hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Tanrısız Evren Açıklamaları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Tanrısız Evren Açıklamaları 2duy3hj

Tanrısız Evren Açıklamaları Empty
MesajKonu: Tanrısız Evren Açıklamaları   Tanrısız Evren Açıklamaları EmptyÇarş. Mayıs 12, 2010 2:32 pm

Çoğu kişinin dini inancının kökeninde herhangi bir bilimsel ya da
mantıksal akıl yürütme yatmaz. İnsanlar genel olarak çevrelerindekiler
inandığı için inanırlar.
Fakat bu inancın yine de bilimsel görünümlü bazı gerekçelere bağlanması
icap eder, aksi takdirde her insanda varolan ve bazılarında daha güçlü
bazılarında daha belirsiz olan bilimsel ve şüpheci yön tatmin edilmemiş
olur.
Bu yüzden çoğu kişi Tanrı inancı için çeşitli gerekçeler ortaya koyar.
Daha önce de çok değindiğimiz gibi bu gerekçeler her zaman çürüktür
fakat yine de özellikle iki tanesi düşündürücüdür ve bunlar insanları
Tanrı’nın varolduğunu düşünmeye iten temel sebepler arasındadır.
Bunların biri evrenin kökeni sorunu, bir diğeri ise tasarım argümanıdır.
Tasarım argümanı daha önce de çok değindiğimiz gibi, bir illüzyonun
ürünüdür. Genellikle yaşamın varolması ve dünyada gözlenen kompleksliğin
başka türlü açıklanmasında güçlük çekilmesi yüzünden insanlara ikna
edici gelen bir gerekçedir. Fakat elbette ki çürüktür, çünkü en
temelinde ‘argument from ignorance’ (cehaletten argüman) denen düşünce
hatasından kaynaklanır. Bir şeyin nasıl olduğu anlaşılmıyorsa, ya da o
kişi anlayamıyorsa, o şeyin olamayacağı fikrine ulaşmaktan kaynaklanan
bir düşünce yanlışıdır bu. İnsanların önce anlayamayıp, sonra yeterince
inceleme sonucu çözdüğü sayısız olay vardır bilim tarihinde. Hatta
bilimin tüm tarihi bundan ibarettir denebilir. Bu yüzden birşey şu anda
anlaşılmıyorsa ya da sözkonusu kişi anlayamıyorsa, bu o şeyin bir
açıklaması yoktur anlamına gelmez.
Ayrıca, evren ile ilgili daha yakından ve daha dikkatli gözlemler, daha
çok herşeyin rastgele olduğu ve altında bilinçli bir tasarım olmadığı
fikrine ulaştırır insanı. Çünkü bizim şu anki bilincimizle bile çok daha
iyisini geliştirebileceğimiz pek çok çarpıklık mevcuttur doğada. Bu
yüzden aslında doğada bir bilinçli tasarım sonucu değil, tam tersi kör
işleyen süreçler sonucu oluştuğu izlenimi veren çok daha fazla oluşum
mevcuttur. Ve bilinçli tasarım sonucu oluştuğu düşünülen şeylerin tümünü
bilinçli olmayan süreçlerle de açıklamanın mümkün olduğunu bilim
bulmuştur.
Bu yüzden aslında evrenin tasarlandığını düşünmek için bir sebep yoktur.
Hatta evrene bakıldığında, tasarlanmadığını düşünmek gözlemlerle daha
uyumlu, daha mantıklı bir açıklamadır.
Ayrıca, tasarım argümanı zaten çok temel birbaşka problemden
muzdariptir, o da tasarlayıcının kökeni konusudur.
Eğer evren, tasarlandığını düşünmemizi gerektirecek kadar kompleks,
düzenli ve amaç dolu ise, o zaman onu tasarladığı söylenen faktörün daha
da kompleks, düzenli ve amaç dolu olması gerekir ve dolayısıyla, aynı
düşünce çizgisi gereği, o tasarımcının da tasarlanmış olduğunu düşünmek
gerekir. Evrene tasarlanmıştır deyip, evrenin tasarımcısına
tasarlanmamıştır demek, çok açık bir tutarsızlıktır. Eğer evrenin
tasarımcısı dedikleri faktörün tasarlanmadığını hayal edebilmek
mümkünse, aynı mantık gereği evrenin de tasarlanmamış olabileceğini
düşünmeleri gerekir. Yok eğer evren ille de tasarlanmış olmak durumunda
ise, o zaman böyle bir evreni tasarlayan şeyin neden tasarlanmamış
olduğu açıklanmalıdır. Görüldüğü gibi, ortada çok açık bir tutarsızlık
ve düşünce yanlışı vardır ve dolayısıyla tasarım argümanı insanı hiçbir
yere götürmez.
Evrenin kökeni ise insanların Tanrı inancı konusunda dayandıkları bir
diğer önemli gerekçedir. Evren ortaya çıktığına göre, birşeyler
varolduğuna göre, bunlara sebep olan bir faktör de varolmalıdır derler
ve bunu kendi dinlerinin Tanrı’sı ile özdeşleştirirler.
Burada da iki aşamalı bir problem vardır. Birincisi, evrenini açıklamak
için bir sebebe gereksinim duyulması, ikincisi ise bu sebebin kendi
inandıkları dinin Tanrı’sı ile özdeşleştirilmesi.
Bunlardan özellikle ikincisine dikkat çekmek istiyorum. Farzedin ki
evrenin bir sebebi olması gerektiği sonucuna ulaştınız. Buradan zorunlu
olarak bu sebebin zeki ve bilinçli olması gerektiği fikri bile
çıkmazken, bir de üstüne üstlük bu sebebin semavi dinlerin Tanrı’sı
olduğunu söylemek, tevrat, incil ve kuranda bahsedilen Tanrı olduğunu
iddia etmek ve dolayısıyla bu fikri içinde yaşanan toplumun gelenekleri
ve efsaneleri ile bağdaştırmak işin bir diğer çok açık tutarsızlığıdır.
Sonuçta dünyada binlerce din vardır (çoğu kişli bildiği dinlerin
sayısını saymaya kalksa 20-30 tane bile sayamaz) ve bunlar arasında
ezici çoğunluğunun üç büyük dinin dünya görüşü ile alakası yoktur. Pek
çoğunda çeşitli doğaüstü güçler ve faktörler tanımlı olmasına rağmen,
bunların önemli bölümünün semavi dinlerin Tanrı’sını andırır bir tarafı
yoktur ve hatta hiç Tanrı’sız dinler de mevcuttur. Dolayısıyla, bu kadar
büyük fikir çeşitliliğine rağmen insanların içinde yetiştikleri
toplumun metafizik inançlarına sarılmalarının ne derece büyük bir
şartlanma olduğu bu satırları okuyanlar için çok açık olmalıdır.
Fakat tüm bunlar bir yana, evrenin kökeni ve varsa sebebi konusu ciddi
bir felsefi problem olduğundan, bu problemle yüzleşmek gerekmektedir.
Aksi takdirde, insanların bu sorunun cevabı olarak kendi dinlerinin
metafizik açıklamalarına sarılmalarının önüne geçmek mümkün olmaz.
Her şeyden önce, yani Tanrı fikri olmadan evrenin nasıl
açıklanabileceğine değinmeden önce, Tanrı’nın neden geçerli bir açıklama
olmadığına değinmemiz gerekir.
Tanrı geçerli bir açıklama değildir, çünkü aslında problemi çözmez.
Bilinmeyen birşeyin sebebine Tanrı demek, problemi çözmek değil, sadece
üstünü örtmektir. İnançlılar bilimin iyi açıklayamadığını düşündükleri
birşeyler buldukları zaman çok sevinirler, sanki bu kendi inançlarını
doğruluyormuş gibi. Örneğin ‘bilim daha insanların neden her gün
bilmemkaç saat uyuduğunu bile açıklayamıyor’ gibi bir ifade okuduğumu
hatırlıyorum geçenlerde forumda. Buna benzer çok şey de söylenebilir
zaten. Bu sadece bir örnek. Fakat bu tür şeyler söyleyenlerin gözardı
ettiği gerçek, bilim birşeyi açıklıyor olsun ya da olmasın, kendi
açıklamalarının açıklama olup olmadığıdır. Bir şey için ‘Tanrı yaptı’
demek ne derece tatminkar bir açıklamadır? Ya da zaten açıklama mıdır?
‘Ol dedi, oldu’ ifadesi olsa olsa ‘bilmiyorum’ ifadesinin gizlenmiş
şeklidir. İnançlılar nasıl bunun bir açıklama olduğunu düşünebiliyorlar
ve bilim karşısında bunun bir zafer olduğunu iddia edebiliyorlar,
anlaşılır gibi değil. Bu durum inançlıların ne derece büyük bir
şartlanma içinde olduklarının birbaşka göstergesidir.
Ayrıca, Tanrı yaptı demenin bir açıklama olmaması bir yana, durum
aslında bundan daha da vahimdir. Çünkü aslında Tanrı ismini verdikleri
kavramın ne olduğu belli değildir. Tanrı derken ne kastettiklerini
inançlıların kendileri bile bilmez. Tanrı ile ilgili tek
söyleyebildikleri her şeye kadir, her şeyi bilen ve ezelden beri varolan
bir gücün her şeyi yarattığıdır. Ama bu Tanrı dedikleri şeyin ne
olduğu, neden ezelden beri varolduğu, neye benzediği, nasıl olup da ol
demesiyle her şeyi yarattığı meçhuldur. Bu soruların tümünün cevabı
‘bizim buna aklımız ermez’dir. İyi de, bu cevabı bilinmeyen soruları,
içi boş ve ne olduğu meçhul bir kavramın içine hapsetmek ve
görmemezlikten gelmek değil midir? Tanrı nedir ki bilinmeyen soruların
cevabı olsun? Daha Tanrı’dan ne kastettikleri belli değildir, hatta
Tanrı’yı doğru dürüst tanımlayamazlar, ama sorulara cevap olduğunu iddia
ederler. Cevabı aranan konu ile, ‘bilmiyorum’ cevabının arasına ‘Tanrı’
diye tampon bir kavram eklerler, sanki bunu ekleyerek cevabı
bilmediklerini gizleyebileceklermiş gibi. Halbuki buradaki bu ‘Tanrı’
sözü, içi boş bir kavramdır. Toplamadaki sıfır gibi bir etkisiz
elemandır. Bu kavramı geçip, doğrudan ‘bilmiyorum’a ulaşmak daha
tutarlıdır. Çünkü zaten Tanrı derken yapılan odur. ‘Evrenin sebebi
nedir?’in cevabı ‘Tanrı’ ise ve ‘Tanrı nedir?’in cevabı ‘bilmiyorum’
ise, demek ki aslında ‘Evrenin sebebi nedir?’in cevabı ‘bilmiyorum’dur.
Burada araya Tanrı diye içi boş bir kavram sokmak bir cevap değildir.
Tanrı’yı tanımlamaya kalktığınızda ortaya çıkan sayısız mantıksal
problem ve paradoks da işin başka bir yönü. Yani bu Tanrı kavramı
aslında insan aklına, zihnine sığan bir kavram da değil. Yani tanımlı
bir kavram değil, ne olduğu meçhul aslında. Akla uygun olmak bir yana,
tam tersi akıl dışı, absürd bir kavram. Tabi bizim akıl dışı dediğimize
onlar ‘akıl ve mantık üstü’ diyerek daha gizemli bir hava katarlar. Ama
birşeye ‘akıl ve mantık üstü’ demenin aslında ‘akıl dışı ve absürd’
demekten farkı yoktur. Sadece kelimeleri farklı seçerek, bahsettikleri
kavramın ne kadar saçma ve akıl dışı olduğunun üstünü örtmeye
çalışırlar.
Yani tüm bunlarla anlatmaya çalıştığım, Tanrı fikrinin bu problemlere
veya herhangi bir bilinmeyene cevap olamayacağıdır.
Peki Tanrı bir cevap değilse, o zaman Tanrı’sız bir şekilde evren nasıl
anlaşılabilir? Tanrı gibi bir fikir olmadan, evrenin sebebi, kökeni gibi
sorunlar nasıl çözülebilir?
Bu soruların önemli bölümünün cevabı bilimde gizlidir.
Bilim şu anda yıldızların oluşumunu, yıldızların içinde hidrojen ve
helyumdan daha ağır elementlerin nasıl oluştuğunu, bunların süpernova
patlamalarıyla nasıl evrene yayılıp sonra gezegenler olarak bir araya
geldiğini, yani gezegenleri ve onları oluşturan maddelerin kökenini, bu
gezegenlerde olan bitenlerin açıklamasını, canlılığın nasıl bu ortamda
kendini kopyalayabilen basit moleküllerden başlayarak evrimleşip
kompleksleştiğini ve günümüze kadar nasıl gelindiğini kabataslak da olsa
açıklayabilmektedir.
Yani işin bu kısımlarında zaten Tanrı veya herhangi bir fazlalık faktöre
ihtiyaç yoktur. Sadece bilinen doğa kanunları her şeyi açıklamaya
yeterlidir.
Geriye sadece evreni ve evreni oluşturan maddenin kökenini açıklamak
kalmaktadır.
Kozmolojide de bu konuyla ilgili pek çok açıklama mevcuttur. Tanrısız
evren açıklamalarından bazı olası fikirlere de burada kısaca değinelim
(bunlardan ilk ikisi artık popüler olmayan teorilerdir, fakat bunları da
listeye aldım):
1. Steady State modeli
Eskiden geliştirilmiş ve evrende sürekli yeni maddenin ortaya çıkmakta
olduğunu savlayan bir düşünce idi fakat bu teori artık popülerliğini
yitirmiş ve yerini gözlemlerle daha iyi uyuşan big bang teorisine
bırakmıştır.
2. Osilasyon yapan evren modeli
Bu da artık popüler olmayan bir modeldir. Bu modelde evren sürekli big
bang ile başlayıp, big crunch denen kendi üzerine çökmelerle yok olur.
Kendi üzerine çökme, yeni bir big bang yaratır ve bu döngü böyle devam
eder.
Evrendeki madde miktarı ve evrenin genişleme hızındaki değişimlerle
ilgili gözlemler, bu teorinin de terkedilmesine sebep olmuştur.
3. Stephen Hawking’in kuantum kozmolojisi
Bu fikre göre uzay zaman bir kürenin yüzeyi gibi sonlu fakat
sınırsızdır. Geçmiş sonludur fakat sınırsızdır, yani bir başlangıç
noktası yoktur. (Uzay zamanın eğriliği yüzünden).
4. Kaotik şişme modeli
Bu modele göre, Big Bang’den 10 üzeri -35 saniye kadar sonra evren süper
hızlı bir şişme dönemine girmiştir. Şişme ise başka şişmeye yol açar,
dolayısıyla birden fazla evren oluşmuştur. Her evren bölgesi şiştikçe
başka evrenler oluşturur, dolayısıyla yeni evrenler de kendi bebek
evrenlerini oluşturur, vs. Bu modelde evrenler kaotik bir biçimde
birbirlerine sebep olmaktadırlar.

5. Boşluktaki kuantum dalgalanmaları

Bilindiği gibi vakumda sürekli kuantum dalgalanmaları oluşur.
Parçacıklar sürekli kendiliğinden oluşur ve yok olur.
Bu modele göre bizim evrenimiz çok daha büyük bir üst evrenin içinde
meydana gelen bir kuantum dalgalanmasının ürünü. Yani bu evren üst bir
evrenin çok küçük bir parçası, o evdendeki kuantum vakumunda meydana
gelen ve boşluk enerjisinin geçici olarak maddeye dönüşmesinin ürünü bir
ortam. Bu modele göre, bu boşlukta bizimkinden başka pek çok kuantum
dalgalanmaları, yani pek çok başka evrenler de bulunmaktadır.
6. Vakum enerjisinin kararsızlığı
Bu düşünceye göre, vakum durumu enerjinin kararsız bir şekilde
hapsolduğu bir durumdur ve simetri kırılmaları yoluyla daha kararlı olan
varlık durumuna dönüşmeye meyilli olması sebebiyle, bu simetrinin
kırılarak evrenin oluşması zaten vakum durumunda bir an meselesidir.
Dolayısıyla, bu mantığa göre boşluğun süpersimetrik bir yapıda olması
sebebiyle bu simetrinin bozularak daha kararlı olan kompleks durumların
oluşumuna yol açması neredeyse bir zorunluluktur. Bu mantıkta big
bang’in birden fazla olması gerekmez, sadece bir kez varolmuş da
olabilir.
7. Sicim teorisi (string theory) ve ‘big splat’
Sicim teorisi günümüzde teorik fizikteki en popüler teorilerden biridir
ve birleşik fizik teorisi için mevcut en popüler adaydır.
Bu teoriden çıkan bir açıklamaya göre, bizim evrenimiz 11 boyutlu bir
üst uzayın 3 boyutlu bir alt parçasıdır. (Zamanla birlikte 4 boyut). Bu
daha az boyutlu alt parçalara bu teoride ‘brane’ denir. Yani bizim
evrenimiz bir ‘brane’dir ve big bang dediğimiz olay ise aslında bizim
‘brane’imizin üst boyutlarda yüzen başka bir ‘brane’ ile çarpışmasından
başka birşey değildir. Bu çarpışma hesaplara göre big bang’in
gerektirdiği düzeyde enerjiyi ortaya çıkarabilmektedir ve bu çarpışmalar
üst boyutlu bu evrende sayısız defalar gerçekleşebilir. Dolayısıyla, bu
modelde de başka evrenler fikri vardır.
8. Kuantum loop gravity teorisi ve ‘big bounce’
Bu teori aynen maddenin ayrık birimler olarak incelenmesi gibi (atomlar
ve atomaltı parçacıklar), uzayın ve zamanın da ayrık parçalardan
oluştuğunu savlayan ve ‘en küçük mesafe’ ve ‘en küçük zaman birimi’ gibi
birimlerin tanımlanabileceğini savunan ‘kuantum loop gravity’ teorisi
ve bu teoriden çıkan evren modelidir. Bu teoriye göre, uzay-zaman ayrık
incelendiğinde, en kısa mesafelerde çekim kuvveti çekici değil, itici
hale gelmektedir. Dolayısıyla, bunun big bang’i açıklayabileceği
düşünülmektedir.
Evrendeki tüm maddenin bir arada bulunduğu tekillik durumlarında,
yakınlık sebebiyle bu maddeler birbirlerini itecekler ve big bang’e
sebep olarak yeni bir evren olarak dağılacaklardır. Bu teori big
bang’den ziyade bir big bounce’tan (büyük sıçrama) bahseder, çünkü bu
işlem geçmişte çok defa tekrarlanmış olmalıdır bu düşünceye göre.
9. Nedensiz evren
Kuantum fiziğinde boşlukta kuantum dalgalanmalarının olduğu
bilinmektedir. Yani kuantum dünyasında sebepsiz şeyler de olmaktadır.
Belki de nedensellik dediğimiz ve düşünce biçimimizi şekillendiren ve bu
yüzden de bizi kıskıvrak bağlayan, hayal gücümüzü sınırlayarak bizi her
şeyi zamandaki sebep sonuç sırası ile incelemek zorunda bırakan bakış
açımızı değiştirmeliyiz. Yani belki de evrenin ortaya çıkışı için bir
sebebe gereksinim yoktur. Bu da bir olasılık.
10. Zamansız evren
Bu da yukarıdakine benzer bir bakış açısıdır.
Ünlü fizikçi Barbour, zamansız bir fizik geliştirmiştir. Bu bakış
açısında, denklemlerde zaman diye bir parametre yoktur. Zaman Barbour’a
göre bir illüzyondur. Bu bakış açısı da, bildiğimiz zamana bağlı
nedensellik fikrini değiştirdiğinden, problemin çehresini
değiştirmektedir. Yani yukarıdaki nedensiz evren mantığına benzer bir
şekilde, evrene neden arama gereksinimimizi ortadan kaldırmaktadır bu
bakış açısı.
11. Multiverse kuramı
Bu teoriye göre tek bir evrende değil, pek çok evrenden oluşan bir
multiverse’de yaşamaktayız. Bizim evrenimiz mümkün tek evren olmadığı
gibi, sonsuz sayıda mevcut evrenden sadece biridir. Bu teoride tanımlı
multiverse’lerin çeşitli dereceleri vardır. Kuantum teorisinden çıkan
kuantum evrenleri olası multiverse’lerden birini oluşturur. Bildiğimiz
evrendeki gözlem bölgemizin (ki buna hubble hacmi denir) dışındaki bölüm
ile ilgili olarak başka bir multiverse tanımı yapılır. (Birinci derece
multiverse). Ki birinci derece multiverse’de bu mantığa göre doğa
kanunları aynı fakat evrenlerin başlangıç koşulları farklıdır. Sayısız
derece birinci derece multiverse’lerin ikinci derece multiverse’ü
oluşturduğu düşünülür. İkinci derece multiverse’de, alt multiverse’lerin
her biri farklı evrensel sabitlere sahip olabiliyor. (Yani sadece ilk
koşullar değil, doğa yasaları da değişebiliyor). Üçüncü derece
multiverse, yukarıda bahsettiğimiz, kuantum teorisinin alternatif
evrenlerine ait bir sınıflandırma. Burada da aynen ikinci derece
multiverse gibi hem değişik ilk koşullar, hem de değişik fiziksel
sabitler mümkün. Bir de bunların üstüne, başka matematiksel yapıların
mümkün olduğu dördüncü derece multiverse de tanımlanmış. Dolayısıyla, bu
tanımla ortada bir kısıtlama kalmıyor ve tüm olasılıklar kapsanmış
oluyor. Bu modelde her olasılık kapsandığından Tanrı veya herhangi bir
başka kısıtlayıcı faktöre ihtiyaç kalmıyor.
Aslında buradaki ikinci derece multiverse fikri yukarıda bahsettiğimiz
kaotik şişme modelinden yola çıkarak geliştirilmiş bir fikir. Yani bu
listedeki fikirlerin bir kısmı birbiriyle bağlantılı. (Örneğin sicim
teorisinde de başka evrenler fikri var).
Fakat sonuçta az çok birbirine benzer ya da farklı olarak çeşitli
açıklama getiren bu modellerin ortak özelliği, hiçbirinin Tanrı veya
benzeri bir faktör gerektirmemesi.
Yani Tanrı’sız evren modelleri mümkündür, ki zaten kozmolojide
genellikle bu tür fikirler ortaya çıkmaktadır.
Bir de big bang’in veya evrenin sebebinin zeki bir faktör kabul
edileleceği fikirleri düşünürseniz (ki bu tür fikirler arasında da eğer
inceleme yapar veya kendi hayal gücünüzü çalıştırırsanız, üç büyük dinin
Tanrı fikri ile alakasız pek çok akıllı tasarımcı fikirleri
geliştirebildiğinizi görürsünüz), ortaya pek çok fikrin çıkacağını
görürsünüz. Bunların en ilginçlerinden biri, evreni oluşturan sebebin,
evrende şu anda ortaya çıkmış zekanın çok uzak bir gelecekte, teknolojik
olarak çok üst bir düzeye ulaştıktan sonra, zamanda geri giderek
evrenin başlangıcına sebep olması fikridir. Ya da benzer bir mantıkla,
başka bir evrendeki bir uygarlığın kollektif zekasının bir yapay big
bang yaratarak evrenimizi oluşturması, vs gibi zeki tasarımcı
spekülasyonları düşünülebilir. Yani demek istediğim, herhangi bir zeki
tasarımcı fikrinin bile ille de inançlıların görmek istediği türde bir
Tanrı ile ilgisi olmak zorunda olmadığıdır.
Fakat zaten zeki tasarımcı spekülasyonları evrendeki rastgelelik ve
gereksiz fazlalık gibi gözlemlerle uyuşmadığı için, her şeyin
olasılıksal zenginliğin sebep olduğu istatistiksel zorunluluklarla
açıklanması daha makbul bir bakış açısıdır ve bu tür yaklaşımlara
kozmolojide daha çok rastlanmaktadır.
Çünkü evrene baktığımızda herşeyden sorumlu bir akıllı tasarımcı falan
görmüyoruz. Tam tersi sonsuz bir çeşitlilik ve imkanlar zenginliği, bu
derece çeşitlilik içinde ise çeşitli koşulların bir araya geldiği alt
birimlerin mevcudiyetini neredeyse zorunlu kılan bir istatistiksel
imkanlar dünyası görüyoruz. Dolayısıyla, bu gözlemlerin desteklediği, ya
da bu gözlemlerden çıkan sonuç, evreni Tanrı’sız ve kendiliğinden
süreçlerle açıklamanın daha gerçekçi olmasıdır. Tüm bunların altında bir
bilinç olsaydı, gözlemlerin daha farklı olması gerekeceği
düşünülmektedir. Bilinç ve zeka, amaca uygun durumlar oluşturur ve
gereksiz fazlalıkları ve verimsizlikleri elimine etmeye çalışır. Doğada
ve genel olarak evrende ise bu gereksiz fazlalıklara ve verimsizliklere
çok rastlamaktayız. Her birimiz, eğer biraz uğraşırsak, doğada
gördüğümüz pek çok şeyin, bilinçli olarak tasarlanmış olması durumunda
aslında daha farklı tasarlanması gerekeceğini gürürüz. Doğadaki
tasarımlar bilinçli değil, daha çok kör bir tasarımın, daha doğrusu bir
tasarım eksikliğinin göstergesidir.
Bu yüzden yukarıda bahsettiğim türde ateist modeller ve eğilimler,
evrene ait mevcut gözlemlerimizi açıklamada daha başarılıdır. Zaten bu
yüzden bu tür yaklaşımlar kozmolojide ve bilimde daha yaygındır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tanrısız Evren Açıklamaları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kültür ve Sanat :: Enteresan Olaylar-
Buraya geçin: