hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor? 2duy3hj

Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor? Empty
MesajKonu: Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor?   Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor? EmptyÇarş. Mayıs 19, 2010 9:52 am

En son ne zaman dua ettiğinizi düşündünüz mü?... Bu soruya farklı
cevaplar
verilebilir ama ortak nokta herkesin bir şekilde dua ettiği
olacaktır.
İnsanlar elbette her yerde, her ortamda, istedikleri herşey
için
Rabbimiz olan Allah'a dua edebilirler. Allah iman edenlerin her
ortamda
dua edebileceklerine, Kendini zikredebileceklerine aşağıdaki
ayetlerle
dikkat çekmiştir:


Onlar, ayakta iken, otururken, yan
yatarken Allah'ı zikrederler ve
göklerin ve yerin yaratılışı
konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz,
Sen bunu
boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından
koru."
"Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu 'hor ve
aşağılık'
kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur." "Rabbimiz,
biz:
"Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı
işittik,
hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla,
kötülüklerimizi
ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür."
"Rabbimiz,
elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi
'hor ve
aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin."
Nitekim
Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz
Ben,
erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa
çıkarmam"

(Al-i İmran Suresi, 191-195)
Bunların yanısıra bir de
duanın, en
güzel, en makbul şekli vardır ki Kuran'da bunlar
ayrıntılarıyla
anlatılmıştır.



Yüksek
Olmayan Bir Sesle, Yalnız Başına, İçin İçin Dua


Çok çaresiz ve sıkıntı içerisinde kaldığınız, Allah'a dua etme
ihtiyacı
hissettiğiniz bir anda dua etmek için nasıl bir ortamı tercih
ettiğinizi
hatırlıyor musunuz? Hiç şüphesiz gece yastığa başınızı
koyduğunuzda
ya da çok sessiz ve gürültüsüz, Allah'la başbaşa
olabileceğinizi
hissettiğiniz bir ortamda dua etmeyi tercih
etmişsinizdir.



İbadetler sırasında manevi yoğunluk en fazla yalnız başına,
kimsenin
bilmediği zamanlarda, tam bir konsantrasyonun sağlanabildiği
sırada
yaşanır. İhtiyaçları, hataları veya eksikleri konusunda Allah'a
dua
etme gereksinimi duyan insan, yalnız başına ve için için dua etmeyi
tercih
eder. Buna güzel bir örnek Hz. Zekeriya'nın duasıdır. Kuran'da,
onun
Allah'tan soyunu devam ettirecek bir varis isterken gizlice dua
ettiğine
işaret edilir:


Hani o Rabbine
gizlice seslendiği zaman
demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim
kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık
aleviyle tutuştu; ben sana dua
etmekle mutsuz olmadım."
(Meryem Suresi,
3-4)


Duanın tanımı için "gücü sınırlı ve sonlu bir varlığın
gücü
sınırsız bir kudret karşısında acizliğini ortaya koyarak istekte
bulunmasıdır"
demiştik. Bu yüzden dua, gerçekten Allah'a karşı acizlik
ve fakirlik
bilinerek yapılmalıdır. Fakat elbette ki bu birtakım
yapmacık
hareketlerle, kalıpçı ve taklitçi düşünce yapısıyla
sağlanamaz. Zaten
gerçek anlamda samimi olan, acizliğini hisseden insan
doğal olarak
bunu yaşayacaktır. Kuran'da, müminlere şu şekilde dua
etmeleri
tavsiye edilir:


Rabbinize yalvara
yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi
aşanları sevmez.
(A'raf Suresi, 55)



Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir
sesle, kendi
kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret.
Gaflete
kapılanlardan olma. Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O'na
ibadet
etmekten büyüklenmezler..."
(A'raf Suresi, 205-206)


Kuran'da, duanın yalnızken, yalvararak ve için için
yapılabileceğine
dikkat çekilir. Dolayısıyla duanın nerede yapıldığı,
dua sırasında
düzenlenen "tören"in büyüklüğü, katılımın fazla olması ve
dua eden
şahsın sesinin çok fazla çıkması ölçü değildir.


Öncelikle
bilinmelidir ki, duadaki yüksek ses tonları duanın
Allah'a ulaşmasını
ya da Allah'ın duaya icabetini kolaylaştırmaz. Dua
ettiğimiz
Rabbimiz, içimizden geçirdiğimiz düşünceleri bilen, herşeyden
haberdar
olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olandır. (Kaf Suresi,
16)
Bize bu kadar yakın olan Allah'a dua ederken sesimizi gereksiz yere
yükseltmemizin
bir anlamı yoktur. Kişi içinden dua edebileceği gibi,
ancak
kendisinin duyabileceği bir tonla da dua edebilir.


Kuran'da
gerek ibadet sırasında, gerekse yaşamın her anında ses
tonunun uygun
tutulması gerektiği insanlara aşağıdaki ayetlerde şöyle
bildirilir:


Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de
(yüksek
perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten
eşeklerin
sesidir.
(Lokman Suresi, 19)
De
ki:
"Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız;
sonunda
en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok
da
kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
(İsra Suresi,
110)


Görüldüğü gibi Kuran'da tarif edilen ibadet modeli
gösterişten
uzaktır. Başkaları görsün veya duysun diye yapılmaz,
sadece Allah'a
karşı olan vazifenin hakkıyla yerine getirilmesi
amacını taşır.
Kuran'da bunun üzerinde önemle durulur. Dua ile ilgili
ayetlerde
defalarca "dini Allah'a halis kılarak dua etmek"ten söz
edilir. Bunun
anlamı, dinin, yani ibadetin sadece ve sadece Allah
için yapılması,
O'ndan başkalarının rızasının kesinlikle
aranmamasıdır:


O, Hayy (diri)
olandır. O'ndan başka ilah
yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi'ne
halis kılanlar olarak O'na dua
edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun.

(Mü'min Suresi, 65)


Öyleyse, dini
yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua
(kulluk) edin; kafirler hoş görmese de
.
(Mü'min Suresi, 14)


De ki: "Rabbim
adaletle davranmayı emretti.
Her mescid yanında (secde yerinde)
yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini
yalnız Kendisi'ne has kılarak
O'na dua edin. "Başlangıçta sizi
yarattığı" gibi döneceksiniz."

(A'raf Suresi, 29)


Din sadece Allah'ındır. İbadetlerin
hepsi sadece O'nun
hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yapılır. Bunun
yegane yolu da O'nun
istediği ve tarif ettiği gibi yapmaktır.
Duasını,
ya da başka herhangi bir ibadetini Allah'a halis kılmadan
yapanlar,
yani etraflarındaki insanlara "takva" görünmek endişesinde
olanlar
büyük bir dalalet içindedirler. Allah Kuran'da onlardan şöyle
söz
eder:


İşte (şu) namaz kılanların
vay haline, Ki
onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş
yapmaktadırlar,
(Maun Suresi, 4-6)


Allah'ın Varlığını
Hissederek Dua




Duanın en önemli
unsurlarından biri Allah'a olan kesin imandır.
İnsan çaresiz kaldığı
durumlarda Allah'ın varlığını ve kendisine sadece
O'nun yardım
edeceğini hiç şüphesiz bilir. Ancak insanın rahat
zamanlarında da
Allah'ın varlığını ve gücünün büyüklüğünü hissederek
dua etmesi
gerekmektedir. Aslında insan sadece dua sırasında değil,
günlük
yaşantısının her anında bu bilinçte olmalıdır.



Her an,
Allah'ın varlığını ve yakınlığını hissederek dua
etmelidir. Çünkü
ancak Allah'ın varlığının farkında olan insan duanın
anlamını ve
önemini kavrar. Duanın özelliği, Allah ile kulu arasında
özel ve
sıcak bir bağlantı kurmasıdır. İnsan tüm sıkıntılarını ve
isteklerini
Allah'a açar, O'na yakarır ve Allah kulunun isteğine icabet
eder,
duasını karşılıksız bırakmaz.



Daha
önce de belirttiğimiz gibi Kuran'da dua hiçbir
şekli kalıba sokulmaz. "Allah'ı ayaktayken,
otururken ve yan yatarken zikredin"
(Nisa
Suresi, 103)
ayeti, insanın her durumda ve her şartta Allah'ı anıp O'na
dua
edebileceğini gösterir. Önemli olan şekil değil, dua eden kişinin
samimiyet
ve teslimiyetidir.



Bunun aksi bir anlayış ise, duayı
gerçek anlamından çıkarır ve bir
tür büyü ya da tılsım gibi
görülmesine yol açar. Birtakım cahil
insanların kendi kendilerine
ürettikleri ağaçlara bez bağlama, suya
üfleme gibi batıl inançlar
bunun bir göstergesidir. Dikkat edilirse bu
tür uygulamaların temel
özelliği, bunları uygulayan kişilerin Kuran'ın
mantığından uzak
oluşlarıdır. Doğrudan Allah'a yönelip isteklerini
O'ndan
istemektense, birtakım batıl tören ya da semboller icad etmekte,
duayı
da bunlar aracılığıyla yapmaktadırlar. Kime dua ettiklerinin,
kime
yakardıklarının ise pek farkında değildirler. Dua için
kullandıkları
cisimlerde bir tür "keramet" olduğu zannındadırlar, ama
sorulsa bunun
ne demek olduğunu tarif edemezler. Türbe ziyaretlerini
amacından
saptırarak bu türbelerde yatan insanlara dua edenler,
onlardan medet
umanlar da aynı batıl ve sapık inanca sahiptirler.




Mümin ise "Rabbinin ismini
zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel"

(Müzemmil
Suresi, Arrow emrine uyar, tüm bu batıl inanışlardan uzak olarak
sadece
ve sadece Allah'a döner, O'nun huzurunda boyun eğer ve Rabbimize
yalvarır.




Korku ile
Ümit Arasında Dua



Kuran'da
Allah'ın "... merhametlilerin en
merhametlisi..
."
(Enbiya Suresi, 83) olduğu
belirtilmektedir. Yine Kuran'da hata yapanın
Allah'tan bağışlanma
dilemesi durumunda hiçbir günah ayrımı
gözetilmeden affedileceği
söylenmektedir. (Nisa Suresi, 110) Bu nedenle
insanların dualarında
Allah'ın "esirgeyen ve bağışlayan" sıfatlarını
düşünmeleri, ümit
içinde dua etmeleri gerekir. Kişinin yapmış olduğu
hata ve bu yüzden
duyduğu vicdan azabı ne kadar büyük olsa da, Allah'ın
affediciliğinden
ümit kesmesine neden değildir. Bununla paralel olarak
insanın hata
yapmaktan ve günah işlemekten dolayı içine girmiş olduğu
ruh hali,
onun umut içinde dua etmesine engel olmamalıdır. Çünkü
Kuran'da
sadece kafirlerin Allah'ın rahmetinden umut keseceği söylenir:


"... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin.
Çünkü
kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umudunu
kesmez."
(Yusuf Suresi, 87)


Öte yandan kimsenin mutlaka
cennete layık olma gibi bir garantisi
yoktur. Nitekim Allah Kuran'da;
"Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz"
(Mearic
Suresi,
28) ayetiyle bu gerçeğe karşı insanları uyarmıştır. Bu nedenle
de
herkes Allah'tan gücünün yettiği kadar korkmak durumundadır. Öyle
ise
imtihan için dünyada bulunan insanın her zaman için sapması,
dalalete
düşmesi, şeytanın oyununa gelip Allah'ın yolundan dönmesi
ihtimal
dahilindedir. Bu konuda kimsenin bir garantisi yoktur. Bu
nedenle
insan duasında bir yandan Allah'ın rahmetini ümid ederken, bir
yandan
da O'nun rızasını yitirmekten korkmalıdır.



Nitekim
gerçek bir mümini diğer insanlardan ayıran en önemli
özelliklerden
biri Allah korkusudur. Çünkü inanmayan bir insana göre
cehennemin
varlığı meçhuldür. Mümin ise cehennem tehlikesinin
farkındadır.
Ahiret gününe kesin bir bilgi ile inandığı için en büyük
korkuyu
yaşar. Sadece inanan ve Allah'a karşı büyüklenmekten kaçınan
kişi bu
korku ile hareket eder. Azabın gerçekliğinden ve şiddetinden
emindir.
Bu azapla karşılaşmamak için dünya hayatında risk sayılan
hiçbir
şeye yaklaşmaz. Ahiretteki o zorlu azaptan uzaklaşmayı ve sonsuz
güzellikle
karşılanacağı cenneti hak etmeyi ister. Müminin ahiret
azabından
korkusu duasına da yansımaktadır.



İşte bu yüzden
Kuran'da korku ve ümit kavramları birlikte
kullanılmıştır. Eğer insan
duasında cehennem korkusunu hissetmiyorsa
-ki bunun temelinde Allah
korkusunun eksikliği yatmaktadır- ortada
mutlaka bir tefekkür yani
düşünüp anlama eksikliği vardır. İnsan
cenneti kazanmak için ne kadar
istekli bir şekilde dua ediyorsa,
cehennemden kurtulmak için de o
kadar istekli bir şekilde dua
etmelidir. Yani cehennemden korkup,
cennete kavuşmayı ümit etmelidir.
Bu ruh halini ifade eden ayetlerden
ikisi şöyledir:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor? 2duy3hj

Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor? Empty
MesajKonu: Geri: Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor?   Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor? EmptyÇarş. Mayıs 19, 2010 9:52 am

"Düzene konulması (ıslah)ından sonra
yeryüzünde bozgunculuk
(fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut
taşıyarak dua edin. Doğrusu
Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek
yakındır."

(Araf Suresi, 56)


"Onların
yanları (gece namazına kalkmak
için) yataklarından uzaklaşır.
Rablerine korku ve umutla dua ederler ve
kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden infak ederler."
(Secde Suresi, 16)


Görüldüğü gibi korku ve umut, Kuran'da kastedilen duayı oluşturan
iki
temel histir. Kuran dikkatlice incelendiğinde zaten tüm
ibadetlerde,
ve yaşamın her anında bu iki hissin hayati önem taşıdığı
rahatlıkla
fark edilebilir.


Unutulmamalıdır ki dua Allah'a karşı hem
büyük bir görev hem de
bizim ebedi hayatımızı kurtaracak bir
vesiledir. Çünkü Kuran'da Allah'a
dua etmeyenlerin sonunun ebedi
cehennem azabı olduğu haber verilir.


"Rabbiniz
dedi ki: "Bana dua edin size
icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet
etmekten büyüklenen (müstekbir)ler;
cehenneme boyun bükmüş kimseler
olarak gireceklerdir."
(Mümin Suresi, 60)


Allah'ın Sıfatlarını Anarak Dua Etmek


Allah'ın isimleri, bize O'nun vasıflarını tanıtırlar. Örneğin
Allah
Rahman'dır, yani esirgeyicidir; Rab'dır, yani eğiten ve yol
gösterendir;
Hakim'dir, yani hüküm veren, herşeye hakim olandır;
Rezzak'tır, yani
rızık verendir... Bu isimler Allah'ı tanıttığı için,
insan bunlarla
Rabbimize seslenerek O'nun büyüklüğünü, yakınlığını,
gücünü ve
rahmetini daha iyi kavrar. Allah'tan rızık isteyen bir
kişinin O'nun
Rezzak ismini anarak dua etmesi, elbette ki duasının
anlamına uygun
olacaktır. Nitekim Kuran'da da, Allah'a O'nun farklı
isimleri ile dua
edilebileceği haber verilmektedir:



"De
ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye
çağırın, ne ile
çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur."
Namazında sesini
çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta)
bir yol
benimse."
(İsra Suresi, 110)


"İsimlerin
en güzeli Allah'ındır. Öyleyse
O'na bunlarla dua edin. O'nun
isimlerinde 'aykırılığa (ve inkâra)
sapanları' bırakın. Yapmakta
oldukları dolayısıyla yakında
cezalandırılacaklardır."
(A'raf
Suresi, 180)


Allah'ın sıfatlarını bilen insan hatalarını
Allah'tan gizlemeye
çalışmaz. Çünkü gizlese de, açığa vursa da
Allah'ın herşeyi bildiğinin
farkında olur. Hatalarını gizlemenin
kendisine zarardan başka bir şey
kazandırmayacağını bilen mümin, her
türlü eksiklik ve hatalarından
dolayı Allah'tan bağışlanma diler.
Nitekim Hz. İbrahim'in bir duası şu
şekilde başlamaktadır:


"Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı
tuttuklarımızı
da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte
hiçbir şey
Allah'a gizli kalmaz."
(İbrahim Suresi, 38)


Mümin,
istekleri ne kadar büyük olsa da herşeyin Allah'ın
kontrolünde
olduğunun, Allah dilerse en imkansız gibi görünen bir şeyin
O'nun
"Ol" demesi ile gerçekleşeceğinin farkındadır. Bu yüzden de
Allah'ın
nimetlerine ulaşmak için hiçbir şeyi aşılmaz bir engel olarak
görmez.
Aksine, her türlü zorluğu ve engeli duası ile aşar.




Duanın, istek ve ihtiyaçlarımızı Allah'a duyurmaktan başka,
Allah'ı
anmanın ve yüceltmenin bir yolu olduğunu söylemiştik. Kuran'da
özellikle
peygamber dualarında, Rabbimiz sıfatları ile birlikte
yüceltilmektedir.
Aşağıdaki birkaç örnek, bunu görmek için yeterlidir:



"(Süleyman) Rabbim, beni bağışla ve benden
sonra
hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz
Sen,
karşılıksız armağan edensin.
(Sad Suresi, 35)

"Rabbimiz,
bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi
kaydırma ve Katından bize
bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok
olan Sensin Sen."
(Al-i İmran Suresi, Arrow
(Musa
yalvarıp) Dedi ki:
"Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine
kat. Sen merhamet
edenlerin en merhametli olanısın."
(Araf Suresi, 151)

"Orada
Zekeriya Rabbine dua etti: 'Rabbim bana
Katından tertemiz bir soy
armağan et. Doğrusu Sen duaları işitensin'
dedi."
(Al-i İmran Suresi, 38)


Duada Kalıplaşmış Tekdüze İfadelerden Kaçınmak


Dua denilince akla, insanın Allah'ı zikretmesi, Allah'a
kusurlarını
itiraf etmesi, kendisinin ve müminlerin ihtiyaçlarını
duyurması
gelir. Bunun içinse duada Allah'a karşı samimi bir üslubun
yaşanması
gerekmektedir.



Duada tekdüze ve kalıplaşmış ifadelerin
sık sık tekrarlanmasının
tek nedeni, duanın samimi bir ibadetten
çıkıp, bir tür alışkanlık ya da
gelenek haline gelmiş olmasıdır.
Allah'ın azametini hisseden, O'nun
azabından korkan ve rızasını
kazanmayı isteyen insan, kalbinden gelen
samimi ve dürüst ifadelerle
O'na yönelir. Aynı şekilde kendisini
Allah'a teslim etmiş, dost ve
yardımcı olarak O'nu benimsemiş olan
insan, her türlü sıkıntısını ve
derdini O'na açar. "...Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü
yalnızca Allah'a şikayet ediyorum..."

(Yusuf
Suresi, 86) diyen Hz. Yakub gibi, ruhundaki tüm sıkıntılarını ve
taleplerini
O'na söyler, her türlü yardım ve hayrı O'ndan ister.




Dua eden kişi bu tür bir samimiyet içerisinde değilse ve duayı
sadece
yerine getirilmesi gereken bir formalite ya da icabet edilip
edilmeyeceği
belli olmayan bir tılsım olarak görüyorsa, doğal olarak
kalıplaşmış
ifadeler kullanır. Ne demek olduğunu hiç anlamadığı ya da
üzerinde
hiç düşünmediği birtakım süslü cümleleri sıralayarak kendince
bir dua
edecektir. Bunun Kuran'da tarif edilen dua olmadığı ise çok
açıktır.


Oysa dua, insanın Allah ile samimi bir bağlantısıdır. Her insanın
içinde
bulunduğu sorunlar, istekleri, arzuları, ruh hali birbirinden
çok
farklıdır. Dua sırasında önemli olan sözcükler değil kulun o anki
ruh
halidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kuran'da Dua Nasıl Anlatılıyor?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: İslam ve İnsan :: Ayetler, Dualar ve hadisler-
Buraya geçin: