hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 İnsanın Evrimi Konusu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
İnsanın Evrimi Konusu 2duy3hj

İnsanın Evrimi Konusu Empty
MesajKonu: İnsanın Evrimi Konusu   İnsanın Evrimi Konusu EmptyCuma Ağus. 06, 2010 7:28 am

İNSANIN EVRİMİ -1

İnsanın evrimi evrim teorisinin en gözde
bölümüdür. Bir bakıma teori insanın evrimi konusu üzerine odaklanmıştır
denilebilir.

Teoriye göre insanın evrimsel soy ağacı memelileri başlangıç alırsak şu şekildedir.
Amfibiyenler – memeliler – etçiller -
denizmemelileri - kemirgenler – yarasalar – böcekciler – keseliler –
primatlar - önmaymunlar – maymunlar – insansılar – gibon – şempanze
–goril – orangutan – insan

Görüleceği gibi (evrim teorisi savunucularının
iddialarına göre) insanların kuzenleri şempanzeler değil
orangutanlardır. Kaldı ki filumlardan (hayvan grupları) filumlara nasıl
geçildiği ayrı bir merak ve tartışma konusudur. Örneğin amfibiyenlerden
memelilere, deniz memelilerinden kemirgenlere geçiş nasıl
gerçekleşmiştir? İki filum arasındaki yapısal farklılıklar öylesine
derin ve büyüktür ki evrim gerçek olsa bile böylesine bir değişim için
yüz milyonlarca yıllık bir süreç ve filumlar arasında arasındaki
yapılara sahip katrilyonlarca adet ara format canlılarının yaşamış
olması gerekir. Tüm dünya bu tür canlı fosilleriyle tıka basa dolu olası
gerekir ama bir tane bile yoktur. Diğer ifade ile fosil kayıtları
evrimi kesin bir dille yalanlar.

Aynı sorun diğer filumlar içinde geçerlidir. Yine örneğin keselilerin primatlara nasıl evrimleştiği asla açıklanamamaktadır.

Diğer canlılardan ayıran özel nitelikleri
nedeniyle İnsanın kökeni, evrimciler için en çok sorun teşkil eden
konulardan biridir. İskelet yapısı, iki ayaklı oluşu, ellerini
kullanışı, beyni, kafatası ve daha birçok fizyolojik ve anatomik
özelliğinin yanı sıra, aklı ve bilinciyle insan diğer canlılardan çok
farklıdır.

Evrim teorisi bugün yaşayan modern insanın
orangutan benzeri maymunsu birtakım yaratıklardan evrimleştiğini
varsayar ve bu olgusunu ısrarla vurgular.

Evrim teorisinin kurucusu ve üstadı Charles Darwin Türlerin kökeni kitabında insanı:
-İnsan bugünkü en kaba saba durumunda bile şimdiye kadar yeryüzünde görünmüş en başat hayvandır şeklinde tarif eder. Ona göre insan hayvanların en gelişkinidir.
Charles Darwin insanların maymunlardan türediği
konusunda en küçük şüphe dahi duymaz. Ona göre bu konuda yeterli delil
vardır. Bu delillerin büyük bir bölümünü insanlarla maymunlar arasındaki
benzeşimler oluşturur.

Charles Darwin insanın evrimi konusunda İnsanın Türeyişi kitabında şunları yazmaktadır.
-Hiç kuşkusuz insanın türeyişi ve gelişiminin ilk basamakları onun hemen aşağısında bulunan hayvanlarınkilerle özdeştir.
İnsanın bir bakımdan maymunlara, maymunların köpeklere olduğundan daha yakın olduğu söz ***ürmez.
………..
Bu günkü maymunlarda bir dört ayaklının
yürüyüşü ile iki ayaklınınki arasında bir yürüyüş görmekteyiz. Yalnız
önyargısız bir gözlemcinin önemle üzerinde durduğu gibi insan biçimli
maymunlar yapılış bakımından dört ayaklı tipten daha çok iki ayaklı tipe
yakındır.

…………….
Dr. Francesco Barrago yayımladığı (1867)
kitabında Tanrı görünüşünde yaratılışı olan insan aynı zamanda maymun
biçiminde yaratılmıştır diye yazmaktadır.

…………..
Bu önemsiz olgular tat sinirlerinin insanda
ve maymunda ne kadar benzer olduğunu ve sinir sistemlerinin ne kadar
benzer yolla etkilendiğini göstermektedir.

Charles Darwin insanlarla maymunlar arasında
benzeşimler kadar büyük ayrımlarında olduğunun farkındadır. Bu konuda
şunları yazmaktadır.

-İnsanın ataları gittikçe daha dik durur.
Elleri ve kolları tutmak ve başka amaçlar için ayakları ve bacakları
sağlam desteklik etmek ve yer değiştirmek için gittikçe daha çok
değişikliğe uğrarken sayısız başka yapı değişmeleri de zorunlu olmuştur.

Leğenin (Pelvisin) genişlemesi omurganın kendine özgü biçimde eğrilmesi başında bir başka konumda oturması gerekmiştir.
……………..
İnsan ile en yakın hısımı arasındaki vücut
yapısı farkı kimi doğa bilginlerinin savunduğu kadar büyük olsa bile ve
aralarındaki zihni güç farkının pek büyük olduğunu kabul etmek zorunda
olsak da daha önceki bölümlerde sunulan olgular, bağlantıların bu güne kadar bulunmamış olmasına bakmayarak insanın daha aşağı bir biçimin soyundan geldiğini en açık biçimde bildirir görünmektedir.

……………….
Atalarımızın dar burunlu maymunların
kökeninden ayrıldığı zamanki türeme aşamasında bulunan insanın doğum
yerinin neresi olduğunu elbette sormalıyız.

Atalarımızın bu kökenden gelmesi onları
Avustralya’da ya da coğrafi dağılım yasalarından da çıkarabileceğimiz
gibi herhangi bir okyanus adasında değil, eski dünyada yaşadıklarını
göstermektedir.

………………
İnsan kıl örtüsünü yitirdiği sırada dönem ve yer ne zaman ve neresi olursa olsun herhalde sıcak bir ülkede yaşamıştır.
…………….
Öte yandan yeni yetişenlerin artık
çoğunlukla benimsediği evrim ilkesini benimseyen doğa bilginleri insan
ırkları arasındaki fark tutarını belirtmek amacı bakımından onları ayrı
türler denmeye uygun olduğunu düşünseler de düşünmeseler de bütün insan
ırklarının bir tek ilkel kökenden türediğinden hiç kuşkulanmazlar.

Charles Darwin (daha sonra sahte oldukları
anlaşılacak ve bu gerçek bizzat Haeckel tarafından itiraf edilecek olan)
Haeckelin çizimlerinden çok etkilenmiş, bu çizimleri teorisine kanıt
göstermekten kendini alamamıştır.

Haeckel embriyoların başlangıçta balık
embriyolarına benzediklerini ileri sürmüş bu konuda kasıtlı olarak
değiştirilmiş sahte çizimlerini kanıt olarak göstermişti.

Charles Darwin gerçekte bir aldanış ya da aldatılış olan bu konuda şunları yazmaktadır.
-Bununla birlikte boynun iki yanında solungaçların eski konumunu gösteren yarıklar hâlâ vardır.
Charles Darwin Haeckel çizimlerinin bir sahtekârlık eseri olduğunun farkında değil miydi?
Fakat bu konuda otorite sayılabilecek bazı bilim insanlarının onu pek çok kez ikaz ettiklerini biliyoruz.
Bir bakıma Darwin teorisine uygun olduğu için bu
sahtekârlığa göz yummuş, teorisinin en temel kanıtlarından biri olarak
kullanmaktan çekinmemiştir diyebiliriz.

İNSANIN EVRİMİ-2

Evrim teorinin iddiasına göre insanlar ve
günümüz maymunları ortak atalara sahiptirler. Günümüzde yaşamayan bu
ilkel yaratıklar zaman içinde evrimleşerek bir kısmı günümüz
maymunlarını, bir başka kısmı da günümüz insanlarını oluşturmuştur.

Teoriye göre maymunlarla insanların ortak atası güney Afrika maymunu anlamına gelen Australopithecus isimli yaratıktır.
Australopithecus adı verilen yaratığın evrim mantığına uygun olarak günümüzde yaşamadığı iddia edilir. Bu gün pek çok Australopithecus fosillerine
sahibiz. Fosillerine bakarak günümüzde yaşamaması gereken bu canlıların
orangutanlara ya da diğer maymun cinslerine büyük ölçülerde
benzediklerini burada not edelim.

Yapılan bilimsel araştırmalarda bu canlının
çeşitli türlerinin bulunduğu anlaşılmıştır. Bunların bazıları iri
yapılıdır. Bazıları daha küçük daha narin canlılardır. Bütün bu
bilgilerin bu günkü maymun cinslerini kuvvetle çağrıştırdığını bir kez
daha hatırlatalım.

Teoriye göre bu canlılar (Australopithecus’lar) zaman içinde evrimleşmişler yarı insan sınıfındaki canlıları oluşturmuşlardır.
Teoriye göre insan sınıfında oldukları
varsayılan bu canlılar tam olarak insanlaşmamış diğer ifade ile insanın
evrimi tamamlanmamıştır. Bir bakıma bu yaratıklar insan ve maymunların
ilk ataları oldukları varsayılan Australopithecus ile insan arasında ara
format canlılarıdır. İddiaya göre bu canlılar evrimleştikçe insansı
özelliklere daha yakınlaşırlar, bu özellikleri daha güçlü ve belirgin
şekilde taşırlar. Evrim dilinde bu yarı insan, yarı maymun canlılara
Homo Habilis denilir. Fark edileceği gibi Homo Habilis maymun insan
evriminde ara format canlıları olmalıdır.

Evrimin ikinci aşamasının sonucunda (homo
habilisin evrimi sonucu) ise günümüz insanına yakın özellikler taşıyan
canlılar ortaya çıkmıştır. Evrim diliyle insana biraz daha çok benzeyen
bu ara format canlılarına homo erectus denilir.

Teoriye göre homo erectus zamanla daha da
evrimleşecek, homo sapiens diye adlandırılan günümüz insanına en yakın
olan canlıya ardından da homo sapiens sapiens diye isimlendirilen
günümüz insanlarını oluşturacaktır.

Evrim teorisinin kurucusu ve üstadı Charles
Darwin Homo erectus ve homo sapiens insanlarının (her ne kadar
teorisinde canlıların yapılarını geleceğe aynen taşıyamayacaklarını
yazsa da) günümüzde hâlâ yaşadıklarını iddia eder. Evrim teorisi
taraftarları da aynı fikirdedirler. Diğer ifade ile günümüz insanlarının
bir bölümü henüz evrimleşmeyi tamamlamamış yarı insan, yarı maymun homo
sapiens aşamasında kalmış yaratıklardır. Bunlara aborjinler (Homo sapiens archaic), zenciler ve Asya’daki sarı ırklar (tabiî ki Türkler) örnek olarak verilir.

Diğer bölümü ise evrimi büyük ölçüde tamamlamış
üstün insan ırklarıdır. Bu durumda tabiî ki homo sapiens sapiens yani
evrimini tamamlamış insan ırkları da İngilizler, Almanlar gibi batı
ırkları yani beyaz adamlar olur. Teorinin ırkçılık temeli bu varsayım
üzerine kurulmuştur.

Evrim teorisi taraftarları teorinin meşhur
doğal seleksiyon kuralına göre gelişkin insanlar gelişkin olmayanları
zaman içinde elemine edeceklerini inanırlar. Onlara göre insan evriminin
devamı için bu şarttır. Bu inanış onları insanlığa yakışmayan
davranışlar içine itmiş, pek çok felaketlere neden olmuştur. Irkçılık ve
öjenizm bu mantığın sonucudur.

Günümüzün ünlü evrimistleri doktor ve ilaç
müdahalesinin doğal seleksiyonu dolaysıyla evrimi engel olduğunu iddia
ederek şiddetle karşı çıkarlar. Karşı çıkarlar ama en küçük bir
rahatsızlıklarında en iyi doktorlara koştuklarından, en etkili ilaçlara
almaya çalıştıklarından, tedavi için dünyanın en uzak yerlerine
gitmekten bu uğurda servetler harcamaktan çekinmediklerinden emin
olabilirsiniz.


Gerçekler teorinin öngördüğü gibi midir? Geçmiş
yaşamın kanıtları olan fosiller bu iddialara ne diyor? Bu sorulara
doğru yanıt verebilmek için evrim teorisi iddialarını biraz daha
ayrıntılı tekrarında yararlar vardır.

Teoriye göre 4-5 milyon yıl önce başladığı
varsayılan bu süreçte, modern insan ile ataları arasında bazı ara
formların yaşadığı iddia edilir. Teoriye göre insanın evrimleşmesi dört
temel aşamada gerçekleşmiştir. Daha öncede belirttiğimiz gibi bu
aşamalar:

Australopithecus - Homo habilis - Homo erectus - Homo sapiens - homo sapiens sapiens şeklindedir.
Şeklindedir ama bu sıralama evrim teorisi taraftarı kimi bilim insanları tarafından kabul edilmemektedir.
Evrimci paleoantropologlar Bernard Wood ve Mark Collard, 1999'da Science dergisinde yayınlanan makalelerinde, Homo
habilis ve Homo rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu ve bu
kategorilere dahil edilen fosillerin aslında Australopithecus genusuna
transfer edilmesi gerektiğini
savunmuşlardır.

Michigan Üniversitesinden Milford Wolpoff ve Canberra Üniversitesinden Alan Thorne ise, Homo
erectus'un hayali bir kategori olduğu, bu sınıflamaya dahil edilen
fosillerin aslında Homo sapiens'in birer varyasyonu oldukları
düşüncesindedirler.

Australopithecus'tan insana (Homo sapiens'e)
doğru uzanan bir evrim çizgisi iddiasını çürüten bir başka gerçek, bu
çizgi üzerinde evrimsel bir sıralama izlediği öne sürülen kategorilerin
gerçekte aynı dönemde yaşadıklarının ortaya çıkmasıdır. Bunu ortaya
koyan en yeni kanıt, Science dergisinde yayınlanan ve Homo habilis, Homo
ergaster ve Homo erectus kategorilerine dahil edilen fosillerin aynı
dönemde yan yana yaşadığını gösteren bulgulardır. Normal olarak şu soru
sorulur. İlkelle gelişkin yan yana ise evrime ne oldu?

Araştırmayı yöneten North Texas Üniversitesinden Reid Ferring, bu buluşun anlamını şöyle açıklamaktadır:
-Bu tamamen beklenmedik bir durumdur, çünkü
şimdiye kadar hakim olan bilimsel görüşler habilis, ergaster ve
erectus'u evrimsel bir sıralama içine yerleştirmişti.

Bütün bunlar soyu tükenmiş bir maymun cinsi
olan Australopithecus ile günümüz insanın ve onun farklı ırksal
varyasyonlarını içine alan Homo sapiens türünden başka homonidlerin
olmadığı anlamına gelir. Diğer ifade ile insanın evrimsel bir kökeni bulunmamaktadır. Tersinim teorisinin bu konuda ki varsayımı göz önüne alınırsa bu varsayımın bilimsel bulgularla birebir örtüştüğü görülür.

Yapılan son araştırmalar
Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünya'nın farklı
bölgelerinde aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir.

Dahası Homo erectus sınıflamasına ait
insanların bir bölümü yakın zamanlara kadar yaşamış, homo sapiens
neandertalensis (yarı evrimleşmiş kabul edilen bir insan ırkı) ve Homo
sapiens sapiens (modern insan) ile aynı ortamda yan yana bulunmuşlardır.

Harvard Üniversitesi paleontologlarından
Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrimci olmasına karşın evrim
teorisinin içine girdiği bu çıkmazı şöyle açıklar:

-Eğer birbiri ile paralel bir biçimde aynı
anda yaşayan üç farklı hominid (insanımsı) çizgi varsa, o halde bizim
soy ağacımıza ne oldu?

Açıktır ki bunların biri diğerinden gelmiş
olamaz. Dahası, biri diğeriyle karşılaştırıldığında evrimsel bir gelişme
trendi göstermemektedirler.

Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki en önemli savunucularından biri olan Ernst Mayr insanın evrimi konusunda Homo sapiense uzanan zincir gerçekte kayıptır diyerek bu gerçeği kabul eder.
Australopithecus fosilleri üzerinde 15 yıl
araştırma yapan İngiltere'nin en ünlü ve saygın bilim adamlarından Lord
Solly Zuckerman, bir evrimci olmasına rağmen, ortada maymunsu
canlılardan insana uzanan gerçek bir soy ağacı olmadığı sonucuna
varmıştır.

Zuckerman bilimsellik açısından yaptığı hayli
ilginç skalada duyum ötesi algılama kavramları üzerine kurulu telepati
ve altıncı hisle beraber insanın evrimini en son sıraya koymuştur.

Zuckerman bilimsellik yelpazenin bu son ucunu şöyle açıklar:
-Objektif gerçekliğin alanından çıkıp da,
biyolojik bilim olarak varsayılan bu alanlara (yani duyum ötesi
algılamaya ve insanın fosil tarihinin yorumlanmasına) girdiğimizde,
evrim teorisine inanan bir kimse için her şeyin mümkün olduğunu görürüz.

Öyle ki teorilerine kesinlikle inanan bu kimselerin çelişkili bazı yargıları aynı anda kabul etmeleri bile mümkündür.
Görüldüğü gibi Zuckerman evrim teorisi taraftarlarının o amansız hastalığını tam isabetle teşhis etmiştir.
Evrim teorisi taraftarlarının görülen ve bilinen
bir özelliği teorilerine ters gelen, teoriyle uyuşmayan bilimsel
gerçekleri bilmezlikten, görmezlikten gelmeleri ya da bu gerçekleri eğip
bükerek teori mantığına uydurmalarıdır.

Teori savunucularının bir başka taktiği de
çözülemeyen sorunları çözülmüş, yanıtlanmamış soruları yanıtlanmış kabul
ederek (daha sonra halletmek üzere) buzdolabına koymalarıdır. Fakat
buzdolabındaki sorunlar öylesine çoktur ki artık çürümeye, kokuşmaya,
içinden çıkılmaz bir hale dönüşmeye başlamıştır. Yapılanları temelleri
oluşturulmadan gökdelen inşa etme çabalarına benzetilebilir.


Biyolog ve matematikçi Marcel-Paul
Schutzenberger, evrim teorisinin insanın kökenini açıklama konusundaki
sorunlarından bazılarını şöyle özetler:

-Hem kademeli hem de sıçramalı evrimi
savunanlar, insanları diğer primatlardan ayıran biyolojik sistemlerin
aynı anda ortaya çıkışına inandırıcı bir açıklama getirmekten yoksunlar.
Bu biyolojik sistemler arasında; iki ayaklılık, bunun doğal sonucu
olarak leğen kemiğinin değişmesi ve şüphesiz beyincik, daha yetenekli
bir el, dokunma duyusunun daha fazla olduğu parmak uçları; ses için
gerekli olan gırtlakta değişiklik; sinir sisteminde, özellikle de
konuşmanın tanınmasını sağlayan şakak loblarında değişiklik sayılabilir.

Embriyogenetik açısından, bu anatomik
sistemler birbirlerinden tamamen farklıdırlar. Her değişiklik bir
yetenektir. Bu yeteneklerin aynı anda ortaya çıkmış olma zorunluluğu çok
şaşırtıcıdır.

Bazı biyologlar bunun genomun bir yeteneği
olduğunu öne sürüyorlar. Herhangi biri bu yeteneğin gerçekten var
olduğunu varsayarak onu tekrar bulabilir mi? İlk balıkta bu yetenek var
mıydı? Gerçek şu ki biz kavramsal bir iflasla karşı karşıyayız.

Nature dergisinin bilim yazarı Henry Gee, hiçbir
kanıt olmamasına rağmen evrim iddialarının tamamen önyargılara dayalı
olduğunu şöyle belirtir:

-Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi
şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında oluşturulmuş bir insan icadıdır
ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir. Bir grup fosili almak
ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test
edilebilir bir bilimsel hipotez değil ama gece yarısı masallarıyla aynı
değeri taşıyan bir iddiadır. Eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir,
ama bilimsel değildir.

======

Bilindiği gibi insanlar iki maymunlar ise dört
ayakları üzerinde yürürler. Eğer evrim gerçek ise insanlar dört
ayaklılıktan iki ayaklılığa aşama, aşama geçmiş olması gerekir.

Evrimin temelini oluşturan bu model, evrimin
bir aşamasında iki ayaklılıkla dört ayaklılık arasında karma bir yürüyüş
olmasını zorunlu kılar. Oysa insanın ağaçlarda yürümeye başladığı
yönündeki iddialarda bulunan Robin Compton dahi, 1996 yılında bilgisayar
yardımıyla yaptığı araştırmalarda bu çeşit bir karma (dört ve iki
ayaklılık aynı anda) yürüyüşün imkânsız olduğunu göstermiştir.
Compton'un vardığı sonuç şudur:

-Bir canlı ya tam dik, ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebilir.
Bu ikisinin arası bir yürüyüş biçimi enerji
kullanımının aşırı derecede artması nedeniyle mümkün olmamaktadır. Bu
yüzden yarı-iki ayaklı bir canlı var olması mümkün değildir.

İnsanla maymun arasındaki uçurum, sadece iki
ayaklılıkla sınırlı değildir. Beyin kapasitesi, konuşma yeteneği gibi
diğer pek çok özellik de evrimciler tarafından asla açıklanamamaktadır.

Evrimci paleoantropolog Elaine Morgan şu itirafta bulunur:
-İnsanlarla (insanın evrimiyle) ilgili en önemli dört sır şunlardır:
1) Neden iki ayak üzerinde yürüdüler?
2) Neden vücutlarındaki yoğun kılları kaybettiler?
3) Neden bu denli büyük beyinler geliştirdiler?
4) Neden konuşmayı öğrendiler?
Bu sorulara verilecek standart cevaplar şöyledir:
1) Henüz bilmiyoruz.
2) Henüz bilmiyoruz.
3) Henüz bilmiyoruz.
4) Henüz bilmiyoruz. Sorular çok daha artırılabilir, ama cevapların tekdüzeliği hiç değişmeyecektir.
Paleontolog Meave Leakey de kendisine dik
duruşun kökeni hakkında ellerinde bir delil olup olmadığı sorulduğunda,
olmadığını belirtmiş, bunun bir sır olduğunu ve ilk başta canlıyı
verimsiz kılacağını söylemiştir.



İNSANIN EVRİMİ-3


İlk insan Afrika’da mı ortaya çıktı?
İnsan atalarının evrim sürecinde yaptıkları varsayılan göçlerde teorinin
önemli açmazlarından birini oluşturur. İnsansı fosillerin dünyanın
çeşitli bölgelerinde bulunması ve bu fosillerin çeşitli zaman
dilimlerine ait olması bu tür göçlerin yapıldığını kabul etmeyi zaruri
kılar. Burada tartışılan çıkış yeri ve zamanıdır.

Bu konuda 1980'li yıllarda geliştirilen iki tez
bulunmaktadır. Bunlardan birine göre ilk insanlar Afrika'da tek bir
atadan ortaya çıktılar ve buradan tüm dünyaya yayıldılar.

Evrim Teorisi taraftarlarınca Afrika kıtası
insanın evrimleştiği sonrada bütün dünyaya yayıldığı yer olarak kabul
edilir. Bunun evrim teorisi paralelinde özel seçildiğinde (bu seçimi
gerektirecek bilimsel bir kanıt olmadığından) en küçük bir şüphe yoktur.

Bu varsayım, insanın evrimleştiği yer niçin dünyanın başka yeri değil de Afrika kıtasıdır sorusunu gündeme getirir.
Evrim taraftarlarınca yapılan bu tercihin
nedeni şüphesiz ki insanın ataları kabul ettikleri maymunların bu kıtada
bol bulunması olmalıdır. Bu nedenle bu kıtada bulunan fosillerin evrim
teorisi taraftarlarınca ayrı bir değeri vardır. Onlara göre bulunan her
fosil ya ilkel ata yani maymundur ya ara formattır ya da gerçek
insandır.

Bu dizimin fosillerin gelişkinlik derecesine
göre değil de yaşlarına bulundukları yere uygun yapılması ikide bir
sorunlar çıkarmakta dizimleri bozmakta değiştirme mecburiyetinde
kalınmaktadır.

Gerçekte bir insan ırkı olan Homo Erectusun
yer ve zaman açısından yeryüzüne yayılımı üzerine kesin bir şey söylemek
imkânsızdır. Bu gerçek bu konudaki bir araştırmayı yürüten bilim
adamları tarafından şöyle aktarılmıştır:

-Bu sınıfın Avrasya'da ve güney-doğu Asya'da
ortaya çıkışı hakkındaki belirsizlikler, Homo Erectus'un kökeninin yeri
ve zamanını doğru olarak belirlemeyi imkânsız kılmaktadır. Elimizdeki
deliller coğrafi yayılımının yönünü saptamak için yetersiz.

=======
Bu tezin bir başka görüşü de insanların Çin’de
ortaya çıktıkları bir miktar evrimleştikten sonra bazılarının
Avustralya’ya göç ettikleri şeklindedir.

Diğer teze göre ilk insanlar dünyanın tek
bölgesinde değil bir kaç bölgesinde birden ortaya çıkmışlar; daha sonra
göç ederek diğer insanlarla buluşmuşlar; karışarak çeşitli ırkları
meydana getirmişlerdir.

Her iki tez de bilimsel kanıtlardan çok
önyargılara dayanır. Pek çok çelişkilerde içerdiklerinden ortak bir
noktada birleştirmekte mümkün görülmemektedir. Nitekim bu konuya Ağustos
1999 sayısında yer veren ünlü bir bilim dergisinde insanların göçü
konusunda öne sürülen her iki tezin de doğruluğunun sorgulandığı
belirtilmiştir.

Tanımış bir bilim dergisinin internet sahifesinde yer alan araştırmaya göre modern insan davranışları, farklı kıtalarda aynı dönemlerde görüldüğü bildirilmektedir. Bu araştırma sonucu ilk insanın Afrika'da ortaya çıktığını ve buradan dünyaya yayıldığını öne süren tezle çelişmektedir.
Evrim teorisi paralelindeki bu teze göre, ilk
insan Afrika'da 170 bin yıl önce ortaya çıkan tek bir atadan evrimleşmiş
ve 45- 50 bin yıl önce de buradan dünyaya yayılmıştır.

Modern insan davranışlarının farklı kıtalarda
fakat aynı dönemde ortaya çıktığının bulunması insanların tek bir yerden
(Afrika’dan) çıkarak bütün dünyaya yayıldığı teziyle evrim yönünden
çelişir. Bu tezin yanlışlığı daha sonra ortaya konan bilimsel kanıtlarla
defalarca teyit edilecektir.


İnsanın evrimi soyağacı doğru mu? Evrim
teorisi taraftarları insanın evrimini teorilerinin paralelinde
hazırladıkları bir soyağacı ile gösterirler. Bu soy ağacında genelde
soyları tükenmiş maymun ve insan ırklarına ait çeşitli fosiller yer alır
ve insanın evrimi aşamasında ara format canlıları olarak tanıtılır.
Örneğin Homo Erectus bir önceki basamak olan Homo Habilis gibi maymundan
insana doğru oluştuğu varsayılan evrimde bir ara format canlısıdır.

Teknolojinin paralelinde gelişen bilim fosiller
konusunda da bazı karanlık noktaları net olarak aydınlatabilmekte,
gerçekleri inkâr edilemeyecek bir biçimde ortaya koymaktadır.

Teknolojin yardımıyla yapılan son bilimsel
araştırmalarda evrim soyağacına uygun olarak evrim teorisi
taraftarlarınca yarı insan, yarı maymun canlıların yaşadıkları öne
sürülen dönemde günümüz insanlarından farksız canlıların yapabilecekleri
niteliklerde sanat eserlerine, süslemelere ve aletlere rastlanmıştır.

Son derece basit olsa bile bir aletin, bir sanat eserinin ortaya konulması insansı özelliklerin en belirgin olanıdır.
En zeki bilinen hayvanların bile en küçük bir
alet ortaya koyamadıkları gibi bu tür aletlerden herhangi birini
geliştirici değişiklikler yapamadıkları bilinmektedir. Bu nedenle
aletlerin, süs eşyalarının ya da bunlara benzer sanat eserlerinin
bulunması o devirlerde insanın bulunduğunun ve yaşadığının en büyük
kanıtlarıdır.

Bu tür sanat eserlerinin bulunduğu dönemler ise
Homo Erectusun ortaya çıktığı dönemlere rastlar. Bu da bir ara format
olarak takdim edilen Homo Erectusun gerçek bir insan olduğunu gösterir.
Fakat Homo Erectusun evrim yönünden atası olduğu öne sürülen Homo
Habilis dönemlerinde bu tür sanat eserlerine ilkelde olsa rastlanmaz. Bu
da Homo Habilisin insan olmadığını kanıtlar.

Fakat insan olmayan Homo Habilis ile insan olan
Homo Erectus arasında evrim teorisi taraftarlarınca konulmuş herhangi
bir ara format canlısı yoktur. Diğer ifade ile insan ile insan olmayan
canlılar (maymunlar) arasında herhangi bir irsi bağ (ara format)
bulunmamaktadır. Nitekim bilimin vardığı bu sonucu fosil kayıtları da
teyit eder.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İnsanın Evrimi Konusu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Cep telefonunun evrimi
» Bir Spikerin Evrimi . . .
» Evrimi açıklayan 50 madde...
» İnsanın Yaratılışı
» İnsanın ilk kelimesi 'mal'

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan-
Buraya geçin: