hukuk.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

hukuk,hukuki,adliye,dava,müvekkil,hukuk haberleri,avukat,savcı,hakim,forum
 
AramaLatest imagesAnasayfaKayıt OlGiriş yap

 

 Diyet ve dengeli beslenme

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Diyet ve dengeli beslenme 2duy3hj

Diyet ve dengeli beslenme Empty
MesajKonu: Diyet ve dengeli beslenme   Diyet ve dengeli beslenme EmptyPaz Nis. 18, 2010 4:35 am

Akapunktur

AKUPUNKTUR NEDİR?


Klasik Çin tıbbında insan
yaşayan evrenin bir parçası olarak kabul
edilir ve herşeyin içinde
varolan evrensel gücün insanın da içinde
bulunduğuna inanılır. “Chi”
adı verilen bu enerji insan vücudunda
“meridyen” denilen kanallarda
dolaşır. Akupunktur yöntemi ile bu
kanallarda meydana gelen enerji
dolaşım engelini ortadan kaldırarak
dengeyi sağlamak ve bu şekilde
hastalığı önlemek amaçlanır.

İnsan vücudunun kendi kendini onarım
gücü çok yüksektir. Vücudumuzda bu
gücü harekete geçiren belli uyarı
noktaları vardır ki, bunlara
“akupunktur noktaları” denir. Bu
noktalar uyarılarak vücudumuzdaki
enerji dolaşımı normale döndürülür
ve hastalık hali ortadan kaldırılır.
Böylece organizma ilaç
tedavisine gerek kalmadan, kendi olanaklarıyla
hastalığın ortadan
kalkmasını sağlar. Hastalığın belirtilerine değil,
nedenine yönelik
bir tedavi metodudur.

Hipokrat, canlıların kendi kendilerine iyi
olma kudretlerinden ve iç
hekimden bahseder. Paracelcus, “Hiçbir
hayat sadece dış hekimin
çabalarıyla varolamaz; dış hekim, iç hekime
yardımcı olabilir.” der.

Akupunktur organizmanın kendi kendini
tedavi ettiği bir metottur ve en
önemli özelliği yan etkisinin
olmamasıdır. Bu tedavi metodunu üç ana
başlık altında toplayabiliriz:

Çeşitli
hastalıkların tedavisi
Analjezi-anestezi
Alışkanlık tedavisi
Özellikle
Uzakdoğu ülkelerinde kullanılan ilaçsız tedavi yöntemi
akupunktur,
Türkiye’de de hızla yaygınlaşmaktadır. Üniversitelerde ders
olarak
okutulan akupunktur, alternatif tıp olarak
değerlendirilmemelidir;
binlerce yıllık geçmişiyle akupunktur tıbbın
kendisidir.


AKUPUNKTURUN
FELSEFESİ


Batı düşüncesi olayları sebep-sonuç ilişkisi
içinde değerlendirir. Çin
düşüncesine göre ise, çeşitli olgular bir
bütünlüğün parçasıdır ve
birbirleriyle ilişki içindedir.

Düşünce
temelindeki bu farklılıklar, tıbbi uygulamada da kendini
gösterir.
Batı tıbbı analitiktir; derin nedensel bağlantılara girer,
ayrıntılı
sınıflamalar yapar. Çin tıbbında ise, semptomlar ve bulgular
hep
birlikte değerlendirilerek toparlanır ve bir bütüne varılmaya
çalışılır.
Çin tıbbına göre hastalık belirli bir zamanda, belirli bir
kişide
ortaya çıkan bir olgudur. Hastalık değil, hasta ön planda
değerlendirilir.
Buna göre, Tradisyonel Çin Tıbbı’nda mental
(zihinsel), emosyonel
(duygusal) ve fiziksel bulgular birlikte ele
alınır.

Vücutta
Yin ve Yang adı verilen birbirine zıt, ancak uyum içinde iki
eneji
vardır. Bunu gösteren ambleme Taiji (Büyük İkilem) denir. Siyah
Yin’i,
beyaz Yang’ı simgeler. Ancak, Yin’in içinde Yang, Yang’ın içinde
de
Yin vardır. Yin ve Yang’ın dengelenmesi normalliğe, dengenin
bozulması
anormalliğe yol açar. Dengesiz Yin ve Yang, denge arayışı
içerisinde
sürekli kendilerini değiştirirler. Bu dengenin sağlanması
için
doktor iğneler ile, ilgili akupunktur noktalarını uyararak hastayı
tedavi
eder.


AKUPUNKTURUN TARİHÇESİ


Çin’de iğne ve ısı
anlamına gelen “Chen-chin” ile adlandırılan bu
tedavi yöntemi,
Batı’da akus (iğne) ve punctura (batırmak) sözcükleri
birleştirilerek,
“akupunktur” olarak adlandırılmıştır.

Tradisyonel Çin Tıbbı
(TCM), yaklaşık 3000 yıllık bir süre içerisinde
gelişmiştir. II.
Shang Hanedanı dönemine ait arkeolojik kazılarda tıbbi
konuların
anlatıldığı taşlar ve akupunktur iğneleri bulunmuştur.
Noktaların
yerleşimini gösteren şemalar ilk olarak İ.S. 317-581 yılları
arasında
çizilmiştir. Avrupa’da ise akupunktur ile ilgili ilk
kitapların
yazılması 1600’lü yıllara rastlar.

1972’de ABD Başkanı Richard
Nixon beraberindeki büyük bir heyet ile
Çin’e resmi bir ziyaret
yapmıştır. Bu ziyaret programı içinde Çinli
doktorlar Amerikalı
heyete “akupunktur anestezisi altında yapılan
cerrahi bir operasyon”
izletmişlerdir. Bu olaydan sonra, akupunkturun
Batı’da popülaritesi
artmış; uygulanması ve incelenmesi bütün dünyada
yaygınlık
kazanmıştır.

UYARI NOKTALARI VE UYGULAMA


Uyarı
noktaları
İnsan vücudunun kendi kendini onarım gücü çok yüksektir ve
bu gücü
harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır. İnsan
vücudunda bin
kadar uyarı noktası vardır ve bu noktalardan 650-700
tanesi kullanılır.
Her hastalık için ayrı program ve ayrı noktalar
bulunmaktadır. Önemli
olan doğru bir teşhisle, hangi noktaya nasıl
bir uyarı yapılacağıdır
(lazer, iğne ya da hangi iğne); bu çok iyi
bilinmelidir. Akupunktur
tedavisinde sırt, boyun, el, kulak ve
vücudun diğer bölümleri
kullanılır. Birçok hastalığa ilişkin en çok
uyarı noktasının bulunduğu
uzuvlar ise eller ve kulaklardır.
İnsan
vücudundaki belirli akupunktur noktalarına iğneler sayesinde
yapılan
uyarılarla organizmanın hemen her yerine ulaşabilecek haberler
iletilmektedir.
Bu iletişim, akupunktur noktasını oluşturan hücrelerden
lokal
hücresel uyarıların sinir terminallerine ve son olarak da beyne
ulaşır.
Beyin de bu uyaranı gerekli organlara ulaştırır ve ilgili organ
ve
uzuvlardaki enerji dengesi düzelir. Dolayısıyla hastalık da ortadan
kalkmış
olur.

Lazerle akupunktur
Lazer bir ışıktır. Bildiğimiz,
kullandığımız ışığın konsantre edilmiş
hali olduğu söylenebilir. Bazı
hastalıkların tedavisinde ya da kimi
zaman hastanın tercihi
doğrultusunda iğne yerine lazer kullanılmakta,
iğne batırılarak uyarı
yapılacak noktaya lazerle uyarı verilmektedir.
Özellikle ameliyatlar
ve kazalar sonrası kalan izlere karşı lazerle
akupunktur son derece
etkili sonuçlar vermektedir. Ayrıca, çocukların
tedavisinde iğneye
alternatif olmaktadır.

Nasıl iğne?
Eskiden Çinliler sivri taş
parçaları kullanmaktaydı. Bangkok’ta ise bu
amaçla bambu kamışının
kullanıldığı biliniyor. Akupunktur yöntemi ile
tedavide önceleri
altın kullanılmıştır. Altının elektirik potansiyel
farkını alışı ve
düzeltişi çok önemlidir. Bu yüzden altınla tedavi
uygulanan hasta çok
daha kolay ve çabuk iyileşme göstermektedir. Ancak
bütün bu olumlu
özelliklerine karşın altının oldukça pahalı ve yumuşak
bir madde
olması dolayısıyla akupunktur sırasında vücuda uygulanması,
gereken
noktalara batırılması zor olmaktadır. Buna bir çözüm yolu
bulmak
amacıyla, altını iğne haline getirirken içine bazı metaller
konmuştur.
Altının pozitif bir etkisi vardır. Gümüş de çok iyi bir
akupunktur
iğnesi olmasına rağmen, biraz negatifliğe yönelik bir
özellik
göstermektedir. Günümüzde ise, dünyada altın ya da gümüş iğne
kullanılmamaktadır.
Elektriği altın kadar iyi ileten standart bir
çeliğin üretilmesi ile
bütün dünyada bu yeni metal kullanılmaya
başlanmıştır.


AKUPUNKTURDA
KULAĞIN ÖNEMİ


Kulakta bedenin hemen hemen her uzvuyla ilgili
bir akupunktur noktası
bulmaktadır. Örneğin, insanın bağırsağı,
kalbi, karaciğeri ile ilgili
noktalar kulağında mevcuttur. Bu yüzden
akupunktur tedavisinde vücutla
beraber veya tek başına kulaktaki
noktalar kullanılmaktadır. Öte yandan
kulağın bu özelliği, hastalığın
belirlenmesine, deteksiyona yardımcı
olmaktadır.


AKUPUNKTUR
VE ZAYIFLAMA


Şişmanlık
Şişmanlık Nedir?
Dünyada
şişmanlık
Neden kilo almak/vermek istediğimizde zorlanırız?
Vücut-Kitle
indeksi nedir?
Akupunktur ve Zayıflama
Akupunkturla neden daha
kolay ve kalıcı zayıflanır?

Şişmanlık (Obezite)
Şişmanlık,
vücutta yağ dokusunun normalden fazla olmasıyla karakterize bir
hastalıktır.

Şişman bir kişi ayrıntılı tetkiklerden
geçirildiğinde, bazen hiçbir
anormalliğe rastlanmayabilir. Bazen
fiziksel olarak da bir belirti
yoktur. Ancak, diğer yandan tip II
şeker hastalığı tanısı konmuş
hastaların % 60’ı şişmandır. Yine,
vücuttaki yağ dokusunun artması ile,
hormonal-metabolik hastalıkların
ve kalp-damar hastalıklarının ortaya
çıkması ya da ağırlaşması
arasında doğrudan bir ilişki olduğu
bilinmektedir.

Pekiyi,
öyleyse neden gereğinden fazla besin tüketiriz?
Şişmanladığımızı göre
göre neden buna devam ederiz? Bu soruların
yanıtları araştırılmış ve
obez kişilerin yemek yeme konusunda daha
çabuk uyarıldıkları, damak
tatlarının daha gelişmiş olduğu, daha geç
doydukları ve yemek yeme
işinin günlük yaşamları içinde kafalarını daha
fazla meşgul ettiği
gözlenmiştir.

Genetik, metabolik, hormonal ve sinirsel birçok
karmaşık sistem
şişmanlığın oluşmasında rol oynar. Aile yapısı,
beslenme
alışkanlıkları, yaşam tarzı, psikolojik sorunlar bu karmaşık
sistemin
herhangi bir basamağında etkili olarak şişmanlığa giden
yolu açar.

Obezite bir hastalık olduğu için, bir diyet
uygulayıverip bırakmakla
ortadan kaldırılamaz. Yeni beslenme
alışkanlıkları ve yeni bir yaşam
şekli gerektirir. Obezitenin de,
şeker hastalığı ya da yüksek tansiyon
gibi, yaşam boyu takip edilmesi
gerekir.


Şişmanlık sıklığı dünyada gittikçe artmaktadır.
Ortalama sıklık % 25
olarak verilmektedir; bu yüzdeye şişman olmayıp
ideal kilosunun
üzerinde olanlar da katılınca oran % 50’ye
ulaşmaktadır.

Obezite sıklığının artmasının nedenleri:
-
Sosyo-kültürel faktörler,
- Biyolojik faktörler,
- Davranışsal
faktörler,
- Gıda çeşit ve alımının artması ve kolaylaşması,
-
Alkol tüketiminin artması,
- Teknolojinin ilerlemesi ile günlük eneji
tüketiminin azalması,
- Özellikle çocukluk çağında bilgisayar ve
televizyon karşısında
geçerilen zamanın artması ile yağlı ve katkılı
yiyecek tüketiminin
artması.


Yenilen besinler, vücudumuzda
metabolik olaylar sonucunda yakılır ve bu
yanmadan elde edilen ısı
ve eneji, hayatsal fonksiyonların işlemesi
için kullanılır.
Metabolizma hızını, vücut kendisi ayarlar; Yani vücut
az ya da çok
enerji harcayabilme yeteneğine sahiptir. Ancak, harcanacak
eneji
miktarı vücudun alışık olduğu kilosunu korumaya yönelik olarak
ayarlanmıştır.
Bu nedenle kilo vermek amacıyla az kalori alındığında,
metabolizma
hızı düşer ve bünye kilo kaybetmemek için kendini korumaya
çalışır.
Vücudumuz, kendi alışık olduğu kilosunu koruma çabasındadır.
Diyet
yapan birçok kişi çok az yedikleri halde, çok yavaş
zayıfladıklarından
yakınırlar ve çoğu zaman da sabredemeyerek diyete
son verirler.
Bundan sonra da eskisi gibi yemeye başlayınca, verilen
kilolar çok
daha hızlı bir şekilde geri alınır ve eski kiloya
ulaşılınca kilo
artışı durur.

Bunun benzeri bir durum kilo almak isteyenlerde de
görülür; günlük gıda
miktarlarının iki veya üç katını yeseler bile
çok az kilo alabilirler.
Vücudun kilo vermeye gösterdiği bu direnç,
insanoğlunun binlerce yıllık
geçmişinde yaşadığı doğal afetler,
savaşlar, hastalıklar nedeniyle aç
kalmaktan ortaya çıkmıştır. Ne
yazık ki, 20. yüzyılın sonunda bile
dünyada açlık çeken bölgeler
vardır.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
Kilo vermek için
çok aceleci olmamak gerekir. Haftada 15 kg. verdiren
mucize diyetler
son derece sakıncalıdır ve bu derece hassas çalışan bir
metabolizmayı
bozmaktan başka işe yaramaz. Günlük 1000 kalori altındaki
diyetler
kalp kasında hasarlara neden olacak ölümlere yol açabilir.
Haftada
0.5-1 kg. vermeyi sağlayan diyetler güvenli olduğu kadar,
kalıcı
sonuçlar da sağlar. Daha hızlı kilo vermek isteyenler, bunu
biraz
egzersiz yaparak gerçekleştirebilirler.


Pratikte şişmanlığın
ölçümü için kullanılan çok basit iki yöntem vardır:

1. BMI (Beden
Kitle İndeksi) = Vücut ağırlığı (kg.) / boy² (m²)

<19
zayıf

19-25
normal

25-30
fazla
kilolu

30-40
şişman (obez)

>40
çok şişman
(morbid obez)

2. Bel çevresi ölçümü: Erkeklerde 102 cm.,
kadınlarda 88 cm. üzeri riskli görülmektedir.

Beden kitle indeksi
ve bel çevresi ölçümü arttıkça, ortaya çıkacak tıbbi sorunların en
önemlileri şunlardır:
- Kalp-damar hastalıkları
- Tip II şeker
hastalığı
- Hipertansiyon
- Safra taşları oluşumu
- Karaciğer
yağlanması
- Uyku ve solunum problemleri
- Eklemlerde dejeneratif
değişiklikler; özellikle bel, diz, kalça gibi vücut yükünü taşıyan
eklemlerde kireçlenme.


Akupunktur ve Zayıflama
Bilindiği
gibi akupunktur alışkanlık tedavilerinde kullanılır. Kilo
verme de
beslenme alışkanlıklarının ve yaşam tarzının değiştirilmesi
ile
mümkün olduğuna göre, bu yeni alışkanlıkların edinilmesi sırasında,
akupunktur
hastaya çok büyük kolaylıklar sağlar.

İştahı düzenler ve
yemeklere saldırma güdüsünü ortadan kaldırır.
Mide asiditesi kontrol
altına alınarak, mide kazınması, yanması gibi sorunlar engellenir.
Düşük
kalorili beslenmeden dolayı yaşanabilecek halsizlik önlenir.
Metabolizma
hızını düzenler. Akupunkturla tedavi gören hasta, kendi kendine yaptığı
diyetlerden daha kolay kilo vermeyi başarır.
Akupunktur tedavisi
sırasında, vücutta serotonin ve endorfin seviyeleri
artmaktadır. Bu
hormonlar diyet yapan kişiye huzur verir, sedasyon
sağlar. Böylece
diyet yapan kişi, eski yemek yeme zevkinin
kısıtlanmasından dolayı
huzursuzluk ve tedirginlik yaşamaz.
30-40 kg. fazlası olan hastaların
tabii ki uzun bir zaman diyet
yapmaları gerekir. Ancak, çoğu insanda
böyle bir sabır olmadığı için,
her pazartesi başlanan diyetler, her
cumartesi sona erer. Böylece sık
sık yapılan diyet denemeleri sonucu
her geçen günkilo vermek daha da
zorlaşır. İşte, bu gibi hastalarda
akupunktur inanılmaz başarılar
sağlar ve hasta 1 yıla kadar uzanan
bir zaman diliminde onlarca kilo
verebilir. Hastanın uzun süre diyete
dayanabilmesinin nedeni,
akupunkturun yarattığı sedatif ve
trankilizan etkiden dolayıdır. Ayrıca
hasta kilolarının eridiğini
gördükçe daha çok motive olup, bu işe dört
elle sarılmaktadır.


AKUPUNKTUR
VE SİGARA BIRAKMA


Akupunkturla Sigara Bırakma Tedavisi
Akupunktur
ile sigara nasıl bırakılabilir?
Akupunktur ile kaç seansta sigara
bırakılabilir?
Akupunktur ile sigarayı bırakmada başarı oranı nedir?
Sigarayı
Neden Bırakalım?
Sigara neden zararlı?
Sigarayı bırakan bir
insanın vücudunda ne gibi olumlu gelişmeler olur?
Sigara içen bir
kişiyi bırakmaya iten nedenler nelerdir?
Sigarayı bırakma yolları
nelerdir?
Sigarayı bırakmak isteyenlerin yaşadığı tipik kaygı ve
sorunlar nelerdir?


Akupunktur ile sigara nasıl bırakılabilir?
Yapmanız
gereken tek şey sigarayı bırakmaya karar vermektir. Bu,
insanın
yaşamında alabileceği en önemli kararlardan biridir. Bu kararı
verdikten
sonra, akupunktur, size sigarayı bırakmanızda büyük kolaylık
sağlayacaktır.

İnsanlarda
serotonin ve endorfin adı verilen iki madde vardır. Bunlar
beyinde
bulunur ve rahatlık, hoşluk, keyif ve huzur gibi duygular ile
ilgilidirler.
Normalde insanlarda kahkaha atınca, mutlu bir haber
alınca ya da
çikolata veya güzel bir tatlı yiyince, bir yeriniz
acıyınca serotonin
ve endorfin düzeyi yükselir. Ancak sigara içenlerde
serotonin -
endorfin salgılama işini sigara üstlendiğinden vücut
otonomisini
kaybetmiştir. Hani keyiflenince de, dertlenince de sigara
içilir ya,
işte, açıklaması budur.

Sigarayı bırakanlarda ilk hafta beyin
serotonin salgılama işini
gerçekleştiremediğinden vücut oldukça zor
anlar yaşar. Beyin ancak 72
saat sonra eski görevini yapmaya başlar.
Bu
72 saatlik süre içinde, hastanın yoksunluk belirtileri önlenirse,
sigarayı
bırakması çok kolaylaşır. Akupunktur ile tedavi, kişinin
sigara
içmemekten dolayı oluşabilecek şikayetleri ortadan kaldırır.
Böylece
sigara içmemeye karar vermiş olan kişi, bunu hiç zorlanmadan
başarır;
çünkü, akupunktur tedavisi beyni yeniden sigaraya gerek
duymadan
serotonin ve endorfin salgılaması için uyarır ve bundan sonra
da
beyin eski otonomisini kazanır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jensen
Hukuk Forum
Jensen


Giriş Tarihi : 30/03/09
Yer : İstanbul
Yaş : 34
Mesajlar : 14824
Rep Puanı : 14472
Rep Gücü : 6503
Diyet ve dengeli beslenme 2duy3hj

Diyet ve dengeli beslenme Empty
MesajKonu: Geri: Diyet ve dengeli beslenme   Diyet ve dengeli beslenme EmptyPaz Nis. 18, 2010 4:35 am

Akupunktur ile kaç seansta sigara bırakılabilir?
Üç gün üst üste 20
dk.lık 3 seans tedavi uygulanır. Toplam 1 saat süren
bir tedavidir.
Böylece 72 saatlik en zor geçen dönemde vücut kontrol
altındadır.
Daha sonra hastanın bağımlılık derecesiyle bağlantılı
olarak ek
seanslar yapılabilir, ama genellikle buna gerek kalmaz.
Tedavi
süresince tek bir sigara bile içilmemesi ve nikotin preparatları
kullanılmaması
gerekir. Aksi halde, başladığımız noktaya geri döneriz.


Akupunktur
tedavisi ile sigarayı bırakmada başarı oranı nedir?
%90 - 95 gibi
yüksek bir başarı oranı vardır.


Sigara neden zararlı?
Tütün
kullanımı yaklaşık 200 yıl öncesine kadar gidiyor. İlk zamanlarda
tütünün
sağlığa iyi geldiği düşünülüyordu. Sigaranın zararları 1950’li
yıllara
kadar çok fazla bilinmiyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda
yapılan
araştırmalar, sigaranın insan sağlığına gerçekten zararlı
olduğunu
ortaya çıkardı. Sigara dumanında sağlık açısından zararlı
yüzlerce
(bu sayı abartılmamıştır) madde bulunmaktadır. Örnek vermek
gerekirse,
bunların en çok bilinenlerinden birkaç tanesi ; amonyak,
terebentin,
kadmiyum, insektisitler, naftalin, aseton, arsenik, formal,
hidrojen
siyanür, radon, polenyum, deterjanlar...
Bunların bir çoğu
kanserojendir. Ayrıca tütün ve sigaranın sarıldığı
kağıdın
yanmasından dolayı açığa çıkan maddeler ve katran da yine
konserojen
maddeler arasındadır.
Kalıp - Damar sağlığı açısından özellikle
tehlikeli olan maddeler ise
nikotin ve karbonmonoksittir. Nikotin
kalp artışlarını hızlandırır,
tansiyonu yükseltir, kan pıhtılaşmasını
arttırır. Yani kalbin yükünü ve
oksijen ihtiyacını arttırır. Bütün
yanma olaylarında açığa çıkan
zehirli bir gaz olan karbonmonoksit
ise, kandaki oksijen ile birleşerek
kanda bulunan oksijen miktarını
düşürür. Sonuç olarak nikotin nedeniyle
oksijene gereksinimi artmış
olan kalp, kanda yeterli oksijeni bulamaz
ve işi çok daha zorlaşır.

Sigara
kullanımı ile doğrudan ilişkisi olduğu kanıtlanmış hastalıkları
şöyle
sıralıyalım: Ağız kanserleri, sindirim sistemi kanserleri,
solunum
sistemi kanserleri, akciğer hastalıkları, kalp ve damar
hastalıkları,
ülser, mesane kanseri.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 1
milyar 100 milyon insan sigara
içiyor. Erkekleri %47si, kadınların
%12’si sigara tiryakisi. Ayrıca,
son yıllarda sigara içen kadınların
sayısında nispeten daha fazla bir
artış olduğu gözlemlenmektedir. Bu
da dünyaya yeni gelecek nesillerin
sağlığını direkt olarak
etkileyecektir. Son rakamlara göre, dünyada
yılda 3 milyon kişi
sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.
Şimdi hemen yeri
gelmişken önemli bir konuya değinmek gerekiyor.
Örneğin; akciğer
kanserinin sigaraya bağlı olarak meydana geldiği
heryerde söyleniyor.
Fakat siz daha geçen ay akciğer kanserinden ölen
bir tanıdığınızın
hiç sigara içmediğini biliyorsunuz ve uzmanların
biraz fazla
abarttığını düşünüyorsunuz. Bunun açıklaması şöyle: Akciğer
kanserinin
4 türü vardır; hatta bunların da alt grupları vardır.
Bunların
içinde sigara kullanımı ile doğrudan ilgili olanlar (%60)
zaten en
sık görülen kanser türleridir. Sigara ile ilgisi olmayan ise,
çok
daha az oranda görülen bir kanser türüdür.

İngiltere’de yapılan
bir araştırmaya göre günde 20 sigara’dan fazla
içenlerin %40’ı, daha
emeklilik yaşına gelmeden ölmektedir. Oysa sigara
içmeyenlerde bu
oran %15’dir.

Bir de pasif içici kavramı var. Sigarayı içen kişi,
eğer filtreli
sigara içiyorsa, bu filtre bir miktar zararlı maddenin
geçişini
engelleyebilir. Halbuki sigaranın ucundan havaya karışan
duman hiçbir
süzgeçten geçmediği için daha tehlikelidir. Yani uzun
süre bu dumana
maruz kalan ve pasif içici denilen kişiler de tehlike
altındadır.
Ayrıca unutmamak gerekir ki, sigarayı içen kişi de havaya
yayılan bu
dumanı yine solumaktadır. Sigara içilen evlerdeki küçük
çocuklarımız
bronşit ve zatürre gibi solunum yolu hastalıklarına daha
sık
yakalanırlar. Pasif içici olduklarından akciğer kanseri
açısından risk
grubundadırlar ve ileride sigara içmeye daha çok
eğimli olurlar.
Özellikle gelişmiş ülkelerde kamuoyuna yansıyan bu
sonuçlar ve alınan
tedbirler sonucunda sigara kullanımı %50 ye varan
oranlarda
azaltılmıştır. ABD, İngiltere, Kanada bu konuda başarılı
ülkeler
arasındadır.

Öte yandan, aynı zamanda sigara üreticisi
olan bu ülkeler, gelişmekte
olan ülkelerde edindikleri pazarlarını
büyütme çabası içindedirler.


Sigarayı bırakan bir insanın
vücudunda ne gibi olumlu gelişmeler olur?
20 dk sonra tansiyon ve
nabız normale döner.
8 saat sonra vücut kendini yenilemeye başlar.
Kan oksijeni normal düzeye çıkar.
24 saat sonra kalp krizi riski
azalmaya başlar. 1 yıl sonra yarıya düşer.
48 saat sonra duyu
organları iyi çalışmaya başlar. Tat ve koku duyusu düzelir. Cilt kendini
yeniler.
72 saat sonra Akciğer kapasitesi artar, solunum rahatlar.
2
hafta sonra efor kapasitesi artar (Yürüme, merdiven çıkma…).
1-9 ay
içinde akciğer hücreleri yenilenir. Akciğer hastalıkları (zatürre gibi)
riski azaltır. Öksürük, nefes darlığı düzelir.
5 yıl sonra ağız,
boğaz, yemek borusu kanserleri riski %50 azalır.
Pankreas, mesane,
rahim kanseri riski azalır.
Sindirim sistemi ülseri riski azalır.
Sigara
gebelikten önce ya da gebeliğin ilk 3 ayında bırakılırsa erken
doğum
riski ve düşük doğum kilolu bebek doğurma riski, içmeyenlerdeki
düzeye
iner.
Koroner kalp hastalığı riski sigaranın bırakılmasından 15 yıl
sonra sigara içmeyenlerin düzeyine iner.
Aynı evde yaşayan küçük
cocuklar ve bebeklerin, solunum yolu hastalıklarına yakalanma riski
azalır.


Sigara içen bir kişiyi bırakmaya iten nedenler
nelerdir?
Sigaraya bağlı bir hastalığın ortaya çıkması.
Fiyatın
pahalı gelmesi.
Sigaranın zararları hakkındaki yayınlar.
Çevresi
tarafından bırakmaya yönelik teşvik, kınama.
Kapalı yerlerde sigara
içiminin yasaklanması.

Gelişmiş ülkelerde sigaranın zararları
hakkındaki yazılar, sigaranın
fiyatı, kınama ve yasaklamalar etkili
olmaktadır; ancak, bizim
insanımızı bir hastalığın ortaya çıkması
daha çok etkilemektedir.
Örneğin, kalp krizi geçirmiş veya by-pass
ameliyatı olmuş hastaların
sigarayı bırakma oranları yüksektir ve
başarılıdır.


Sigarayı bırakma yolları nelerdir?
Akupunktur,
Grup
Terapisi,
Hipnoz,
Kişisel çaba ile bırakma,
Farmokolojik
tedavi.


Sigarayı bırakmak isteyenlerin yaşadıkları tipik
kaygı ve sorunlar nelerdir?
Sigarayı azaltmak mı, tamamen bırakmak
mı? Yoksunluk belirtilerinin
daha uzun sürmesine neden olur.
Çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanır.
Sigara miktarı yine arttırılır.
Ara
ara sigara içmek: Vücuda tekrar nikotin etkisini hatırlatır.
Zamanla
düzenli olarak içmeye dönüşür. Halbuki sigara içilmemesine
alışmak
daha kolaydır.
Çevre baskısı: Sigarayı bırakanların çoğu çevresi
tarafından adeta
tekrar içmeye zorlanır. Bu, sigara içenlerin bir
kişiyi daha
kaybetmelerinden kaynaklanan ilginç bir psikolojik
durumdur. Ancak kısa
bir zaman içinde arkadaşlarınız da sigara
içmediğinizi kabullenip sizi
rahat bırakacaklardır.
Katran ve
nikotin düzeyi düşük (light) sigara içmek: Bu durumda
genellikle
günlük sigara adedi arttırılarak eski nikotin düzeyi
tutturulmaya
çalışılır. Zaten “tehlikesiz sigara” yoktur.
Sorumluluğu başkasına
yıkmak: Çoğu kişi sevdiği birisi onu
desteklemezse sigarayy
bırakmaktan kaçar. Hatta deneyip de başarısız
olursa başkasını
suçlar. Oysa sigarayı bırakmak öncelikle kişisel bir
sorundur,
mutlaka kendinize güvenmeyi başarmalısınız.
Şişmanlama korkusu:
Gerçekte sigarayı bırakanların sadece 1/3’ü kilo
alır ve bu fark
gerçekte 3-4 kg. kadardır. Bundan daha fazla alınan
kilolar kendine
güvensizlikten kaynaklanan, sigarayı elde ve ağızda
tutmak
alışkanlığının yerini alan, abur cubur atıştırma alışkanlığıdır.
Oysa,
gerçekte sigarayı bırakmaktan dolayı ilk günlerde açılan iştah,
kısa
bir süre sonra normale döner.
Yoksunluk belirtileri: Şiddetli
nikotin arayışı, gerginlik, kızgınlık,
huzursuzluk, sinirlilik, uyku
kalitesinin bozulması, iştah artışı ve
benzeri belirtiler olabilir.
Bu belirtiler geçicidir ve vücudun kendini
onardığını gösterir.
Örneğin, öksürük ve balgam artışı, solunum
yollarındaki titrek
tüylerin zehirli maddeleri atmak için görevlerini
yerine getirmeye
başlamasından kaynaklanır. Yoksunluk belirtileri
sigara bırakanların
2/3’ünde görülür. Belirtiler, ilk 72 saat içinde
şiddetlidir. 7-10
gün içinde azalarak ortadan kalkar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Diyet ve dengeli beslenme
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Diyet ve dengeli beslenme
» En iyi diyet programı veya diyet programları hangisidir.
» Yapılan Diyet Hataları
» Doğum sonrası beslenme
» Cinsel Arzuyu arttıran diyet !

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
hukuk.forum.st :: Kadınca/Aşk/Romantizm/Şiir :: Erkek & Kadın-
Buraya geçin: