ikisi de çok yavaş bir süreçle
kurşun atomlarına dönüşür. Öbür uranyum izotopundan biraz daha ağır
olan uranyum-238'in dönüşümüyle daha hafif bir kurşun izotopu olan
kurşun-206, uranyum-234'in dönüşümüyle de biraz daha ağır bir izotop
olan kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna dönüşme hızı
uranyum-238'in dönüşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenler,
incelenen bir kayaçtaki kurşun-206 ve kurşun-207 atomlarının oranı
kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu düşünülen bir
kurşun minerali ile bugün okyanuslarda oluşan kurşunun izotop yapısı
arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar
yıllık bir zaman dilimi olmasıyla açıklanabilir. Bu süre de Dünya'nın
yaşı olarak kabul edilebilir. En eski kayaçların yaşını hesaplamak için
radyoaktif rubidyum elementinin stronsiyuma dönüşme süreci de temel
zaman ölçeği olarak alınabilir. Bunun sonucunda dünyamızın tahminen 5.5
milyar yıllık olduğu varsayılmaktadır.[2]


Bütün bu şartlar bugün
zaman hesaplamalarında uygulanıyor. Fakat iş jeokronometriye gelince;
seçilen süreç tarih öncesi zamanlarda başladığından ve biz söz konusu
zamanları doğrudan gözleyecek, doğruluğunu teyit edecek bir metoda sahip
olmadığımızdan, yukarıdaki üç şartın bugün olduğu gibi geçmişte de
biraraya geldiğinden mümkün olduğunca emin olmamız gerekiyor; problem de
burada başlıyor.


Meselâ, Dünya'nın kaç
yaşında olduğunu anlamanın bir yolu olarak, okyanusların artan
tuzluluğunu ele alalım (bu, 1898'de İrlandalı jeolog John Joly
tarafından geliştirilen bir metottur). Okyanusların başlangıçta tatlı
sudan oluştuğu, mevcut tuz birikiminin kara parçalarının yağmur
etkisiyle erozyona uğraması ve suda çözülen tuzun nehirlerle denizlere
taşınmasından ileri geldiği varsayıldığından, bu ümit vâdeden bir metot
gibi gözüküyor. Daha da cesaret veren husus, bugün karaların yağmur
etkisiyle aşınma hızının her yıl sâbit kalıyor olmasıdır yılda yaklaşık
540 milyon ton tuz. Buradan, denizlerde bugünkü ortalama tuz
konsantrasyonunu (litrede 32 gram), bundan da, bütün okyanuslardaki
toplam tuz miktarını hesaplayalım (yaklaşık 50 katrilyon ton), ve
Dünya'nın yaşını yıl cinsinden bulmak için, bu toplamı, okyanusa her yıl
giren tuz miktarına bölelim.

Joly bu metodu kullanarak 100 milyon yıl gibi bir yaş buldu. Başta sözü
edilen üç şart uygulandığında, bu metodun kusurları hemen görülür.
Öncelikle, jeolojik geçmişte her yıl okyanuslara erimiş tuz girişinin
daima sabit kaldığından emin olamayız. İklim şartlarının ve dünyanın
yıllık yağış bütçesinin geçmişte çok farklı olabileceğini düşünmek için
de mâkul sebepler var buzul çağları, büyük kuraklıklar, aşırı yağışlar
gibi'', ve bunların hesaplanamayacak etkileri olmuş olabilir. İkinci
olarak, başlangıçta denizlerde sıfır tuz olduğu da kesin değil; bir
miktar tuz mevcut olmuş olabilir (Atlantik'teki son araştırmalar tuzun
okyanus havzalarına yerkabuğunun altındaki magmadan da girmiş
olabileceğini akla getiriyor). Ve üçüncü olarak, sabit gözüken bir
prosese aslında dış faktörlerin tesir etmiş olduğu ortaya çıkıyor. Büyük
miktarlarda tuz atmosferde tekrar ber tekrar sirkülasyona girmektedir,
ve yeni elde edilen deliller, denizlerdeki tuzun bugün sabit hâle gelmiş
olabileceği intibaını vermektedir. Nehirlerle taşınan tuz denizde
birikir birikmez, aynı hızla havaya geçmekte ve sonra tekrar karalara
çökelmektedir. Büyük miktarda tuz biyolojik proseslerle buharlaşmakta,
daha fazla bir miktar ise 'saatimizi' bozan kimyasal proseslerle derin
deniz tortullarının yapısına girmektedir.[1]

[b]Uranyumâ - Kurşun
metodu
*****


Dünya'nın yaşını ölçen
bütün bu metotlar belli bir dereceye kadar aynı kusurlarla malûldür. 4,5
milyar yıllık muazzam yaşa ulaşmak için kullanılan 'radyo metrik yaş
tayini' tekniği, çok uzun yarı ömre sahip olan ve çok uzun süre
radyoaktif kalan elementlerin radyoaktif bozulmasıyla ilgili metotları
içine alır. Bu elementler helyum ve kurşuna bozulan uranyum ve toryum;
stronsiyuma bozulan rubidyum; argona bozulan potasyumdur. Fakat ileride
de göreceğimiz gibi bilhassa evrimciler tarafından uranyum kurşun metodu
zaman içinde ön plana çıkarılmıştır.


Temel prensip şudur:
radyoaktif uranyum 238, uranyum 235 ve toryum 232 atomları çok uzun
zaman periyotlarında kendiliklerinden ve yavaş yavaş çeşitli kurşun
atomlarına (uranyum 238 ayrıca helyum gazına) dönüşür. Her birinin
bozulma hızları dikkat çekici şekilde sabittir. Kararsız uranyum ve
toryum atomları periyodik olarak alfa taneciği neşreder. Fakat hangi
atomun ne zaman bozulacağı önceden bilinemez. Bir uranyum yığışımında
milyarlarca atom bulunur ve böyle çok sayıda olayla istatistikî olarak
tahmin edilebilen sonuç ortaya çıkar.


Teorinin önemli kısmı,
radyoaktif uranyum 238'in nihayette dönüştüğü radyoaktif olmayan kurşun
çeşidinin (radyojenik kurşun 206), kayalarda mevcut olan, fakat
radyoaktif ve radyojenik olmayan olağan kurşundan (kurşun 204) kimyasal
olarak farklı olduğudur. Bir kayanın yaşını hesaplamak için bundan örnek
alınır ve radyoaktif uranyum miktarı ile radyojenik kurşun miktarı
ölçülür. Bozulma hızı bilindiğinden, uranyumun ne kadar zamandan beri
bozulmakta olduğunu, yani kayanın yaşını hesaplamak mümkündür.


Kullanılan başlıca
izotoplardan uranyum 238'in yarı ömrü 4,5 milyar yıl olarak
hesaplanmıştır. Bu demektir ki, belli miktar uranyum 238'in yarısı 4,5
milyar yıl sonra kurşun 206'ya dönüşür. Meselâ, ölçümler bir kayanın
yarısının uranyum 238'den, diğer yarısının ise onun son ürünü olan
kurşun 206'dan oluştuğunu gösterirse, bu sonuç kayanın 4,5 milyar yıl
yaşlı olduğu anlamına gelir (bu, her ne kadar doğrudan ölçümle değil,
öteleme ile elde edilmiş olsa da, Yerkabuğu için bulunan ortalama
rakamdır). Fakat radyo karbon tekniğinde olduğu gibi, son araştırmalar
bu metodun güvenilirliği hakkında da önemli şüpheler doğurmuştur.


Eğer radyojenik kurşunlar
uranyum 238'den gelen kurşun 206, uranyum 235'den gelen kurşun 207 ve
toryum 232'den gelen kurşun 208 gerçekten sadece radyoaktif bozulmanın
son ürünü olarak oluşuyorlarsa, bu durumda, Yerkabuğu kayalarının ilk
oluştuklarında henüz hiçbir radyojenik kurşun ihtiva etmediği
varsayılabilir ve bu, hesaplamalar için güvenilir bir başlangıç noktası
olabilir. Aynı şekilde, radyojenik kurşunun kayalara başka yollarla
giremeyeceği, dolayısıyla bozulma prosesinin sonuçlarını bozamayacağı da
söylenebilir. Fakat yakından bakıldığında, durumun böyle olmadığı
anlaşılır. 'Olağan' kurşunun 'radyojenik' kurşundan deneyle ayırt
edilemeyen bir şekle dönüştüğü ayrı bir sürecin varlığı da
belirlenmiştir (Cook, 1966). Bu dönüşüm serbest nötronların olağan
kurşun tarafından tutulmasıyla olmaktadır. Bu nötronlar olağan kurşunu
radyojenik kurşuna dönüştürecek enerjiye sahip atom tanecikleridir.
Peki, serbest nötronların kaynağı ne olabilir?

[b]Kurşun 208
nereden geliyor?
*****


Bu kaynak, tabiî fisyon
(uranyum atomu çekirdeğinin ikiye bölünmesi) hâdisesinin meydana geldiği
radyoaktif bir maden yatağında bulunur (Gabon'daki uranyum yatağında
böyle bir tabiî fisyon meydana gelmiştir). Uranyum yatağında, bazı
uranyum 238 atomları kurşun 206'ya doğru dönüşürken, bazı uranyum 238
atomları da tabiî fisyonla ikiye bölünürken nötron açığa çıkarırlar.
Bütün bu nötronlar çevrede bulunan olağan kurşunu (kurşun 204) ve
radyojenik kurşunu (kurşun 206) kademe kademe kurşun 208 izotopuna eş
zamanlı olarak dönüştürür. Bu izotop, toryum 232'nin alfa bozunmasının
radyojenik bir ürünü olan kurşun 208'den deney ve ölçümle ayırt
edilemez. Böylece iki yoldan kurşun 208 izotopu meydana gelir. Fakat
Darwinciler tespit edilen kurşun 208'in hepsinin toryum 232'nin
radyojenik ürünü olan kurşun 208 olduğunu, yani çok fazla miktarda
'radyojenik' kurşun bulunduğunu, dolayısıyla bu prosesin uzun zamandan
beri süregeldiğini iddia etmekte, ve bu da ölçümleri mânidar şekilde
'yaşlı' bir Dünya lehine eğip bükmektedir.


Nötron yakalama prosesinde,
kurşunun izotopik değerleri sistematik olarak değişir: kurşun 206 bir
nötron yakalayarak kurşun 207'ye, bu da bir nötron tutarak kurşun 208'e
dönüşür. İlginç olan husus, kurşun 208'in herhangi bir yatakta mevcut
kurşunun genellikle yarısından fazlasını oluşturmasıdır. Bu, normal
olarak, kurşun 208'in ata elementi olan toryumun söz konusu yatakta çok
olağan olduğu, yani kurşun 208'in sadece toryum 232'nin radyoaktif
bozulma ürünü olduğu anlamında değerlendirilir. Fakat dünyanın en büyük
iki uranyum yatağındaki Zaire ve Kanada'da kurşun muhtevasını
inceleyen Melvin Cook, bunların toryum 232 ihtiva etmemesine rağmen
önemli miktarda kurşun 208 içerdiğini, bu durumda kurşun 208'in ancak
kurşun 207'nin nötron yakalamasıyla ortaya çıktığını, bütün radyojenik
kurşunun aynı temele dayanarak açıklanabileceğini ve maden yatağının
esas olarak modern orijinli olabileceğini söylemektedir.


Cook yaratılışa inanan bir
bilim adamı olduğundan, onu ve araştırmalarını gözden düşürmek için
bazıları girişimlerde bulundu. Bunlardan biri U.S. Geological Survey'den
jeolog Brent Dalrymple idi. Ancak, serbest nötron seviyesinin
yataklardaki kurşun izotopları oranında önemli bir değişime yol
açamayacak kadar düşük olduğunu ileri süren Dalrymple ve diğerleri
dünyanın en büyük iki uranyum yatağında toryum 232 bulunmadığı halde
önemli miktarda kurşun 208'in nasıl bulunduğuna tatminkâr bir izah
getiremediler. Böylece, uranyumun bozulması hem güvenilir bir
jeokronometri metodunun en önemli kriterini değersiz kılmakta, hem de
'seçilen prosesin düzgün işleyişine dışarıdan hiçbir faktörün
karışmaması' kriterini gözden düşürmektedir. Tabiatta metalik şekilde
değil de oksid olarak oluşan ve bu haliyle suda yüksek erime kabiliyeti
gösteren uranyum yeraltı sularının etkisiyle orijinal yatağından büyük
miktarlarda uzaklaşır. Bunun yaş tayinine ne ölçüde tesir ettiği, maden
yatağının bazı kısımları fakirleşirken bazı kısımları zenginleştiği için
önceden bilinememektedir.

[b]Helyum problemi*****


Uranyum 238'in bozulma
prosesinin son ürünü kurşunun yanı sıra, atom ağırlığı 4 olan radyojenik
helyum gazıdır. Dünya atmosferindeki toplam helyum miktarının Dünya
tarihinin büyük bölümünde cereyan eden bozulma prosesiyle oluşmuş
radyoaktif kökenli helyum olduğu sanılmaktadır. Eğer uranyum kurşun yaş
tayin tekniği güvenilir ise, Dünyanın yaşı konusunda, atmosferdeki
radyojenik helyum miktarı Yerkabuğu'ndaki radyojenik kurşun miktarı
ölçümlerinin verdiği yaşla uyumlu bir rakam vermelidir. Fakat yaşlar
telif edilemeyecek kadar farklıdır. Eğer Dünya 4,5 milyar yıl
yaşındaysa, atmosferde kabaca 10 trilyon ton radyojenik helyum 4
bulunmalıdır. Fakat, bugün sadece 3,5 milyar ton mevcuttur (olması
gerekenden binlerce defa daha az). Cook, Dünya üzerindeki bu eksik
radyojenik helyuma dair Nature'da yayınlanan makalesinde şunları
belirtmişti: '...Başlangıçtan bu yana 100 trilyon tondan fazla helyum
kabuktan atmosfere geçmiş olmalıdır. Atmosfer sadece 3.5 milyar ton
helyum 4 ihtiva ettiğinden, yaygın varsayım 100 trilyon ton civarında
helyum 4'ün ekzosferden dışarı çıktığı, ve hâlen atmosferden kaçış
oranının kabuktan atmosfere serbestlenme oranını dengelediği
şeklindedir.'


Bazı jeologlar bu
farklılığı, kalan % 99.96'lık kısmın Dünya'nın çekim alanından uzaya
kaçtığını varsayarak açıklamaya çalışmışlardır, fakat bu proses
gözlenmemiştir. Dalrymple ise, helyum 4 eksikliğini açıklayabilecek bir
mekanizma öne sürdü ve Cook'un iddiasına 1984'de şu karşılığı verdi:
'Banks ve Holzer göstermişlerdir ki, kutup rüzgarları bir saniyede bir
santimetrekareden 2 ilâ 4 milyon iyon miktarınca helyum 4'ün kaçmasına
yol açabilir. Bu, bir saniyede bir santimetrekareden tahminen 1 ilâ 4
milyon atom miktarlık ürün akışına neredeyse eşdeğer bir rakamdır.'


Banks ve Holzer'in
bulgularını Dalrymple'in bunları uydurmaya çalıştığı amaçlar açısından
geçersiz kılan iki husus var. Birincisi, Dünya gerçekten 4,5 milyar yıl
yaşındaysa, eksik helyumu açıklamak için, atmosferin bir saniyede bir
santimetrekareden yaklaşık 1016 atom oranında, yani Dalrymple'in verdiği
rakamdan on kat daha hızlı bir şekilde helyum kaybetmesi gerekmektedir
(1020 gramdan daha fazla miktarda kayıp helyum aradığımızı
hatırlayalım). İkinci husus, Dalrymple'in kullandığı rakamların yaklaşık
otuz yıl öncesine ait olmasıdır; o dönemde uzay bilimcilerin büyük
kısmı Dünya'nın uzay boşluğunda hareket ettiğine (atmosferi boş uzaydan
başka bir şeyin çevrelemediğine), hafif hidrojen ve helyum atomlarının
boşluğa kaçtığına inanıyordu. Yeni çalışmalar ise, helyum kaybetmek bir
yana, atmosferin hâlâ hatırı sayılır miktarda helyum kazanabildiğini
gösteriyor. Güneş'in etrafında döndüğü için, Dünya sadece boş uzayda
değil, Güneş'teki nükleer proseslerden ileri gelen, esas olarak hidrojen
ve helyuma dayalı ince bir Güneş atmosferi içinde de hareket
etmektedir. Yukarı atmosferdeki ölçümlere göre, Dünya bu yolla helyum
kazanmaktadır.

Uzay bilimci James Lovelock 1987'de yayınlanan kitabı Gaia:
Yeryüzü'ndeki Hayata Yeni Bir Bakış'ta şunları ifade ediyor:
"Havanın en dış tabakasını teşkil eden ve santimetre küpte sadece birkaç
yüz atom ihtiva edecek kadar seyrek özellik gösteren eksozferin aynı
şekilde ince olan Güneş'in en dış atmosferi içine karışıp kaybolduğu
düşünülebilir. Eksozferden hidrojen atomu kaçışının Güneş'ten hidrojen
akışıyla dengelendiği veya telafi edildiği kanaatindeyiz.' Lovelock
hidrojenden bahsediyor, helyumdan değil. Helyum hidrojenden dört kat
daha ağırdır ve Güneş'teki nükleer füzyon prosesinin esas ürünü
olduğundan Güneş atmosferinde çok bol bulunmaktadır. Eğer hidrojen
kaybolmadı, tam aksine kazanıldıysa, aynı şey helyum için de geçerli
olacaktır. 'Eğer helyum 4'ün atmosferde ölçülen miktarını alır ve
radyoaktif yaş tayin tekniğini buna uygularsak"
diyor Cook, ve şöyle
devame diyor: "Dünya için 175 bin yıl civarında bir yaş buluruz. Bu,
bizim güvenilirlik kriterlerimizi geçersiz kılar; çünkü helyum 4'ün
dışarıdan muhtemel girişi bu prosesi bozmaktadır."



Cook, yalnız değildi.
Önemli dergilerde yayınlanan makalelerde de benzer şüphelere yer
verilmişti. Hawaii Jeofizik Enstitüsü'nden Funkhouser ve Naughton, Mount
Kilauea yanardağına ait volkanik kayaların yaşını potasyum argon
metoduyla hesaplamış ve 3 milyar yıla kadar yaşlar bulmuşlardı 'halbuki
bu kayaların 1801'deki püskürme sırasında oluştuğu biliniyordu.
Avustralya Millî Üniversitesi'nden McDougall Yeni Zelanda'da 1,000
yıldan daha genç olduğu bilinen lavlar için 465,000 yıla varan yaşlar
bulmuştu (Milton, 1997).


Neticede, radyoaktif
bozulmaya atfedilen saat hakemi rolü tehlikeye girmiş bulunuyor; çünkü
ölçülen değer bozulma hızı değil bozulma ürünlerinin miktarıdır ve
bunların menşei konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bu
yüzden, bütün radyoaktif jeokronometri metotları oldukça kusurlu ve
uygulamada da güvenilir değildir. Uranyum kurşun ve uranyum helyum
yaşları arasındaki uyumsuzluktan ortaya çıkan tek güvenilir sonuç, bu
şekildeki bir radyoaktif yaş tayin metodunun güvenilir olmadığıdır.
Potasyumun argona, rubidyumun stronsiyuma bozulmasına dayanan metotlar
da kendi problemlerinin yanı sıra, yukarıdaki kusurlardan bazılarını da
barındırmaktadır. Fakat, bazı bilim adamları tek bir düşünceyi, daha
doğrusu peşin bir hükmü savunmaya çabalıyor: evrim; ve evrim lobisi,
oluşturduğu baskı atmosferiyle Cook ve Milton gibi cesaretli bilim
adamlarının sesini kısmakta, prestijlerini sarsmakta, diğerlerine de
gözdağı vermektedir. Çünkü, Dünya'nın yaşını hesaplamak için
geliştirilen bütün jeokronometri metotlarında bazı belirsizlikler
mevcuttu. Fakat bunlardan sadece biri (uranyum ve benzer elementlerin
radyoaktif bozulmasına dayanan teknik) Dünya için milyarlarca yıllık bir
yaş veriyordu. İşte bir tek bu teknik Darwinciler tarafından coşkuyla
desteklenirken, diğerleri görmezden gelindi. Çünkü Darwinci teoriye göre
evrim, sonuçlarını uzun zaman ölçeğinde veren bir süreç olduğundan ona
uzun bir jeolojik geçmiş gerekiyordu. Bu reklam kampanyası Darwinciler
açısından öyle başarılı oldu ki, bugün diğer alanlarda çalışan bilim
adamları da dahil neredeyse herkes, evrensel bozulma sabitinden dolayı,
radyoaktif yaş tayininin dikkate değer ve tenkit edilemez tek metot
olduğuna inanır olmuştur. Ancak yukarıda da gördüğümüz gibi, geniş kabul
gören bu inanışların aslında hiçbiri delille desteklenmiş değildir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
[TL]Zorlu
Onursal Üye
Onursal Üye
[TL]Zorlu


Giriş Tarihi : 04/04/10
Yer : IIGeVeZeII
Yaş : 32
Mesajlar : 638
Rep Puanı : 16992
Rep Gücü : 29514
Dünya'nın Yaşı 2duy3hj

Dünya'nın Yaşı Empty
MesajKonu: Geri: Dünya'nın Yaşı   Dünya'nın Yaşı EmptyPerş. Nis. 22, 2010 2:12 pm

Bilgi İcin Teşekkürler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
~©Ήєλя†ŁєSs
Onursal Üye
Onursal Üye
~©Ήєλя†ŁєSs


Giriş Tarihi : 07/05/09
Yer : BurSalı yaK GarDeŞ
Yaş : 32
Mesajlar : 492
Rep Puanı : 654
Rep Gücü : 2974
Dünya'nın Yaşı 2duy3hj

Dünya'nın Yaşı Empty
MesajKonu: Geri: Dünya'nın Yaşı   Dünya'nın Yaşı EmptyPerş. Nis. 22, 2010 8:02 pm

eyw
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dünya'nın Yaşı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Cinsellik Yaşı Düşüyor !
» Sigara satışı azaldı ama tiryakilik yaşı 11
» Dünyanın en uzun adamı ve dünyanın en kısa adamı Beyaz Sohow'da komedi
» Ahmet Altan'dan Dtp yası. "Ben Böyle Türklükten Utanıyorum"
» Dünyanın En Zengini Ama..

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: Enteresan Olaylar-
Buraya geçin: