hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 ♣♣♣ Tarihimizden Bilinmeyen Bazı Gerçekler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
♣♣♣ Tarihimizden Bilinmeyen Bazı Gerçekler 2duy3hj

♣♣♣ Tarihimizden Bilinmeyen Bazı Gerçekler Empty
MesajKonu: ♣♣♣ Tarihimizden Bilinmeyen Bazı Gerçekler   ♣♣♣ Tarihimizden Bilinmeyen Bazı Gerçekler EmptyÇarş. Ara. 30, 2009 10:58 am

Tarihimizden Bilinmeyen Bazı Gerçekler

*Osmanlı ordusunun, İslam'ı tek bir bayrak altında toplamak
gayesiyle Mısır seferine giderken Gebze yakınlarındaki bağlık-bahçelik
bir arazide mola verdiğinde Yavuz Sultan - Selim'in bütün askerlerin
heybelerini arattığını ve hiçbirinde meyve cinsinden birşey çıkmaması
üzerine ellerini Ulu Dergah kaldırıp :
"Allahım, sonsuz şükürler olsun. Bana haram yemeyen bir ordu lutfettin.
Eğer askerimin içinde tek bir kişi sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi
ve ben bunu haber alsaydım Mısır seferinden vazgeçerdim'.' diyerek
Rabbine sonsuz hamd ü senalarda bulunduğunu...



*Fransa Kralı III Napolyon'un, Paris'te
Osmanlı Devleti Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa ile
konuşması esnasında bir ara alaylı bir şekilde "Sen kendini Yavuz
Sultan Selim'in elçisi mi zannediyorsun?" demesi üzerine Ahmet Vefik
Paşa'nın da büyük bir hazır cevaplıkla: "Öyle olsaydım, siz Fransa'da
imparator olarak bulunamazdınız" cevabını verdiğini...


*Merhum Necip
Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının
bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş
resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak " gibi saçma bir
gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve kendisinin de
suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini

Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:
İçinde adalet
işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi
padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" dediğini...



*Fatih
Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslüman’ın. günlerce dolaşıp yıllık
zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını

Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:
"Müslüman kardeşim,
bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse
bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye
yazdığını..

Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını...


*1534
yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde. Osmanlı akıncılarının
yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyetin
ihdas edildiğini ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında, Viyana Belediye
Meclisince. Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin
lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak iptal edildiğini...



*Osmanlı
Devleti'nin zirvelerde olduğu, akıncılarının Avrupa içlerinde at
oynattığı bir dönemde. kilisede bir papazın vaaz verirken"Dünya
hakimiyetinin Türklere fakat Cennet'in de kendilerine ait olduğunu... "
söylemesi üzerine. bu taksime aklı yatmayan cemaatten bazılarının büyük
bir ümitsizlik içinde: "Dünyada bizi yurtlarımızdan çıkaran Türkler hiç
Cennet'te yer bırakırlar mı?" dediklerini...


*16.
yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk
orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolay Katolik Avrupa tarafından
kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilen Boğdan Beyi Büyük
Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:

"Belki de
yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın. Haindir,
sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve
merhametlidirler" diyerek nasihat ettiğini…


*1976
yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya
çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen
dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: "Bu Suudi
Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir" diye başlaması üzerine

Fransız Büyükelçisinin
hayretler içinde kalarak:"No... Sör... Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan
arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar'ın 1800.lü yılların sonunda
yaptığıdır" diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan
elçimizi mahcup ettiğini...



*Osmanlı
Devleti'nin yıkılmasından sonra, son derece üzgün ihtiyar bir
Ürdünlünün, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine
giderek: "Herkes bu pasaportla alay ediyor Eskiden Osmanlı pasaportum
varken selam dururlardı. Ben Osmanlı teb'asıyım ne olur bunu
değiştirin" diye sefaret yetkililerine yalvardığını…


*Batıda
ilaç üretmekle ilgili yönetmeliklerin son derece ağır olup, bir ilacın
piyasaya çıkarılmadan önce kobaylar üzerinde yeterince deneme yapılması
gerektiğini ve bunun ise uzun ve pahalı bir süreç olduğunu .

Buna çare bulan batılı
hümanistlerin(!), yeni geliştirdikleri denenmemiş ilaçları üçüncü dünya
ülkelerine pazarlayarak hem para kazanıp, hem de milyonlarca gönüllü
kobay üzerin de ilaçlarını denediklerini

İlaç iyi çıktığı
takdirde mallarını batıda pazarladıklarını, kötü çıktığında ise foyası
çıkana kadar üçüncü dünya ülkelerine satmaya devam ettiklerini...



*II
Mahmut döneminde Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için
danışmanlıkta bulunan Alman komutanı Helmuth von Moltke'nin Tanzimat
dönemi ordusunun halini

"Bu ordu:
kaputları Rus, talimatnameleri Fransız, tüfekleri Belçika, sarıkları
Türk, eğerleri Macar, kılıçları İngiliz ve öğretmenleri her milletten,
Avrupa sisteminde bir ordudur" diyerek tarif ettiğini...



*Osmanlı'nın
son döneminde (1850) İstanbul'da uzun yıllar kalmış bir batılı tarihçi
olan M A Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin karakter
yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:

"Bir kaide olarak,
Ermeni ye istediği paranın yarısını, Ruma üçte birini, Yahudi ye dörtte
birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş ettiğiniz zaman istediği
fiyattan emin olunuz ve istediğini veriniz"diye yazdığını…



*1717
- 1718 yılları arasında İstanbul' da İngiliz elçiliği yapan G.Montagu
nun hanımı Lady Montagu nun Osmanlı toplumundaki ticaret ahlakı ile
alakalı hatıraların da, oldukça enteresan bir şekilde:

"İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla öğünürler.
Burada ise
(Osmanlı'da) yalan söylediğinden emin olunduğu zaman yalancının alnına
kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde uygulanırsa ne kadar güzel
yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına mensup kişilerin kaşlarına
kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur kaldıkları görülür. diye
yazdığını…



*Gönüller
sultanı Mevlana Hazretleri'nin hizmetçisine: Bu gün evimizde yiyip
içecek birşey var mı?" diye sorup, hizmetçisinin de "Hayır hiç birşey
yok" diye cevap vermesi üzerine sevince garkolup ellerini Yüce Dergah'a
açarak:

"Allahım, sana şükürler
olsun ki, evimiz bugün Peygamber evine benziyor" diye Muhammed
Mustafa'nın yolunun tozu olduğunu gösterdiğini...



*Osmanlı
askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmış olmakla meşhur Comte de
Marsigli'nin, Türk toplumunun misafirperverliği ile alakalı olarak :

"Türkler
hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son derece
misafirperverdirler. Ana yollar civarındaki köylerde oturanlardan hali
vakti yerinde olanlar öyleden evvel ve akşamüstü gezintiye çıkıp yolcu
bulmaya çalışırlar. Eğer bulacak olurlarsa evlerine davet ederler ve
hatta çok defa misafirin hangi evde ağırlanacağını tayin ederken
kavgaya bile tutuşurlar." dediğini...


*1096
yılında Haçlıların Kudüs'e girerek 40.000 Müslümanı kılıçtan
geçirdikten sonra Gödofroi dö Buygom' un Papa II Urban' a yazdığı
mektupta:

`Kudüs'te bulunan bütün
Müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki, Süleyman Mabedi'nde
atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak
yürüyoruz. " diyerek barbarlıklarını belgelediklerini...



*Osmanlı içtimai yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterrohta :
"Osmanlı
Devleti, geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri, Topkapı
Sarayı'ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da batıdaki en
mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi. Bu nasıl
oluyordu?" diye sorulduğunda, Profesör Hutterroht'un:

"Sırrını
çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin'in sosyal yapısı üzerinde
çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım. Osmanlı, üç
yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle yemeğinden sonra
yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı. Herhalde Osmanlı,
devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır" diye cevap
verdiğini...



*Padişahların, Osmanlı topraklarındaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine: "Sana orayı , bahşettim " demesinin.
"Verilen yeri imar et!'
manasına geldiğini ve bu varlıklı Osmanlı paşalarının, o toprakların
mamure haline gelmesi uğrunda servetlerini tükettiklerini...



*Kırım
Savaşı'ndaki büyük hizmetlerinden dolayı Fransız hükümetince kendisine
nişan verilen Deli Hasan Ağa'nın bu nişanı takmadığını farkeden Fuat
Paşa'nın ona takmama sebebini sorması üzerine:

"Paşam, benim
vücudumda harpte kazandığım yedi nişan(yara izi) var. Onlar varken elin
Frenk'inin nişanını ben ne yapayım!" diye cevap verdiğini...


*1922-1923
yılları arasında Sovyetler Birliği'nin Türkiye büyükelçisi olarak
Ankara'da bulunan S. İ. Aralov'un, Lozan Konferansı' nın sonuçları ile
alakalı olarak yazmış olduğu hatıratında :

"... İngiltere
Dışişleri Bakanı Lord Curzon, eskiden Türkiye'nin olan Musul'u ve daha
başka yerleri Türkiye'den koparmayı, Yunanlıların yakıp yıktığı şehir,
kasaba ve köyler için Yunanlılara tamirat parası verdirmemeyi ve
Boğazlar meselesinde İngiliz planını gerçekleştirmeyi başardı.

Türkiye'nin Musul'u
bırakması ve tamirat parasından vazgeçmesi karşılığı olarak kendisine
küçücük Karaağaç bölgesinin verilmesiyle yetindi Bundan başka batılı
devletler , Türkiye'yi, Osmanlı Devleti'nin batılı kapitalistlere olan
borçlarının, Osmanlı Devleti'nden ayrılan ülkeler arasında bölünüşünden
sonra, payına düşen bölümünü 20 yıl içinde ödemeye ikna ettiler" diye
yazdığını...



*Lozan
Konferansına İsmet İnönü ile birlikte katılarak Türkiye aleyhine birçok
entrikalar çeviren Hahambaşı Hayim Naum’un,daha sonraları hükümet
erkanı ile araları çok iyi olmasına rağmen: Bu memlekete bu millete çok
kötülük ettim, artık aralarında yaşayamam diyerek pişmanlık içinde
Mısıra gittiğini...



*Batı
musiki şaheserlerini yazmış olan Mozart,Bizet gibi büyük bestekarların
mehter musikisinin büyüleyici tesiri altında kalarak,Türk tarzında Alla
Turca denilen kısımlarını yazdıklarını...



*Kanuni
Sultan Süleyman devrinde yıllarca İstanbul'da kalan ve yazmış olduğu
eserini en büyük Hıristiyan hükümdarı II Filib'e takdim eden İspanyol
yazar Cristobol de Villalon'un, dönemin Osmanlı topçuluğu hakkında:

"Dünyada
hiçbir devletin,Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu yoktur.
İstanbul'da eski model olduğu için kullanılmayıp süs diye surlara konan
topları inceledim Bunlar bile İspanya ordusundaki toplardan çok daha
kaliteli idi.

Tophane
sırtlarında çaptan düşmüş diye yığılan 40 kadar topu hayretle
seyrettim. Bunları alıp topçu kuvveti oluşturmak istemeyecek hiçbir
Avrupa devleti bilmiyorum dediğini...


*Kore
Savaşı sırasında bir Amerikan bataryasının isabet alıp parçalanmasından
sonra, dört dakika gibi kısa bir süre içinde Amerikalıların bataryayı
tekrar kurup ateşe başladıklarını ve bu çok süratli ikmal karşısında
Türk binbaşısının hayretler içinde kaldığını gören Amerikalı generalin:


"Biz
bu sistemi kurmadan önce bütün dünya ikmal teşkilatlarını etüd ettik.
En mütekamil olanının Osmanlıların ki olduğunu görerek onu kabul ettik.
Bu, sizden gelme bir usulün günümüze tatbikinden başka birşey
değildir." dediğini...


Biliyor muydunuz?

ALINTIDIR
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
♣♣♣ Tarihimizden Bilinmeyen Bazı Gerçekler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Unutulmayacak Tarihi Gerçekler !!!
» Tarihi Gerçekler(ingilizler)
» Google hakkında ilginç gerçekler
» Saç kaybı hakkındaki mitler ve gerçekler
» Bilinmeyen Tarih

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: Enteresan Olaylar-
Buraya geçin: