hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Peygamberimizin Ahlaki Özellikleri - Abdülhamit Karahan

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Peygamberimizin Ahlaki Özellikleri - Abdülhamit Karahan 2duy3hj

Peygamberimizin Ahlaki Özellikleri - Abdülhamit Karahan Empty
MesajKonu: Peygamberimizin Ahlaki Özellikleri - Abdülhamit Karahan   Peygamberimizin Ahlaki Özellikleri - Abdülhamit Karahan EmptyPaz Mayıs 23, 2010 5:14 am

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Peygamberimizin ahlâkının en önemli özelliği, Allah
vergisi
oluşudur. O bütün güzel vasıfları, çalışıp, emek verip, bir
çaba sonucu
kazanmış değildir. Onun ahlâkı Allah tarafından ihsan
edilmiş, ikram
edilmiştir. Yüce Allah onu insanların örnek alacağı
kusursuz, eksiksiz
ve seçkin bir şekilde yaratmıştır.

O dünyaya gözünü
açıp kapayıncaya kadar hep aynı huy ve ahlâk
üzerinde yaşamıştır.
Ondaki güzel vasıflar yaratılışında mevcuttu. Onu
eğiten, edep ve
ahlâkın en üstün özellikleriyle süsleyen Yüce Rabbidir.
İşte bundan
dolayı, onu kendisine örnek kabul eden insan, onu ne
kadar taklit
edebilirse, o kadar istifadesi fazla olur, o nurdan aldığı
feyiz, o
nisbette çoğalır.
Peygamberimizin ahlâkının en belirgin
özelliklerinden birisi de,
insan yaratılışında var olan birbirine zıt
ve ters huyları en mükemmel
şekilde bağdaştırıp, bütün duyguların
ideal noktasını bulmasıdır.
Hiçbir şekilde aşırılığa kaçmadan, orta
yola, doğruya ulaşmasıdır.
Peygamberimiz, herkesin arzu edip de bir
türlü ulaşamadığı en üstün
değerleri ve olgunluğu mükemmel bir
şekilde hayâtı boyunca ümmetine
göstermiş, bütün insanlığın gözleri
önüne sermiştir.
Bazı anlar olmuş, en cesur bir fedai olarak,
düşmanın kat kat
üstünlüğüne hiç aldırmadan, binlerce düşmana tek
başına meydan
okumuştur. Ama bu halinde bile yumuşak kalpliliğini,
merhametini geri
bırakmamıştır.
Meselâ bir savaş sonrası,
öldürülmüş olarak gördüğü düşman
çocuklarına o kadar acımıştı ki,
düşman da olsa çocukların
öldürülmemesi gerektiğini, çünkü onların
suçsuz ve Cennetlik
olduklarını haber vermişti.
O, bütün
insanlığın kurtuluşu ve İslâmın dünyaya yayılması gibi
yüce bir gaye
için zihnini yorarken; bu arada binleri bulan ve
Arabistan'ın her
tarafına dal budak salan ümmetinin halini ve işlerini
düşünürken;
çevresinde bulunan yoksul ve fakir Müslümanları hiçbir
zaman
unutmamış; kendi çoluk çocuğunu, onların eğitim ve ihtiyaçlarını
da
ihmal etmemiştir. Birincisini büyük görürken, öbürünü
küçümsememiştir.
Bu kadar ağır ve sorumluluk isteyen bir görev üzerinde bulunduğu
halde,
o yine kendisini Rabbine vermiş, günün büyük bir kısmını ibadet
ve
zikirle geçirmiştir.
Kalbi her an Allah'a bağlıdır. Bu haliyle dünya
ile ilişkisini
kesmiş gibi görünse de, yine o dünyanın içindedir.
Bütün işlerinde
Allah'ın rızasını gözetmiştir.
Peygamber
Efendimiz, dâva arkadaşlarını gözü gibi korumuş, onlara
ana-babalarından
görmedikleri şefkat ve yakınlığı göstermiş, kendi
şahsına yapılan
kötülüğü affetmiş, intikam almayı düşünmemiştir.
Kendisini öldürmek
için tuzak kuranları yakaladığında serbest bı-
rakmış, ama Allah
düşmanlarını asla bağışlamamış, onların yakasını bırakmamıştır.
İçi
bozuk, dıştan Müslüman gibi görünen münafıkların kalbine
devamlı
Cehennem korkusunu vermiş, âhiretteki acı hallerini
hatırlatmıştır.
İslâm toprakları, güneyde Yemen'e kuzeyde İran ve Suriye sınırına
dayandığı
sırada Peygamberimiz, Arapların sultanı, Arabistan'ın hakimi
idi.
Savaş sonrası düşmanın bırakıp gittiği mallar ve ganimetler
mescidin
içini doldururken, en kıymetli mallar Müslümanların eline
geçtiği
halde, yine o kuru bir hasır üzerinde yatacak kadar engin
ruhlu; içi
ot dolu bir yastığa yaslanacak kadar mütevazı; her türlü
imkân
mevcutken, açlık sıkıntısı çekecek kadar kanaatkar ve tok gönüllü
idi.
Hz. Ömer'in "Bizans kralı ve İran şahı dünya nimetleri içinde
yüzerken,
Resulullah kuru hasır üstünde yaşıyor" diyerek ağlaması
üzerine,
Sahabîsinin gönlünü hoş tutan yüce Peygamberimiz:
"Yâ Ömer, varsın,
Kisra ve Kayser dünya nimetlerinden zevklerini
alsınlar, keyif
sürsünler. Âhiret nimeti bize yeter" diyerek tevekkül
ve rızasını
dile getiriyordu.
Peygamberimizin ahlâkı bir meleke halindeydi, öz
olarak mevcuttu.
Güneş nasıl ışık saçar, çiçekler nasıl rengi ve
kokusuyla ortalığı
Cennete çevirip burcu burcu kokular saçarsa;
ağaçlar nasıl türlü türlü
meyveler verir, yaratılışlarında var
olanları ortaya çıkarırsa; Resul-i
Ekrem Efendimizin ahlâkî hayâtı da
o şekilde normal bir seyir içinde
cereyan ediyordu.
Öyle ki, her
gören, Peygamberimizin o faziletle birlikte
yaratıldığı kanaatine
varırdı. Hiç kimse ondan o fazilete aykırı bir
şeyin görüleceğine
inanmazdı. O her zaman muhtaçlara yardım eder;
zayıfları korur; tatlı
sözlü, güler yüzlü bulunur; izzet ve vakarını
muhafaza eder; tevazu
ve hoşgörüsünü hiç kimseden esirgemezdi. Güneş
nasıl ki, Allah'a
inananın da, inanmayanın da üzerine doğarsa,
Peygamberimizin dünyayı
kaplayan şefkati de küçük-büyük, gençihtiyar,
müslim-gayr-i müslim
herkese aynı şekilde yayılırdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Peygamberimizin Ahlaki Özellikleri - Abdülhamit Karahan
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan-
Buraya geçin: