hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Peygamberİmİzİn Örnek ahlaki

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Peygamberİmİzİn Örnek ahlaki 2duy3hj

Peygamberİmİzİn Örnek ahlaki Empty
MesajKonu: Peygamberİmİzİn Örnek ahlaki   Peygamberİmİzİn Örnek ahlaki EmptyPtsi Tem. 12, 2010 9:44 am

PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEK AHLAKI

Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam.

Takdim
Ahlâkta Mükemmel Örnek
Peygamberimizin Ahlâkî Özellikleri
Ahlâk Sahasında Büyük İnkılâp
Peygamberimizin Gençliği
Yakınlarının Dilinden Peygamberimizin Ahlâkı
Peygamberimizin Tevazuu
Peygamberimizin Hilmi ve Yumuşak Huyluluğu
Peygamberimizin Hayası
Peygamberimizin Coşkun Merhameti ve Şefkati
Peygamberimizin Fakir ve Kimsesizlere Merh.
Peygamberimizin Yetimlere Şefkati
Peygamberimizin Kölelere Şefkati.
Peygamberimizin Kadınlara Şefkati
Peygamberimizin Çocuklara Şefkat ve Sevgisi
Peygamberimizin Hayvanlara Merhameti
Peygamberimizin Affı ve Bağışlaması
Peygamberimizin Ahde Vefası
Peygamberimizin Nezaketi
Peygamberimizin Adaleti
Peygamberimizin Vakarı ve Sükûtu
Peygamberimizin Şecaat ve Cesareti
Peygamberimizin Sabrı
Peygamberimizin Şükrü
Peygamberimizin Ticarî Ahlâkı
Peygamberimizin Anne-Baba Sevgisi
Peygamberimizin Akrabalarına iyiliği
Peygamberimizin Misafir Sevgisi
Peygamberimizin Şakaları
Peygamberimizin İltifatları
Düşmanlarının Peygamberimizin Ahlâkını İtirafları



TAKDİM


En yüce ahlâka sahip olduğunda; yüzyıllar boyunca, dost ve düşman,
herkesin üzerinde birleştiği tek bir insan vardır:

Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam.

Zaten o, yeryüzünde bulunuş maksadını, "güzel ahlâkı tamamlamak" olarak
ifade ediyordu.

Onu en son elçisi olarak insanlığa gönderen Yüce Allah da,
Peygamberimizde bizim için "en güzel" örneğin bulunduğunu haber veriyor.


Eğitimde güzel örneklerin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz.
Büyükler kendi yaşayışlarında ne kadar iyi örnek olurlarsa, küçüklerin
iyiye ve güzele yönelmesi o kadar kolay ve rahat olur.

Güzel örnek olmak ve güzel örnekleri tanıtmak, gençliğe yapılabilecek en
büyük hizmetlerden biridir.

Çocuklarımızın ve gençlerimizin örnek alabilecekleri en mükemmel insan
Peygamberimizdir.

Peygamberimizin ahlâkını rahatlıkla kendimize örnek alabiliriz, taklit
edebilir, ahlâkımızı güzelleştirebiliriz.

Peygamberimizin ahlâkını ne kadar öğrenirsek hayatta o kadar başanlı
olur ve mükemmele ulaşabiliriz.

İşte, Peygamberimizin Örnek Ahlâkı,
Mehmet PAKSU

AHLAKTA MÜKEMMEL ÖRNEK

Bazı güzel hasletler vardır ki, her insan onlara sahip olmak, onları
kendi hayâtında yaşamak ister: Sabır, kanaat, cömertlik, tevazu,
fedakârlık, cesaret gibi...

Çünkü bunlar ve benzeri güzel vasıflar, insana gerçekten "insan" olma
özelliği kazandırır.

"Güzel ahlâk" adı altında toplanan bu güzel vasıfları "örnek insan"
olarak en mükemmel şekilde yaşayan insan, Peygamber Efendimizdir
(a.s.m). Onun ahlâkı o kadar yücedir ki, Cenab-ı Hak, ona hitap ederek
şöyle buyurur:

"Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç
şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin." (Kalem Sûresi, 3-4)

Yine Kur'ân'da Peygamberimiz için "Allah'ın Resulünde sizin için güzel
bir örnek vardır" (Ahzâb Sûresi, 21) buyurularak, mü'minlerin,
hayâtlarının bütün safhalarında onu örnek almaları tavsiye ve emredilir.
Çünkü onun ahlâkı bizler için en güzel örnek, onun yaşayışı, halleri,
sözleri ve hareketleri en mükemmel modeldir.

Peygamberimiz de, "Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim"
buyurur ve bu özelliğini, dünyadaki göreviyle bağlantılı olarak dikkat
çekip bizlere anlatmaktadır.

Onun ahlâkı, Allah'ın övdüğü ve Kur'ân'ın öğrettiği temiz ahlâktır. Yüce
Allah, İslâmı insanlığın imdadına gönderip Kur'ân'ı indirirken, İlahî
prensiplerin uygulamaya geçişini hayatıyla gösterecek bir insan olarak
Peygamberimizi seçmiştir.

Kur'ân'da anlatılan güzelliklerin tamamını Peygamberimizin şahsında
görmek mümkündür. Sahabîlerin, Peygamberimizin ahlâkı hakkında bilgi
almak istemeleri üzerine, Efendimizin hanımı Hz. Âişe şu cevabı
vermişti:

"Siz Kur'ân'ı okumuyor musunuz? Onun ahlâkı Kur'ân'dı."

Peygamberimizin hayâtında ve ahlâkında, her meslek ve seviyeden insan,
örnek alacak yönler bulabilir. İnsan olarak onun hayâtından alacağı
sayısız fazilet ve güzellik yanında, kendi mesleğini ve toplumdaki
yerini ilgilendirecek yüzlerce dersi de alabilir. Çünkü Peygamberimizin
hayâtı her yönüyle hepimize örnektir.

Meselâ, zengin bir insan, hicretten birkaç sene sonra bütün Arabistan'a
hakim olup çok büyük servetlere sahip olan ve hepsini ihtiyaç
sahiplerine dağıtan Peygamberimizi kendisine örnek alabilir.

Sahipsiz, çaresiz ve kimsesiz insanlar; Mekke hayâtı boyunca akla hayâle
gelmeyen işkence ve baskılara maruz kalıp, üstelik bütün yakınları
tarafından yalnız bırakılan, ama hiçbir biçimde dâvasından ve inancından
taviz vermeyen bir Peygamberi kendine rehber alabilir.

Bir öğrenci; Allah tarafından Kur'ân âyetlerini vahiy yoluyla indiren
Hz. Cebrail karşısında oturup Kur'ân'ı öğrenen Peygamberimizi hayâtına
örnek alabilir.

Başarılı bir kumandan; Bedir ve Huneyn Savaşlarında düşmanı mağlûp edip,
az sayıdaki mücahitleriyle beraber çok sayıdaki düşman karşısında büyük
zaferler kazanan; Mekke'nin fethi sırasında muhteşem ordusuyla şehre
girerken, mütevazı halinden, başım devesinin semerine eğecek kadar engin
gönüllü ve vakar sahibi bir Peygambere bağlanabilir.

Çiftlik sahibi bir insan; fetihlerin hemen sonunda Hayber, Beni Nadir ve
Fedek topraklarına sahip olduktan sonra o araziyi ıslah edip, en iyi
şekilde ürün alacak kimseleri iş başına getiren, bir avuç toprağı
olmayan Sahabîlerine araziyi paylaştıran zeki ve âdil bir Peygamberden
ders çıkarabilir.

Bir tüccar; hanımı Hz. Hatice'nin ticaretini işleten, ticarette alıp
satarken doğruluktan ve dürüstlükten ayrılmayan, Suriye'ye, Basra'ya
giden kafilenin en yücesi olan Peygamberimizin yaşayışını, ticarî
ahlâkını rehber edinebilir.

Küçük yaşta yetim kalmış bir çocuk; ana rahminde altı aylıkken babasını
kaybeden, altı yaşında annesinin ölümünü gören, bütün hayâtı anasız
babasız geçen, fakat daha sonra insanlığın övündüğü, Allah'ın en çok
sevdiği insan, "inci gibi bir yetim" olarak sayılıp sevilen Sevgili
Peygamberimizi örnek alabilir.

Aklı başında bir genç; gençlik yılları boyunca iffet, doğruluk, haya,
edep timsali olan, amcası Ebû Talib'in koyunlarını otlatarak hayâtını
kazanan genç Muham-med'in (a.s.m) hayâtını kendisine rehber edinebilir.

Çünkü onun yirmi beş yaşma kadarki hayâtı boyunca ve daha sonrasında
herhangi bir çirkin hareketine, bir yalanına, hilesine rastlanmamıştır.

Halka nasihat eden bir vaiz; mescitte Sahabesine en güzel bir dille yol
gösterici hakikatleri anlatan, tavsiye ettiklerini bizzat kendi şahsında
mükemmel manada yaşayan, tek bir sözüyle kabilelerin hidayetine vesile
olan mürşid Peygamberi hatırlar, onu örnek alır.

Kısaca, her insan hangi şartlarda bulunursa bulunsun, hangi meslek ve
sanatta çalışırsa çalışsın, sabah-akşam, gece-gündüz, her zaman ve her
yerde Sevgili Peygamberimizi kendisi için güzel bir örnek olarak
alabilir.

Öyle bir rehber ki, ona uyduğumuz zaman hayâtımızın karanlıkları
kaybolup, onun nuru sayesinde yolumuz aydınlanır, işlerimiz yoluna
girer, hayâtımıza bir düzen ve disiplin gelir.

Peygamberimizin hayâtı, insanların meşgul olduğu ve karşılaştıkları her
ihtiyaca cevap verebilecek güzel ahlâkın bütün kurallarıyla süslenmiş
nurlu bir zincir gibidir. Onun güzel ahlâkı, o nuru arayanların önüne
nur serper. Onun hidayeti doğru yolu arayanlara bir kılavuz olur. Onun
takdim ettiği şifalı su, ıssız ve kavurucu gaflet çöllerinde bocalayan
şaşkın ruhlara bir âb-ı hayât yerine geçer. Ondan gelen ışık huzmeleri
isyan ve günah bataklığında çırpınan zavallı insanların kurtuluşa
ermelerine ve sahile çıkmalarına yardımcı olacak bir deniz feneri
hükmüne geçer.

PEYGAMBERİMİZİN AHLAKÎ ÖZELLİKLERİ

Peygamberimizin ahlâkının en önemli özelliği, Allah vergisi oluşudur. O
bütün güzel vasıfları, çalışıp, emek verip, bir çaba sonucu kazanmış
değildir. Onun ahlâkı Allah tarafından ihsan edilmiş, ikram edilmiştir.
Yüce Allah onu insanların örnek alacağı kusursuz, eksiksiz ve seçkin bir
şekilde yaratmıştır.

O dünyaya gözünü açıp kapayıncaya kadar hep aynı huy ve ahlâk üzerinde
yaşamıştır. Ondaki güzel vasıflar yaratılışında mevcuttu. Onu eğiten,
edep ve ahlâkın en üstün özellikleriyle süsleyen Yüce Rabbidir.

İşte bundan dolayı, onu kendisine örnek kabul eden insan, onu ne kadar
taklit edebilirse, o kadar istifadesi fazla olur, o nurdan aldığı feyiz,
o nisbette çoğalır.

Peygamberimizin ahlâkının en belirgin özelliklerinden birisi de, insan
yaratılışında var olan birbirine zıt ve ters huyları en mükemmel şekilde
bağdaştırıp, bütün duyguların ideal noktasını bulmasıdır. Hiçbir
şekilde aşırılığa kaçmadan, orta yola, doğruya ulaşmasıdır.

Peygamberimiz, herkesin arzu edip de bir türlü ulaşamadığı en üstün
değerleri ve olgunluğu mükemmel bir şekilde hayâtı boyunca ümmetine
göstermiş, bütün insanlığın gözleri önüne sermiştir.

Bazı anlar olmuş, en cesur bir fedai olarak, düşmanın kat kat
üstünlüğüne hiç aldırmadan, binlerce düşmana tek başına meydan
okumuştur. Ama bu halinde bile yumuşak kalpliliğini, merhametini geri
bırakmamıştır.

Meselâ bir savaş sonrası, öldürülmüş olarak gördüğü düşman çocuklarına o
kadar acımıştı ki, düşman da olsa çocukların öldürülmemesi gerektiğini,
çünkü onların suçsuz ve Cennetlik olduklarını haber vermişti.

O, bütün insanlığın kurtuluşu ve İslâmın dünyaya yayılması gibi yüce bir
gaye için zihnini yorarken; bu arada binleri bulan ve Arabistan'ın her
tarafına dal budak salan ümmetinin halini ve işlerini düşünürken;
çevresinde bulunan yoksul ve fakir Müslümanları hiçbir zaman unutmamış;
kendi çoluk çocuğunu, onların eğitim ve ihtiyaçlarını da ihmal
etmemiştir. Birincisini büyük görürken, öbürünü küçümsememiştir.

Bu kadar ağır ve sorumluluk isteyen bir görev üzerinde bulunduğu halde, o
yine kendisini Rabbine vermiş, günün büyük bir kısmını ibadet ve
zikirle geçirmiştir.

Kalbi her an Allah'a bağlıdır. Bu haliyle dünya ile ilişkisini kesmiş
gibi görünse de, yine o dünyanın içindedir. Bütün işlerinde Allah'ın
rızasını gözetmiştir.

Peygamber Efendimiz, dâva arkadaşlarını gözü gibi korumuş, onlara
ana-babalarından görmedikleri şefkat ve yakınlığı göstermiş, kendi
şahsına yapılan kötülüğü affetmiş, intikam almayı düşünmemiştir.
Kendisini öldürmek için tuzak kuranları yakaladığında serbest bı-

rakmış, ama Allah düşmanlarını asla bağışlamamış, onların yakasını
bırakmamıştır.

İçi bozuk, dıştan Müslüman gibi görünen münafıkların kalbine devamlı
Cehennem korkusunu vermiş, âhiretteki acı hallerini hatırlatmıştır.

İslâm toprakları, güneyde Yemen'e kuzeyde İran ve Suriye sınırına
dayandığı sırada Peygamberimiz, Arapların sultanı, Arabistan'ın hakimi
idi. Savaş sonrası düşmanın bırakıp gittiği mallar ve ganimetler
mescidin içini doldururken, en kıymetli mallar Müslümanların eline
geçtiği halde, yine o kuru bir hasır üzerinde yatacak kadar engin ruhlu;
içi ot dolu bir yastığa yaslanacak kadar mütevazı; her türlü imkân
mevcutken, açlık sıkıntısı çekecek kadar kanaatkar ve tok gönüllü idi.

Hz. Ömer'in "Bizans kralı ve İran şahı dünya nimetleri içinde yüzerken,
Resulullah kuru hasır üstünde yaşıyor" diyerek ağlaması üzerine,
Sahabîsinin gönlünü hoş tutan yüce Peygamberimiz:

"Yâ Ömer, varsın, Kisra ve Kayser dünya nimetlerinden zevklerini
alsınlar, keyif sürsünler. Âhiret nimeti bize yeter" diyerek tevekkül ve
rızasını dile getiriyordu.

Peygamberimizin ahlâkı bir meleke halindeydi, öz olarak mevcuttu. Güneş
nasıl ışık saçar, çiçekler nasıl rengi ve kokusuyla ortalığı Cennete
çevirip burcu burcu kokular saçarsa; ağaçlar nasıl türlü türlü meyveler
verir, yaratılışlarında var olanları ortaya çıkarırsa; Resul-i Ekrem
Efendimizin ahlâkî hayâtı da o şekilde normal bir seyir içinde cereyan
ediyordu.

Öyle ki, her gören, Peygamberimizin o faziletle birlikte yaratıldığı
kanaatine varırdı. Hiç kimse ondan o fazilete aykırı bir şeyin
görüleceğine inanmazdı. O her zaman muhtaçlara yardım eder; zayıfları
korur; tatlı sözlü, güler yüzlü bulunur; izzet ve vakarını muhafaza
eder; tevazu ve hoşgörüsünü hiç kimseden esirgemezdi. Güneş nasıl ki,
Allah'a inananın da, inanmayanın da üzerine doğarsa, Peygamberimizin
dünyayı kaplayan şefkati de küçük-büyük, gençihtiyar, müslim-gayr-i
müslim herkese aynı şekilde yayılırdı.

AHLAK SAHASINDA BÜYÜK İNKILAP

Ahlâk alanında en büyük inkılâp ve değişikliği, Peygamber Efendimiz
yapmıştır. Cahiliye Arapları inanç ve âdetlerine öylesine bağlı, körü
körüne öylesine tutulmuşlardı ki, yüzyıllardır yapageldikleri
alışkanlıklardan onları hiçbir kuvvetin ayırması mümkün değildi.

Vahşet, dehşet ve zulümde o kadar ileri gitmişlerdi ki, vahşi hayvanlara
dahi yapılması hoş görülmeyen işkence ve eziyetleri göz kırpmadan
savunmasız ve mazlum insanlara yapıyorlardı. Merhamet, şefkat ve acıma
hisleri tamamen körelmiş, öz kızlarını canlı canlı toprağa gömecek
derecede canavar kesilmişlerdi.

Fuhşun, işkencenin, her türlü rezilliklerin hiç çekinmeden yapıldığı bir
karanlık devir yaşanıyordu. Güçlü ve varlıklı kimseler zayıfları
eziyor, kadınlar bir mal gibi alınıp satılıyor, faiz ve tefecilik bütün
çeşitleriyle kol geziyor, içki su gibi içiliyordu. Adalet, insaf, vefa,
iffet gibi duygular unutulmuştu. Kendi uydurdukları manasız şeylere ve
hurafelere öyle bağlanmışlardı ki, onları alışkanlıklarından
vazgeçirecek, insanlığın tadını tattıracak İlahî bir güçten, bir
Peygamber inkılâbından başkası düzeltemezdi.

İşte Peygamberimiz birkaç sene gibi kısa bir zamanda o geniş yarımadada
vahşi, âdetlerine bağlı ve inatçı kavimleri, kötü ahlâk ve vahşi
alışkanlıklarından kurtarıp, onları kökünden kazıyıp temizledi,
yerlerine güzel ahlâk esaslarını yerleştirdi. Onları bütün dünyaya
rehber ve medeni milletlere öncü birer şahsiyet haline getirdi.

Daha Hicrî birinci asırda yeryüzüne yayılan Sahabîler ve iman erleri
insanlığa gerçek medeniyeti, fazilet ve ahlâk düzenini öğrettiler.
Fazilete dayalı maddî kalkınma ve medeni yükseliş bu vesileyle
gerçekleşti.

Resul-i Ekrem Efendimizin öğrettiği ahlâk sayesinde yüz milyonlarca
insan maneviyat iklimlerinde yükselerek hem dünya, hem de âhiret
mutluluğuna erdiler. Pekçok muhtaç insanın imdadına koşarak
hidayetlerine ve saadetlerine vesile oldular.

PEYGAMBERİMİZİN GENÇLİĞİ

Peygamberimizin çocukluğu ve gençliği temiz ve iffetli bir şekilde
geçmişti. Peygamberlikten sonra nasıl bir ahlâka sahipse, kırk yaşından
önceki hayâtı da öyle temiz ve nezihti. Halbuki gençlik yıllarını
geçirdiği Mekke şehri, o zamanlar o kadar karışıktı ki, Mekkeliler
arasında yaşayıp da cahiliye çirkinliklerine bulaşmamak âdeta mümkün
değildi.

İslâm öncesi Cahiliye döneminde dolandırıcılık, hile, aldatma, hak yeme,
verdiği sözde durmama, hıyanet eksik olmuyor, çok basit bir iş gibi
görülüyordu.

Peygamberimiz bu dikenli ve tehlikeli yollardan hiç yara almadan alnı
ak, yüzü pak olarak kurtuldu. Başkalarına bulaşan kötü hallerden
bütünüyle uzak kaldı. Çünkü Cenab-ı Hak onu Cahiliye devrinin her türlü
mundarlıklarından, çirkinliklerinden nefret duyacak bir kabiliyette
yaratmıştı.

Peygamberimizin gençliği, amcası Ebû Talib'in yanında ve onun himayesi
altında geçti. Ebû Talib yeğeni için o zaman pek revaçta olan ticareti,
meslek olarak seçmişti. Zaten kendisi de meşhur bir tüccardı.

Peygamberimiz amcası ile birlikte ticarî seyahatler yaparak tecrübesini
arttırdı. Doğruluğu, alış verişindeki adaleti ve hakkaniyeti kısa
zamanda çevresinde duyuldu ve meşhur oldu. O zamanlar Arabistan'da doğru
ve güvenilir kimselere sermaye verilir, ticaret yapılarak kârı
paylaştırılırdı. Peygamberimize de buna benzer işler verilmiş, o da en
doğru bir şekilde işini başarmıştı.

Verdiği sözde durmak ticarî hayâtta en çok aranan bir vasıftı.
Peygamberimiz, peygamberlikten önce de ahde vefalı ve güven duyulan,
itimat edilen bir insan olarak tanınmıştı. Kendisi bu alanda örnek bir
şahsiyet olarak biliniyordu.

Abdullah bin Ebi'l-Hamsa, Peygamberimizle olan ticarî bir hatırasını
şöyle anlatmaktadır:

"Peygamberliğinden önce Resulullah Aleyhisselâmla birlikte bir alış
verişte bulunmuştuk. Bu alış verişten kendisine biraz vereceğim
kalmıştı. Onu, 'Bulunacağın falan yere getireceğim' diye söz vermiştim.
Fakat verdiğim bu sözü iki gün unuttum. Üçüncü gün hatırlayıp sabahleyin
gittiğim zaman onu yerinde buldum. Bana, 'Delikanlı, sen beni sıkıntıda
bıraktın. Ben şuracıkta üç gündür seni bekliyorum' buyurdu."

Peygamberimiz ticarî işlerinde hesabını doğru tutar, haksızlık etmezdi.
Peygamberliğinden önce kendisiyle alış veriş yapmaktan çok memnun
kalırlardı.

Bir gün Saîb adında bir zât Peygamberimizin huzuruna gelerek Müslüman
oldu. Saîb, Araplar arasında tanınmış birisiydi. Sahabîler, Resul-i
Ekremin yanında onu övmeye başladılar.

Bunun üzerine Peygamberimiz, "Saîb'i methetmeyin, onu ben hepinizden iyi
tanırım" buyurunca, Saîb de, "Sana canım feda, seninle ticarî
arkadaşlık etmiştik. Hak hususunda hatır gönül tanımaz, zerre kadar
riyakârlık göstermezdin" diye Peygamberimize olan hayranlığını ifade
etti.

Peygamberimize peygamberlik vazifesi verilince Mekkeliler ona karşı
tavırlarını değiştirdiler. Ona inanmaya yanaşmadılar. Aleyhinde
konuşmaya, insanlara kötü göstermeye başladılar. Daha önce çirkin bir
halini görmedikleri için sadece "şair, büyülenmiş" gibi ifadeler
kullanarak çamur atmaya çalıştılar.

Zaten ona kötü bir şey isnad edemezlerdi ki... Çünkü sönük şahsiyetli,
tanınmayan, bilinmeyen bir insan değildi. Araplar onu çok iyi
tanıyorlardı. Mekke'de doğmuş, aralarında büyümüş, gözlerinin önünde
yetişmişti. Bunun için onu yakından tanıyorlar, çocukluğunu, gençliğini
çok iyi biliyorlardı. Kırk senelik hayâtı, aralarında geçmişti.

Bu arada Peygamberimiz iman etmeleri için onlara davette bulunurken,
Kur'ân diliyle onlara peygamberlikten önceki hayâtını hatırlatıyor,
imana gelmeleri için ikaz ediyor, şöyle diyordu:

"Bundan önce aranızda yıllarca bulundum, bunu düşünmez misiniz?" (Yunus
Sûresi, 16.)

Peygamberimizin gençlik yıllarını siyer yazarları İbni Sa'd ile İbni
İshak şöyle anlatıyorlar:

"Resulullah Aleyhisselâm gençlik dönemine girinceye kadar mertlik ve
insanlık bakımından içinde bulunduğu toplumun en üstünü, ahlâkça en
güzeli, soy sopça en şereflisi, komşuluk haklarını en iyi gözeteni,
yumuşak huylu oluşuyla en büyüğü, doğru sözlülükte en yücesi, kötülükten
ve insanları alçaltan huylardan uzak duruşta en önde olanıydı. Yüce
Allah onda bütün iyi haslet ve meziyetleri toplamıştı. Bunun için o,
kavmi arasında 'el-Emin (güvenilir insan)' unvanıyla anılırdı."

Ne gariptir ki, Mekke müşrikleri Peygamberimize inanmadıkları, onu
öldürmek için plânlar kurdukları sırada bile mallarını emanet olarak
onun yanında bırakıyorlardı. Nitekim, hicretinden bir gün önce
topladıkları gençlere, Peygamberimizi öldürmek için görev verdiklerinde,
Peygamberimiz evine Hz. Ali'yi bırakarak yola çıkmıştı. O sırada
müşriklerin bazılarının malı Peygamberimizin yanında emanet olarak
bulunuyordu. Peygamberimiz yola çıkmadan önce Hz. Ali'ye, sabahleyin
emanetleri sahiplerine vermesini tenbih ediyordu.

Dostun da, düşmanın da güvendiği, emniyet ettiği, takdir ettiği tek
insan; hiç şüphesiz, Resul-i Ekrem Efendimizdi.

YAKINLARININ DİLİNDEN PEYGAMBERİMİZİN AHLÂKI

Peygamberimiz hiçbir halini insanlardan gizlememiş ve saklamamıştır.
Çünkü, onun her hali Sahabîler için bir örnek oluşturuyordu. Bunun için
Sahabîler, Peygamberimizin her halini, her hareketini ve sözünü takip
ediyor, öğrenerek zaptetmeye çalışıyorlardı. Bilemedikleri veya tereddüt
ettikleri hususları da bizzat sorarak öğreniyorlardı. Bundan dolayı,
Peygamberimizin bütün hayât safhaları Sahabîlerce bilinmekteydi.

Günümüz Müslümanı her hususta, en mahrem konulardan, toplumu, devleti ve
bütün dünyayı ilgilendiren meselelere kadar Peygamberimizden bir örnek
bulabilir, yol gösteren bir numune, aydınlatıcı bir ışık görebilir.

Peygamberimizin güzel ahlâkını, insanlarla olan ilişkilerini, onun en
yakınlarından ve kendisini bir gölge gibi takip eden Sahabîlerinden
öğrenmekteyiz.

Peygamberimizi en iyi tanıyan ve bilenler; hanımları, hizmetinde bulunan
kimseler ve yakın arkadaşlarıdır. Meselâ, on beş yılı peygamberlikten
önce olmak üzere yirmi beş yılı Peygamberimizle birlikte geçen onun
vefakâr ve fedakâr hanımı Hz. Hatice'den, özet olarak

Peygamberimizin şahsiyet ve karakterini öğrenmekteyiz.

Hazret-i Hatice, Peygamberimize ilk olarak vahiy gelir gelmez hiç
tereddüt etmeden inanmış, Peygamberimizin üzerindeki telaşı görünce de
teskin etmiş, merak ve endişesini gidermişti.

Hz. Hatice, Peygamberimizi şöyle teselli ediyordu: "Allah, seni
kat'iyyen utandırmaz. Çünkü sen akrabalarına iyi davranır, çaresizlerin
yardımına koşar, yoksulu himaye eder, mazlumun elinden tutar,
misafirlere ikram eder, hak yolunda musibete uğrayanları gözetir bir
insansın."

Dokuz sene Peygamberimizle birlikte hayât geçiren Hz. Âişe, Hz.
Hatice'den sonra Peygamberimizin en çok sevdiği hanımıydı.
Peygamberimizin aile hayâtını ve şahsi özelliklerinin pek çoğunu Hz.
Âişe'den öğreniyoruz. Hz. Âişe ise, Peygamberimizin ahlâkını şöyle
anlatıyor:

"Resulullahın (a.s.m) ahlâkı Kur'ân'dı. Resulullah, şahsı için hiçbir
zaman kin tutmaz ve intikam almazdı. Bir şeye kızarsa, ona, Kur'ân
kızdığı için kızardı. Bir şeyi beğenirse, Kur'ân onu beğendiği için
beğenirdi.

"Resulullah iki şeyden birisini tercih edecek olsa, muhakkak onların en
kolay olanını seçerdi. Şayet o kolay olan şey günah bir şey ise,
Resulullah ondan da insanların en uzak duranı olurdu.

"Ne kötü söz söyler, ne de kimseye kötülük etmek isterdi. Resulullah
konuşurken sözleri birbirine ulamaz, uzatmazdı. Sözü ayıra ayıra söyler,
dinleyenlerin gönüllerine sindirirdi. Bir şey anlatırken de kelimeleri
tane tane söylerdi. O kadar ki, isteyen onları sayabilir,
ezberleyebilirdi."

Küçük yaştan itibaren Peygamberimizin terbiyesi altında bulunan,
peygamberliğinden sonra da her zaman ve her an onunla birlikte bulunan
ve mübarek neslinin devamına vesile olan Hz. Ali ise Sevgili
Peygamberimizin ahlâkî güzelliklerini şöyle sıralıyor:

"Peygamber Efendimiz her zaman güler yüzlü, yumuşak huylu ve engin
gönüllü idi. Asla asık suratlı, katı kalpli, kavgacı, şarlatan, kusur
bulucu, dalkavuk ve kıskanç değildi.

"Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelir, kendisinden beklentisi olan
kimseleri hayâl kırıklığına uğratmaz ve onları isteklerinden bütünüyle
mahrum etmezdi.

"Üç şeyden titizlikle uzak dururlardı: Ağız kavgası, boşboğazlık ve
faydasız şeyler. Şu üç husustan da titizlikle sakınırlardı: Hiç kimseyi
kötülemezler, kınamazlar ve hiç kimsenin aybı ve gizli yanlarını
öğrenmeye çalışmazlardı.

"Sadece faydalı olacaklarını ümit ettikleri konularda konuşurlardı.
Peygamberimiz konuşurken meclisinde bulunan dinleyiciler, başlarının
üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamadan kulak kesilirlerdi. Kendileri
susunca da, konuşma ihtiyacı duyanlar söz alırlardı.

"Sahabîler Peygamberimizin huzurunda konuşurlarken asla ağız dalaşında
bulunmazlardı. İçlerinden birisi Peygamberimizin huzurunda konuşurken o
sözünü bitirinceye kadar hepsi de can kulağıyla konuşulanı dinlerlerdi.
Peygamber Efendimizin katında onların hepsinin sözü, ilk önce konuşanın
sözü gibi ilgi görürdü.

"Sahabîlerinin güldüklerine kendileri de güler, onların hayret ettikleri
şeylere kendileri de hayretlerini ifade ederlerdi.

"Huzurlarına gelen gariplerin kaba saba konuşmaları ile yerli yersiz
sorularının yol açtığı tatsızlıklara sabrederlerdi. Sahabîler ise
onların gelip soru sormalarını çok isterlerdi.

"Peygamber Efendimiz, 'İhtiyacının giderilmesini isteyen birisiyle
karşılaştığınız zaman ona yardımcı olunuz' buyururlardı.

"Peygamberimiz ancak yapılan iyiliğe denk düşen ve fazla dalkavukluğa
kaçmayan övgüleri kabul eder, haddi aşmadığı sürece hiç kimsenin sözünü
kesmezdi. Şayet huzurlarında haddi aşacak şekilde konuşulursa o zaman ya
konuşanı susturmak, ya da meclisten kalkıp gitmekle ona engel
olurlardı."

Hz. Hatice'nin ilk kocasından olan oğlu Hind bin Ebi Hale-ki bu zat aynı
zamanda Peygamberimizin üvey oğludur—Hz. Hasan'ın isteği üzerine
Peygamberimizin üstün vasıflarım şöylece dile getirmektedir:

"Resulullah daima düşünceli idi. Onun susması konuşmasından uzun
sürerdi. Lüzumsuz yere hiç konuşmazdı. Konuşmaya başlarken de, sözü
bitirirken de, Allah'ın adını anardı. Sözleri hak ve doğru olup, birçok
manaları veciz bir şekilde az sözle ifade ederdi. Konuşurken ne fazla,
ne de eksik söz kullanırdı. Hiç kimsenin gönlünü kırmaz, kimseyi hor
görmezdi. En ufak bir nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti basit
görmezdi. Bir nimeti ne hoşuna gittiği için över, ne de hoşlanmadığı
için yererdi.

"Dünya işleri için kızmazdı. Fakat bir hak çiğnendiği zaman öyle bir
kızardı ki, o hak yerini buluncaya kadar öfke ve gazabını hiçbir şey,
hiçbir kimse önleyemezdi. Buna karşılık, Resulullah, kendi şahıslarına
ait bir mesele hakkında kimseye kızmaz ve intikam almayı düşünmez,
aksine hilim ve kerem sahibi olarak, kötülük edene iyilikle mukabele
ederdi.

"Kızdığı zaman hemen kızgınlıktan vazgeçer ve kızdığım belli etmezdi.
Neşelendiği, ferahlandığı zaman gözlerini yumardı. En fazla gülmesi
tebessümdü. Gülümserken de mübarek dişleri parlak inci taneleri gibi
görünürdü."

Yine dokuz yıl kadar hizmetinde bulunan Hz. Enes bin Malik de
Peygamberimizin bir güzelliğini şöyle açıklamaktadır:

"Resulullah, insanların en lütuflu olanı idi. Soğuk bir günün sabahında
bile bir kölenin, bir cariyenin, bir çocuğun getirdiği su ile abdest
alır, onları geri çevirmezdi. Kendisinden bir şey soranı can kulağıyla
dinler, soru soran ayrılıp gitmedikçe Resulullah onu terk etmezdi.

"Birisi Resulullahın elini musafaha etmek için tutsa, tutan kimse
Peygamberimizin elini bırakmadıkça Resulullah onun elini bırakmazdı."

Peygamberimizin vahiy katibi Zeyd bin Sabit'in yanına birkaç zat
gelerek, "Ey Zeyd, Peygamberin (a.s.m) hal, hareket ve sözlerinden bize
haber verir misiniz?" diye sordular.

Zeyd bin Sabit de şöyle anlatmaya başladı:

"O Yüce Resulden size ne haber vereyim? Siz eğer onun bütün hal, tavır
ve sözlerinden sual ederseniz, o öyle bir denizdir ki, sahili yoktur.
Fakat bazı hallerinden size bahsedeyim:

"Ben Resul-i Ekremin komşusu idim. Kendisine bir vahiy geldiği zaman
bana birisini gönderirdi. Ben de huzuruna gider, indirilen vahyi
yazardım. Biz huzurlarında dünya işlerinden bahsetsek, kendisi de
bizimle beraber dünya işlerinden bahsederdi. Biz âhiret işlerinden
bahsetsek, bizimle beraber âhiretle alâkalı meselelerden konuşurdu. Biz
yemeğe dair konuşmaya başlasak, bizimle beraber yemek hususundaki bu
sözlere katılırdı."

İşte bütün bunlar, Peygamberimizin (a.s.m) en yakınları olan
şahsiyetlerin onun hakkındaki düşünceleri, müşahedeleridir.
Peygamberimizin her hareketine ve davranışına dikkat ederek onu rehber
almaya çalışan mümtaz zatların kalp ve gönüllerinden doğan
şehadetleridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Peygamberİmİzİn Örnek ahlaki
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan-
Buraya geçin: