hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri 2duy3hj

ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri Empty
MesajKonu: ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri   ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri EmptyPtsi Tem. 12, 2010 9:43 am



ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA

Bu, tevhidin
gerçekleşmesi için gerekli üçüncü unsurdur. Bu, şirkin bütün
çeşitlerini, büyüğünü küçüğünü, açığını gizlisini bilmeyi gerektirir.
Şirkin bütün kirlerinden temizlenmek ve ona giden bütün yollardan
kaçınmaktır.
Dediğimiz gibi
eşya zıttıyla bilinir. Tevhidin de gerçek şekliyle bilinebilmesi için,
şirkin tanınması gerekmektedir.
Şimdi de şirkin
ne olduğuna bakalım.
Şirk
Şirk, insanın
Allah'a ait olan hususlarda, O'na ortak koşmasıdır. Bu, bir tanrı
edinerek ona ibadet etmesi, itaat etmesi, ondan yardım dilemesi,
sevmesiyle olur. Bu kendisiyle birlikte, salih amelin kabul edilmediği
büyük şirktir. Bundan da öte, şirkin olduğu yerde salih amel olmaz.
Çünkü amelin kabul ve salih olması için ihlasla Allah için yapılmış
olmalıdır.
Allah şöyle
buyurur: "Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel işlesin ve Rabbine
ibadette hiç ortak koşmasın." (Kehf,110) Bu affedilmeyen bir günah
halidir: "Allah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan
başkasını (günah) dilediğine bağışlar. " (Nisa, 48) Müşriklere cennet
haramdır. Onun yeri cehennemdir: "Kim Allah'a ortak koşarsa, kesinlikle
Allah ona cenneti haram eder, onun yeri cehennemdir. Zalimlerin
yardımcıları yoktur."


Şirkin Çeşitleri


Şirk iki çeşittir: büyük şirk, küçük şirk.
Büyük şirk,
Allah'ın affetmediği, sahibinin kesinlikle cennete giremeyeceği şirktir.
Küçük şirk ise, eğer Allah'ın rahmeti olmaz ve insan ölümünden önce
tevbe etmezse, kendisine yaklaşanın ve üzerinde ısrar edenin kafir
olarak ölmesinden korkulan büyük günahlardır.

Büyük Şirk
Büyük şirkte
iki çeşittir: açık ve görünür; kapalı ve örtülü.
Açık büyük şirk, Allah'la birlikte bir ilaha
-ki bu güneş ve ay gibi bir gök cismi, put ve taş gibi cansız bir
varlık, buzağı ve inek gibi bir hayvan, kendilerinin tanrı olduğunu
iddia eden veya onlar için bu tür iddiada bulunulan ve bazı insanların
da tasdik ettiği -Firavun gibi- ibadet etmektir. Mesih, Meryem oğlu
İsa'ya, bizce bilinmeyen cin, şeytan ve melek gibi mahlukata ibadet
edenler de bu cümledendir. Çeşitli milletlerde onlara tapan kullar
buluna gelmiştir.
Gizli büyük şirk: Bunu çoğu insan bilmez.
Ölülere ve makamat sahibi kabirlere dua etmek, onlardan yardım dilemek,
hastalara şifa, zorlukların giderilmesi, darda kalanlara yardım elinin
uzatılması, düşmana karşı yardım gibi ihtiyaçların giderilmesini
onlardan istemektir. Ki bunlara; ancak Allah'ın gücü yeter. Onların
zarar ve yarar verdiklerine inanmaları da böyledir. İbnü'l-Kayyım'ın
dediği gibi dünya şirkinin aslı budur. Bu şirkin gizli olmasının iki
nedeni vardır:
a- İnsanlar
yaptıkları bu duayı, yardım dilemeyi ibadet olarak isimlendirmiyorlar.
İbadeti sadece rükuya, secdeye, namaz ve oruca hasrediyorlar. Gerçek
olan şu ki, daha önce de açıkladığımız üzre, ibadetin ruhu duadır. Bir
hadiste şöyle buyurulur: Dua ibadettir.
b- Onlar, bizim
kendilerine dua ettiklerimizin, yardım dilediklerimizin bir ilah ya da
rab olduklarına inanmıyoruz, diyorlar. Tersine, bizim gibi yaratık
olduklarına inanıyoruz, ancak onlar, bizimle Allah arasında aracıdırlar,
katında bize şefaat edicidirler, diyorlar.
Bu, Allah'ı
(c.c.) bilmemekten dolayıdır. O'nu zorba bir hükümdar, müstebid bir
yönetici gibi kendisine ancak aracı ve şefaatçılarla ulaşılabileceğini
sanmalarından dolayıdır. Bu, eskiden müşriklerin de kapıldığı bir
vehimdir. Tanrı ve putları hakkında şöyle diyorlardı: "Onlara, bizi
Allah'a yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz" (Zümer, 3) "Onlar, Allah'ı
bırakarak kendilerine fayda da zarar da vermeyen putlara ibadet ederler;
bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır derler."(Yunus, 18)Hiç
bir zaman tanrılarının ve putlarının yarattığına, rızık verdiğine,
dirilttiğine, öldürdüğüne inanmadılar. Allah şöyle buyurur: "Ey
Muhammed! And olsun ki, onlara, gökleri ve yeri kim yarattı, diye
sorsan, onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır, derler." (Zuhruf,
9) "De ki, gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin
sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir?
Her işi düzenleyen kimdir? Allah'tır, diyecekler. O zaman O'na karşı
gelmekten sakınmaz mısınız? de. (Yunus, 31).Allah katındaki bu
inançlarıyla, Allah'ın göklerin ve yerin yaratıcısı, rızık veren, her
şeyi yöneten, dirilten ve öldüren olduğu; putların ise sadece Allah
katından şefaatçi ve aracı oldukları inancıyla birlikte; Kur'an onları
şirkle nitelendirmiş, müşrik olarak isimlendirmiştir. Şirkten dönünceye,
Lailahe illallah deyinceye kadar, öldürülmelerini emretmiştir. Kim bunu
derse, İslâm'ın hakkı dışında kanı ve malı korunmuş olur. Allah Teâlâ,
aracı ve şefaatçiden müstağnidir. O, kuluna şah damarından daha
yakındır.Şöyle buyurmaktadır: "Kullarım, sana beni sorarlarsa; bilsinler
ki, ben onlara yakınım."(Bakara, 186) "Rabbiniz, bana kulluk edin ki,
size karşılığını vereyim, buyurmuştur. " (Mümin, 60)
Girmek isteyen
herkese Allah'ın kapısı açıktır. Ne kapıcısı vardır ne de örtüsü.



Allah'tan Başkasını Kanun Koyucu Olarak
Kabul Etmek



Çoğu insana gizli kalan, bilinmeyen büyük şirkin başka bir
çeşidi de, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak ve hakem olarak kabul
etmektir. Diğer bir deyişle, bazı insanlara, fert veya grup olarak,
kendileri veya başka birilerine kesin bir kanun koyma hakkı vermektir.
Onlar dilediklerini helal, dilediklerini de haram kılarlar. Onlar,
Allah'ın izin vermediği ve onun şeriatına zıt olan yöntem ve düşünce
koyarlar. Diğerleri de onların koydukları bu yasalara, sanki isyan
edilmeyip itaat edilen bir ilahi yasa, bir semavî hüküm imiş gibi itaat
ederler.


Şüphesiz ki
yaratıklar hakkında yasamada bulunmak sadece Allah'ın hakkıdır. Onları
yaratan, rızıklandıran, her türlü nimeti onlara bahşeden O'dur. Onları
sorumlu kılmak, emretmek, nehy etmek, helal ve haramı belirlemek te
O'nun hakkıdır. Çünkü O insanların rabbi, meliki, ilahıdır. O'ndan
başkasının rububiyet, mülkiyyet ve uluhiyyet hakkı yok ki, hüküm ve
teşrii hakkı bulunsun. Dünya O'nun mülküdür. Allah'ın mülkündeki
insanlar, onun kullarıdır. O, bu ülkenin efendisi ve hakimidir,
hükmetmek, yasa koymak helal ve haram kılmak O'na, dinlemek ve itaat
etmek ise kullarına düşer. Bu ülke vatandaşlarından biri, bu ülkenin
efendisinin izni olmaksızın orada bazılarının emir ve nehiy, helal ve
haram kılmak, hükmetmek ve yasa koyma hakkının bulunduğunu iddia ederse;
Hakimin kullarının bazısı O'nun mülkünde O'na ortak koşmuş, yalnızca
O'na ait olan yönetim ve yasama konusunda, O'nunla çatışmış olur.
Bundan, Kur'an, ehl-i kitabın şirk içinde olduğuna hükmetmiştir. onları,
müşrikler olarak adlandırmıştır. Çünkü onlar yasama hakkını, haham ve
rahiplere vermişler, onların belirledikleri haram ve helallere itaat
etmişler. Kur'an bunu, Meryem oğlu Mesih'e yapılan ibadete denk
saymıştır. Allah şöyle buyurur: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamları,
papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa,
tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emr olunmuşlardı. Ondan başka
tanrı yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31) Nebi
(a.s.) bu ayeti, cahiliye günlerinde hristiyan olan Adiy b. Hatem
et-Taî'ye şöyle tefsir etmiştir: Müslüman olup Peygamberin yanına gelen
Adiy'e, Efendimiz bu ayeti okudu. Adiy diyor ki; hristiyanların onlara
(hahamlara) ibadet etmediklerini söyledim. Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
"Elbette, onların haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını da helal
kabul ettiler ve onlara tabi oldular. Bu onların, onlara ibadetidir.
(Ahmed,Tirmizi) Bu ayet ve Rasûlullah'ın hadisinin bunu tefsiri, kim
Allah'tan başkasına kötülükte itaat eder, ya da Allah'ın izin vermediği
bir konuda ittiba ederse; onu bir rabb ve mabud edinmiş, Allah'a ortak
koşmuş olur. Bu da Allah'ın dini olan tevhide terstir. İhlas
kelimesinin, Lailahe illallah'ın delalet ettiği; ilahın, kendisine
ibadet edilen olduğudur. Allah, onların haham ve papazlarına olan
itaatini, ibadet olarak isimlendirmektedir. Ve onları, erbab, yani
ibadette Allah'ın ortaklan olarak adlandırmaktadır. İşte bu, büyük
şirktir. Bir mahluka itaat eden, Allah ve Rasûlü'nün koyduğu hükümden
başkasına tabi olan herkes, onu böylece adlandırmasa bile, onu bir rab
ve mabud edinmiştir. Bir ayette Allah şöyle buyurur: "Eğer onlara itaat
ederseniz, müşrik olursunuz." (Enam, 121) Aynı anlamda başka bir ayet
ise şöyledir: "Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara
meşru kılacak ortakları mı vardır? (Şura, 21)Kur'an ve sünnetin,
Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak kabul edip Allah'ın izni
olmadığı konularda tabi olan hakkında hükmü buysa; kendisini Allah'a
denk tutan, uluhiyyetin özelliklerinden olan hükmetme, kanun koyma,
helal ve haram kılma hakkını ona veren hakkındaki hükmü nasıl olur?



Küçük Şirkin Çeşitleri


Büyük şirkin dışında şirkin başka tür ve çeşitleri de
vardır. Küçük şirk olarak adlandırılan bu şeyler, büyük günahlardandır.
Belki de, Allah katında diğer büyük günahlardan daha büyüktür. Bunlardan
bazıları:
Allah 'tan
başkası adına yemin etmek
Bu, küçük
şirktir. Peygamber adına, Kâbe-i şerif adına, evliyadan biri adına,
büyüklerden biri adına, vatan adına, baba, dede, v.d. mahlukat adına
yemin etmektir. Bunların hepsi şirktir. Hadis'te şöyle buyurulur: "Kim
Allah'tan başkası adına yemin ederse kafir olur, ya da müşrik olur."
(Tirmizi)
Bu, yeminde,
yemin edilene tazimin bulunmasından dolayıdır. Oysa; tazim ve takdise
layık olan sadece Allah'tır. Bundan dolayı, başkası adına yemin nehy
edilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Babalarınız adına yemin
etmeyin." "Kim yemin ederse, Allah adına yemin etsin veya terk etsin."
İbn-i Mesud
(r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Allah adına yalan yere yemin etmek,
başkası adına doğru yere yemin etmekten daha iyidir. Dindeki bilinen
gerçeklerden biri de, Allah adına yalan yere yemin etmek büyük günahtır.
Ancak, şirkin hem büyüğü,hem küçüğü sahabenin fakihlerine göre; en
büyük günahtır.(Allah'tan başkası adına yemin edene, ne bunu yerine
getirmesi gerekir, ne de bunun bir kefareti vardır. Çünkü bu, şirktir.
Ve şirkin, bir değeri yoktur. Ona düşen ancak şudur: Allah'tan istiğfar
dilemesi, Resulullah'ın (s.a.s.) dediğini demesidir: "Kim Lat ve Uzza
adına yemin ederse, Lailahe illallah desin."(Buhari) Bu hadisin
belirttiğine göre; şirkin kefareti yedirmek içirmek değil, tevhidi
yenilemektir.)

Halka ve ip Takmak:
Tevhid,
Allah'ın kainatta koyduğu sebeplere sarılmaya karşı çıkmaz. Açlığı
gidermek için yemek, susuzluğa karşı su, tedavi için ilaç, savunma için
silah gereklidir. İnsan hastalığında doktora gider. Doktor da ona bir
ilaç verir ya da ameliyat veya başka bir şeyi uygun görür. O da bunlara
kulak verir, yerine getirir. Bu, tevhidden dışarı çıkmak değildir.
Tevhidin karşı çıktığı, meydana gelen veya meydana geleceği sanılan bir
belayı defetmek için, Allah'ın meşru kılmadığı gizli sebeplere
sarılmaktır.
Madeni halkalar
takmak, kollara ip bağlamak bu türdendir. İmam Ahmed, İmran b.
Husayn'den şöyle rivayet etmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir
adamın kolunda halka gördü. Sende tunçtan bir şey görüyorum, yazıklar
olsun, nedir bu, dedi. Zayıflıktan deyince, o, senin ancak zayıflığını
artırır, çıkar onu, üzerinde iken ölürsen, kesinlikle kurtuluşa
eremezsin, buyurdu.
Peygamber
(s.a.s.)'in, bunun üzerinde bu derecede durmasının nedeni, şirkin
türlerinden sakınmak, sahabeye bu kapının tamamen kapatılmasını öğretmek
içindir. Bundan dolayı, Huzeyfe b. Yemame ziyaretine gittiği bir
hastanın yanma girdiğinde kolunda sıtmayı önlediği söylenen bir ip
görünce; onun kesilmesini istedi ve şu ayeti okudu: "Onların çoğu, ortak
koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf, 106)

Nazar Boncuğu, Muska Takmak:
Bu da, şirkin
bir çeşitidir. Arapların, özellikle çocuklara taktığı bir boncuk ve
muskadır. Bunun onları, cinlerden koruduğu, nazar değmesini önlediğini
sanıyorlardı. İslâm bunu ortadan kaldırdı, koruyucu ve engelleyici
olmadığım öğretti.
Ahmed, Ukbe b.
Amir'den merfu olarak rivayet etmiştir: "Kim boncuk asarsa, Allah onun
işini bitirmez: Kim katır boncuğu takarsa Allah onu korumaz." Diğer bir
rivayette ise, "Boncuk takan şirk koşmuş olur." Boncuk takmanın anlamı,
bunun bir hayrı celb ettiğine veya bir şerri defettiğine kalbin
inanmasıdır. Bu, kesinlikle şirktir. Çünkü, bu işte, Allah'tan
başkasından zararın defedilmesini istemek vardır. Allah şöyle buyurur:
"Allah sana bir sıkıntı verirse; O'ndan başkası gideremez. Sana bir
iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye gücü yetendir.
"(Enam, 17)
Bu boncuk
türleri, camia, haraz, hicab olarak adlandırılan eşyalardır. Bunları
kullanmak büyük günahlardandır. Gücü yeten herkesin, bunu yok etmesi
vacibtir. Said b. Cübeyr'den rivayet edilmiştir: "Kim bir insanın boncuk
ve muska takmasını engellerse, bir köle azad etmiş gibi sevaba girer."
Eğer bu muska,
Kur'an ayetlerinden bir ayet veya Allah'ın isim ve sıfatlarından biri
olursa, bu durumda bunu kullanmak nehy kapsamına girer mi? Yoksa;
istisna edilip takılması caiz olur mu? Selef bu hususta ihtilaf
etmiştir. Bazıları ruhsat vermiş, bazıları ise menetmiştir. Şu
delillerden dolayı, Kur'an'dan bile olsa; her türlü muskanın
kullanılmasının caiz olmadığı görüşünü tercih ediyoruz:
1-Muska,boncuk
konusundaki nehyin genel olması.Bu konudaki hadisler,hiçbir istisnaî
durum belirtmemektedir.
2-Seddüzzeria
(Şerre giden yolun kapatılması).Kur'an'dan olan muskanın takılmasına
ruhsat verildiğinde başka şeylerin takılmasına kapı aralanmış olur. Şer
kapısı açıldığında, bir daha kapanmaz.
3-Bu, Kur'an'ın
pisliklerle karşı karşıya gelmesine neden olur. Çünkü, bunu takan defi
hacet, cünüplük v.b. durumlarda bunu üzerinde bulundurur.
4-Bu işte,
Kur'an'ı hafife alma, getirdiklerine muhalif bir tavır sergileme vardır.
Dosdoğru olan bu kitabı Allah, insanlara hidayet rehberi olsun,
karanlıklardan nura çıkarsın diye indirmiştir, kadınlara ve çocuklara
muska ve boncuk olsun diye değil.

Üfürükçülük
Bu da tevhide
zıt olan şeylerdendir. Üfürükçülük, cahiliye araplarının kendilerinden
afetleri koruduğu inancıyla; cinlerden yardım dileyerek söyledikleri
bazı yabancı ve anlamsız ifadelerdir. İslâm gelince bunu kaldırmıştır.
Bir hadis şöyledir: "Üfürükçülük, muska, boncuk ve sihir şirktir."
Sahabeden şöyle rivayet edilmiştir: Abdullah b. Mesud (r.a.) hanımının
boynunda bir ip görünce bunun ne olduğunu sordu. Beni sıtmadan koruyan
okunmuş bir iptir, cevabını verdi. Çekip kopardı ve attı. Sonra şöyle
dedi: "Abdullah'ın ailesi şirkten uzaktır. Rasulullah'ın şöyle dediğini
işittim: Üfürükçülük, muskacılık ve sihir şirktir." Kadın "gözüm
seyriyordu, falan yahudiye gittim, üfürünce geçti" dedi. Abdullah, bu
şeytanın işidir, karşılığını verdi. Şeytan bunu eliyle yapıyor. Okuyup
üflediğinde şunu söyleseydin sana yeterdi: "Ey insanların Rabbi! Bu
darlığı kaldır, şifa ver, şifa veren sensin. Şifan öyle bir şifadır ki,
ondan başka şifa yoktur. Ve o hiçbir hastalığın izini bırakmaz."
Haram olan
okuyup üfleme, içinde Allah'tan başkasından yardım isteme bulunan veya
küfür ya da şirk bulunan, arap dilinden başka bir dilde yapılmış
olanıdır. Bunun dışındaki okuyup üflemenin bir zararı yoktur. Sahih-i
Müslim'de, Avf b. Malik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Cahiliyyede
üfürükçülük yapıyorduk. Rasulullah'a, bunun hakkında ne diyorsun,
dedik. Yaptığınızı bana gösterin, şirk bulunmayan okuyup üflemede bir
beis yoktur." Suyutî diyor ki, şu üç şart bulunursa, okuyup üflemenin
caiz olduğu hususunda ulemanın ittifakı vardır:
1 Allah'ın
kelamı, isimleri veya sıfatlarıyla olması.
2 Arapça ve
anlaşılır bir şekilde olması.
3 Gerçekte
bunun bir etkisinin bulunmadığına,bunun Allah'ın takdiriyle olduğuna
inanılması.
Hadiste
zikredilen sihir, erkeğin kadını, kadının da erkeği sevmesi için yapılan
sihirdir.


Büyücülük:
İslâm'ın
yasakladığı şirkin başka bir çeşidi de büyüdür. Büyü, hayal ve vehmin
bir türüdür. Büyü, üfürükçülük, düğüm bağlama bu türdendir. Allah'ı
bırakıp, cin, şeytan ve yıldızlardan yardım dileme bulunduğundan dolayı
şirktir. Hadiste şöyle buyurulu yor: "Kim bir düğüm bağlar ve üfürürse;
sihir yapmıştır. Kim de sihir yaparsa, şirk koşmuş olur."
Bu İslâm'da ve
diğer semavî dinlerde büyük günahlardandır. Musa'nın (a.s.) diliyle
Kur'an'da şöyle denilmektedir: "Sihirbaz nereden gelirse gelsin başarı
kazanamaz."(Taha, 69)"Yaptığınız sihirdir. Ancak Allah onu boşa
çıkaracaktır. Allah fesad edenlerin işini elbette düzeltmez."
(Yunus,
81)Peygamber Efendimiz bunu, şirkten sonra, helak edici yedi şeyden biri
olarak saymıştır.
Kur'an bize,
sihrin ve onu yapanların şerrinden Allah'a sığınmayı
öğretmektedir:"Düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden (Allah'a
sığınırım)."(Felak, 4) Büyücüler, büyü yapmak istedikleri zaman ip
bağlarlar, her düğüme üflerler, ki istedikleri olsun.
Selef imamların
çoğu, büyü yapanın kafir, büyünün de küfür olduğu görüşündedir. Malik,
Ebu Hanife, Ahmed bu görüşte olanlardandır.Birçok sahabeden rivayet
edildiğine göre; büyücünün cezası kılıçla öldürülmektir. Buhari'de,
Bicale b. Abde'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ömer b. Hattab,
büyücü kadın ve erkeklerin öldürülmelerini emretti. Biz de üç tanesini
öldürdük." Müminlerin annesi Hafsa (r.a.) ve sahabeden Cendeb (r.a.) den
büyücünün öldürülmesi hakkında sahih rivayet vardır. Sihrin kendisinin
haram olduğu gibi, bunu tasdik eden, bu işte çalışan ve katkısı bulunan
bu günaha ortaktır. Efendimiz (s.a.s.) buyurmuştur: "Üç kişi cennete
girmeyecektir: Sürekli içki içen, sihri teyid eden, sılayı rahmi kesen.
"( Ahmed ve İbn-i Hibban.)

Müneccimlik:
Büyünün bir
çeşidi de müneccimlik diye bilinen şeydir. Burada kastedilen ve bunu
yapanların da zannettikleri şey, gelecekte meydana gelecek, özel ve
genel olayları yıldız aracılığıyla, onlara bakarak haber vermektir. Bu
büyünün bir çeşitidir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kim yıldızlarla
haber vermeye çalışırsa, büyüyle haber vermiş olur(Ebu Davud.)
Bu hadis,
astronomi ilmi, yıldızların uzaklığını, yerlerini, yörüngelerini, gözlem
ve araçlarla inceleyen ilim, hakkında değildir. Bu, ilm-i felek
(astronomi)tir. Bu, ilkeleri, kuralları ve araçları olan bir ilimdir.
Ancak bu hadis, bu ilmi küfre götürecek şekilde, gaybı bildiğini
iddiasıyla -ki, gayb bilgisine sadece Allah'ın sahip olmasından dolayı
şirke düşülmüş olmaktadır- öğrenen hakkındadır.

Tivele, Büyü ve Şirktir:
Bu, eskiden
büyücüler arasında yaygın olan bir büyü türüdür. Harf, kelime v.b. bazı
şeyleri yorumlamaktan ibarettir. Bununla kadının erkeği, erkeğin de
kadını sevdirilmesi hedeflenmektedir. Daha önce şöyle bir hadis
zikretmiştik: "Okuyup üfleme, muska ve sihir şirktir."


Kahin ve Falcılar:
Kahin ve falcı,
müneccim gibidir. Kahin gelecekte olacak ve insanın içindekilerden
haber veren kişidir. Falcı da, kahin, müneccim ve rammel gibi gaybı
bildiğini iddia eden kimsedir. İster gelecek için kehanette bulunsun,
isterse insanın içindekiler için..İsterse de cinlerle ilişki kurarak,
bakarak, kumu çiziktirerek, fincana bakarak..
Müslim,
Sahihinde Nebi'nin (s.a.s.) şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Kim bir
falcıya gidip bir şey sorar ve ona inanırsa, kırk namazı kabul olmaz."
Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadiste ise; "kim bir kahine gider ve
onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed'e indirileni inkar etmiş
olur." Bunun nedeni, Muhammed (s.a.s.)'e indirildiğine göre; gaybı
Allah'tan başkasının bilemeyeceğidir. Allah şöyle buyurur: "Göklerde ve
yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur, de."(Neml, 65)"Gaybın
anahtarları O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. "(Enam, 59)"Gaybı
bilen Allah, gayba kimseyi muttali kılmaz. Ancak peygamberlerden,
bildirmek istediği bunun dışındadır.(Cin, 26-27)O kadar ki; Peygamber
Efendimiz, vahiy aracılığıyla, Allah'ın kendisine bildirdiğinin dışında,
gaybı bilmiyordu. Bundan dolayı, ona şöyle hitap etmektedir: "De ki:
Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda
değilim. Gaybı bilseydim daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de
gelmezdi. Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve müjdeleyen bir
peygamberim." (A'raf, 188)Büyücü ve kahinlerin yardım istedikleri
cinler, gayb bilgisini elde etmeye güçleri yetmez. Kur'an, Süleyman'ın
(a.s.) ölümünü, cinlerin bilmediklerini zikretmektedir: "O, ölü olarak
yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı,
alçak düşüren bir azab içinde kalmazlardı.-"( Sebe, 14) kahin ve
falcıları, gaybı bildikleri zannıyla tasdik etmek, Allah'ın açık
ayetlerle indirdiğini inkardır. Onlara gitmenin, din adına yaptıkları
fecaati tasdik etmenin hükmü bu ise; kahin ve falcıların kendi durumları
ne olur? Din onlardan uzak olduğu gibi, onlar da dinden uzaktır. Bir
hadis şöyledir: "Uğursuzluk yapan, uğursuzluğa yol açan, kahinlik yapan
ve buna neden olan, büyü yapan ve büyüye yol açan bizden değildir."
(Bezzar.)

Allah'tan Başkasına Adakta
Bulunmak:
Bu da bir
şirktir. Kabir ve ölülere adakta bulunmak gibi. Bu, adağın ibadet ve
kurbet (yakınlık) olmasından dolayıdır İbadetin ise, Allah'tan başkasına
yapılması caiz değildir. Allah şöyle buyurur: "Sarfettiğiniz harcı ve
adadığınız adağı şüphesiz Allah bilir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı
yoktur."(Bakara, 270.)Ayetteki zalimlerden maksat, müşriklerdir. Şirk,
büyük bir zulümdür. Allah'tan başkasına ibadete yönelen kesinlikle şirke
düşmüş olur.
Bazı alimler
şöyle diyor: Çoğu avamda gördüğümüz adak, kaybolan bir insan, bir hasta
veya bir ihtiyaç içinde olanın bazı salih insanların kabirlerine gitmesi
şeklinde yapılan adaktır. Orada şöyle der: "Ey falan efendi! Eğer Allah
kaybolanı geri döndürürse veya hastam şifa bulursa ya da ihtiyacım
giderilirse, sana bu kadar altın veya bu kadar yiyecek ya da şu kadar
mum ve yağ!.."
Şu delillerden
dolayı bu adak batıldır:
1 Çünkü bu, bir
mahluka yapılan adaktır. Bu ise; caiz değildir. Bu ibadettir. İbadet
mahluka yapılmaz.
2 Adakta
bulunulan ölüdür. Ölünün yapabileceği bir şey yoktur.
3 Bunu yapan,
Allah'tan başkasının, ölünün, hayata yaptırımı olduğunu zannetmektedir.
Bu inanç küfürdür.
Görüldüğü gibi,
para, mum, yağ v.b. şeyler alıp bunları evliyanın mezarlarına yakınlık
olsun diye götürmek müslümanların icmasıyla haramdır. Bu tür adak, haram
olduğuna göre, bunun yerine getirilmesi gerekmez. Üstelik, şu üç
delilden dolayı caiz olmaz:
1- Yapılan bu
iş, Peygamberimizin emrine muhaliftir. Şöyle buyurur:"Kim, bizde olmayan
bir iş yaparsa, bu merduddur (reddedilir)." (Müslim.)
2- Allah'tan
başkasına adakta bulunmak şirktir.Şirkin bir değeri yoktur. Bu,
yaratıklar adına yemin etmek gibidir. Yerine getirilmesi gerekmez.
Kefareti de yoktur. Şeyhu'l-İslâm İbn-i Teymiyye'nin dediği gibi, ancak
istiğfar gerekir.
3-Temelinde
günah bulunan bir adaktır. Sünnetin belirttiğine göre, içinde günah ve
şirk bulunan adağın yerine getirilmesi gerekmez. Tersine yerine
getirilmemesi gerekir. Sahih-i Buhari de Hz. Aişe'den (r.a.) merfu
olarak rivayet edilmiştir: "Kim Allah'a itaat etmek için adakta
bulunmuşsa, itaat etsin, kim de Allah'a isyan etmek için adakta
bulunmuşsa, isyan etmesin."
Sabit b.
Dahhak'tan rivayet edilmiştir: Bir adam, Buvane'de bir deve kesmeyi
adamıştı. Bunu, Efendimize sordu. Şöyle dedi: "Orada ibadet edilen bir
cahiliye putu var mı? Hayır, dediler. Orada, bayram yapıyorlar mı? diye
sorduğunda, yine hayır, dediler. O zaman, Peygamber (s.a.s.) buyurdu:
Adağını yerine getir. Allah'a isyanda ve hiçbir şeye güç yetiremeyen
insanoğluna yapılan adak yerine getirilemez.

Allah'tan Başkasına Kurban Kesmek:
Şirkin başka
bir çeşidi de Allah'tan başkası için kurban kesmektir. Tanrılarına ve
putlarına kurban kesmek bütün arap toplumunun adetiydi. İslâm, bunu
kaldırdı. "Allah'tan başkası adına kesilenler haram kılındı."(Maide,
30)'' Yani, Allah'ın ismi dışında put v.b. şeylerin ismi anılarak
kesilen hayvanlar, ibadet, tazim ve kutsamak için taş, ağaç v.b. putlara
kesilen hayvanlar haramdır. Çünkü kesme işi ancak Allah için olur.
Bundan dolayı Allah, Resûlüne namazını Allah için kılmasını,kurbanı da
yine Allah için kesmesini emreder:"Allah için namaz kıl ve kurban
kes."(Kevser, 2)Aynı şekilde, O'nun yolunun namazında ve ibadetinde,
onlarınkine zıt olduğunu müşriklere ilan etmesini emreder: "De ki
namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi içindir. O'nun
hiç bir ortağı yoktur, böyle emrolundum." (Enam, 162-163)Buradaki
ibadet, yakınlık niyeti ile kurban kesmektir.
Hz. Ali'den
rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.s.) bana dört şey söyledi:
"Allah'tan başkasına kurban kesene Allah lanet etsin, anne babasına
lanet edene Allah lanet etsin, bir suçlu saklayıp koruyana Allah lanet
etsin, tarla, arsa v.b. şeylerin sınırını değiştirene de Allah lanet
etsin." (Müslim)
Tarık b.
Şihab'dan rivayet edilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu: Bir
insan cennete bir sinekten dolayı girdi. Başka biri de cehenneme,
sinekten dolayı girdi. Bu nasıl olur, ey Allah'ın Rasûlü dediler. İki
adam, putu bulunan bir millete uğradılar. Bu puta bir şeyin kurban
edilmesi gerekiyordu. Biri diğerine, benim keseceğim bir şey yok, dedi.
Ona sinek bile olsa bir şey kes dediler. O da tuttu bir sinek kesti.
Cehennemlik oldu. Diğerine de, bir kurban kes, dediler. Ben Allah'tan
başkasına kurban kesmem, dedi. Başım vurdular. Ve cennetlik oldu."
(Ahmed)
Peygamber
(s.a.s.), bu mümin kişiyi övdü. Cennete girdiğini haber verdi. Çünkü o,
ölüme sabretmiş, Allah'tan başkasına kurban kesmeye razı olmamıştı.
Çünkü sorun, çok boyutluydu. Bugün Allah'tan başkasına sineği kurban
eden, yarın da deveyi kurban edebilirdi.
İslâm tevhide
ve şirkten kaçınmaya o kadar önem vermiştir ki; Allah'tan başkasına
kurban kesilen bir yerde, Allah (c.c.) için kurban kesilmesini
yasaklamıştır. Sabit b. Dahhak'ın Buvane'de bir deve kesmeyi adayan adam
hakkında rivayet ettiği hadis bunu göstermektedir.

Uğursuzluğa İnanma Şirktir:
Şirkin bir
başka çeşidi de uğursuzluğa inanmaktır. Bu, duyulan ve görülen bazı
şeyleri uğursuz saymaktır. Niyet ettiği yolculuk, evlenme, ticaret v.b.
şeylerden, bundan dolayı vazgeçmektir. İhlasla Allah'a (c.c.) tevekkül
etmediği, O'ndan başkasına yöneldiği ve kalbinde uğursuzluğa itikad
bulunduğundan dolayı şirke düşmüş olur.
İmam Ahmed,
Peygamber'in (s.a.s.) şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kim, uğursuzluğa
inandığından dolayı, işinden vazgeçerse, şirk koşmuş olur. Bunun
kefareti nedir, dediklerinde, şöyle söylemendir buyurdu: "Allah'ım!
Senin hayrından başka hayır yoktur. Senin uğursuzluk olarak
bildirdiğinden başka da uğursuzluk yoktur. Senden başka tanrı da
yoktur."
İnsanın
nefsindeki bazı tedirginlik ve tereddütlerin bir zararı yoktur. Allah'a
tevekkül ederek onun yolunda yürürse; uğursuzluk onu, niyet ve amacından
alıkoyamaz. Ebu Davud ve Tirmizi, İbn-i Mesud'dan (r.a.) merfu olarak
rivayet etmişlerdir. Uğursuzluk şirktir, uğursuzluk şirktir. Bizden
değildir. Bunu ancak Allah'a tevekkül yok edebilir."
"Bizden
değildir, ancak"ın anlamı, beşerî zayıflığın gereği olarak kalbinde bir
şey kalırsa, bu istisnadır. Allah, kendisine yapılan tevekkülden dolayı,
bunları onun kalbinden söküp alır. "Allah'a tevekkül eden kimseye, O
yeter." (Talak, 3)
Uğursuzluğun
karşıtı, fe'l uğura inanmakdır. İnsanın duyduğu bir söze, gördüğü bir
şeye binaen, hayırlı bir şeyin olacağını sanmasıdır. Efendimiz (s.a.s.)
güzel uğuru severdi. Şöyle buyurdu: Uğur (fe'l) hoşuma gidiyor. O nedir,
diye sorulduğunda, güzel sözdür, karşılığını verdi.
Buna bir örnek
verelim: Hasta bir adamın, başka birini şöyle derken duymasıdır: Ey
sağlam kişi. Bundan dolayı, bu insan bir hayır umar. Bu, güzel bir
şeydir. Çünkü geniş emel ve Allah hakkında hüsnü zan beslemeye çağrıdır.
Uğursuzluk ise, Allah (c.c.) hakkında suizan ve boşu boşuna başkasından
bir şey beklemektir.

Yusuf el Kardavi


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri 2duy3hj

ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri Empty
MesajKonu: Geri: ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri   ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri EmptyPtsi Tem. 12, 2010 9:43 am



İSLAM ŞİRKE GİDEN YOLLARI
KAPAR

İslâm, halis bir
tevhid getirmiştir. Şirkin, büyük ve küçüğüyle savaşmıştır. Şiddetle,
ondan sakındırmıştır. Bunun için çeşitli araçlar ortaya koymuştur. Şirk
rüzgarlarının girdiği bütün kapılan kapamıştır. Bunlardan bazıları
şunlardır:

Peygamber'e Ta'zimde Aşırılık:


Peygamber (s.a.s.)
kendisine aşırı derecede ta'zimde bulunulmasını, saygı gösterilmesini
nehy etmiştir. Şöyle buyurur: "Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı
övdükleri gibi, beni övmeyin. Ben, bir kulum. Allah'ın kulu ve
Rasûlüdür, deyin. (Müttefekun aleyh)
Kur'an, O'nun kulluğunu, bu anlamı
destekleyerek, O'nun yüce makamı olarak övmüştür: "Kuluna, içinde hiçbir
eğrilik bulunmayan kitabı indiren Allah'a hamd olsun." (Kehf, 1) Diğer
bir ayette; "Geceleyin kulunu (Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya)
yürütenin şanı yücedir."(İsra, 3)Başka bir ayet:"Allah, kuluna vahy
edeceğini vahy etti."( Necm, 4)
Efendimiz (s.a.s.), kendi şahsında bu
tür aşırılığa gidenleri gördüğü ve duyduğu zaman, bunu söyleyeni veya
yapanı men eder, hak ve doğru olanı gösterirdi.
İyi bir senedle Ebu Davud Abdullah b.
Şehiyr (r.a.)'den rivayet etmiştir. Beni Amir heyetiyle Peygamber'e
(s.a.s.) gelmiştim. Sen Efendimizsin, dedik. Efendi, Allah'tır, buyurdu.
Enes (r.a.) rivayet etmiştir: Bazı insanlar şöyle dedi: Ey Allah'ın
elçisi, ey hayırlımız, ey hayırlımızın oğlu, ey efendimiz, ey
efendimizin oğlu! Şöyle buyurdu: Ey insanlar! Sözlerinize dikkat edin.
Şeytan sizi aldatmasın. Ben, Allah'ın kulu ve Resûlüyüm. Allah'ın bana
verdiği makamın üzerine çıkarılmayı sevmem.(Nesei)Bir adam, O'na, Allah
ve sen dilerse (dilediğinde) deyince, beni, Allah'a ortak mı koşuyorsun?
Sadece, Allah dilerse de." (Nesei)

Salih İnsanlar Hakkında Aşırılık:
İslâm'ın nehy
ettiği, sakındırdığı şeylerden biri de salihler hakkında aşın gitmektir.
Mesih (a.s.) hakkında bazıları o kadar aşırı gittiler ki; O'nu Allah'ın
oğlu, üçün üçüncüsü yaptılar. Bazıları ise, Allah, Meryem oğlu İsa'dır,
dediler. Bazıları da, bilginleri ve din adamları hakkında aşırılığa
gittiler. Allah'ı bırakıp onları rab edindiler. Bundan dolayı, Allah
ehl-i kitabı aşırılıktan sakındırdı, takbih etti: "Ey kitab ehli!
Dininizde aşırılık etmeyin. Allah hakkında sadece gerçeği
söyleyin."(Nisa, 171)"Ey kitab ehli! Haksız yere dininizde aşırılık
etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğunu saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir
milletin heveslerine uymayın, de."(Maide, 77)
Yeryüzünde ilk
şirke düşen millet, Nuh (a.s.)'un milletidir. Bunun nedeni, salih
insanlara olan aşın saygı ve sevgileridir. Sahih-i Buhari'de, tanrıları
Ved, Süva, Yağus, Yeuk ve Nesr ile ilgili İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet
edilmiştir: Bunlar, Nuh (a.s.)'un milletinden bazı salihlerin
isimleridir. Öldüklerinde şeytan onlara şöyle dedi: Onların oturdukları
yerlere, onların putlarını ve heykellerini yapın. İsimleriyle
isimlendirin. Ve böyle yaptılar. Fakat ibadet edilmedi. Ne zamanki onlar
öldü ve bu unutuldu. Sonraki nesiller onlara ibadet etmeye başladı.
Seleften bazısı
şöyle demiştir: Öldükleri zaman halk, kabirlerini terk etmedi.
Heykellerini yaptılar. Belki bir zaman sonra da ibadet etmeye
başladılar.
Buradan
anlıyoruz ki, bazı müslümanların Allah'ın salih ve veli kullarına,
özellikle türbe ve kabirleri bulunanlar hakkındaki aşırılıkları onları
şirke götürebilir. Onlara adakta bulunmak, onlar için kurban kesmek,
onlardan yardım dilemek, Allah'tan başkası adına yemin v.b. şeyler, bu
babtandır. Onların evrende, sebeplerin ardında, doğa kanunlarında bir
gücü ve etkisi olduğuna inanmak ise, insanı büyük şirke götürür.
Allah'ın dışında veya Allah'la birlikte bir şeye dua etmek büyük bir
günah, derin bir sapıklıktır.

Kabirlere Tazim:


İslâm'ın kesin bir şekilde sakındırdığı şeylerden biri de
başta peygamber ve salihlerin kabirleri olmak üzere; kabirlere ta'zimde
bulunmaktır. Bundan dolayı kabirlerde ta'zime yol açan bazı şeyler
yasaklanmıştır.
Onları Mescid Edinmek:
Müslim'in
Sahih'inde rivayet ettiğine göre, Efendimiz (s.a.s.) ölmeden beş gün
önce, şöyle buyurmuştur: Dikkat edin! sizden öncekiler, peygamberlerinin
kabirlerini mescid ediniyorlardı. Dikkat edin! Kabirleri mescid
edinmeyin. Sizi bundan nehy ediyorum.
Hz. Aişe ve
İbn-i Abbas'tan rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.s.) son anlarında
yüzüne bir kumaş parçası koyuyordu. Sıkılınca bunu bıraktı. Şöyle
buyurdu: "Yahudi ve hristiyanlara lanet olsun! Peygamberlerin
kabirlerini mescid edindiler. (Onların yaptıklarından
sakındırıyordu)"(Müttefekun aleyh)
Kabirlere Doğru Namaz Kılmak:
Bir hadiste şöyle buyurulur: "Kabirlerin üzerine oturmayın.
Onlara doğru namaz kılmayın."(Müslim)Yani, kabirleri kıble yönünde
yapmayın.

Kabirlerin ışıklandırılması, Kandil
Yakılması:

Hadis: Kabirleri ziyaret edenlere, üzerlerine mescid inşa
edenlere, kandil yakanlara Allah lanet etsin.

Kabirlere Kubbe Yapılması, Kireçlenmesi:


Müslim, Cabir'den (r.a.) rivayet etmiştir: Efendimiz
(s.a.s.) kabirlerin kireçlenmesini, üzerinde oturulmasını, bina
yapılmasını yasaklamıştır.

Üzerine Yazı Yazmak:


Cabir'den (r.a.):Efendimiz (s.a.s.), kabirlerin
kireçlenmesini üzerine yazı yazılmasını yasaklamıştır.(Ebu Davud,
Tirmizi.)

Yükseltilmesi:


Hz. Ali'den rivayet edilmiştir. "Efendimiz (s.a.s.) ona
(Ali'ye) kabrin kendisinden başka, hiçbir yüksekliği bırakmamasını (yani
yükseklikleri yok etmesini) emretti. "(Ebu Davud, Tirmizi.)
Ebu Davud'un
Sünen'inde rivayet edildiğine göre, toprağın üzerine, taş, tuğla v.b.
şeyler eklenmesini yasaklamıştır. Bundan dolayı, selef, kabirlerine
tuğla konulmasını kerih görüyordu.

Kabirleri Bayram Yerine Çevirme:


Ebu Davud, Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet etmiştir.
"Evlerinizi kabre, kabirlerinizi de bayram yerine çevirmeyin. Bana salât
ve selâm getirin. Nerede olursanız olun, salâtınız bana ulaşır."
Ebu Ya'la
senediyle, Ali b. el-Hüseyn'den rivayet etmiştir: Peygamberin (s.a.s.)
kabrinin yakınındaki aralığa gelen bir adam gördü. Oraya girip dua
ediyordu. Onu bundan nehyetti. Size babamdan, onun da dedemden, onun da
Rasulullah'tan duyduğu şeyi size haber vereyim mi? dedi. Şöyle buyurdu:
Kabrimi bayram yerine, evlerinizi de kabre çevirmeyin. Nerede olursanız
olun, selâmınız bana ulaşır. "Kabri bayram yerine çevirmenin" anlamı,
orada toplanmak ve oturmaktır.
Rasulullah'ın
(s.a.s.) kabri, yeryüzündeki kabirlerin en faziletlisidir. Eğer O,
kabrini bayram yerine dönüştürmeyi yasaklıyorsa, kimin olursa olsun,
diğer kabirlerin yasaklanması daha evladır, mantıklıdır.O'na salât ve
selâmda bulunmak yeterlidir. İnsan nerede olursa olsun salât ve selâm
O'na ulaşır.

Sakındırmadaki
Hikmet:

İslâm'ın, kabirlere yapılan tazimi yasaklamasındaki hikmet,
Nuh kavminde ve bugün de gördüğümüz, büyük ve küçük şirke giden yolları
kapamaktır. Salihlerin kabirlerine aşırı ihtimamları, onları putlara
tapmaya götürmüştür. Bundan dolayı, Efendimiz buyurmuştur: "Ey Allah'ım!
Kabrimi ibadet edilen bir put haline getirme. Peygamberlerinin
kabirlerini mescid edinen kavme Allah'ın gazabı artar. "(Malik)
Dinine tutkun
her müslümana üzüntü veren şey, Rasulullah'ın (s.a.s.) sakındırdığı
hususların bugün toplumun çoğu kesiminde bulunuyor olmasıdır. Salihlerin
kabirlerini bayram yerine çevirdiler, onları yükselttiler, süslediler.
Bunlara ta'zim ve adakta bulundular, Kabe gibi çevresini tavaf ettiler,
Hacer-i Esved gibi bunlara selâma durdular. Duvarlarını genişlettiler.
Onların kimi secde etmekte, kimi de toprağına yüz sürmektedir. Korkuyla
onlardan medet umarlar, onlardan borçlarının ödenmesini, zorluklarının
giderilmesini, yardım elinin uzatılmasını isterler. Kimi isteklerini
yazılı olarak ölüye sunar. Bu, apaçık şirktir. Vela havle vela kuvvete
illa billah!

Ağaç, Taş vb. Şeylerden Hayır Ummak:
Peygamberin
(s.a.s.) savaş açtığı şirk türlerinden biri de budur. Orayı tavaf
edenin, dokunanın, ziyaret edenin, oturanın özel bir sır ve berekete
ulaşacağına inanmaktır. Bu, devamlı yapıldığında insanı şirke götürecek
bir şeydir. Arapların büyük putları, ya Lat gibi kayadan, ya Uzza gibi
ağaçtan, ya da Menat gibi taştandı. Bunun için Nebi (s.a.s.) bundan
sakındırdı veya uyardı.
Tirmizi, Ebu
Vakıd Elleysi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir. Rasûlullah'la (s.a.s)
Huneyn savaşına gitmiştik. Yeni müslümandık. Müşriklerin, Zat-ı En-vat
adı verilen çevresinde toplandıkları, silahlarını astıkları bir ağaçları
vardı. Bunun yanından geçerken; Ey Allah'ın Rasûlü dedik, onlarınki
gibi bize bir zat-ı envat yap. Allah Rasûlü buyurdu: Allah'u Ekber! İşte
bu, sünnetullahtır. Nefsimin elinde bulunduğu Allah'a yemin ederim ki,
Benî İsrail'in Musa'ya dediğini dediniz: "Onların tanrıları gibi bize
bir tanrı yap. Şüphesiz, sizden öncekilerin yolundan
gideceksiniz."(Tirmizi.)
Görünen o ki,
onlar sadece, bu ağaçtan hayır ummayı ve silahlarını asmak istiyorlardı.
Efendimiz'in (s.a.s.) onlara bu uyarısı, şirke giden yolu kapamak
içindi.
Esef verici
olan şey, müslümanların çoğunun Allah Rasûlünün yolundan ayrılmış,
kendilerinden öncekilerin yoluna uymuş olmalarıdır. Hayır umdukları
putlar, heykeller edinmişlerdir. Onlara dokunmakta, onların yanında dua
etmekte, onları vesile kılmakta, müşriklerin putlara olan sevgisi gibi
bir sevgiyle onları sevmektedirler. Bugün müslümanların topraklarında,
Efendimiz'in (s.a.s.) sakındırdığı zat-ı envatlar vardır.
Müslümanlara,
yöneticilere ve özellikle alimlere bu konuda üzerlerine düşen,kötülüğü
ortadan kaldırmalarıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) nasıl Hz. Ali'yi
(r.a.) gönderip yüksek kabirleri yıkmasını, yerle bir etmesini
emretmişse, bu yolu izleyerek ağaç, direk, kabir, odun, taş v.b.
şeylerden mamul putları yıkmaları ve yok etmeleri gerekmektedir.
Sahih-i
Müslim'de, Ebu'l Hayyac el-Esedî'den rivayet edilmiştir. Bana, Ali
(r.a.) şöyle dedi: "Seni, beni Allah'ın Rasûlü'nün gönderdiği şeyle,
bütün putları ve yüksek kabirleri düzleme emriyle, göndereyim mi?"
İmam Ebu Bekir
el-Tartusî der ki: Hz. Ömer'e, insanların, sahabenin Rasûlullah'a biat
ettiği ağacın altına gittiği, orada namaz kıldıkları haberi gelince,
müslümanların fitneye düşeceği korkusuyla ağacı kestirdi.
Hz. Ömer'in,
Kur'an'da zikredilen ve sahabenin Rasûlullah'a (s.a.s.) altında biat
ettiği ağaca uyguladığı hüküm buysa, bunun dışındaki fitneyi artıran,
bela ve musibeti çoğaltan putlara uygulanacak hüküm ne olacaktır?
İmam Tartusi
şöyle der: Bakın, Allah size rahmet etsin, nerede insanların gittikleri,
tazimde bulundukları, şifa ve iyilik bekledikleri, çaput ve bez
bağladıkları birini görürseniz, o zat-ı envattır, kesin.
Müberrir b.
Süveyd'den: Şöyle diyor: Mekke'ye giderken, Ömer b. Hattab'la sabah
namazını kıldım. Namazda Fil ve Kureyş surelerini okudu. Sonra
insanların etrafa dağıldıklarını görünce, nereye gittiklerini sordu. Ey
müminlerin emiri! Şurada, Allah Rasûlü'nün namaz kıldığı bir mescid var.
Orada namaz kılıyorlar, denildi. Sizden öncekiler, bu .tür şeylerden
dolayı helak oldular. Peygamberlerinden kalan şeylere sahip
çıkıyorlardı. onları kilise ve havraya çevirdiler. Kim namaz vaktinde bu
mescidlere kavuşursa namazını kılsın, namaz vakti girmemişse yoluna
devam etsin, namaz kılmak için beklemesin."
İşte bu Hz.
Ömer'in fıkhıdır, İslâm akidesine olan ihtimamından, aşırılığa ve
sapıklığa düşecekleri korkusundandır.
Şirke Düşüren Lafızlar
Efendimiz'in
(s.a.s.) sakındırdığı şeylerden biri de, içinde şirke düşme korkusu ve
Allah'a karşı edebe zarar veren lafızlardır. Bu, tevhidi korumak
içindir. O şöyle diyen gibi: Allah ve falan dilerse, Allah ve başkanın
veya halkın adıyla. Nebi'nin (s.a.s.) kendisi için, bu tür şey söyleyeni
inkar ettiğini daha önce gördük. Huzeyfe (r.a.) O'ndan şöyle rivayet
etmiştir: "Allah ve falan dilerse, demeyin. Şöyle deyin: Allah dilerse,
sonra da falan dilerse.
(Ebu Davud.)
Başka bir söz
de şudur: Allah ve falan olmasaydı, veya Allah'a ve sana güveniyorum.
İbn-i Abbas (r.a.) der ki: "Allah'a eşler koşmayın'-(Bakara,
22)ayetindeki "endad" şirktir. Bu, karanlık gecede, siyah kaya
üzerindeki karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir.
Bu tür
sözlerden bazıları şunlardır: Allah'a, ey falan hayatına ve hayatıma
yemin olsun, onun köpekleri olmasaydı hırsızlar gelmişti. İnsanın
arkadaşına, Allah ve sen dilersen, demesi; şu ve falan olmasaydı...
Bütün bunlar şirktir.' (İbn-Ebi Hatim)
Allah'ın (c.c.)
isimleriyle veya ondan başkasının layık olmadığı şeyle isimlendirmek:
Ebu Davud'un, Ebu Şurayh'tan rivayet ettiğine göre, onun Ebu'l-Hakem
diye künyesi vardı. Peygamber (s.a.s.) ona şöyle dedi: Hakem yalnızca
Allah'tır. Ve hüküm O'na aittir. Sonra, en büyük oğluyla, Şurayh ile
künyelendi.
Sahih bir
hadiste Ebu Hureyre'nin Peygamberden rivayet ettiğine göre: Allah
katındaki en kötü insan melikü'l-emlak (mülklerin sahibi) olarak
adlandırılandır. Allah'tan (c.c.) başka melik yoktur. Süfyan b. Uyeyne,
acemlerin kullandığı şehinşah da aynı konumdadır, demiştir. Çünkü, aynı
anlama gelmektedir. Bir rivayette, kıyamet günü Allah katında en çok
gazaba uğrayacak kişi, bu tür biridir.
İnsanın,
Allah'tan başka bir mabudun adıyla isimlendirilmesidir. Abdulkabe,
Abdunnebi, Abdulhuseyn, Abdulmesih v.b. gibi. İbn-i Hazm,
Abdulmuttalib'in dışında bu tür isimlendirmenin haram olduğunu
nakletmiştir.
İnsanın başına
gelen zorluk ve darlık anlarında zamana sövmektir. Zamana sövmek, bir
tür Allah'a şikayette bulunmak, O'na kızmaktır. İşleri evirip çeviren
O'dur. Geceyi, gündüzü düzenleyen O'dur. Evrende bütün olup biteni O
yapar. Bundan dolayı, sahih bir hadiste şöyle denmektedir: "Allah (c.c.)
şöyle buyurur: Adem oğlu zamana sövmekle bana eziyet eder. Çünkü zaman
benim. Geceyi ve gündüzü ben düzenlerim."
TEVHİDİN HAYATA ETKİLERİ
Şirkin kirlerinden
arınmış tevhid, birey hayatında veya bunun üzerine kurulduğu bir ümmetin
hayatında en olgun meyvelerini verir. Hayatta en yararlı sonuçlan
doğurur. İşte bunlardan bazıları:
İnsanın Hürriyete Kavuşması:
Şirk, bütün
çeşit ve görüntüleriyle, insanın alçaltılmasından başka bir şey
değildir. Çünkü, o, yaratılanlara boyun eğmeyi, yaratılan hiçbir şeyi
yaratamayan, kendilerine bile bir yaran olmayan, öldürme, yaşatma ve
diriltmeye gücü yetmeyen insan ve eşyalara ibadeti gerektirir.
Tevhid ise;
gerçekten insanı yaratan Rabbinden başkasına ibadet etmekten, aklını
hurafe ve vehimlerden kurtarır. Tevhid, insanın firavunların, rablerin,
Allah'a karşı ilahlık iddiasında bulunanların sultasından kurtulması,
sadece Allah'a boyun eğmesi, tevazu göstermesi, teslim olmasıdır.
Bunun için
şirkin önderleri ve cahiliyenin muhafızları genel olarak peygamberlerin
davetine, özellikle Rasûlullah'ın davetine karşı çıkmışlardır. Çünkü
onlar, Lailahe illallah'ın anlamının insan özgürlüğünün bir anlatımı;
bütün zorbaların, sahte ilahlık koltuklarından indirilmesi, müminlerin
hayatının yüceltilmesi ve Allah'tan başkasına boyun eğmeme olduğunu
biliyorlardı.

Dengeli Bir Kişiliğin Oluşması:
Tevhid, hayatta yönü
belli, amacı net, yolu çizilmiş olan dengeli bir kişiliğin oluşmasına
yardım eder. Onun için yalnız ve toplu durumda, sevinçli ve üzüntülü
anında kendisine dua ettiği, onu razı edecek, küçük ya da büyük
amellerde bulunduğu yalnızca tek bir ilah vardır. Kalbini çeşitli
tanrılara taksim eden, hayatını mabudlara dağıtan, bazen Allah'a bazen
de putlara, bir vakit şu puta başka bir vakitte diğer puta yönelen
müşriğin halinden farklı bir durumdur bu.
Bundan dolayı
Yusuf (a.s.) şöyle diyor: "Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı bir sürü
sahte rabler mi iyidir, yoksa her şeyden üstün tek Allah mı?"(Yusuf, 39)
Başka bir ayet: "Allah geçimsiz efendileri olan bir adamla,yalnız bir
kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir.( Zümer, 29)
Müminin misali,
bir tek efendisi olan ve onu neyin razı ettiğini ve neyin kızdırdığım
bilen, onu razı eden şeyin yanında duran ve bununla yetinen köle
gibidir. Müşriğin misali ise, birçok efendisi olan köle gibidir. Biri
doğuya yöneltir, diğeri ise batıya. Biri onu sağa çevirirken, diğeri
sola çevirmeye çalışır. Onlar birbirleriyle çelişen ortaklardır. O,
onların arasında ufalanır, dağılır. Ne sebat vardır, ne de karar.

Tevhid, İnsanın Güvenliğinin Kaynağıdır.
Tevhid,
insanın nefsini güvenle doldurur. Şirk ehlinin içinde bulunduğu
korkulardan uzaklaştırır. Rızık, ölüm, nefs, çoluk çocuk, cin, ölüm,
ölümden sonraki hayat v.b. korkulara giden yolu kapar.
Muvahhid mümin,
Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmaz. Bundan dolayı, insanlar korktuğu
zaman onu korkar göremezsin. İnsanlar endişelendiğinde onu güven
içinde; heyecanlandıklarında onu sükun içinde bulursun. Bu konuda
Kur'an, İbrahim'in (a.s.) müşrik kavmîyle olan konuşmasını zikreder.
Onu, batıl tanrı ve putlarıyla korkutmaya çalıştıklarında, onları
hayrete düşürecek bir şekilde şöyle karşılık veriyor: "Allah'a ortak
koştuklarınızdan nasıl korkarım? Oysa siz, Allah'ın hakkında size bir
delil indirmediği bir şeyi O'na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz. İki
taraftan hangisine güvenmek daha gereklidir, bir bilseniz."(Enam,
81)Sonra Cenab-ı Allah hangi topluluğun güven içinde bulunmaya hakkı
bulunduğunu haber verir: "İşte güven, onlara, inanıp imanlarına zulüm
(şirk) karıştırmayanlaradır. Onlar hidayete erenlerdir."(Enam, 82.)
Bu emniyet,
polisin korumasından değil, insanın içinden kaynaklanmaktadır. Bu dünya
emniyetidir, güvenidir. Ahiretteki ise daha büyük, daha kalıcıdır. Çünkü
onlar, Allah için ihlasla yapmışlardır. Tevhid akidesine şirk
bulaştırmamışlardır.
Buharı İbn-i
Mesud'dan (r.a.) rivayet etmiştir: "Onlar inanıp imanlarına zulüm
karıştırmayanlardır" ayeti indiğinde, ey Allah'ın Rasûlü, hangimiz
kendisine zulmetmez, dendi. Sizin anladığınız gibi değil, buyurdu.
Lokmanın oğluna söylediğini duymadınız mı? "Ey oğulcuğum, Allah'a ortak
(şirk) koşma. Şirk büyük bir zulümdür."(Lokman, 13.)
"İmanlarına
zulüm karıştırmadılar ın" anlamı, "onlar dinlerini ihlasla Allah'a
tahsis ettiler; tevhidi düşüncelerini şirkle pisletmediler"dir.


Tevhid, Psikolojik Kuvvetin Kaynağıdır


Tevhid, sahibine psikolojik bir kuvvet verir. Nefsi, Allah'a
umut, güven, tevekkül, kazasına boyun eğmek, musibetlere karşı sabır,
yaratıklardan müstağni olmakla dolar. O, olaylardan etkilenmeyen,
felaketler karşısında sarsılmayan bir dağdır.
Başına her ne
bela gelirse, her ne zorlukla yüz-yüze gelirse gelsin, yaratıcısına
sığınır. Kalbiyle O'na yönelir. O'ndan ister, O'ndan yardım bekler, O'na
dayanır, zararın telafisinde, hayrın gelmesinde, O'ndan başkasından bir
şey beklemez. O'ndan başkasına niyaz ederek, dua ederek yardım dilemez.
Peygamber'in
(s.a.s.) İbn-i Abbas'a (r.a.) şu sözü, şiarıdır: "İstediğin zaman
Allah'tan iste. Yardım dilediğinde Allah'tan dile. Allah şöyle buyurur:
"Allah, sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir
iyilik dilerse, O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından
dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir." (Yunus, 107.)
Hud (a.s.)'ı,
kavmi putları ile korkutmaya yeltendiğinde ne dediğini duymadın mı?
"Doğrusu ben Allah'ı şahid tutuyorum. Siz de şahid olun ki, ben O'nu
bırakıp koştuğunuz ortaklardan uzağım. Hepiniz bana tuzak kurun ve
ertelemeyin. Ben, yalnızca benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a
tevekkül ederim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış olsun.
Rabbim elbette doğru yoldadır. "(Hud, 54-56.)
Kuvvetli bir
mantığı içeren bu ayet güvenli bir nefis, kararlı bir azim, gevşemeyen
ve boyun eğmeyen bir iman, korku ve zayıflık tanımayan bir ruhtan
bahsediyor. Çünkü o, gücünü Allah'a tevekkülden alıyor: "Kim Allah'a
tevekkül ederse, bilsin ki, Allah güçlüdür, hakimdir."(Enfal, 49.)


Tevhid, Kardeşliğin ve Eşitliğin Temelidir
Tevhid, insanın
özgürlüğünün, izzet ve şerefinin korunmasında bir temel olduğu gibi;
insanî kardeşliğin, beşerî eşitliğin de temelidir. Çünkü, kardeşlik ve
eşitlik, kimileri kimilerin rableri olduğunda insan hayatında
gerçekleşmez. Ama hepsi Allah'ın kullan olursa, işte bu, insanlar
arasındaki eşitliğin ve kardeşliğin temeli olur. Bunun için,
Rasulullah'ın yeryüzü krallarına, ülke başkanlarına daveti şu ayet ile
idi: "Ancak Allah'a ibadet etmek, O'na bir şeyi ortak koşmamak Allah'ı
bırakıp birbirimizi rabler olarak benimsememek üzere, bizimle sizin
aranızda ortak bir söze gelin."(Al-i İmran, 64.)
Efendimiz'in
(s.a.s.) namazların ardından yaptığı muhteşem dualardan birkaç örnek:
"Ey Allah'ım!
Rabbimiz, her şeyin Rabbi ve sahibi! Senin tek olduğuna, ortağın
bulunmadığına şehadet ederim."
"Ey Allah'ım!
Rabbimiz, her şeyin Rabbi ve sahibi! Muhammed'in kulun ve Rasûlün
olduğuna şehadet ederim."
"Ey Allah'ım!
Rabbimiz, her şeyin Rabbi ve sahibi! Kulların hepsinin kardeş olduğuna
şehadet ederim."
Peygamber'den
(s.a.s.) rivayet edilen bu üç şehadet birbiriyle bağlantılıdır. Genel
anlamdaki, insanî kardeşliğe şehadet -kulların hepsi kardeştir- ilk iki
şehadete bağlıdır. Uluhiyyette Allah Teâlâ'nın tek olması, ortağının
bulunmaması, onunla birlikte rablerin bulunmaması, O'ndan başkasının
tevazu ve ibadete layık olmamasıdır. Muhammed (s.a.s.)'in kulluğu, Allah
(c.c.)'dan tebliğde bulunması O'nun (Muhammed -s.a.s.-'in) ilahlığıyla
ilgili bütün şüphe ve korkuları kaldırıyor. O, ilah değildir. O,
Allah'ın oğlu da değildir. Hristiyanların Mesih (a.s.) hakkında
zannettikleri gibi, üçün üçüncüsü de değildir.
Bu iki hakikat,
uluhiyyetin yalnızca Allah'a ait oluşu ve başta Muhammed (s.a.s.) olmak
üzere; bütün insanların O'nun kulu oluşu, üçüncü bir hakikati zorunlu
kılar: Allah (c.c.)'ın kulları eşittir ve kardeştir. Milletin, rengin,
soyun bir üstünlüğü yoktur: "Allah katında en değerli olanınız, takvaca
en üstün olanınızdır."(Hucurat, 13.)

ŞİRKİN ZARARLARI
Şirkin, birey ve toplum yaşamında
birçok kötülük ve zararı vardır:

Şirk, İnsanlık İçin Bir Zillettir...
İnsanın değerinin ve
yerinin düşmesidir. Allah, onu yeryüzünde halifesi kılmış, onu şerefli
kılmış, bütün isimleri öğretmiş yer ve gökte bulunan her şeyi onun
hizmetine vermiş, ona bütün bu evrenin yönetimini vermiştir. Ancak o
değerim bilememiş, evrendeki bazı yaratıkları, ibadet ettiği, boyun
eğdiği, secde ettiği bir ilah kılmıştır. Halbuki o, yani insan, bu
yaratıkların efendisidir. Allah buyurur ki: "Gece ile gündüz, güneş ile
ay Allah'ın varlığının belgelerin-dendir. Güneşe ve aya secde etmeyin.
Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, bunları yaratana secde edin.
(Fussilet, 37)
Bugün
insanlığın içinde bulunduğu zillet, görüldüğünden daha fazladır.
Milyonlarca insan, canlı iken insana hizmet etsin, kesildiğinde de
yenilsin diye yaratılan ineğe tapmaktadırlar. Bu, nasıl kutsal bir mabud
olabilir? Bunun için Kur'an-ı Kerim, şirkin, ehlini nasıl ezdiğim şöyle
anlatır: "Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı
veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer.'(Hacc, 31)'

Şirk, Hurafelerin Yuvasıdır...
Şirk, hurafe ve
batıl inançların yuvasıdır. Evrende Allah'tan başka güç sahibi yıldız,
cin, şahıs ve ruhların bulunduğuna inanmaktır. İnsan aklını, her türlü
hurafeyi kabul etmeye, deccali tasdik etmeye hazırlar. Bundan dolayı,
toplumda kahin, falcı, büyücü, müneccim gibi gayb bilgisine sahip
olduğunu, evrendeki birtakım gizli güçlerle ilişkisi bulunduğunu iddia
edenlerin değeri artmaktadır.
Bu tür toplumda
sebeplere tevessül etmek, sünnetullaha (tabiat kanunlarına) sarılmak
ihmal edilmekte, muska, boncuk, büyü, efsun v.b. şeyler gittikçe
yaygınlaşmaktadır.


Şirk, Büyük Bir Zulümdür...
Şirk zulümdür.
Gerçeğe zulümdür. Nefse zulümdür. Başkasına zulümdür. Gerçeğe zulümdür,
çünkü gerçeklerin en büyüğü kendisinden başka tanrının bulunmadığı,
O'ndan başka Rabbin olmadığı, O'ndan başka Hakem'in bulunmadığı
Allah'tır. Müşrik; Allah'tan başkasını tanrı edinen, Allah'tan başkasını
Rabb, O'ndan başkasını hakem kabul edendir.
Nefse zulümdür.
Çünkü müşrik, kendisi gibi ya da başka bir yaratığa kendini
köleleştirmektedir. Halbuki Allah onu hür yaratmıştır.
Başkasına
zulümdür. Çünkü başkasına, onu Allah'a ortak koşmakla zulmetmektedir.
Çünkü ona hak etmediği şeyi vermektedir.


Şirk, Korkuların Kaynağıdır...
Tevhid, güven ve
huzurun kaynağı olduğu gibi şirk de korku ve vehimlerin kaynağıdır.
Aklı, hurafeleri kabul eden, batıl inanç ve saçmalıkları benimseyen
kimse, sahte tanrılar ve onların hizmetçilerinden, bu hizmetçilerin,
kahinlerin ve onların izleyicilerinin yaydıkları, insanlar arasında
değer bulan bu vehimlerden korkar. Bunun için, açık bir sebep olmaksızın
şirkin bulunduğu yerde, uğursuzluk, korku yaygınlaşmaktadır. Allah
şöyle buyurur: "Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak
koşmalarından ötürü, inkar edenlerin kalbine korku salacağız." (Âl-i
İmran, 151.)

Şirk, İnsanın Hareketliliğini Yok Eder...
Şirk, insanı hayırlı
işlerden alıkoyar. İnsanın hareketini, kendisine güvenini yok eder. Bu,
müşrikle'rin şefaatçılara, aracılara yaslanmalarından dolayıdır. Büyük
günah işlemektedirler. Allah katından tanrılarının kendilerine şefaat
edeceğine inanarak günaha düşüyorlar. Müşrik arapların, tanrı ve
ilahları hakkında inandıkları şudur: "Onlar, Allah'ı bırakarak,
kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar. 'Bunlar, Allah
katında bizim şefaatçılarımızdır' derler."(Yunus, 18.)
Onların bir
örneği de, nefislerinin istediği kötülüğü yapan hristiyanlardır. Onlar
bunu yaparken; rableri -Mesih- insanlar için kendini feda ederek çarmıha
gerildiğinde, onların günahlarına kefaret olduğuna inanmaktadır.

Şirkin Ahiretteki Sonuçları:
Bunlar, şirkin
dünyadaki sonuçlarıdır. Ahirete gelince; hiçbir durumda Allah'ın onları
affetmemesi, günahın boyutlarını göstermesi açısından yeterlidir.
"Allah, kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını
dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir
günahla iftira etmiş olur." (Nisa, 48.)
Müşrik için
cehennemden başka bir yer yoktur. Cennete girmesi kesinlikle haramdır.
Allah şöyle buyurur: "Kim Allah'a ortak koşarsa, kesinlikle Allah
cenneti ona haram eder, varacağı yer ateştir. Zalimlerin yardımcısı
yoktur. " (Maide, 72.)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA//Şirkin Çeşitleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan-
Buraya geçin: