hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 TIMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
TIMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ 2duy3hj

TIMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ Empty
MesajKonu: TIMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ   TIMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ EmptyPtsi Mayıs 17, 2010 12:11 pm

Osmanlı devletinde, belirli görev ve hizmet karşılığında
kişilere
tahsis edilen ve defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin
akçaya kadar
olan askerî dirlikler. Kendisine böyle bir imkân
tanınan kişiye de
timar sahibi veya sipahî denir.
Timar sistemi,
Osmanlı devletinde toprağın işlenmesi, devletin büyük bir
masrafa
girmeden askerî kuvvet sağlaması ve ekonomik hayatın
gelişmesinde
büyük faydalar sağladı. Devletin ekonomik ve askerî gücünü
ortaya
koyması bakımından önem taşıyan bu sistem bilinmeden bazı
konularda
doğru ve sağlam fikir sahibi olmak mümkün değildir.
Bir beylik olarak
ortaya çıkışından itibaren, bünyesinde gerektirdiği
değişiklikleri
yapmaktan çekinmeyen Osmanlı Devleti, kendisinden önceki
Müslüman
devletler ile komşu diğer Müslüman devletlerin müessese ve
teşkilâtlarından
da istifade etmişti. Nitekim, "Anadolu Selçuklu
Devletinin enkazı
üzerinde ve onun bir devamı olarak teşekkül ve inkişaf
etmiş bulunan
Osmanlı İmparatorluğunun, bu devletin ve onun vâsıtası
ile daha
eski diğer Türk ve İslâm devletlerinin veya İran Moğollarının
çok
zengin teşkilât ve müesseselerinden de geniş ölçüde faydalanmak
imkânlarına
sahip bulunduğu tarihî bir hakikattir. Bu sebeple bazı
tarihçilerin,
Osmanlı tımarının ilk örneklerinin özellikle son dönem
Bizans
İmparatorluğunda aranması gerektiği şeklindeki görüşleri
gerçeklere
uygun bir temayül sayılmaz. Nitekim, bilhassa vezir
Nizâmü'lMülk'ün,
Büyük Selçuklu İmparatorluğunda yapmış olduğu idarî
ıslâhattan
sonra, bu imparatorlukta askerî hizmet mukabili dağıtılmış
olan
"İkta"lar, Anadolu Selçuklularına ve dolayısıyla Osmanlılara,
anahatları
ile bir timar örneği teşkil edebilecek bazı hususiyetler
taşımakta
idi" (Ö. Lütfi Barkan, İslâm Ansiklopedisi, Timar maddesi).
Yukarıdaki
ifadelerden de anlaşılacağı gibi timar sistemi, Osmanlılardan

önceki Müslüman devletlerde de bulunmakta idi. Osmanlılar, bu sistemi
onlardan
aldılar. Bu sebeple daha devletin kuruluş yıllarında timar
sistemi
ve bununla ilgili uygulamaları görmekteyiz. Nitekim Osman Gazi
(1299-1326),
fethedilen yerleri dirlik (timar) olarak dağıtmış ve
bunlarla
ilgili bazı hükümler koymuştur. Âşıkpaşazâde'nin ifâdesine göre
o,
"Her kime kim bir timar virem ânı sebepsiz elinden almayalar ve hem
ol
öldüğü vakitte oğluna ve eğer küçücük dahi olsa vireler.
Hizmetkârları
sefer vakti olacak sefere varalar. Ta ol sefere yarayınca"
demiştir
(Aşıkpaşazade, Tarih, İstanbul 1332, 20). Bu ifadelerden şu
sonuçlar
çıkmaktadır:
1. Sebepsiz yere hiç kimsenin tımarı elinden alınamaz.
2.
Timar sahibinin ölümü halinde timar oğluna intikal eder.
3. Oğul
küçükse, sefere gidecek yaşa gelinceye kadar onun yerine
hizmetkârlarının
sefere gitmesi gerekmektedir. Bundan da anlaşıldığı
gibi, Osmanlı
Devletinde timar sistemi, mîrî arazi rejiminin sonucu
olarak ortaya
çıktı. Osman Gazinin fetihleri ile başlayan bu sistem,
Sultan I.
Murad devrinde tam teşkilâtlı bir müessese haline geldi.
Devlette
önemli bir fonksiyonu bulunan timar sistemi, Osmanlı toprak
rejiminin
temelini teşkil eder. Zira bu toplumda ekonomik, sosyal,
askerî ve
idarî teşkilâtların tamamı büyük ölçüde toprak ekonomisine
dayanıyordu.
Toplum hayatında en küçük vazife sahibinden devlet
başkanına
(hükümdar) kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar, geçimini
toprak
ürünleri ile temin ediyorlardı. Bu sistem sayesinde devletin
güçlendiği
tarihçiler tarafından açıkça ortaya konmaktadır. Nitekim
Alman
tarihçiler tarafından açıkça ortaya konmaktadır. Nitekim Alman
tarihçisi
Leopold Von Ranke "XVII. Asırda Osmanlılar ve ispanya" adlı
eserinde
Osmanlı devletinin kudretini teşkil eden üç unsurdan birinin
timar
(dirlik) sistemi olduğunu kaydeder (Halil Cin, Osmanlı Toprak
Düzeni
ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, 85).
Toprak taksimatının en
küçük bölümü olan timar, senelik geliri 3-20 bin
akça arasında
değişen askerî dirliklere verilen bir isimdir. Devrin
imkânları
gözönünde bulundurularak bir kısım asker ve memurlara
geçimlerini
temin hususunda böyle bir kaynak sağlanıyordu. Nitekim bu
mânâda
kanun-nâmelerde "Zeâmet ve timar ki def-i a'da için tâyin olunan
mal-ı
mukateledir ve asker dahi bunları tasarruf edenlerdir"
denilmektedir
(Kavanîn-i Âl-i Osman Der Mezâmin-i Defteri Divân, vr.
15a,
Süleymaniye Ktb. (Fatih) nr. 3497).
Kanun-nâmenin bu ifadesinden
hareketle Barkan, timarı şöyle tarif eder:
"Osmanlı İmparatorluğunda
geçimlerini veya hizmetlerine ait masrafları
karşılamak üzere bir
kısım asker ve memurlara, muayyn bölgelerden kendi
nâm ve
hesaplarına tahsil salâhiyeti ile birlikte tahsis edilmiş olan
vergi
kaynaklarına ve bu arada bilhassa defter yazılarındaki senelik
geliri
20 bin akçaya kadar olan askerî dirliklere verilen isimdir"
(Barkan,
İslâm Ansiklopedisi, Timar md.). Kendisine böyle bir imkân
tanınan
kişi (timar sahibi, sipahi), buna karşılık bazı vazifelerle
mükellef
tutulmaktadır. O, Batı'daki toprak sahiplerinin, "serf"lerine
karşı
takındıkları tavır gibi bir pozisyonda bulunamaz. Keza tımarı
içinde
meydana gelen olaylara toprak sahibi sıfatıyla müdahalede
bulunamaz.
Sipahi,
reâyadan (mirî araziyi ekip biçen, tasarruf eden) miktar ve
cinsleri
kanunlarla tesbit edilmiş olan vergiden fazlasını tahsil
edemezdi.
Selahiyetini aşandan dirliği (timarı), bir daha geri
verilmemek
şartıyla alınırdı. Kendisi de başka bir bölgeye reâyâ olarak
gönderilirdi.
Çünkü devletin kendisine verdiği selâhiyeti tecavüz etmiş,
güveni
kötüye kullanmış ve halka haksızlık etmiş oluyordu. 14 Muharrem
973
(12 Ağustos 1565)' de Sivas Beylerbeyi, Sivas ve Arapkir kadılarına
yazılan
bir hükümde, Divriği Beyi Kasım'ın şeriat ve kanuna aykırı
olarak
reâyâya haksızlık ettiğinin mahkeme tarafından tesbit edilmiş
olması
cihetiyle sancağının tebdiline karar verildiği bildirilmektedir
(Başbakanlık
Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, nr. 5, 34). Aynı Şekilde
973
(1565) senesinde Avlonya kadısına yazılan bir hükümde de adı geçen
kazaya
bağlı Aspurokilise adındaki köyde timar sahibi olan Burhan oğlu
Ahmed'in,
gerek ehl-i şenaattan olması, gerekse reâyâya haksızlık etmesi

sebebiyle timarı elinden alınıp hapsedilmesine karar verilmiştir.
Böylece,
farklı din, ırk, milliyet ve mezheplere sahip insanları
sınırları
içinde barındıran Osmanlı Devleti, sipahînin yapabileceği
haksızlığın
önünü almaya gayret ediyordu.
Osmanlı toprak rejiminde sipahi (timar
sahibi), toprağın gerçek sahibi
değildi. O, mirî arazinin halka
dağıtılmasında devletin bir temsilcisi
durumundaydı. Bunun içindir
ki devlet, timarların kapalı bir sistem
halinde çalışmasını
engellemek, onları devamlı kontrol etmek ve
gerektiğinde müdahalede
bulunmak için devamlı olarak buralara memurlar
gönderiyordu. Bu
manada "Toprak Kadısı"nın varlığını zikredebiliriz.
Osmanlı
Devletinde, Osman Gazi ile başlayan timar sistemi, Sultan I.
Murad
zamanında Rumeli bölgesinde de uygulanmaya başladı. 1402 yılında
Timur'la
yapılan savaştan sonra Osmanlı Devletinin teşkilatlanmasında
bir
duraklama görüldü. Bu hal, kendisini toprak sisteminde de
hissettirdi.
Buna karşılık Fatih Sultan Mehmed,devletin artan
ihtiyaçları
yanında timar sistemini geliştirmek için kanunlar çıkardı.
II.
Bâyezid (1481/1512) zamanında timar teşkilatında önemli bir
değişiklik
göze çarpmaz. Buna karşılık Yavuz Sultan Selim (1512- 1520)
devrinde
timar sistemi mükemmel bir şekilde işlemiş, sipahî ve
"cebelî"lerin
(timar sahiplerinin yanlarında harbe götürmek zorunda
olduğu
kimseler, askerler) miktarı artış göstermişti. 1514 yılında
bunların
sayısı 140 bin kişiyi bulmuştu (Cin, a.g.e., 101). Bu teşkilât,

Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine çıktı.
Kanunî'nin
konu ile ilgili fermanları ve kanunnâmesi, bu hususta önemli
birer
delil olmaktadır. Bu dönemde irili ufaklı 37521 timar vardı.
Bunlardan
9654'ü kale muhafız timarı, geriye kalan 27867'si ise
tamamıyla
"eşkinci" timarı idi.
Osmanlı toprak rejiminde her dirliğin
çekirdeğini teşkil eden ve "kılıç"
adı verilen bir kısım vardır.
Timarlar, kılıç tabir edilen ve hiç
değişmeyen bir çekirdek kısmı
ile zamanla bu kısma ilave edilen
hisselerden meydana geliyordu.
Timarların bulunduğu bölge ve durumlarına
göre farklılık arz eden
her "kılıc"a bir timar sahibi tayin edilir, bir
kılıç yerine iki
kişi tayin edilemezdi (KavanÎn-i Âl-i Osman Der
Mezâmin, vr. 7 b, 8
a-b). Rumeli'de bulunan Budin, Bosna, Tımaşvar
Beylerbeyliklerindeki
6000'lik "Tezkireli Timar"ların kılıçları 3'er
bindi. Anadolu,
Karaman, Maras, Rum, Diyarbekir, Erzurum, Haleb, Şam,
Bağdad ve
Kıbrıs eyâletlerindeki tezkireli timarların kılıçları ise 2
bindi.
Buna göre kılıç hakkının dışında kalan her üçbin akça gelir için
timar
sahibi bir "cebelî" yetiştirmek zorundaydı. (Mustafa Nuri Paşa,
Netâyicü'l-Vukuât,
İstanbul 1294, I, 143-144).


Osmanlı toprak düzeninde
timarlar bir kaç kısma ayrılıyordu
a-Timar arazisinin mülk olarak
verilip verilmemesi açısından
1 ) Mülk timarlar: Anadolu'nun bazı
vilâyetlerinde mevcud olan bu
neviden timar sahipleri sefer
esnasında yerlerine "cebelî"lerini
gönderebiliyorlardı. Bu
mükellefiyetini yerine getirmeyen timar
sahibinin bir yıllık geliri
hazine tarafından alınıyordu. Ölümü halinde
timar oğluna, oğlu yoksa
diğer mirasçılarına kalıyordu.
2) Mülk olmayan timarlar: Bunlar
hizmet karşılığı varidatın bir kısmının
tahsisi suretiyle verilen
timarlardı. Osmanlı timarlarının çoğu bu
nevidendir.
b- Timar
sahiplerinin gördüğü işlere göre
1 ) Eşkinci timarları: Bunların
sahipleri alaybeyinin sancağı altında
sefere eşerler (giderler).
Cebelîleri ile birlikte sefere gitmek zorunda
olan bu tip timarların
mutasarrıfları, sefere gitmedikleri zaman
timarları ellerinden
alınırdı.
2) Mustahfız timarları: Bu timarların sahipleri, bağlı
bulundukları
kalelerin muhafızları idiler. Hizmetleri devam ettiği
müddetçe timarları
da devam ederdi.
3) Hizmet timarları: Hudud
boylarında bulunan câmilerin imamet ve
hitâbetinde bulunanlar ile
saraya hizmet edenlere verilen timarlardır.
c- Veriliş şekillerine
göre
Timarların, Beylerbeyi tarafından veya devlet merkezinden
verilmesine
göre sınıflandırılması ile ilgilidir. Buna göre de
timarlar ikiye
ayrılıyordu:
1) Tezkireli timar: Beylerbeyilerin,
bir tezkire ile devlet merkezine
teklif ettikleri timarlardı.
2)
Tezkiresiz timar: Beylerbeylerin kendi beratları ile verdikleri
timarlardı.
Küçük
timarların dağıtılmasında beylerin selahiyetleri büyüktü. Muhtelif

eyâletlerde değişik baremlerde olmak üzere defter yazıları belirli bir
rakamın
altında olan timarların sahiplerini beylerbeyleri kendi
tuğralarını
taşıyan beratlarla tayin edebiliyorlardı. Daha büyük gelir
sağlayan
timarlarda ise beylerbeyi o timara hak kazanmış olan sipahinin
eline
bir "tezkire" vererek tayin işini devlet merkezine teklif ederdi.
Beylerbeyinden
böyle bir tezkire alan sipahi, İstanbul'a gelip altı ay
içinde
beratını almak zorunda idi.
d- Malî durumlarına göre:
1) Serbest
timarlar: Timar sahibinin, "resm-i erûs", "resm-i tapu",
"kışlak",
"yaylak", "cürüm, cinayet" vs. gibi vergileri alma hakkına
sahip
bulunduğu timarlardı.
2) Serbest olmayan timarlar: Böyle bir timarı
tasarruf eden sipahinin
serbest timar sahipleri gibi yetkileri
yoktu.
Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine erişen
timar
sistemi, bu hükümdarın ölümünden sonra bozulma temayülü
göstermeye
başladı. III. Sultan Murad (1574-1595) devrinde bozulma
belirtileri
açıkça ortaya çıktı. Zira bu dönemde eski kanunlara
riayet edilmeyerek
çeşitli yollardan timar sahibi olan kimseler
türedi. Koçi Bey, bu konuda
eski kanun ve şer'-i şerife uyulmadığını
(Koçi Mustafa Bey, Risâle,
Nşr. Zuhuri Danışman, ist. 1972, 32)
anlatır.

Kuruluşundan beri, Osmanlı Devleti tarihinde büyük bir
rol oynamış
bulunan tımar rejimi, birkaç asırdan beri buhranlar
içinde geçen
hayatının son safhasında sessiz sedasız bir şekilde ve
herhangi bir
sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı. Tarihe mal
olması çeşitli
safhalar geçiren bu sistemin kaldırılış esnasındaki
ilk tatbikatı, 1703
tarihinde Girit Adası'nda başladı. Ülkenin diğer
mıntıkalarındaki
tımarlar ise 1812 tarihinden itibaren mahlul
oldukça (boşaldıkça)
başkalarına verilmemeye başlandı. Nihayet
Yeniçeri ocağının lağvedilerek
muntazam bir askerî sınıf vücuda
getirildikten sonra intizam ve
disiplinlerini büsbütün kaybetmiş
olan tımar sahiplerinin de eskiden
olduğu gibi bırakılmaları uygun
görülmeyerek H. 1263 (M. 1848) senesinde
bütün tımar sahipleri
kayd-ı hayat şartıyla ve yarım tımar bedeli ile
emekliye sevk
edilerek tımar sistemine son verildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
TIMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: Kültür & Sanat-
Buraya geçin: