Jensen
Giriş Tarihi : 30/03/09 Yer : İstanbul Yaş : 34 Mesajlar : 14824 Rep Puanı : 14472 Rep Gücü : 6503
| Konu: Şiirlerin Tabloya Yansıdığı An Ptsi Mayıs 10, 2010 10:51 am | |
| [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]... .Ali Şenol ZOR "DAVUL DENGİ DENGİNE ÇALAR DERLERMİŞ" BEN SENİN RİTMİNİ TUTTURAMADIM. ÜNİVERSİTELER KAZANDIM DA ZOR SINAVLARDA, HAYATTA TEK SENİ OKUYAMADIM. Ali Şenol Deli miyim Yoksa Ne bakıyorsun öyle korkuyla şaşkın şaşkın Gülmek suç mu kahkahalarla alabildiğine Sen dememiş miydin değmez yazık gözyaşlarına diye Işte ben de gülüyorum dünyanın şu acımasız rezil haline Biliyor musun bir ünlü kişi ne demiş Hayat duygulananlar için dram düşünenler için se bir komedidir Duygularım çoktan çalınmış usumu düşünceler sarmış Ve düşünüp düşünüp gülüyorum çaresizce ... Ibrahim Çallı Ressam ( Izmir, Cal 1882 - Istanbul 1960 ). 1914 döneminin ressamları arasında sanat bakımından Ibrahim Çallı kadar güçlü olanlar vardı ama, hic biri, iğneleyici sözleri, hicivleri ve yaşantışıyle Callı' nın erdiği üne kavuşamadı. Idadi ögrenimini Denizli' de bitirdikten sonra Istanbul' a gelen Çallı ( 1896 ), Adliye' de katiplik yaparak üc beş kuruş kazanıyor, bir yandan da , geceleri mum ışığında resim yapmağa calışıyordu. Sonun da bir gün ressam Şeker Ahmed Paşa' nın ilgisini cekti, Sanayii Nefise Mektebi müdürü Osman Hamdi' yle tanıştırıldı ve okula girdi ( 1906 ) . Dört yıl süren okul calışmalarından sonra acılan Avrupa yarışmasını kazanan Ibrahim 1910' da Paris' e gitti. Devlet hesabına gittiği için yine bir devlet okulunda calışmak zorundaydı, Güzel Sanatlar Okulu' na yazıldı. Orada, dört yıl Fernand Cormon' un atelyesinde çalıştı. 1914' te, Paris' te birlikte calıştıkları Ruhi Arel ve Hikmet Onat' la Türkiye' ye döndü. Istanbul' a gelişinin ilk yılı, Fransa' da calışmış olmanın verdiği hizla meydana getirdiği tablolarından, Ibrahim' in dört yıl atelyesinde bulundugu Cormon' dan bir şey almadıgı anlaşlıyordu. Daha doğrusu oradan cıkar cıkmaz hocasının geleneksel, akademik öğütlerini unutmuştu. Gercekten de, hem Çallı' da hem de öteki arkadaşlarında göze carpan başlıca özellik, renk parlaklığı, saydamlığı, acıkhava ressamlığıdır. Çallı ve arkadaşları için çok kullanılan izlenimcilik terimi bir bakıma doğru olmakla birlikte, onları tam anlamiyle nitelendirmez. Gerçi paletlerinden kara, koyu tonları ayıklayan ve tayf' in yedi rengini esas bilen izlenimcilerden çok şey öğrenmişlerdi ama, bu akımla bağlantıları çok sıkı değildi. Önceki kuşaktan Osman Hamdi, Şeker Ahmed, Süleyman Seyyid, bir bakımada Hoca Ali Riza doğaya sıkı sıkıya vermişlerdi kendilerini, kişilikleri doğanın kalın perdesi arkasına saklanmıştı. Oysa başta Çallı olmak üzere, 1914 kuşağında görülen belirli eğilim, doğadan ayrılmamakla birlikte onu daha rahat, daha lirik bir seyrediş, hele tenikte daha büyük bir özgürlük, bir çesit romantizim idi. Osman Hamdi bir yana, eski ressamların hic biri insan resmin, figüre yanaşmamış , ondan korkar gibi olmuşlardı. Görünümlerde, natürmort denilen cansız nesnelerde karar kılmışlardı. Çallı Ibrahim , adada çamlar altında gezinen beyaz meslahli hanımları, çıplak kadınları, portreleri, mevlevileri, manolyalariyle eski türk ressamlarının o dar çerçevesi dışına cıkarak, cağdaş resiminizin kurucularından biri oldu. Mevleviler dizisi belki de en ilginc yapıtlarıdır. Duru, sematik çizgilerinin, kahverengi ve yeşil renklerin egemenliği altındaki bu orta çap düzenlemelerde izlenimcilikten çok anlatımcılığa yöneldiği görülen Çallı, tüm veriminin en ilginc yapıtlarını meydana getirdi. 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu İstanbul’da yaşamını yitir di. Üsküdar Aklıbaşına sarınmış laciver aksam Sönmüş yangın ıssızlığında karşı kıyı Işıltıyla bakıyor tambur rengindeki cam Dingin gülüşünün derinliğinde Durmadan akıyor ve sürüklüyor anlamı Ahşabına zamanı sindiren yalı Yakamoz titreşiminde karara kılan Hüznü hüzzamda vuran bir ses aramalı Eski ormanların yetim dalları yaban Tutuşmuş bir nefes huruç ediyor Yankılanan ezgisi takılıyor ağlara Su sesi saydamlığında bir bakıştır o an [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]......Zeynep Akgün / 2006 / Yuva Yüreğimiz Sırıl – Sıklam -Çocuklara - Anneniz ben ikimiz Bildiğimiz yollardan caddelere indik Nasıl cicekler bahce bahce allı morlu Bir coşup acmışlar dal dal baş baş Özlem özlem mavilere doğru Nasıl tormanmışlar ağac ağac Nasıl büyümüşler gölge gölge Inip havuzlarda derinliğine Amma siz yoktunuz... Boyunca korkuluklar kaldırımların boyunca parmaklık Duvarlar öyle yüksek öyle dik Zincir üstüne zincir kilit üstüne kilit Öylesine simsıkı Öylesine kapılar üstlerine kapalı Renkler aşamaz bu yasağı taşamaz sokakları Kokularından duyup bildik Anneniz ben ikimiz bir sabah vakti bir kuşluk Aynı yolda aynı aralıklarda bakınıp duruduk Önümüzde elele iki çocuk Erkek de kız da Esmer de beyaz da.. olabilir Bir kara gözlü bulut dolaştı başımızda bucak bucak Güneşte gecikmiş bir yağmur yağdı yüzümüze sicak sıcak Amma siz yoktunuz Icimizde bir soğuk bir soğuk Yüregimiz sırıl- sıklam Bir kuşkulu bir zehir gibi boşluk Tepeden tırnağa ıslandık Kim demis ?.. Hayır !.. biz ağlamadık ... "Küskün Kız" Resmi "5.Şefik Bursalı Resim Yarışması"na katılan 641 resim arasında "sergilenmeye değer" görülen 82 resimden biri olmuştur. Tarih : 9/01/2007 10:50 am Sayin Birce, 3ocak tarihli aÅŸağıdaki e-postanız elime gecmedigi icin cevaplamakta geciktim. “Küskün Kızâ€�da dahil olmak üzere resimlerimi basıp çoÄŸaltmadığınız sürece kopyalayabilir; .... paylasabilirsiniz. EÄŸer paylasim yaptiginiz sayfanin bir kopyasini bana iletebilirseniz cok sevinirim.Tek ÅŸartım: resmin (Küskün kiz; 88x94 cm; y.boya) ve sanatçının adının (adımın) ve web sitemin [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] adresinin kaynak gösterilmesi. Gösterdiginiz ilgi icin tesekkürler. Mutlu ve renkli bir yıl dileÄŸiyle Alaattin Bender ~~~~~ Sayın Alaattin Bender bey, bende buradan size ilginizden dolayı ve beni cevapsız bırakmadığınızdan..çok teşekkür etmek istiyourum. Sanat dünyasında, şairlerimiz siirleri ile, ressamlarımız renkleri ile bizlere birçok şeyi ifade etmektedir. „Sadece bir kalemden, sadece bir fırçadan“ onca güzel eserler doğmaktadır… burada da “sadece“ kelimenin ne kadar yanlış olduğunu görmekteyim…bilmem anlatabildim mi. Tüm sanat dünyasında yer alan şairlerimiz ve ressamlarımıza …. ayrıca Salih Yön bey` e teşekkürünü asıl ben bir borç bilir teşekkür ederim… Kaleminiz, fırcanız…bundan doğacak olan, onca kelimelerin yetersiz kalacağı… eserleriniz`in her zaman var olması dileği ile… Saygılarımla / 15 Ocak 2007 Kardelen Uğultusu Munzur'un Küskün Çiçeğine Siz bir küçük dağlı kızdınız yavru bir ceylanın gözlerinde ağlarken gördüm sizi munzur`un tepesinde öyle yalnız çaresiz ve tek başına ellerinizde deste deste umut avuçlarınızda gül kokan dualar vardı siz gözleri rüzgar desenli Munzur dağının esmer gülüydünüz umutla bakıyordunuz dünyaya, yarınlara ağladığınızda, gözyaşlarınız umut oluyordu hasret oluyordu, rüzgar oluyordu haykırıyordu dağların eteklerinde ağladığınızda hâle hâle oluyordu gözlerinizden küçük yağmur taneleri dökülüyordu çağlayanlara ve çağlayanlarla beraber damla damla gözyaşı olup düşüyordu yüreğimin orta yerine ey munzur dağlı küskün çiçek bilirim, siz bu dağların kanadı yaralı kuşusunuz nazlı umudusunuz bulutların arkasındaki ışıltı gökyüzünün binlerce yıldızısınız bilirim, yeryüzü ve gökyüzünün kesiştiği nokta da unutulmuştunuz bakışlarınız hilal hilal saçlarınız lüle lüle gamzeleriniz yıldız kokuyordu bilirim, ipek kanatlı bir kelebeğin ipeksi kanatlarıdır çiçekleri okşayan elleriniz ah eli düşlerdeki kız yeryüzü sizin için renklidir güneş ay yıldızlar gökyüzü sizin için mavi ve bu yüzdendir munzur'a sevdalı bahar siz bir küçük dağlıydınız bir rüzgarlara açıyordunuz kalbinizi bir de dağlara ve hilesiz taşıyordunuz içinizde o kardelen uğultusunu bir masal fısıldayın istedim o masalda hayalleriniz yaralarınız içinizde yanan ateşler kır çiçekleri kar çiçekleri ateş böcekleri ve size ihanet edenler olsun bir dağ yamacının güzelliğine saklayıp kelimelerinizi sustunuz boynu bükük menekşeler gibi boyun büküyordu bakıp gözlerinize ıslak dağ menekşeleri rengarenk kelebekler konuyordu saçlarınıza bu dağlarda menekşeler hep boynu büküktü belki belki, gelin gelin ağlıyordu gelincikler belki bu yüzden suskundunuz ve bu yüzden yalnız gözlerinizle konuştunuz şiirlerim,resimlerim hep sizi yazacak, sizi anlatacak uzaklarda olsam da hep kederinizde olacağım neşenizde açıp, acınızda solacağım vakit yok ağlamaya küskün çiçeğim küsme, yine geleceğim yaram yaranıza kardeş sevdam sevdanıza eş derdim derdinize dost gönlüm gönlünüze yoldaş güleceğiz hep beraber vakit yok ağlamaya küskün çiçeğim ... Salih Yön Öyle Bir Dünya Ki Öyle bir dünya ki ! Menfaatperest insanların olmadığı, Açan güllerin hiç solmadığı, Hiçbir kimsenin ağlamadığı, İşte bu, Benim Dünyam Olmalı. Öyle bir dünya ki ! Sınırsız sevgilerin yaşandığı, İnsanların hiç üzülmediği, Dostlukların hiç bozulmadığı, İşte bu, Benim Dünyam Olmalı. Öyle bir dünya ki ! İnsanların birbirini satmadığı, Hergün acı üstüne acı katmadığı, Güneşin hiç batmadığı, İşte bu, Benim Dünyam Olmalı. Öyle bir dünya ki ! İnsanların birbirine darılmadığı, Kalplerin hiçbir zaman kırılmadığı, Mutsuzlukların hiçbir zaman görülmediği, İşte bu, Benim Dünyam Olmalı. Öyle bir dünya ki ! Yemyeşil sınırsız ormanları, kırları, Masmavi bir gökyüzü, Cıvıl cıvıl çocukları, berrak suları, İşte bu, Benim Dünyam Olmalı. Salih Yön / Mayıs 1979 [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]...Emre Özbas 8-C TANIYIN BENİ Küçük ama nasırlı ellerim var benim. Kir pas içinde yorgun bedenim. Oysa bir bilseniz ne kocamandır yüreğim. Bir çift ayakkabı boyamak için Soğukta beklemekteyim. Yarın pazarda, öbür gün bir başka sokakta Simit satacağım, Evin geçimini sağlayacağım. Tamirhanelerin soğuk taşlarında Arabaları yağlayacağım. "Anneme ilaç, kardeşlerime ekmek" derken Belki elimi, kolumu Makinaya kaptıracağım... Sigortasız, ücretsiz, tatilsiz hiç durmadan çalışacağım... Ben de çok isterdim okula gitmeyi, Öğretmenimin gözleriyle dünyayı görmeyi, bilmeyi Arkadaşlarımla koşup oynayıp gülüp eğlenmeyi. Salıncakta sallanıp tahteravalliye binmeyi. Ben de çok isterdim sevmeyi, sevilmeyi Temiz giysiler giymeyi, iyi beslenmeyi. Ailemle güzel bir tatil geçirmeyi. İstemezdim insafsızca değerlendirilmeyi. Sadece bir düş benimki. Çocukluğa heves belki. Çocuk olup çocukluğu özlemek, Yaşama sevincini ertelemek, Bilir misiniz nedir ki ? Ellerinizi uzatın bizlere Sevgiyle dostlukla kucak açın Korkmayın, çok şey değil istediğimiz, Birazcık sevgi ve ilgi Hepsi bu... ... Remzi Taşkıran 1961 Yılında Adıyaman’da doğdu. Orta öğrenim döneminde öğretmenlerinin yönlendirmesiyle Resim sanatını geliştirmeye başladı. Askerlik yaptığı dönemde kendini tamamen Resme verdi ve resim sanatı tam bir tutkuya dönüştü. İstanbul da bazı gazetelerde ressam olarak çalıştı. Temalarını yöresinin kültüründen oluştururken kompozisyonlarına renk ve ışık fantezilerini katarak özel bir ayrıntı oluşturdu. Artık sanat onun için bir meslek değil yaşama biçimi oldu. Yurtiçi yurtdışı özel ve devlet koleksiyonlarında tabloları bulunmaktadır. Nemrut Tarihtir Güneş doğar sini gibi, Nemrut dağı tepesinde… Taşlar parlar çini gibi, Nemrut dağı tepesinde… Harikadır her bir anıt, Dünümüze birer kanıt, Kâhta tarih işte yanıt, Nemrut dağı tepesinde… Ders al dünden yap sen küpe, Mucurdandır koca tepe, Tarih yatar sere serpe, Nemrut dağı tepesinde… Gelmiş geçmiş iki bin yıl, Tarihini çok iyi bil, Bu emektir boş laf değil, Nemrut dağı tepesinde… Cantekin der; selam düne, Kucak açtım doğan güne, Yarın bizim gel düğüne, Nemrut dağı tepesinde… [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]...Mesut Dikel RESİM Her gün Enginlerden engin Yücelerden yüce Bir duygu sarar bizi Bu sınıfa girince. Yanda, bir uçtan bir uca. Mavi deniz Odanın içinde güneşleri bulunca. Isınırız. Enginlerin engini deniz olsa Deniz ufak ! Yücelerin yücesi güneş olsa Güneş küçük ! İlk günü gördük, nerden geldi: Duvardaydı Denizleri, güneşleri Küçülten büyüklük. Kürsünün üstünde bir resim: Gözleri denizlerden mavi Bakışları güneşlerden sıcak. Dört mevsim. Kürsünün üstünde: Atatürk'üm, arkasında al bayrak Kolları kavuşturmuş göğsünde. Bu resimle başlar bizim günümüz Karşımızda Atatürk'ü gördükçe Kıvançla dolar, taşar gönlümüz. Öğretmenimizin kürsüde Verdiği dersi Dinler bizimle birlikte Atatürk'ün resmi. Çalışkanız, çünkü Çalışınca Bakarız, Atatürk güldü. Bir yanlışlık yapsak Bulutlanır gözleri Anlarız Atatürk üzüldü. Gelsek kürsünün dibine Görür bizi Eğilince. Kalksak, gitsek gerilere Otursak arkalarda; Başımızı kaldırmadan duyarız: Atatürk orada. Öteki odalarda Başka başka resimleri Ata'mın. Atatürk'üm artık ömrüm oldukça Bu resminle karşımdasın ! Yok hiç birinde Bundaki tılsım Değişen çizgilere Canlı gibi bu resim. Öyle canlı ki sanırım Bende bir gün okulu bitirince Uzanan ellerinle Okşanacak sırtım. Öyle canlı ki, sanırım Karanlık bile olsa Aydınlanır yollarım. Tıpkı sınıftaki gibi Yapacağım bir işte Bu resmindir rehberim: Kötülüğe uzanırsam Çat kaşlarını Tutulsun ellerim . Tıpkı sınıftaki gibi Bütün ömrüm boyunca Yaptığım her işte İyi, doğru oldumsa Sevincini belli et. Gülümse ! Yaprak yaprak dökülürken önümde Her yıl dört mevsim; Sınıflar içinde yalnız bu sınıf Resimler içinde yalnız bu resim ! ... Mehmet Pesen / 1986 UNICEF karti oldu. HÜZZAM BESTE Şarkılar anlatırdı maceramızı Şarkılarla güler ağlardık şarkılarla Çiçekler denizler gök kıskanırdı Bahçeler ayak sesimizden tanırdı Düşerdik yollara kuşlar gibi baharla Şimdi o günlerden yüreğinde iz var mı "Anlat bana ey sevgili aşkın bu kadar mı" Bizim de sevdiğimiz şarkılar vardı Yeşil gecelerde dinlediğimiz Dalgalar söylerdi, rüzgâr söylerdi Sonra o şarkılar tükeniverdi Sen dönmedin gittiğin ötelerden "Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben" Bizi ağlatan şarkılar vardı Gecelerin esmer dudaklarında Bir yavru ceylan gibi uyurdun kollarımda Aşkımızda her mevsim bahardı Ben hâlâ yarım kalan sevdamızdayım "Gittin artık seni ben nerde bulup yalvarayım" Sonra sevdiğimiz şarkılar sustu Sustu saçaklarda âşık kumrular Unutuşun rüzgârı dolaştı bahçemizde Düştü gül yüzlü çiçekler derde Kararan ufkumuzdan çekilip gitti bahar "Aşkın bana bir gizli elem oldu güzel yâr" [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]...Atlar / Nilgün Gündüz 2003 Troya Önünde Atlar Kör bir ozan anlattı bunları,
Atların da ruhu vardı Troya önünde,
Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri,
Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir,
Köpeği deliye çevirirdi.
Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi,
Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan.
O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı
İlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına.
Çünkü ölümsüz atları vardı,
Onları Poseidon vermişti babası Peleus'a,
Peleus da oğluna armağan etmişti.
Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos'a,
Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri.
Diomedes Tros atlarını koştu arabasına
O atları savaşta Aineas' tan almıştı.
Bir tanrı kurtarmıştı Aineas'ı.
Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu,
Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at,
Agamemnon'un kısrağı Aithe'yi, kendi atı Podargos'u.
Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına.
Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At'ı.
Her yanında çifte kanat
Bilmez yakını ırağı.
Kendini beğenmiş Tahta At'ı çıkardılar sonra,
Yayıldı ortalığa yanık sedre kokusu.
Huylandı öbür atlar bu büyülü kokudan.
Sonra göründü Muhammed'in damadı Ali'ye
Benzer iyi huylu Düldül, edep yeri kapalı,
Dolandı çok tanrılı atlar arasında ağır ağır,
Gözleri iyi görmüyordu.
Başını yana eğen İskender'in Bukephalus'u
Geldi sonra, Hint kızları gibi derin bakışlı
Güneyden yana bakayordu ikide bir,
Sezmiş gibi Granikos suyunun yakınlığını.
Elcid'in Babeica'sı, derken Rocinante çıktı
Ağlayarak.
Anlatma bana atları !
Bilirim, ana rahminden gelir, gece, karanlık
Bir ahırda lamba tutar biri, ışık titrer
Samanların üztünde, hayvanın öksürüğü ve soluğu...
Başını döndürür bakar, "Bana benziyor mu?"
"Sekili mi ayakları?"
Anlatma bana atları !
Sabahın yerden kesilmiş tarlaları ve çığlık
Çığlığa suları gibi gök yarığından atlayan
Kanatlı Pegassos! Gençliğim benim, oğlum !
Delirmiş bir zamandı, yas, ölünün öcü, gövdesiz kuş,
Kırılan yıldız, unutulmuş bir günün yarısı.
Tohumsuz küçük göller ölüm anıtı gibi yükselen,
Ve giysisiz boşluk, yılgın uzay, o bitmeyen
Koşu...Atlar, atlar.Yaşlananı görmedim hiç.
Kimi yelesiyle devirmek ister burçları,
Kiminin eşeler toprağı hala toynakları.
Anlatma bana atları !
Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup
Vurulup yerlerde yattıklarını, anlatma,
Anlatma bana, görmedim Troya savaşını. | |
|