Evet, lütfen söylesin. Bir türlü anlayamadım. Ben mi garibim yoksa hayat
mı diye. Hep bir karasızlık hakim. Karar verdiğinde de kararından
pişman olma duygusu. Oysa hayallerimiz ne güzeldi değil mi. Çok saftı,
tertemizdi. Hayatının belki de en güzel saniyelerini, dakikalarını,
saatlerini, günlerini geçirdiğin o dünyanın en tatlı kızı. Bir anda yok
oluyor. Sonra bir anda çıkıyor ve hiç farkında olmadan seni bir kez daha
dağıtıyor. Hiç bilmiyor ki onun sesini duymak bu yüreğe fazla geliyor.
Onunla birlikte aynı evgde hayatının en güzel günlerini geçirdiğini
hayal gibi hatırlarken.
Şimdi yine bir şarkıyla umutlara tekrar
dalmak o kadar güzel ki...İçimde yine mavi düşlerimin gerçek olma umudu.
Ama yok, olmayacak. O kadar eminki. Ama keşkeler olmadan da olmuyor
işte. Bütün gün evden çıkmayan dünyanın en pesimist adamı, bir resimle
tekrar maviliklerine geri dönyor. Gülüşünü resimde görmek bile yetiyor.
Tıpkı o çok bahsedilen eski aşklar gibi...
'Ne güzel günlerdi
diyorum' her seferinde 'Acaba birdaha yaşarmıyım bugünleri' sorusuyla.
Sonra yine eskiye dönüyorum. Her an sanki hala gözümün önünde. Onun o
gülüşü, kızışı, küsüşü, sarılışı, öpüşü...Her anı...Sonrasında derin bir
of çekerek uyanıyorum gerçek hayata. Ve yine anlamsızlıklar kendini
gösteriyor. Ben aslında kimim. Kime aitim. Yanımdaki kıza mı,
hayalimdeki kıza mı? Ya da aslında hangisi bana ait...
Galiba
aslında hiçbişey bana ait değil. Ben de kimseye..Tahmin ediyorum ki bu
soruyu son nefesimi verene kadar hep soracağım kendime. Belki son
nefesimde bulurum cevabını...