hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Zaman Nedir?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Zaman Nedir? 2duy3hj

Zaman Nedir? Empty
MesajKonu: Zaman Nedir?   Zaman Nedir? EmptyPtsi Nis. 19, 2010 10:02 am

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Zaman
Nedir?



Çetin Bal, Denizli, 2002



Zaman, iki hareket arasındaki
süredir. Hareket ve maddenin nesnel hâli, zamanla belirir. Zamanın
olmadığı yerde, nesnellik de yoktur. Bu nedenle zaman, cismin kesinlikle
belirleyici faktörüdür. Hareketin hızı, zamanın da hızıdır. Görelilik
ve kuantum varsayımlarına göre zaman ile uzay birbirleriyle doğrudan
ilişkili ve bağlantılıdır. Zaten zaman ile uzay birlikte anlamlıdır.
Biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Bunu şöyle özetleyelim:


Elektrik yükünün çevresindeki
elektrik alanı, o elektrik yükünün bir bağlantısıdır. Tıpkı bunun gibi
geometri ile kinematik'ten oluşan eğri yada düz uzay-zaman metrik alanı
da özdeğin (maddenin) bir bağlantısıdır. Elektrik yükü olmadıkça,
elektrik alanı nasıl olmaz ise; maddesiz bir ''metrik alan", eş
anlamıyla " uzay-zaman" da varolamaz. uzayla zaman, düşünsel
tasarımlar değil, maddesel nesnenin içinde bulunan nesnel zaman-uzay
madde somutluğundan oluşmuş bir bütündür. Böylece uzayın boyutları kadar
zaman boyutunun kendiside uzay boyutlarının bir devamı niteliğinde bir
nesnel uzam boyutu olarak varolmaktadır. Madde özünde ışıma
kuantlarından oluşma bir yapıdır. Bu ışıma kuantları kendilerini özde
zamansal bir varoluş olarak, bir frekans olarak bir zaman yapısı olarak
ortaya koyarlar. Zaten "Birleşik Alanlar Teoremi"nin özündeki ana
fikir'de ışık kuantları düzeyinde elektrik alanı - manyetik alanı ve
gravitasyon alanlarını tek bir alan yapısı altında formüllemekten başka
bir şey değildir. Bu ise elektro-gravitasyon alanı denebilecek yeni bir
alan anlayışını öngörecektir. Eğer elektrik- manyetik ve gravitik
alanlar içerisinden zaman kayması -boyut değişimi hadiselerini
açıklayabilirsek bir Birleşik Alan Kuramı anlayışına sahibiz demektir.


Einstein izafiyet teorisini
ortaya attığından bu yana, fizikçiler dünya üzerinde dört boyut
bulunduğunu kabul ediyorlar. (Hatta yerçekiminin kendisi bile üç boyutlu
uzayın bir dördüncü boyuta doğru eğim yaparak bükülmesidir.) O zamana
kadar bilinen ve kabul gören üç boyut olan uzunluk, yükseklik ve
genişliğe ek olan diğer fiziksel boyut ise zaman olarak biliniyor.
Matematiksel olarak da kabul gören 4. boyut, diğer üç boyuta eşit değer
taşıyor. Ancak insanlar dünya üzerinde üç boyutta, her yönde hareket
edebiliyorlar yani, yukarı ve aşağı, sola ve sağa, ileri ve geri. Ancak
zamanda sadece ileri doğru hareket edebiliyorlar, zamanda geriye doğru
hareket hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Fakat fizik kanunlarında, zamanın
geriye doğru hareket edemeyeceğini söyleyen bir kural mevcut değil.
Zaten Einstein'in bu konuda ispatladığı hareket denklemi de zaman geriye
döndürüldüğünde gayet iyi çalışıyor. Ancak henüz hiç kimse zamanda
geriye seyahat
etmeyi başaramadı.



İzafiyet Teorisi Nedir?

Tam
Türkçesi, "Görecelik Teorisi" olan izafiyet teorisi, üç bölüme
ayrılır. Bir bölümü, çeşitli hızlardaki araçlar veya maddelerde geçen
zamanın, uzay-zaman içinde değişik konumlarda bulunan gözlemcilere göre "göreceli"
olduğunu varsayan bir teoridir. Ünlü fizikçi Einstein, sonlu ve eğrisel
olduğunu düşündüğü evrenin dört boyutlu olduğunu, dördüncü boyutun
zaman olduğunu ileri sürmüştü. Mesela ışık hızına yakın bir süratle
giden bir uzay gemisini, dünyada ikizi bulunan birinin kullandığını
varsayalım. 10 yıllık bir seyahate çıkıp dünyaya geri döndüğünde, uzay
gemisini kullanan ikiz, dünyada kendisini bekleyen ikizinden daha genç
olarak dünyaya ayak basacaktır. Uzay gemisini kullanan ikiz ışık hızına
yakın bir süratle hareket ettiği için, onun saatiyle on yıl, dünyadaki
kardeşinin saatiyle 15-20 yıl
olabilecektir.




Zaman, Değişmeyen
Değişimler Bütünüdür!



Diğer bir
tanıma göre: ... Pekala, bakın siz insanlar zamanı doğrusal (lineer)
biçimde algılıyorsunuz. Zaman aslında doğrusal değildir. Bilmelisiniz ki
zaman, uzay gibi eğrilebilir-katlanabilir-genişleyebilir,
daraltılabilir bir yapıdır. Zaman çok esnek ve çok boyutlu olan
plastiksi bir akımdır (eğer onu doğrusal bir akış gibi görürsek) ve
zaman, üst üste bindirilip katlanabilir bir yapıdır. Bir zaman noktası
bir frekans yapısında olup başka zaman frekanslarıyla senkronize biçimde
örtüştürülüp çakıştırılabilir. Bir bakıma zaman, toplumumuzun onu
ölçtüğü gibi doğrusal biçimden çok daha farklı ve karmaşık olan bir
şeydir.


"Zaman Makinesi"
romanında bile H. G. Wells, zamanın dördüncü boyut olduğunu ve nasıl
balonlarla iki boyutlu yer düzleminden kurtulup bir üçüncüsünde
gezebiliyorsak, zaman makinesiyle de dördüncü boyut olan zamanda
dolaşılabileceğini söyleyerek zamanın ve yolculuğun esaslarını anlatır.


Zaman kimilerine göre kendi
üstüne doğru bir sarmal çizerek geleceğe ve geçmişe uzanan sonsuz bir
sarmal yapıdadır. (Zaman akımı salyangozun eğri sarmal çizgileri gibi
kendi üstüne bükülüp kapanarak sonsuza uzanan çizgiler midir?). Zamanı
daha iyi tanımlayabilmek için bir kutu içindeki bir filim rulosunu
düşünün. O ruloda birbirinden ayrı kareler (zaman çerçeveleri) içinde
görüntüler vardır. Tüm zamanları içine alan "sonsuz şimdi" ye bir
rulo halinde baktığımızda, böyle ayrı ayrı zaman dilimi çerçevelerinin
olduğunu görmek kolaydır. Bununla birlikte eğer onlardaki sürekliliği
anlamak isterseniz, dördüncü boyutta duran bu üç boyutlu filim rulosunu
bir projektörden geçirmek zorundasınız. Böylece dördüncü boyut üstünde
hareket eden bilincinizin bir tür projektör olduğunu söyleyebiliriz ve o
filim kareleri ister geçmişinize ait olsun, ister bu yaşamınıza ait
olsun ister gelecekteki görüntülere ait yaşamlar olsun, o filim
rulosundaki karelerden birine her ne zaman bakarsanız, o çerçeve
içindeki donmuş resmi görebilirsiniz. Ancak, sürekliliği görmek
isterseniz, filim rulosundaki her bir karenin birbiri ardına başından
sonuna dek dördüncü boyut doğrultusunda ilerleyen bilincimizin üstüne
yansıtılarak göz önünden geçirilmesi lazım. Fakat zaten tüm zaman kare
(dilim) 'lerinin hepsi, o filim rulosunda mevcuttur.


[.. . Bir çok kez ben şimdiden
söz ederken, bu "şimdi" sizin için çok daha ileri bir tarihte
yaşanacaktır. Ben bir dördüncü boyut varlığı olarak üçboyutlu olayları
hepsi aynı anda oluyormuş gibi görürüm. Yaşanan olaylar dizisi sizin
için bir yol boyunca doğrusal bir yer işgal etmiştir. Sizin bu kavramı
hemen kavramanızı bekleyemem, ama size bu konuda basit bir benzetme
sunabilirim: Eğer elinize bir sinema filminin rulosunu alırsanız, o
bakıldığında doğrusal zamanın bir kronolojisini temsil edecektir. Ancak o
sizin elinizdeyken, potansiyel zamanın tümü aynı anda sizin
elinizdedir; onun tümü şimdi' dedir. Filmin yirmi beşinci dakikasında ne
olabileceği hakkında konuştuğunuzda, onu görmek için yirmi beş dakika
beklemeniz gerekmez. Bir başkasının geçmişinin olduğu gibi, geleceğinin o
bölümü de şimdi sizin elinizdedir. Bu bakış açısında "zaman" kapalı
dairesel bir realite olarak karşımıza çıkar. ]


Zaten kendi evrenimizin
boyutları içerisinde zaman fenomenini de içerisine alacak bir Birleşik
Alan Kuramı sonucunda üst boyutlara geçebilmek ve başka zaman yada uzay
noktalarına geçit verebilecek fizik dinamiklerinde de değişmeler
yaratabilecek bilgiye sahip olmuş oluruz. Zaman yolculuğunun mümkün
olması için klasik anlamda lineer olarak düşündüğümüz sürekli /
kesintisiz bir zaman çizgisi anlayışı yerine, zaman çizgisini oluşturan
her bir noktasal AN' ın birbiri ardına sıralanmasından oluşmuş kesikli
bir zaman çizgisi anlayışını kabul etmeliyiz. Yani zaman akışı sürekli
bir akış değil kesikli /titreşimli bir akıştır. Her bir AN bir dalga
vuruşunu ifade eder. Aslında zaman' ın fizik yapısıyla ışık enerjisinin
fizik yapısı arasında doğrudan benzer bir ilişki vardır. Bu gibi zaman
akımının kendiside hem dört boyutlu bir bakış açısında kendi içinde
kesiksiz bir bütünlüktür. Hem de üçboyutlu bir bakış açısı içerisinde
parçacıkla / kesikli bir akıştır. Bu durum ışığın bir parçacık akımımı
yoksa sürekli bir dalga akımımı olduğu sorusuyla benzer bir tartışma
sorusudur. Hatta aynı meselenin bir diğer şeklidir desek de yanlış
olmaz. çünkü zaman akımı ışık enerjisiyle fiziksel ve matematiksel bir
bağa sahiptir. Hareket, zaman ve mekan içinde tanımlanır. Zaman ise
mekanı (uzayda bir noktayı) temsil eden enerji dalgasının dördüncü boyut
çizgisi boyunca yer alan önceki ve sonraki salınım değerlerinin bir
toplamıdır. Geçmiş - gelecek ve şimdi olmak üzere üç zaman dalgası
vardır.


Bu üç zaman dalgası bir
dördüncü boyut uzayında yan yana gelirler. Üç boyutlu uzayda ise farklı
zaman boyutları iç-içe geçmiş yada üs-üste binmiş frekanslar manzumesi
olarak algılanır. Zamanın bir çok tanımı vardır. Peki ZAMAN'ın bir alt
sınırı, yani elementer bir zaman var mı dır? Enerjiyi
kuantlaştırabildiğimize göre evrendeki sinyallerin maksimum bir hızı
olduğuna göre bu gayet mantıklı bir sorudur. En kısa zaman var mıdır?
sorusu, sinyallerin yayılma hızının sınırlı oluşu yüzünden, en kısa
mesafenin var olup olmadığı sorusuyla aynı şeydir.


En kısa zamana en yüksek
frekans tekabül ettiğinden, en kısa zaman sorusu, aynı zamanda enerji
kuantumu için bir tavan değeri olası gerekir ve bu en yüksek frekans
değeri ışık hızında titreşen bir foton noktasını temsil eder ve foton
lineer hız olarak (ışık hızı) zamanın akış hızıyla eşteş bir hıza
sahiptir eğer bir foton hız frekansı olarak yaklaşık 12,3 x 10 22 Hz. /
sn.'lik bir titreşim hızına erişir ve bu frekansın ötesine geçerse
bizim boyutumuzu terk eder. Yani bir üst boyuta bir üst hız frekansı
denen başka bir zaman akış hızı içerisine girer. Işığa ait dalga boyunun
kısalmasıyla ışığın frekansıyla doğru orantılı olan enerji değeri de
büyür. Kısaca dalga uzunluğunun giderek kısalması ile enerji değeri de
giderek yükselir. Ve ışığın en yüksek titreşim hızı olan ışık hızına
karşılık gelen yüksek frekans düzeyinde ışık vibrasyonları en yüksek
hızda titreşirler ve en yüksek enerji değerine ulaşırlar. Ve bu enerji
düzeyi bizim boyutumuzun kuantum enerji düzeyini simgeler. Bu enerji
duvarının bir frekans sıçraması ile aşılması ile bir başka kuantum
enerji düzeyini ifade eden bir üst boyutun kuantum enerji havuzuna yani
üst evrene geçmiş oluruz. Nasıl 'ki enerjinin kendi içerisinde
frekanslar şeklinde kuantum enerji fazları şeklinde geçişler varsa
boyutsal düzlemler arasında da enerji yasalarına dayalı bir geçişten
bahsedebiliriz ve bu yeni boyutta en kısa zamanın genişliği bizim
boyutumuzun iki katıdır. Bir foton yada ışık dalgası ışığın hız duvarını
üç boyutlu uzayda lineer bir yayılma hızıyla geçemez. Ama bir dördüncü
boyut doğrultusunda açılım gösteren ışığın iç titreşim hızı sayesinde
yerinde titreşimler şeklinde bir hızlanmayla ışık titreşimleri kendi
yayılma hızını (ışık hızını) aşarak bir üst uzaya sıçrayabilir. Böylece
üçboyutlu küresel bir enerji havuzu oluştururcasına yayılan ışık dalgası
bir dördüncü boyuta doğru saparak ortadan kaybolur ve bir foton bu hızı
aşarsa kendini geçmiş ve geleceğe doğru
yayarak zamanda sıçramalar yapar.




KUANTUM ALAN KURAMI


Bir kaç
cümle ile kuantum alan kuramı şöyle anlatılabilir: Kütle ve enerji
Einstein'in E= m.c2 formülüne göre birbirine çevrilebilir. Boş uzay
gerçekte o kadar da boş değildir ( casimir etkisi). Saniyenin 10 milyar
kere trilyonda biri (10 22) süresince ortaya çıkıp kaybolan
parçacıklarla doludur. İki temel parçacık aralarında kuantum alanını
ileten parçacık yani "kuantum alanının kuantumu" (Aslında bir
parçacığın alansal yapısını yine bir parçacık cinsinden elementer
parçacık kümeleri etkisi ve dağılımıyla açıklamak bir paradokstur)
alışverişi yaparak etkileşirler. Bu yorumla boş uzayda bile parçacık
karşıt parçacık çiftlerinin sürgit kendiliklerinden oluşup - yok
olmaları (vakum çalkalanmaları) açıklanabilmektedir. Kuantum alan
kuramında parçacıkların (proton, nötron, elektron, pozitronlar,
mezonlar...) kuantum vakumunda nasıl ortaya çıkıp kayboldukları henüz
tam olarak anlaşılmış değildir. Ama Einstein'in genel görecelik ve
Maxwell'in elektromanyetik kuramları çerçevesinde salt uzay-zaman
levhasındaki mikroskobik noktalarda meydana gelen bükülmelerin atom altı
ölçeklerde yeni parçacıkların oluşmasını sağlayabileceğini biliyoruz.
Bu bağlamda kuantum kuramının genel görecelik kuramının ayakları üstünde
durduğunu söylemek yanlış olmaz. Peki ama salt uzay-zaman levhası
nedir. Işığın içerisinden yayıldığı ortam tam olarak nedir. Işık
gerçekten bir şey içinde mi yayılır. Yada zaman ve uzayın çizgileri
ışığın elektromanyetik alansal çizgilerinin bir ifadesi midir? kuantum
alan kuramı; ışık fotonlarının yada dalgalarının yada elektron, proton,
nötron.. gibi atom parçacıklarının ortaya çıkış ve kayboluş süreci
hakkında tam bir fikir sahibi olmasa da bu iki süreç arasında her tür
parçacığın saçınıp dağılması esnasındaki devinim süreci boyunca bu
parçacıklara ait davranışların bir dizi olasılık hesapları (kuantum
dalga fonksiyonu) cinsinden ifade edilmesine yarayan matematiksel bir
teknik dildir.


Eğer Zaman ve Işık üzerine tam
bir bilgiye sahip olsaydık uzay/zaman da solucan deliklerini, boyut
değiştirmeyi, karşıt yerçekimi dalgalarını, zaman kayması fenomenini,
zaman yolculuğunu tam olarak anlayabilirdik. Ve uzay gemilerimizi ışık
hızı ve üstü hızlarda zaman akımları boyunca yürütebilirdik.
Uzay/zaman'ın düz çizgilerini istediğimiz gibi eğip -bükebilirdik.
Boşluk dediğimiz alana hayali mikroskoplarımızı yöneltip baktığımızda
orda bir ışık frekansı havuzunu görecektik. Mikroskobun görüş gücünü
arttırdığımızda karşımıza salt uzay/zaman çizgilerine bürünmüş
elektromanyetik bir köpük çıkacaktı ve bu boşlukta bir var olan bir yok
olan parçacık bulutuyla karşılaşacaktık. Bu durumda kendimize sorarız
"bir şeye ne zaman tam olarak parçacık denir ve ne zaman bu parçacıklar
boş uzayın bir öğesi olarak ele alınabilir?"
İşte fiziğin tüm
gizemi, bu atom altı ölçekteki dünyada gizlidir. Tam bu noktada 'alan'
parçacığa, parçacık 'ta alan 'a dönüşür. Ve uzay-zaman çizgileri
birbirine karışır. Kuantum köpüğünde, kuantum fiziğinin denklemleriyle
genel görecelik denklemleri birbiri içerisinde eriyerek tek bir "etki
kuantumunun" gizli ve derin yapısını anlatan yeni bir denkleme dönüşür.
Bu yeni denklemler parçacıkları; üçboyutlu uzay-zaman kafes çizgilerinin
bir dördüncü boyut doğrultusunda kendi üstüne çöküp girdaplaşarak
oluşan üçboyutlu küresel ışık vorteksleri olarak tanımlar. Bu durum
enerjinin maddesel bir parçacığa dönüşmesidir. Buna göre bir parçacığın
yok olması o parçacığı oluşturan 'kendi üstüne düğümlenen uzay-zaman
çizgilerinin' açılıp serbest kalması anlamına gelir. Bu bir başka
anlamda maddenin enerjiye çevrilmesidir. İyi ama bu durum kendi uzay
yada zaman boyutumuzun dışına çıkmak anlamına gelmez! Peki bir parçacık
orijinal haliyle zaman-uzayın kapalı çizgileri boyunca nasıl yer
değiştirebilir. Parçacıkla birlikte parçacığı yansıtan uzay-zaman
çerçevesini kesip başka bir uzay-zaman çerçevesi ile kaynaştırıp
birleştirmek nasıl mümkün olabilir. Belli büyüklükteki bir parçacık için
kuantum vakumu dalgalanmaları hissedilmeyecek kadar zayıftır. Böyle bir
parçacık kendi çevresindeki uzay-zaman kafesini bozup yönlendirerek
kendisini yerçekimsel bir dalga üstünde uzay-zamanın kafes çizgileri
boyunca sörf yaparcasına kaydırıp sevk edebilir.


Işığın davranışını anlamak
için hiper uzaya ve yüksek boyutlara açılmaktan başka çare yoktur. Benim
araştırmalarım göstermiştir 'ki ışık enerjisi uzayda yer işgal eden ve
uzay dan ayrı bir dalga formu değildir. Işık enerjisi uzay dokusu yada
alanı denebilecek vakum enerjisinin kendisidir. Yani buna göre ışık,
uzayda yayılan bir şey değildir. Işık, zaman akımı boyunca uzaysal
enerji dokusunun "kaynatılarak köpükleştirilip dalgalar biçiminde"
geçen zaman içerisinde uzayda yayılıyormuş gibi gösterime sokulan bir
zaman dalgalanmasıdır. Işığın yayılması, üç boyutlu enerjinin kendini
üst boyuta doğru (kendi boyutunu) açarak kendisini titreşimler biçimde
uzatıp-açarak-genişleterek- enerjinin sürdürülen hareketi biçiminde
kendisini bir zaman akımı olarak -göstermesinden ibarettir. Zaman akımı
ve ışığın yayılması -içsel titreşim döngüsü- arasında bir bağlantı
vardır. Bu formüle edilebilirse zaman akımının fiziksel bir gerçek
olduğu ortaya konulabilir. Işık enerjisinin iç titreşim modlarına
doğrudan bir etki ile fiziksel olarak zaman akımını yavaşlatmak
hızlandırmak yada zaman akımının ilerisine ve gerisine doğru uzay/zaman
da bükülmeler yaratmak olası hale gelir.

Bu kuramın kuantum
biçimindeyse kabaca uzayın her noktasında bir kuantum harmonik osilatörü
bulunur ve bu "nokta" zaman 'la özdeşleştirilebilecek bir
parametredir. Zamanın akım hızı ve bu harmonik osilatörün temel ışık
hızıyla özdeş hız frekansı birbirine senkronizedir. Enerji ile zaman
ilişkisine dair zamanın, enerjinin üretilme "ritmi" ne daha doğrusu
enerjinin kendi değerini aynen-tekrarlama (yani kendini aynen-yeniden-
üretme) frekansına bağlı olduğunu bilmeliyiz. Alan, her yere dağılmış
fiziksel bir sistem olduğu için, her noktada aynı dalga frekansı " f "
geçerlidir; böylece her noktada (uzay-zaman noktası)
enerjileri h X f 'nin tam sayı katları olan "alan tanecikleri " yani
fotonlar üretilebilir ve alanı yaratanda yada düz uzay/zaman levhasına
neden olan şeyde bu her bir nokta arasındaki eşzamanlılık uyumudur.
Evrendeki her şey bu ışık titreşimlerinden bu foton noktalarından
oluşur. Titreşim frekanslarında milyonlarca değişmeler vardır. Ancak,
bilindiği gibi hiç bir şey ışık hızından daha hızlı titreşmez. Işığa ait
her bir renk bandı yada frekansı farklı bir hızda titreşir. Bilim
adamları ışığı yada evren denen bu elektromanyetik ışık havuzunu
birbirinden ayrı bant ve dalga boylarındaki ışıma gamlarından ve hız
frekanslarından oluşmuş bir frekans havuzu gibi görüyorlar. Biz bu alana
sıfır nokta enerjisi yada kuantum boşluğu adını veriyoruz. Eğer evreni
ışık hızı frekansında titreşen tek bir ışık frekansı ve dalga boyu bandı
gibi görebilirsek ( tek bir evrensel dalga fonksiyonu = ZAMAN DALGASI =
Bir AN ) ve evreni tek bir bütünsel yapı olarak görebilirsek
Einstein'in salt uzay -zaman alanına ulaşabiliriz.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Böylece zaman 'ın akış hızı
zaman/uzay salt alanının temel titreşim oranına (frekansına) ve devir
adedine bağlı olmuş olur. İşte zaman/uzay salt alanının bu temel
titreşim devrindeki harmonik sapmalar salt uzay/zaman geometrisinde
boyutsal bir faz değişimi olan uzay/zaman eğriliği olarak karşımıza
çıkar bu bağlamda yerçekimini de uzay/zamanla birlikte varolabilen bir
fenomen olarak ortaya koymuş oluruz. Bir bakıma yerçekimi zaman
içerisinde meydana gelen hafif bir zaman kaymasıdır. Yani yerçekimi
denen uzay eğriliği, uzay alanı içerisindeki kuantum vakumuna ait her
bir noktanın diğer bir noktayla olan eşzamanlılık uyumunun yitirilerek
zamansal bir faz farkının meydana gelmesi olayıdır. Ve bu da kütle
çekiminin kuantum harmonik osilatöründeki titreşimsel bir sapma olarak
ortaya çıktığını göstermiş olur. Böylece "uzay/zaman çizgilerine
bağlı bir maddeyi"
oluşturan atom-altı zerrelerin elektromanyetik
enerjisini hızlandırarak bir tür zaman kayması etkisi denebilecek
boyutsal bir faz değişimi yaratabiliriz ve böylelikle "Philadelphia
Deneyi"
nde sözü edilen geminin, "alansal enerjilerin karşılıklı
rezonansı ve çatıştırılması ilkesiyle"
maddenin (geminin) zaman
fazında da bir değişme yaratabilmemiz ve geminin ortadan kaybolması
olanaklı hale gelmektedir. Bu deney bir yalan yada bir fantezi ürünü
olsa da bu düşünce bir gerçektir!


Zamanın zaman yolculuğuna
ilişkin niteliğini açıklarken şu iki soru vardır: Birincisi zaman
nelerden oluşur sorusu -birbirine kopmaz zincirlerle bağlı tarih
örgüsünden mi ya da üst üste veya yan yana konmuş "AN"lardan mı?

Bir dördüncü boyutta üst-üste
binen ya da yan yana gelen iki ayrı zaman dilimindeki- iki ayrı olayı
-üç boyutlu zihnimizle hayal edebilmek oldukça güçtür. Zaman'ı fiziksel
bir uzunluk olarak görebilmeyi başardığımızda onu eğip-bükerek geçmişin
ve geleceğin fiziksel noktalarıyla bitiştirebileceğimiz gerçeği ortaya
çıkar. Zaman, çok plastiksi bükülüp-katlanılabilen bir akıştır, bir
boyuttur ya da bir uzamdır derken 'zaman fenomeninin' enerji alanlarına
bağlı bir titreşimsel ritmin yansıması olduğunu bilmeliyiz. Uzaya bağlı
bu farklı zaman frekanslarının -birbirine devreden zaman
titreşimlerinin- uzayda yaratılacak güçlü elektromanyetik uyaranlar
karşısında birbirleriyle senkron hale gelebileceğini ve bu frekansların
üst üste binip çatışabileceğini ifade etmek istiyorum. Dev
elektromanyetik düzeneklerce 'uzay-zamanın enerji vakumu' içerisinde
yaratılan çatışma alanlarının ortasına düşen insanlar ve cisimler,
gemiler ve uçaklarda uzay-zamanın makroskobik ölçeklerde kendi üstüne
bükülüp- eğrilen çizgilerince zamanda ya da mekanda kaymalara
uğrayabilirler. Aslında zaman boyutlarının dördüncü boyutta asılı duran
elektromanyetik bir frekanslar bütünü olduğunu kavradığımızda, katı
sandığımız, gerçek dediğimiz tüm yaşamımızı paylaştığımız her şey tüm
binalar, bu gezegen, yıldızlar, hatta uzay boşluğunun kendisi bile ve
hatta tüm bunları yansıtan-içine alan 'Geçmiş-Şimdi-Gelecek' dediğimiz
zaman kalıplarının bile dev bir elektromanyetik seraptan başka bir şey
olmadığını idrak ederiz. Bu bilgi bize kendi zaman boyutumuzu nasıl
etkileyerek değiştirebileceğimize dair derin bir öngörü sunar! Sonuçta
basit bir anlamda zaman makinesi modeli yüksek güç ve frekanslarda
elektromanyetik alanlar üreten bir araç olarak karşımıza çıkar. Bu araç
kendi alansal enerjisiyle "bir alan frekansı yapısında olan zaman'a"
doğrudan etki ederek bir tür frekans bandı yapısında olan zaman
dalgaları (boyutu) içerisinde ileri ve geri yer değiştirebilir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Dördüncü Boyut İçinde Yer
Alan Zaman Dalgaları




Zaman'ın, maddeyi oluşturan
enerjinin titreşimsel bir ritmi oluşu, zaman'ın maddeden ayrılmaz olması
anlamına gelir. Zaman burada, maddesel oluşumun yapısına karışan bir
öğe durumundadır. Öyleyse enerji denetimi ile zaman'ın akışı da (ritmi)
denetlenebilir. Ayrıca konuya şöyle bir yaklaşımda da bulunabiliriz;
Evren, doğa, insan ve zamanı ayrı ayrı düşünmek yerine, hepsini iç içe
düşünmek ve bir bütünün parçaları gibi algılamak gerekir. Öncesiz ve
sonrasız zamanı, evrenin yaratılışına paralel olarak düşündüğümüzde
ortaya evrensel zaman çıkmaktadır. Bu zaman kavramı, her şeyi içine alan
bir karakterdedir. Zaman deyince, insan aklının sınırlarını zorlayan
zaman kavramı budur. Aslında tüm evren tek bir evrensel zaman dalgası
kalıbı içerisinde kendini gösterir. Fakat zaman o kadar plastiksi bir
yapıdadır ki evrendeki madde ve enerji dağılımına bağlı olarak farklı
yerlerde farklı hızlarda akarak zaman/uzay çerçevesini delmeyecek
şekilde esneklikler gösterebilmektedir. Yani temel zaman dalgası
harmonik sapmalar ve esnemeler yapmaktadır. Ama hiç bir madde ve enerji
olağan koşullar zorlamadıkça temel zaman alanının dışına çıkmaz.


Her varlığın yapı ve konumları
itibariyle, izafi zamanları vardır. Zaman, evren boyunca ne kadar
esneyip kasılsa da "zaman'ı" her yerde geçerli olmak üzere genel bir an
olarak nitelemek yerinde olur. Buradan hareketle, doğası açısından
zamanın tekliği ve sabitliği söylenebilir. Zaman boyutlar içinde
farklılıklar gösterir. Bizim için çok önemli olan zaman olgusu, farklı
bir boyutta belki hiç önemli olmayacaktır. An,evrenin her yerinde şimdi
değildir. Her yerin, her sistemin kendine özgü bir zamanı vardır. Bu
nedenle, bir olayla ilgili, her sistemin yaşamakta olduğu zamanı, bu
sistemin diğer sistemlere olan rölatif, yani izafi durumunu
belirlemezsek,o olayın şimdi ve bu anda olduğunu söylememiz imkansız
olur. Bizim için şimdi ve sonra kavramları, başka bir boyutta, farklı
bir şimdi ve sonra kavramı haline dönüşür. O halde bizim için “an” şimdi
olmakla birlikte,başka bir boyutta şimdi değildir. Acaba evren insanın
bildiği üç boyuttan mı oluşmuştur?Başka boyutlar var mıdır?Ancak zaman,
mekan içinde bir dördüncü boyuttur. Evet başka zaman/uzay süreklilikleri
de vardır. Zaten boyut farkına neden olan şey farklı zaman akış hızları
yada farklı zaman fazları denen şeydir.

Aslında ne ilginçtir ki kendi
zaman ve mekanlarına sahip farklı boyutlar burada bizim zamanımızda
kesişiyorlar. Yani iç-içe farklı boyutsal realiteler vardır ve her
boyut, bir temel titreşim düzeyini (temel zaman alanını) ifade eder.
Buna göre bu boyutlardan birine ait bir maddenin titreşim frekansının
bir şekilde diğer boyutlardan etkilenerek bir anda diğerine atlaması
anlaşılmaz bir şey değil! Cisimler bir anda başka bir boyuta geçiyor ve
sonra yeniden kendi boyutunun frekansına dönüyor. Zaman frekansları
bizim şu anımızdan geçmiş ve geleceğe doğru açılan bir zaman çizgisini
oluşturmakla birlikte, Şu AN'ın zaman frekansı dalgasını genişletecek
olursak bizim geçmiş ve geleceğimizde yer almayan farklı bir uzay/zaman
sürekliliği içerisine doğru kendimizi kaydırmış oluruz. Bu zamanda
yolculuk değildir. Sadece farklı bir paralel evrene geçiştir. Oranın
kendine göre farklı bir zaman akış hızı vardır. O boyut bizim zaman/uzay
sürekliliğimizden ayrı bir maddesel realitedir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Bilinmelidir ki geçmiş,
gelecek ve şimdi, ardı ardına gelen, devreler halinde birbirini takip
eden titreşimler serisidir. Şimdi'ki zaman'ı belirleyen titreşim
dalgasının genliği-dalga boyu ve vuruş genişliği üstünde bir sapma
yaratarak zaman frekansları arasında karışıklık yaratarak bir zaman
diliminden diğerine sıçrayabiliriz. Zaman çizgisinin kendisi üst- üste
binen üç boyutlu elektromanyetik frekanslardan kurulu bir hologramlar
bütününü temsil eder. Her bir AN bir uzay/zaman hologramı'nı ifade eder.
Bu hologramın fiziksel yapısı 'üç boyutlu elektromanyetik bir ışık
havuzu' olarak görülmeli. Matematiksel olarak nokta hareketle çizgiyi,
çizgi hareketle yüzeyi meydana getirdiği gibi AN'sal noktalar (
birbirine devreden titreşimsel atmalar)da hareketle zaman çizgisini
meydana getirir ve böylece üst üste binerek, yan yana gelerek birbirini
tamamlayan boyutlar silsilesi ortaya çıkar.

Aslında içinde bulunduğumuz
gerçeklik zaman yolcuları tarafından binlerce kez değiştirilmiş orijinal
gerçekliğin çarpıtılmış bir hali olabilir. İnsan anıları ve belleği de
zaman ve uzay matrixinin bir parçası olduğu için zamanın içindeki insan
bu değişikliği asla fark edemez! Bize sanki geçmiş hep aynı geçmiş gibi
gelir. Ama 'gerçek'"şimdi" lerinden algılayabilecekleri
gibi bizde şimdiden geleceğe ait görüntü, ses ve bilgileri
yakalayabiliriz. Tarihin değiştirilebileceği düşüncesi çatallaşan
zaman/tarih düşüncesini de beraberinde getirir. Yani geçmişi
değiştirirseniz, özgün zaman akışına -ki özgünlüğü her zaman bir soru
işareti taşır zaman yolculuğu olasılığının kabullenilmesiyle beraber-
paralel yeni bir zaman akışı oluşabilir.. Nazi Almanya'sının dünya
savaşını kazandığı bir tarih bunun olmadığı bir tarihle yan yana ayrı
bir evren olarak var olabilir. Bunlara en iyi örnekler "alternatif
tarih"
öyküleridir. "Paralel dünyalar" ya da "paralel
zamanlar"
evrenin ve zamanın, zaman yolculuğuna izin veren yapısını
açıklar. Aslında bir gerçeklik ve tek bir dünya vardır. Fakat olası
potansiyeller sonsuzdur. Yani belki dünyada ilk söyleyen kişilerden biri
olacağım fakat zamanın derin sırrını anlayanlar sanıldığı gibi aynı
AN'da bir çok alternatif dünyanın ille de bir arada olmasına gerek
olmadığını anlayabilirler. Sanıldığı gibi bir yerlerde varolduğu sanılan
"alternatif zaman çizgileri" sadece matematiksel olarak evrenin olası
eğilimleri dizgesinin soyut bir ölçümü olarak da varolabilir. Fakat
gerçekte olan tek bir dünyadır, bir çok dünya gerçeği değil.. ! Söz
konusu olan tek bir gerçekliktir.
görmek
istemeyeceğiniz kadar esnek, kaotik ve plastiksi bir yapıdır. Sonsuz
geçmiş ve gelecek birbiriyle kuantum vakumu düzeyinde girift bir
bağlantı içerisindedir. Geçmiş ve gelecek iç içe frekanslar halinde
yaşanır. Geçmiştekiler bizi kendi

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Çok güçlü elektromanyetik
dalgalarla uzay / zamanın bir noktasında yaratılacak elektromanyetik
fırtınalar uzay/zaman geometrisini bozarak başka boyutlara doğru
yerçekimsel bir tünel etkisi denen uzay / zamansal bükülmeleri
yaratabilir. Yoğun elektromanyetik alanlar altında uzay / zamanın düz
çizgileri bir dördüncü boyuta doğru "eğrilip spiralleşerek /
bükülerek"
uzay / zaman çizgilerinin burulmasından oluşmuş
yerçekimsel bir girdap etkisi ya da bir çeşit tünel etkisi' ne (solucan
deliği)
neden olur.



"Zaman'ın Var Olduğu Hangi
Anlamda Söylenebilir?"




Çünkü Aristo'ya göre kaba bir
tanımla sadece şekil ve maddenin karışımı olan şeylerin var olduğu
söylenebilir. Geri kalan her şey bunlara atfedilen niteliklerdir. Zaman
bir cismin (mesela bir saatin ya da yıldızların) hareketleri ile
tanımlanır daha doğrusu bu "hareketlerin sayısıdır zaman".
Bununla birlikte hareket cisimlerin bir niteliğidir Öyleyse zaman da
cisimlerin bir niteliği olmalıdır. Yani bir uzayda cisim yoksa orada
hareketten bahsedilemeyeceği gibi zamandan da bahsedilemez.


Plotinus bu tanıma pek çok
bakımdan karşı çıkar. Her şeyden önce ona göre zaman bir sayı sırası
değildir ancak sayılarla "numaralanan" şeydir. İkinci olarak ona
göre zaman harekete değil,hareket zamana ihtiyaç duyar. Çünkü hareket
bir cismin sürekli bir "anlar serisi" içinde sürekli bir noktalar
serisinde bulunmasıyla gerçekleşir. Yani Plotinus'a göre cisimler dursa
bile zaman akmaya devam eder,hareket de durgunluk da zaman içinde yer
alan şeylerdir fakat zaman hiç bir şey içinde yer almaz.


Esasında Aristotales de
tanımındaki bir eksikliğin farkındadır ve şöyle yazar:


"Zamanı hareketle ölçüyoruz
ve hareketi de zamanla.. . "


“Zaman” dediğimiz
(Einstein’ın 4. boyut adını taktığı) kavram, tamamen enerji - madde ve
mekan üçlüsüne bağlı bir gelişimdir; madde - enerji - mekan sistemleri
sabit, değişmez kalırlarsa, zaman diye bir şey oluşmuyor. "Olay"
dediğimiz kavram, bir enerji akımı veya aktarımını yansıtır. Sokaktaki
insanların ve diğer öğelerin bir an için her türlü enerji dönüşümünü
kestiklerini düşünün: Hiçbir insanın hiçbir hücresi enerji alış-verişi
yapmayacak; dolayısıyla hiçbir organı hareket etmeyecek ve insanlar bir
heykel gibi o anki konumlarında donup kalacaklar; dünya dönmeyecek,
sıcaklık değişmeyecek, hava hep aynı aydınlık derecesinde kalacak,
rüzgar olmayacak, vs.. Bunun anlamı, her türlü enerji akışının durmuş
olması ve hiçbir "olay" olmamasıdır. Düşünün, yukarıda anlatılan
film şeridinde sahnelerde hiç bir değişiklik olmasa, her sahne bir
diğerinin aynı olsa, “zaman” denilen farklılaşma belirtisi nasıl
algılanabilirdi? Bir insan hiç değişmese, çevresindeki hiç bir şey
değişmese, güneş hep aynı konumunda kalsa, ağaçlar büyümese, rüzgâr
esmese, kısacası, her şey bir resim gibi dondurulmuş olsa, zaman
kavramıyla neyi kastedecektik? Dolayısıyla, “zaman”, madde
-enerji- mekan üçlüsü arasındaki değişim ve dönüşümün göstergesidir.
Değişim ve dönüşüm, enerjinin bir yerden başka bir yere akması sonucu
oluşan bir olaydır. Bu değişim ve dönüşüm hem canlılar hem de cansızlar
aleminde vardır; değişim ve dönüşümün kısa tanımı da “EVRİM” olduğuna
göre, evrim hem canlılar aleminde, hem de cansızlar aleminde söz
konusudur. Dolayısıyla, evrim (değişim) zaman kavramının eş anlamlısı
olmaktadır. Bu anlamda "hareket -enerji ve zaman" aynı şeyi ifade eden
üç kavramdır. Bu üç kavram tek bir kavramda birleşir bu kavram IŞIK'tır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Zaman Nedir?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: Enteresan Olaylar-
Buraya geçin: