Giriş Tarihi : 30/03/09 Yer : İstanbul Yaş : 34 Mesajlar : 14824 Rep Puanı : 14472 Rep Gücü : 6503
Konu: Vahdetin Çekirdeği Aile Cuma Şub. 05, 2010 11:29 am
İslam akidesinin omurgasını teşkil eden tevhid[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] “birlemek” manasına gelir. Akidevi alanda tevhid olarak tezahür eden şey[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] toplumsal alanda vahdet olarak tezahür eder. Bu açıdan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] “Tevhid akidevi vahdet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] vahdet sosyal tevhiddir” diyebiliriz. Kuldan Allah’a uzanan boyutta “birlemeyi” tevhid[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kuldan kula uzanan boyutta “birleştirmeyi” vahdet ifade eder. Mü’minde birlik düşüncesi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tevhid akidesinin bir tezahürü olarak tecelli eder. Aile adını verdiğimiz müessese de bir birliktir. Zira aile[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birbiri için yaratılan iki cinsin bir araya gelmesiyle oluşur.
Cinsiyet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] üreme yeteneğine sahip tüm varlıkların hilkatinde vardır. Bunun kökeni bütün bir yaratılmışlar âleminin çift kutupluluğu yasasına dayanır. Her ne ki tek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o Yaratan’dır. Her ne ki çift[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o yaratılandır. İşbu hilkat kuralı açısından[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aile kurmak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaratılmışlığı kabullenmek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yaratılış amacına (mâ-hulika leh) teslim olmaktır. Hilkat ve fıtrata saygı bunu gerektirir. Hz. Peygamber’e atfedilen; “Nikah sünnetimdir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kim sünnetimden yüz çevirirse o benden değildir” hadisi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] özünde bu hakikati ifade eder. Zira insanlık içerisinde hilkat ve fıtrata en saygılı olanlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] insanlığın ufuk şahsiyetleri olan peygamberlerdir. Hadisteki “benim sünnetim” ifadesinin açılımı “benim de tabi olduğum fıtri sünnet” olsa gerektir.
Hilkat ve fıtratın bir gereği olan aile kurumunun yokluğu düşünülemez. Bu takdirde insanın ictimai hayatından[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dahası bekasından söz edilemez. Zira insan nesli varlığını sürdüremez. Neslin devamı sadece cinsel üreme yeteneğine indirgenemez. İnsan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] adı üstünde[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ötekiyle ünsiyet kurduğu zaman insan denilmeyi hak eder. Ancak teennüs ettiğinde “vahşi” olana mensup olmaktan çıkıp “insi” olana mensup olur. Zira insan sosyal bir canlıdır. Bir ebeveynin bakım ve gözetimine olan ihtiyacı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] diğer hiçbir canlıyla kıyaslanamaz. Diğer canlılar için hacet olan bakım ve gözetim[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] insan için zarurettir. Kaldı ki insanın psikolojik[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] akli ve ruhi ihtiyaçları[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] biyolojik ihtiyacından hiç de az değildir. Bu hakikat[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] konuyla ilgili Nisa 1 ve Hucurat 13. âyetlerde dile gelir. Sureye “kadınlar” anlamına gelen adını veren ve aileyle ilgili hükümler de içeren surenin 1. âyeti[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çekirdeğini kadın ve erkeğin oluşturduğu aileyi ortaya çıkaran biyolojik süreci ele alır: “Ey insanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ondan da eşini var eden ve her ikisinden de birçok erkek ve kadın üreten Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!” (4:1) Yine Nisa suresi gibi aileyle ilgili bir çok hüküm içeren Hucurat suresinin 13. âyeti ise kavim ve kabileleri ortaya çıkaran sosyolojik süreci ele alır ve Nisa 1’in kaldığı yerden devam eder: “Ey insanlık (ailesi)! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz; derken sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki tanışabilesiniz. Elbet Allah katında en üstününüz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] O’na karşı sorumluluk bilinci en güçlü olanınızdır” (49:13). Her iki âyette müşterek olan iki unsur vardır: “Ailenin çekirdeği olan erkek ve kadın çiftleri” ve “takva”. Bu iki unsurdan birincisi insanın biyolojik ve sosyal varlığını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ikincisi ise manevi varlığını ayakta tutuyor.
Aile: Birini çekince diğeri ayakta kalamayan unsurlar
Burada akla gelen ilk soru şu: Peki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] çekirdeğini karı-kocadan müteşekkil eşlerin oluşturduğu aileyi bunlardan hangisi ayakta tutuyor?
Bu soruya cevap vermek için aile kelimesinin soyağacına uzanmamız şart. “Kişinin bakmakla yükümlü olduğu hane halkı” için kullanılan terim[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] en dar anlamda birbirine dayanan karı-koca ikilisini ifade eder. Buna varsa çocuklar ve yakınlık derecesine göre bakımıyla mükellef olunan diğer yakınlar girer. Kelime “destek ve dayanak” anlamına gelen ‘avl/‘ayl köküne dayanır. Biri diğerine “dayalı” olduğu için terazinin bir kefesinin yukarıda olmasına ‘avl denir. Altına destek verilerek yapıldığı için gölgelik ve çardağa el-‘âle denilir. Destek alınan mutemet kimseye el-‘ıvel denilir. Bu köken bilgisinden yola çıkarak ‘aile için verilebilecek en güzel mana şudur: “Birbirinden destek alan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birbirine dayanan ve yaslanan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birini çekince diğeri ayakta kalamayan birden fazla unsur”.
Aile’yi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birbirini ayakta tutmak için çatılmış bir “çatı” olarak tanımlayan bu etimoloji[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aile geometrisini birbirine paralel iki düzlem (║) olarak değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir “üçgen”in çatısı (∆) olarak vermektedir. Birincisinde aileyi oluşturan ana sütunlar birbirine dayanmazlar. Onlar birbirine dayanmadıkları sürece de aile olamazlar. Zira ferttirler. Aynı çatı altında yaşasalar da bu böyledir. Zor da olsa çatıyı ayakta tutabilirler[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] fakat o çatı aileyi koruyan ve ayakta tutan bir çatı değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aynı çatı altındaki bireylerin koruduğu ve ayakta tuttuğu bir çatıdır. Bireyler yorulunca o çatı da çöker. İkincisinde ise fertler birbirine dayanarak aile olmayı hak etmiştir. Bu geometride elemanlardan birini çekince diğeri ayakta kalamaz. Birbirine dayanmak için kafa kafaya vermişlerdir. Baş başa veren başlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tek bir baş gibi olmuştur. Bereketi ise 2 baş değil 11 baş bereketidir. Tıpkı bir çift ayağın tek başa bağlı olduğu gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ailenin uyumu da bu geometriye bağlıdır. Ayaklardan biri diğerine “Ben olmazsam sen bir hiçsin” diyemez. İkisi de birbirine destek ve dayanaktır. Biri diğerine “Varlığını bana borçlusun” diyemez. İkisi de diğerinden bağımsız hareket edemez. Birbirinden kopunca çatının ayakta kalamayacağını bilir. İşbu noktada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] vahyin inşa ettiği akılda ‘saçma’ ile birebir olan “Kadın mı erkekten[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] erkek mi kadından üstündür?” sorusunun hiçbir anlamı kalmaz. Zira onlar zevc’dirler. Zevc Kur’ani bir kavramdır ve anlamı aynı zamanda vahyin inşa etmek istediği aile tasavvurunu da yansıtır. Yukarıda verdiğimiz Nisa 1. âyette kullanılan kelime de budur. Zevc’in en güzel tarifi “biri diğerinin yerini tutmayan ve birbirini bütünleyen iki unsudan her biri”dir. Buna en güzel örnek İbn Manzur’un Lisanu’l-Arab’ta kelimeye verdiği zevcâ na’lin örnek cümlesidir: “Bir çift ayakkabının teki”. Bu durumda yukarıdaki sorunun “Sağ ayak mı soldan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sol ayak mı sağdan üstündür?” veya “Sağ ayakkabı mı soldan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sol ayakkabı mı sağdan üstündür?” sorusundan farkı yoktur.
Tabi ki aynı şey “eşitlik” tartışması için de geçerlidir. “Eşitse[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sağ ayakkabıyı sol ayağa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sol ayakkabıyı sağ ayağa giy!” diyen haklı çıkacaktır. Bu hem ayağa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hem de ayakkabıya zulümdür. Bunlar “eş”tirler. Bazı eşleri eşitleme ve aynı kılma çabası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] eşleri eşitlemez ve aynı kılmaz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] fakat onları eş olmaktan çıkarabilir. Sonuçta ne eşit olurlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ne de eş. Bu konudaki en güzel tanım[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kur’an’ın ba‘dukum min ba‘d (3:195) tanımıdır. Al-i İmran 195. âyette salih ameller işleyen erkekler ve kadınlar zikredildikten sonra bu kalıp kullanılır. Ba‘dukum min ba‘d kalıbı insan türünü oluşturan iki cinsten birinin diğerine mutlak üstünlüğüne değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] “bazı hususlarda birinin bazı hususlarda ise diğerinin üstünlüğüne” delalet eder. Bu üstünlüğü “çatı geometrisi” üzerinden açıklayacak olursak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ailede erkek sütununu oluşturan eleman hem dayanan hem de “onun üzerine çardak (el-‘âle) olup[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] koruyup gözeten” (kavvâm) rolüne sahiptir (Krş: Nisa 34). Kadın ise kendisine dayanan erkeğe dayanak (‘âile) ve sığınak olan; eşinin kendisini koruyup gözetme yükümlülüğünü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kutsi bir akitle ona teslim ettiği iffetini ve ondan olan neslini koruma sorumluluğuyla dengeleyen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aile çatısının diğer elemanıdır.
Ev şahsiyet okuludur
Aile geometrisi birbirine paralel iki düzlem değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birbirine dayanan üçgendir dedik. Aile üçgeninin dik iki kenarını eşler oluştururlar. Yatay kenarını ise “mekan”[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yani “ev” oluşturur. Zira aile kun (ol) emrinin tecellilerinden olan bir kevn (oluş)’dir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] her kevn’in bir mekân’a ihtiyacı vardır. Aile de mekânsız olmaz. İşte “ev” o mekândır. Kur’an’da “ev” için iki kelime kullanılır: Beyt ve dâr. Birincisi kök olarak “gecelenen mekân” için kullanılır. İkincisi ise “sürekli insanların deveran ettiği[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] sağlam bir dîvar’ı (duvar) olan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] girilip çıkılan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bazen sosyal işlevi de olan mekân” için kullanılır. Çadır beyt’tir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] fakat taş bina dâr’dır. Her çadır beyt’tir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] fakat Kâbe’ye verilen Beytullah (Allah’ın evi) adından da anlaşılacağı gibi[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] her beyt çadır değildir. İki kelime de ilerleyen zamanda birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Daru’l-Erkam[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Dâru’n-Nedve[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Daru’s-Suffe adlarının[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu mekânların sosyal işleviyle bir irtibatı olsa gerektir.
Ahzab 33 ve 34. âyetlerin verdiği mesaj ışığında[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] vahyin kadını[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] “eve sahip olma” anlamında “evli” olmaya çağırdığı sonucuna varabiliriz. Bu çağrı[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] modernizmin evsizliğinin modern bireylerin başına açtığı musibetle daha bir önem kazanmıştır. Vahyin kadını vakarıyla oturmaya çağırdığı ev[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir tembelhane değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] içinde vahyin talim edildiği ve hikmetin hâkim olduğu “Kur’an ve hikmet evi”dir (33: 33-34). Böyle bir ev mü’min kadının ikinci tesettürüdür. Tabii ki bu durumda tesettür de mü’min kadının birinci evi hükmündedir. Bu yüzdendir ki tesettür emri bir “giyinme” değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir “örtünme” emridir. Giyinme her zaman örtmeyebilir. İçinde tesettür şuuru olmayan bir giyinme[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kolayca teşhirin tamamlayıcı bir unsuruna dönüşebilir. Bu sonuç[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] giyinmeyi “ikinci ten” olarak gören bir akla dayanır. Vahyin inşa ettiği bir akla göre ise giyinme[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tesettür şuuruyla birlikte kadının birinci evidir.
Hz. Peygamber vahyi ilk aldığında “sokağa” değil “eve” döndü. Çünkü ev “Nereden başlamalı?” sorusunun tam cevabıydı. Hz. Peygamber de oradan başladı. Aynı soru şöyle de sorulabilir: “Firavun’un zulmü annelerin rahmine kadar uzandığında ne yapılabilir?” bu suale vahyin verdiği cevap açıktır: “Derken Musa ve Kardeşine şöyle vahyettik: “Şehirde toplumunuz için bazı evleri karargâh edinin; kendi evlerinizi ise ibadethaneye dönüştürerek ibadetinizi eda edin! Ve (bunu yaparsanız[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] o zaman) mü’minleri (zaferle) müjdele!” (10:87) Burada tarif edilen evin işlevini Mekke’de Erkam’ın evi görüyordu. Muhammedi davete ilk icabet edenlerin Daru’l-Erkam’a “Daru’l-İslam” (İslam’ın Evi) adını vermeleri boşuna değildi (İbn Sa’d[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tabakât).
Kur’an’ın tarifini yaptığı ev esasen bir “şahsiyet okulu” hükmündedir. Aile[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu okulun hem öğrencisi hem öğretmenidir. Böylesi bir ev cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmiş demektir. Cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmemiş bir ev[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] cehennemin dünyadaki şubesi olmaya adaydır. İman eden herkesi ailesini cehennemden korumaya çağıran şu âyet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aslında evi cehennemin dünyadaki şubesi olmaktan koruma çağrısıdır: “Siz ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan tarifsiz bir ateşten koruyunuz!” (66:6) Allah Rasulü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] şu hadisiyle bu âyeti şerh eder gibidir: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz.” (Buhari ve Müslim).
Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateş… Burada[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] içinde kalan insanlar ve yapı malzemesiyle birlikte bir ev tarif edilmektedir. İnsanların “yakıt” (vekûd) olması hem yanmaya hem başka bir şeyi yakmaya delalet eder. Sorumsuz bir yürek taş kesilmiş bir yürektir. Taş kesilen insan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] taşı tutuşturan bir yakıt olacaktır. Peki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] taşın yakıt olması ne demektir? Eğer aklına “Cehennemin yakıtı nasıl olsa bir gün tükenir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ahirette ebedi hayat olduğuna göre[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu yakıtın bittiği bir gün nasıl olsa gelecektir’ diye geliyorsa ey insanoğlu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] unutma ki şu kâinattaki tüm taşlar tükenmeden oranın yakıtı da tükenmez” mesajı taşımaktadır. Sorumluluğunu yerine getirmeyen insanların ahiretteki durumunu dile getiren şu âyetleri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tahrim 6 ışığında anlamak gerekir: “O gün kişi kardeşinden kaçacak; annesinden ve babasından; hanımından ve çocuklarından kaçacak…” (80:34-36) Bu âyetler içerisinde hanımın kocasından kaçacağı bir ibare bulunmamaktadır. Aksine evin reisinin hanımından ve çocuklarından kaçacağına dair bir ibare bulunmaktadır. Kaçma sebebi ise “kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” emrini yerine getirmemesidir. Kendisini kovalayacak olanlar[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] “Bize karşı sorumluluğunu neden yerine getirmedin?” diye hesap soracak olan ailesidir. Dünyada ailesine karşı sorumluluktan kaçtığı için ahirette de ailesinden kaçacaktır.
Cennet kadınların değil anaların ayakları altındadır
Mukabil cinsler aile çatısını çatmadan önce birer “kadın” ve “erkek”tirler. Aile çatısını çatınca “karı-koca” olurlar. Bu çatı meyve verince ailenin ana çatısının sıfatları da değişerek bir ileri aşamaya geçilir: Ana-baba. Çocuğu olan ailede büyük aile üçgeni içinde bir küçük üçgen kurulmuştur. O üçgen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ananın çocuğa “destek” olduğu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aynı zamanda çocuğun anaya “dayanak” olduğu bir içyapı gelişmiştir. Kadın aile içinde analığa terfi edince[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onun makamı de “makamların anası” olacaktır. İşbu makamın önemini şu hadisten daha güzel ne ifade edebilir: “Cennet anaların ayakları altındadır.” (Nisâî[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Cihad 6) Burada yüceltilen kadınlık değil analıktır.
Ne gariptir ki vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analık[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] modern zamanların inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır. Bu aşağılama sonucunda bebeğin yerini köpek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] evin yerini pansiyon[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] nikâhın yerini birliktelik[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] hayrın yerini haz almaktadır. Durum bu düzeyde de kalmayıp[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] dünyevileşme ve hazzın büyüsü ile “karı ile kocanın arası ayrılmakta”dır (2:102). İş o raddeden de çıkıp kadın ile erkeğin arasını ayıracak bir tasavvur neşvü nema bulmaktadır. Vahyin inşa ettiği İslam aklında kadın-erkek çifti ezvac’tır[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ezdad değildir. Bu ikisi arasında azim fark vardır. Ezvac biri olmadan diğeri olmayan[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ezdad ise biri olunca diğeri olmayandır. Modern akıl ezvac olan bu kadın-erkek çiftini ezdad haline getirmenin gayreti içindedir. Bu tasavvur aileyi bekleyen tüm felaketlerin kaynağını teşkil emektedir. Feminizmi ve ona tepki olarak çıkan karşıt akımları ortaya çıkaran hastalıklı bakış açısının arkasında bu tasavvur yatmaktadır. Yine cinsel sapmaların ve kendi cinsine yönelmelerin arkasında yatan saiklerden biri de budur.
Kur’an’da model aileler
Vahyin kavram dünyası içerisinde analık sadece kan bağı ile sınırlı bir alanda kullanılmaz. “Anne” kelimesinin karşılığı olan umm kökü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kan bağını aşarak din bağını da kapsar. İslam’ın büyük ve evrensel ailesini ifade eden “ümmet” kavramı öyledir. Ümmet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] insanlığa ana gibi şefkatli[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ana gibi merhametli[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ana gibi yar ve yardımcı bir lider topluluk idealini ifade eder. Ümmetin liderine verilen “imam” da yine aynı kökten türetilmiştir. “Önder[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] rehber[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] lider[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] başkan” anlamlarına gelen imam kavramının dilsel vurgusu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] güç ve otoriteye dayalı siyasal bir makam.
Kur’an örnek ve model şahsiyetlerden söz ettiği gibi örnek ve model ailelerden de söz eder. Al-i İmran suresinin 33. âyeti şöyledir: “Şüphe yok ki Allah Âdem’i[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Nûh’u[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İbrahim ailesini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İmran ailesini kendi çağının insanları arasından seçerek üstün kıldı.” Âyette iki fert[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] iki aile seçiminden söz edilmektedir. İlki Âdem’in seçimidir. Bu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] esasen Âdemoğlu’nun seçimidir. Âdemoğlu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tüm canlı türleri içindeki bir beşerken[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] seçilerek akıl ve iradeyi temsil eden ruh üflenmiş ve ilahi emaneti taşıma sorumluluğu verilmiştir. Sözün burasında Âdem’in tevbesinin kabulüne verilen ödüllerden birinin de “eşi” olduğunu hatırlamak gerek. Mesaj açık: Âdemoğlu yitik cennetine kavuşmak istiyorsa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] önce “ailesine” kavuşmalıdır. Hz. Nuh tüm insanlık içerisinden seçilerek ilahi risaletin ilk halkası olma sorumluluğu kendisine verilmiştir. Gelelim iki ailenin seçimine.
Âyetteki iki aileden ilki “İbrahim ailesi”dir. Bu aileyi oluşturan Hz. İbrahim[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onun eşi Sare[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] oğlu Hz. İsmail[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onun annesi Hz. Hacer[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] son oğlu Hz. İshak[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] yeğeni Hz. Lut’un kıssaları Kur’an’da nakledilir. Fakat Hz. İbrahim[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hz. Hacer ve Hz. İsmail’den oluşan çekirdek ailenin kıssaları yaşanıp bitmiş ve tarihte kalmış bir anı olarak bırakılmamıştır. İbrahim ailesi’nin hayatı binlerce yılı aşarak tüm müminlerin hayatına hac ibadetiyle taşınmıştır. Adeta hacca giden herkese[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bu model ailenin rolünü bir kez daha canlandırma ve kendi şimdi ve buradalarına taşıma teklif edilmektedir. Hacca giden herkesten[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] baba ibrahim’i[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] anne Hacer’i ve oğul İsmail’i kendisine çağdaş kılması istenmektedir. Bu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İbrahim ailesinin ürettiği dillere destan örnekliğin Allah tarafından kabulünün bir ödülüdür. Bu ilahi ödül üzerinden tüm zamanların mü’minlerine kendilerinin de böyle model aileler üretmeleri öğütlenmektedir.
Âyette örnek gösterilen diğer aile “İmran ailesi”dir. En geniş anlamıyla Dede İmran[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] anneanne Hanne[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kız Meryem[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] torun İsa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] teyze Elişa (Elizabet)[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kocası Zekeriya ve onun oğlu Yahya’dan oluşan bir aile. Bu ailenin çekirdeğini oluşturan Hz. Hanne[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hz. Meryem ve Hz. İsa üçlüsünün kıssası[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Kur’an tarafından rehberlik meselesine bir çözüm olarak sunulmaktadır. Bu üçlünün kıssası “üç kuşakta adayış” kıssasıdır. Allah’a adamak ve adanmanın ödülünün Allah tarafından özel bir terbiye ile yetiştirilmek olduğunu öğreten bu kıssa[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] muhataplarına “Beni kendinize çağdaş kılın! Beni kendi zamanınızda yeniden üretin!” diyen mesajlarla doludur.
En büyük aile: İman ailesi
Muhatabına model ailelerin hayatlarını sunan Kur’an[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aslında muhatabının hayatında o modelleri inşa etmek istiyordu. Bu anlamda vahyin ilk inşa ettiği kişi onun ilk muhatabı olan Rasulullah idi. O bu modelleri kendi hayatına uyarladı ve kendisi de tıpkı Hz. İbrahim ve ailesi gibi bir model (usvetun) olarak gösterildi. O sadece örnek şahsiyet olarak değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] örnek aile olarak da mü’minlerin modeli idi. Belki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tecrübeli bir koca ve baba olduktan sonra risalete muhatap kılınmasının altında yatan hikmet de buydu. Hz. Muhammed sadece bir koca ve baba olarak değil[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir yeğen[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir damat[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir kayınpeder[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] bir dede ve akrabalığın daha birçok alanında örneklik etti. Ailesini örnek bir aile olarak yetiştirdi ve bu örnekliği de gelecek kuşakların istifadesine açmaktan kaçınmadı. Bu yüzden onun aile hayatını kendi ailemizin hayatından daha ayrıntılı bilme şansına eriştik.
O aileyi kan bağıyla sınırlı tutmadı. Nasıl ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kıyamete kadar gelecek tüm mü’minler Hz. İbrahim’e “iman ailesi” kılınmıştı… Nasıl ki[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] biz namazlarımızın tahiyyatında kan atamıza duadan önce iman atamız olan Hz. İbrahim’e dua ediyorduk… İşte Hz. Muhammed de tıpkı öyle yaptı. Kan ve ırk yönünden yedi kat yabancı olan İranlı Selman’a “Selman bizdendir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ehl-i beytimizdendir” diyerek[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ailenin sınırlarını iman bağını kapsayacak şekilde genişletti. Aslında Nebi’nin “Peygamberler miras bırakmaz” sözünü[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] zımnen “Peygamberin mirası risalettir[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] onu da büyük ailesi olan ümmetine bırakmıştır” şeklinde anlamak yanlış olmasa gerekti. Aynı hassasiyeti öz kardeşini Bedir esirleri arasında görüp “Şimdi benim kardeşim (şu an Allah’a karşı savaşan) sen değilsin[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] seni esir alan bu kişi!” diyen Mus’ab b. Umeyr’de de görüyoruz.
“Mü’minler ancak kardeştirler” ilahi düsturu[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] zaten iman eden herkesi kardeş olmaya mecbur kılıyor. Bunun bir başka ifadesi daha var: İman ailesine dâhil olmak. Buna Allah Rasulü’nün “İman etmedikçe cennete giremezsiniz[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız” hadisini de ilave etmek gerek. Bunun anlamı şudur: Vahyin yeryüzündeki hedeflerinden biri[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] aynı iman etrafında dünyanın en büyük ailesini oluşturmaktır. Vahyin bu hedefini[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] kökü cennette olan ve dalları dünyaya ağan bir tûba ağacına benzetebiliriz. İşbu ağacın çekirdeği aile[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] düşmanı tefrika[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] güneşi vahdet[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] suyu merhamettir.
İslam itikadında tevhidin yeri ne ise[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İslam cemaatinde vahdetin yeri de odur. Her aile[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tevhid bilinciyle vahdete doğru atılmış mübarek bir adımdır.